Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

Page 1

- hayal bilgisi 16 1


- hayal bilgisi 16 Hayal Bilgisi Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi Yıl: 5 Sayı: 16 20 Mart 2015 Yayın Yönetmeni Cihat Albayrak Editör Ayşe Ünsal Kapak Yunus Ünsal {05053590695} Tasarım/Dizgi Levent Albayrak ISSN 2146 4294 Yayın Türü Yerel/Süreli İletişim {05056351554} ayse-cihat@hotmail.com facebook.com/hayalbilgisi www.hayalbilgisi.com www.edebiyathaberleri.com Baskı Uzman Kopyalama Posta Yukarı TOKİ Konutları, 4. Etap Bina No: K 1, 213 Daire: 14 Erciş - Van Üç ayda bir yayınlanır. Ticari değildir. Talep eden öğrencilere ücretsiz gönderilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarıyla ‘kardeş payı’ bölüşülür. Not: Kitap ve dergilerin künyelerini bütün detaylarıyla okumak kötü bir alışkanlık değildir. Baskı ve dağıtım masraflarına katkı sunmak için: Van Erciş PTT Şubesi Cihat Albayrak adına: PTT Posta Çeki Hesabı: 10434108 Ziraat Bankası Van Erciş Şubesi IBAN: TR090001000293460507025001

Ercişli Emrah.

2 Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi 2011 yılında başladı yayın hayatına. Nispeten genç yaşta, Erciş’te edebiyat dergisi çıkarmam anlamsız bir uğraş olarak görüldü ilk zamanlar. Ben, Hayal Bilgisi’nin her yeni sayısını hazırladığımda pek çok şey öğrendim edebiyata dair. Muhabbeti, dostluğu, şiiri, edebiyatın edep ile başladığını… İlk gününden bu yana bir ‘iyilik projesi’ olarak kabul ettim Hayal Bilgisi’ni. Çocuklar için çalıştım, hayallerini hep canlı tutan yetişkin çocuklar için de... Geldiğimiz noktada Hayal Bilgisi, ülke edebiyatında önemli dergilerden biri oldu. Erciş’i, “Doğu’daki Edebiyat Kulesi” olarak tanıttı. Büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorulduğunda, “şair olmak istiyorum” diyen çocuklar var Erciş’te. İlk eserlerini Hayal Bilgisi’nde okuduğumuz Vanlı/Ercişli genç ve yetenekli şairler: Ahmet Can Altıok, Zeki Altın, Cihat Şit… İlk sayısından itibaren eşim Ayşe Ünsal ile Hayal Bilgisi’ni bir huzur koleksiyonu gibi gördük. Evet Erciş’te edebiyat dergisi çıkarmak zordu. Ama tam da bu yüzden bu şehirde edebiyata ihtiyaç vardı ve Hayal Bilgisi devam etmeliydi. Erciş’i, kültürünü, sanatını, edebiyatını ülke gündemine taşımak için elimizden gelen en iyi şeyi yapmaya bu yüzden karar verdik. Ercişli Emrah Şiir Ödülü böylelikle ortaya çıktı. Ülke genelinden 300’ü aşkın eser değerlendirmemiz üzere tarafımıza ulaştı. Ercişli seçici kurul üyeleri itinayla her şiiri incelediler ve ödül alan eserleri belirlediler. Hem yarışmaya katılım aşamasında hem de ödül töreninin organizasyonunda oldukça olumlu tepkiler aldık. Eleştirilerin de önerilerin de ardı arkası kesilmedi. İlk kez düzenlediğimiz ve şiir dalında verdiğimiz Ercişli Emrah Ödülü’nün, önümüzdeki yıllarda çeşitli kurum/kuruluş ve kişilerin katılımı ile “Ercişli Emrah Kültür Sanat ve Şehircilik Ödülleri” adı altında dağıtılmasını öneriyorum. Böylelikle, Emrah’ın şiir geleneği Ercişli yeni şairlerle devam ettirilirken, aynı zamanda çeşitli sanat dallarında ödüller verilerek bölgede sanat teşvik edilecektir. Sosyal sorumluluk, istihdam, girişim ödülleri ile pek çok proje ödüllendirilebilecektir. Bu ödülleri organize eden ortak bir inisiyatif, yalnızca bir yıl içinde ilçede büyük değişim sağlayabilecek potansiyele sahip olacaktır. Eserler sahibi şairlere, değerlendirmelerini titizlikle yapan seçici kurul üyelerine, maddi destekleri ile ödülü finanse eden sponsorlara; ödülün verilmesinde pay sahibi olan, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Cihat Albayrak


- hayal bilgisi 16 3 Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi olarak, Ercişli Emrah Şiir Ödülü’nün gerçekleşmesinde katkıları olan aşağıdaki isimlere teşekkür ederiz.

Erciş Kaymakamı MEHMET ŞİRİN YAŞAR

Ana Sponsor: OSMAN KAYA

Sponsorlar: HALİS BAHÇE YILMAZ ŞİT İZZET AKAN

Medya Sponsoru: FOTO CAFER

Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı Sponsoru: BAHATTİN SAMİ DEMİR Seçici Kurul Üyeleri: AYŞE ÜNSAL SELAHATTİN KOŞAR OSMAN KAYA ÖMER FARUK ARLI

Sunucular: BARIŞ KUL GÜLŞEN ÇAĞAN


- hayal bilgisi 16 Selahattin Koşar ERCİŞLİ AŞIK EMRAH

4

Halk Edebiyatının ünlü saz şairlerinden birisi de Ercişli Aşık Emrah’tır. Ercişli Emrah, aynı zamanda 17. yüzyılda Erciş’te yaşanmış ünlü bir aşk hikâyesi olan “Emrah ile Selvi” adlı hikayenin de kahramanıdır. Ercişli Emrah’la ilgili bilgilerimiz hayatı etrafında oluşturulan “Emrah ile Selvihan” adlı hikâye ile sınırlı kalmaktadır. Bütün araştırmacılarımız Emrah’la ilgili bilgileri ona ait hikâyeden ve dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelen şiirlerinden öğrenmekte ve bununla sonuca ulaşmaya çalışmaktadırlar. Ercişli Emrah’ın şiirlerinde Emrah, Sefil Emrah, Dertli Emrah, Âşık Emrah, Kul Emrah ve Emrahı tapşırmalarının (mahlâslarının) kullanıldığı görülmektedir. Bu mahlâsların Emrah tarafından mı yoksa hikâye anlatıcıları (meddahlar) tarafından mı kullanıldığı bilinmemektedir. Emrah ile Selvi/Selbihan hikâyesine göre Emrah’ın babası Âşık Ahmet’tir. Ahmet, kimi hikâye anlatıcılarına göre Tiflis’ten, kimine göre Gence’den, kimine göre Ahlat’tan gelip Erciş’e yerleşen, kimine göre de Ercişli olan bir âşıktır. Hikâyede adı bazen Âşık Ahmet, bazen de Öksüz Ahmet olarak geçer. Âşık Ahmet, aynı zamanda Kale Beyi Miroğlu Ahmet Bey’in divan âşığıdır. Divanda saz çalar, şiirler okur. Emrah’ın annesi hakkında hikâyedeki bilgiler dışında ciddi ve detaylı bir bilgi yoktur. Emrah’ın yaşadığı dönemle ilgili olarak 16. yüzyıl, 18. yüzyıl, hatta 19. yüzyılı gösterenler varsa da tahminler onun 17. yüzyılda yaşamış olduğudur. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında da yine kesin bir bilgiye sahip değiliz. Ancak hikâyede geçen İran Şahı Şah Abbas’ın Van Kalesi’ni kuşatması ile ilgili tarih dikkate alınarak bazı tahminler yapılmaktadır. Nejat Birdoğan, “1603’te Şah Abbas’ın Van’ı kuşatma altında tuttuğu tarihte Emrah’ın sevda çekecek yaşta, yani 18’nde olduğunu düşünerek Emrah’ın doğumunu 1585 yılının bir aşağısı bir yukarısı olabilir.” diye belirtmektedir..” Emrah ile Selvihan Hikâyesi, Türk Halk hikâyeleri arasında geniş bir coğrafyada bilinmektedir. Başta Türkiye ve Azerbaycan olmak üzere pek çok değişik ülkede hikâye anlatılmaktadır. Çeşitli yörelerde değişik şekillerde derlenen hikâyede, farklı anlatımlar olmasına rağmen hepsinde ortak nokta Emrah’ın Ercişli olmasıdır. Hikâyelerde Emrah’ın Selvihan adlı sevgilisine kavuşmak için yollara düşen, ayrılıklara ve acılara katlanan bir âşık olduğu belirtilir. Hikâyenin ikinci önemli kahramanı Selvihan ise, hikâyenin değişik anlatımlarında Selvi, Selvihan, Selbinaz, Selbihan olarak geçer. Erciş’te Selbihan olarak bilinir. Kendisi Erciş Kale Beyi Miroğlu Ahmet Bey’in kızıdır. Miroğlu Ahmet Bey, merhametli, âşıklara değer verip seven ve onları himayesine alan bir Bey olarak tanınır. Bazı anlatımlarda Ahmet Bey yerine Erciş Kale Beyi olarak Mahmut Bey’in adı geçer. Ercişli Emrah ile Selvihan Hikâyesi; Maraş’ta, Erzurum’da, Çankırı’da, Sivas’ta, Kars’ta, Erivan’da, Erciş’te ve daha bir çok yerde derlenmiştir. Erzurum ağzında 7, Erciş ağzında ise 10 değişik anlatım bulunmaktadır. Özellikle öğrenci tezlerindeki metinlerin sayısı bir hayli fazladır. Bu anlatımların bir kısmında Emrah ile Selvihan, hikâyenin sonunda kavuşur ve mutlu bir hayat sürerler. Bir kısmında da Selvihan ile birlikte, rüyasında Emrah’a âşık olan Selatin Peri adlı bir kız daha vardır. Emrah söz verdiği için önce Selatin Peri ile sonra da Selvihan ile evlenerek uzun bir hayat sürer. Fakat bazı anlatımlarda, özellikle bazı Erciş anlatımlarında Selatin Peri’den söz edilmediği gibi, çoğunda da Emrah ile Selvihan kavuşamamıştır. Emrah’ın mezarı ile ilgili değişik rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan en yaygın olanı Erciş Çelebibağı Kale Mezarlığı ile Emrah’ın İran dönüşü “Köşk” yaptırdığı üzüm bağlarındaki mevkide bulunduğu rivayetidir. Daha sonra yazılı anlatımlar ve yaşlı Ercişlilerin vermiş olduğu bilgiler dikkate alınarak Emrah’ın ve sevgilisi Selvihan’ın Çelebibağı Kale Mezarlığı’nda gömülü olduğu görüşü ağırlık kazanmış ve buradaki mezar 19 Temmuz 1979 tarihinde düzenlenen “Ercişli Emrah Semineri ve Şenlikleri” sırasında büyük bir katılımla ziyaret edilerek burada gömülü oldukları zımnen kabul edilmiştir. Ercişli Emrah, 1927 yılına kadar Erzurumlu Emrah’ın gölgesinde kalarak büyük haksızlığa uğramıştır. Hatta bu


- hayal bilgisi 16 tarihe kadar yok sayılmış, bu da yetmezmiş gibi “Emrah ile Selvihan Hikayesi” Erzurumlu Emrah’a mal edilmiştir. Erzurumlu Emrah’tan başka Emrah adında başka bir halk şairinin olduğunu ilk defa 5 1927 yılında Ziyaeddin Fahri Fındıklıoğlu yazmıştır. Ziyaeddin Fahri Fındıklıoğlu, “Erzurumlu Şairler” adlı eserinde Erzurumlu Emrah’tan bahsederken ikinci bir Emrah’tan bahsetmiştir. Ondan sonra 1929 yılında Fuat Köprülü aynı fikri teyit ederek hikâyenin Maraş varyantının özetini vermiştir. Hikâyeye ait ilk tam metin 1937 yılında Murat Uraz tarafından, ikinci metin ise 1958 yılında Ozanoğlu tarafından neşredilmiştir. Fakat Ercişli Emrah ile Selvihan Hikâyesi daha önce, bugün aramızda bulunmayan Ercişli Âşık Davut Telli, Öreneli Eşref Kurt, Mustafa Dağdelen, Süleyman Alan, Çelebibağı beldesi halkından İbrahim Atilla, Örene Köyü’nden Cemil Dursun ve daha bir çok Ercişli tarafından ev toplantılarında, kahvelerde anlatılır; Emrah’ın şiirleri okunurdu. 1950 yıllarına kadar bu durum hep böyle devam etmiştir. Toylarda Emrah’ın türküleri söylenir, oyunlar Emrah’ın türküleri eşliğinde oynanırdı. Ercişli araştırmacı rahmetli Ali SARAÇOĞLU, daha gençlik yıllarındayken bugün aramızda bulunmayan Âşık Davut Telli, Ali Derinkaya, Mustafa Saraçoğlu, İskender Alkoç, Halim Çelebi, Akif Kayaer, Eşref Kurt, Şevket Alkoç, Hafız Asker Coşkun ve Enver Coşkun’dan bir çok şiir derleyerek Emrah mahlaslı şiirleri tartışmaya açtı. Fethi Tevetoğlu 1938 yılında Mustafa Derlemesi adıyla hikâyenin Erciş varyantını yayınladı. Nuh Kuşçulu 1940, Faiz Demiroğlu ise 1953 yılında Emrah ile Selvihan hikâyesini yayınladılar. Doç. Dr.Muhan Balı, 1973 yılında Atatürk Üniversitesi yayınları arasında basılan “Ercişli Emrah ile Selbihan hikâyesi varyantlarının tesbiti ve halk hikâyeciliği bakımından önemi” adlı kitabında, Ercişli Emrah’la ilgili tespit edilen yedi varyantı yayınlayarak değerlendirmesini yapmış, ayrıca Emrah’ın Şahsiyeti, Yaşadığı Devir, Yer, İsminin Manası, Halk Şairleri Arasındaki Yeri ve Şiirleri üzerinde durmuştur. Doç. Dr. Saim Sakaoğlu ise l987 yılında Kültür Bakanlığı kitapları arasında yayınlanan “Ercişli Emrah” adlı kitabında ilk defa Ercişli Emrah’ın olduğu belirtilen şiirleri bir araya getirmiştir. Yine bu kitap da İki Emrah, Ercişli Emrah’ın Yaşamı, Karakoyunlu Âşık Emrah, Babası, Annesi, Adı ve Mahlası, Mezarı ve Sanatı üzerinde durularak Ercişli Emrah gerçeğine dikkatler çekilmiştir. Ali Saraçoğlu “Türk Halk şiirinde Ercişli Emrah gerçeği ve Selbihan Hikâyesi 1.Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri” ile Ercişli Emrah’ın Türk Saz şiirindeki yeri ve önemini dile getirmiştir. Yine Ali Saraçoğlu, Kültür Bakanlığı tarafından 1999 yılında yayınlanan 648 sayfalık “Ercişli Emrah” adlı kitabında, Ercişli Emrah’la ilgili bilinen tüm çalışmalardan bahsetmiş ve değerlendirmesini yapmıştır. Konuyu irdelerken yan tutmadığını belirten Ali Saraçoğlu’nun bu değerli kitabının Ercişli Emrah’la ilgili çalışma yapanlara büyük bir katkı sağlayacağı tahmin edilmektedir. Prof. Dr. Saim Sakaoğlu ve Prof. Dr. Ali Berat Alptekin tarafından hazırlanarak 2002 yılında Kültür Bakanlığı yayınları arasında yayınlanan “Ercişli Emrah Bibliyografyası” adlı kitap Ercişli Emrah’tan bahseden kaynakları, Ercişli Emrah hakkında yazılan kitapları ve yine Ercişli Emrah hakkında yazılmış makaleleri tanıtması açısından büyük bir boşluğu doldurmuştur. Ayrıca böyle bir çalışma ile Ercişli Emrah’ın Türk Halk Edebiyatı’ndaki önemi de ortaya konulmuştur. Ayrıca 18 Aralık 2004 tarihinde Kültür Bakanlığı Opera ve Balesi’nin hazırlamış olduğu “Emrah İle Selvihan” balesi İstanbul’da sahneye konuldu. Yine Emrah ile Selvihan Balesi 2005 yılında da belli aralıklarla devam ederken Kültür Bakanlığı’nın Türk büyüklerini tanıtmak ve yaşatmak amacıyla başlattığı çalışmalar kapsamında 2005 yılı Ekim ayı başında da 120 kişilik sanatçı kadrosuyla bu defa Van Devlet Tiyatro salonunda sahneye konuldu. Ercişli Emrah’ın Şiirleri Ercişli Emrah’a ait ne kadar şiir olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü Ercişli Emrah’a ait olduğu halde başkalarına mal edilen bir çok şiir olduğu gibi, hikâye anlatıcıları (meddahlar) tarafından başkalarına ait şiirlerin de Emrah’a mal edildiği görülmektedir. Bu nedenle bazı araştırmacılarımız tarafından değişik rakamlar ifade edilmesi yanıltıcı olmaktadır. Önemli olan Emrah’ın ne kadar sayıda şiirinin olduğu değil, hangi şiirlerin Ercişli Emrah’a ait olduğunun bilinmesidir. Ercişli Emrah şiirlerini Erzurumlu Emrah gibi, Bayburtlu Zihni gibi, Dertli gibi, Hicrani ve Müdami gibi Divan Edebiyatı etkili ve ağdalı bir dille değil, bir Karacaoğlan gibi, Dadaloğlu ve Köroğlu gibi yalın ve halk dili ile, akıcı bir üslup ile yazmıştır. Emrah’ın şiirlerine herkesin anlayabileceği berrak, duru bir Halk Türkçesi hâkimdir. Söyleyişi içtendir. Şiirlerinde yaşadığı coğrafyanın tabiat güzelliklerini ve sevgilisine olan aşkını, özlemini


- hayal bilgisi 16 anlatırken, söylemek istediklerini yapmacıksız ve özentisiz bir dille ifade etmiş, sevgilisi Selvihan’ın ve yaşadığı coğrafyanın resmini adeta bir ressam gibi kelimelerle çizmiştir.

6

Ercişli Emrah duygularını ve sevgilisini anlatırken, aynı zamanda şiirlerinde bitki, hayvan ve dini motiflerden yararlanır. Kullandığı kuş ve hayvan motifleri arasında turna, suna, bülbül, keklik, ceylan, baykuş, kuzu, koyun yer alırken, dini sembol olarak da Mevla, Tanrı, Hak, Hazreti Muhammed, Hızır, Huri ve Peri sembollerini, yaşadığı coğrafyada bitki dünyasının zengin olmayışına bağlı olarak sadece gül, menekşe, nergis ve sümbül adlarını kullanmıştır. Yıllarca önce bazı araştırmacılarımız tarafından Erzurumlu Emrah ile Ercişli Emrah’ın ayırt edilememesi ve Ercişli Emrah’a ait şiirlerin de Erzurumlu Emrah’a mal edilip yayınlanması nedeniyle uzun bir müddet Ercişli Emrah gerçeğine ulaşılamamıştır. Dolaysıyla Emrah tapşırması (mahlası) ile yayınlanan tüm şiirler Erzurumlu Emrah adına yazılmış ve okunmuştur. Son dönemlerde değerli araştırmacılarımızdan bazılarının yaptığı çalışmalar sonucunda Türk Halk Edebiyatı tarihinde birbirinden ayrı zamanlarda yaşamış iki ayrı Emrah olduğu ortaya çıkmış ve Erzurumlu Emrah’la Ercişli Emrah arasındaki ayrılıklar da tartışmaya açılmıştır. Ancak bundan sonradır ki, Ercişli Emrah’ın varlığı kabul edilmiş ve Emrah tapşırması (mahlası) ile yayınlanan şiirler gerçek sahipleri adına yazılmaya, okunmaya başlanmıştır. Bu yüzden 1927 yılından başlayarak günümüze kadar Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıklıoğlu, Prof. Dr. Fuat Köprülü, Hikmet Dizdaroğlu, Prof. Dr. Mehmet Fahrettin Kırzıoğlu, Prof. Dr. Muhan Bali, Ali Saraçoğlu, Murat Uraz, Ali Rıza Yalgın, Fethi Tevetoğlu, Sadettin Nüzhet Ergün, Por. Dr. Pertev Naili Boratav, Mehmet Halit Bayrı, Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, Nejat Birdoğan, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu ve Prof. Dr. İlhan Başgöz gibi araştırmacıların Emrahlar konusuna açıklık getiren çalışmaları çok önemli ve takdire şayandır. Yapılan araştırmalar sonucunda Erzurumlu Emrah ile Ercişli Emrah arasındaki ayrılıkların bazıları şöyle sıralanabilir: 1- Ercişli Emrah ile Erzurumlu Emrah arasında zaman olarak 200-250 yıllık bir zaman vardır. Ercişli Emrah 17. yüzyılda, Erzurumlu Emrah ise 19. yüzyılda yaşamıştır. 2- Ercişli Emrah’ın dili Türkçe, Erzurumlu Emrah’ın dili ise Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı bir dildir. Ercişli Emrah’ın şiirleri Erciş şivesine dayalı bir duruluğa sahip iken, Erzurumlu Emrah’ın dili ise daha dağdağalıdır. 3- Ercişli Emrah’ın öğrenim görüp görmediği kesin olarak bilinmemesine rağmen, Erzurumlu Emrah’ın medrese öğrenimi gördüğü kesindir. 4- Ercişli Emrah badevidir. Yani Pir elinden bade içtiği belirtilir. Erzurumlu Emrah’ ta bu durum söz konusu değildir. 5- Ercişli Emrah’ın özlemini duyduğu, üzerine türküler söylediği, ardı sıra gittiği ve bu yüzden başından bir çok olay geçen bir sevgilisi, Selvihan’ı vardır. Erzurumlu Emrah’ta böyle bir durum yoktur. 6- Ercişli Emrah ve sevgilisi Selvihan etrafında “Emrah ile Selvihan” adlı bir hikâye oluşmuş iken Erzurumlu Emrah’la ilgili böyle hikâye teşekkülü yoktur. 7- Ercişli Emrah şiirlerinde dünya gerçeklerine, dünya güzelliklerine, tabiata, aşka yer verirken, Erzurumlu Emrah ise tasavvufla ilgili konulara ağırlık vermiştir. Emrah’ın şiirleri yıllardan beri başkaları adına yazılmış, başkaları adına okunmuştur. Aradan çok uzun bir zaman geçmesine rağmen “Emrah ile Selvihan” adlı hikâye, bugün bile Halk Edebiyatı’na ilgi duyanlar tarafından derlenmekte, şiirleri ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Bununla ilgili olarak bir çok varyant ortaya çıkmış, şiirleri yeniden yayınlanmıştır. Yakın zamana kadar Ercişli Emrah’ın şiirleri başta Erzurumlu Emrah olmak üzere Karacaoğlan’a, Kâtibi’ye, Âşık Ömer’e ve Gevheri’ye mal edilmiş ve hayat hikâyesi de zaman zaman Erzurumlu Emrah’ın hayat hikâyesi olarak sunulmuştur. Bu yüzden eksik bilgiler ve yanılgılar sonucu başta yapılan hatalar nedeniyle Emrah mahlaslı şiirler üzerindeki tereddütler uzun bir süre ortadan kaldırılamamıştır. Ercişli Emrah araştırmacılar tarafından önemli bir aşk şairi olarak tanıtılır. Emrah’ta aşk sevgiliye kavuşma isteğidir, özlemdir. Bu sevgili bir ömür boyu bağlandığı Selvihan’dır. Pir elinden aşk dolusu içerek ona aşık olmuştur. Şiirlerinin bir çoğunda sevgilisine olan özlemini, ona kavuşamadığı için feryadını, sitemini görürüz. Yıllarca sevgilisinden ayrı kalması, ona kavuşmak için ardı sıra gitmesi, dağlara, turnalara seslenmesi, seher yeli ile sevgilisine haber göndermesi ve bir ömür boyu devam eden çileli hayatı Emrah’taki aşkın büyüklüğünü ortaya koyarken, aşk şiirinde de onu zirveye taşımıştır. Ali SARAÇOĞLU “Tasavvuf Edebiyatında Yunus Emre ne ise Türk Saz Şiiri’nde de Emrah O’dur” diye belirtmektedir.


- hayal bilgisi 16 Günümüzde Erciş adı Emrah ile özdeşleşmiştir. Artık Çukurova’nın Karacaoğlan’ı, Kayseri’nin Seyrani’si, Erzurum’un Sümmani’si, Kars’ın Âşık Şenlik’i nasıl kabul görüyorsa Erciş’in bağrından çıkmış Emrah da herkes tarafından kabul görmektedir.

7

Yakın zamana kadar Ercişli Emrah yaşamış mıdır, yaşamamış mıdır, yaşamış ise Ercişli midir değil midir tartışmasını yapanlar, artık bugün hangi şiirler Ercişliye aittir onun tartışmasını yapmaktadır. Aradan çok uzun bir süre geçmesine rağmen bugün de genç-yaşlı her Ercişli, Emrah ile Selvihan hikâyesini az-çok bilir, şiirlerini okur. Bu yüzden olsa gerek Saim Sakaoğlu “Âşık Emrah adlı bir saz şairinin yaşadığının en inandırıcı delili, Erciş ve çevresinde onun adına söylenen şiirlerin çokluğu kabul edilmelidir. Yaşamayan bir kişinin adına şiir söylenemeyeceği açıktır.” diye yazar. Emrah’a ait olduğu belirtilen bir çok şiir değişik sanatçılar tarafından bestelenerek radyo ve televizyonlarda okunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: Dedim Dedi, Tutam Yar Elinden Tutam, Bir Yiğit Gurbete Varsa, Seherden Uğradım Göl Kenarına, Bir Nazenin Bana Gel Gel Eyledi, Bizim Sahraların Başı, Ağalar Gurbetten Geldim, Bugün Ben Bir Güzel Gördüm, Gine Bahar Oldu Coştu Yüreğim, Çıktım Yücelere Seyran Eyledim, Yüz Bin Mihnet İle Bir Bağ Becerdim, Bad-ı Seba Sen Mevlâ’yı Seversen, Gül Muhammedi Seversen, Katar Katar Olmuş Giden Turnalar Ercişli Emrah’ın çok sayıda koşması, semaisi ve az da olsa destanı bulunmaktadır. Bizim sahraların başı Pare pare duman şimdi Sevişmesi bir hoş amma Ayrılması yaman şimdi

Bir gün görmesem ölürdüm Gör neyledi zaman şimdi Erisin dağların karı Men çekerdim ah ü zarı Kadir Mevla’m gönder yarı Gönül ister heman şimdi

Gülün çevresi har m’ola Çektiğim ah ü zar m’ola Acep bizi anar m’ola O kaşları keman şimdi

Benim aşnam şimdi çıhar Çıhar da yollara bahar Emrah’ı odlara yahar Boyu Selbi revan şimdi

Arasam yarı bulurdum Yoluna kurban olurdum

* Yüz bin mihnet ile bir bağ yetirdim Yemedim meyvesin el aldı getti Ağ(a)lar gözyaşımı Ceyhun eyledim Çalkandı dünyayı sel aldı getti

Yüz bin dert çekmişem bin daha gerek Çok ömür ister ki bir daha görek Yarım elden aldı o zalım felek Hoyrat dost bağınnan gül aldı getti

Nazlı yarın kem habarı geliptir Dostlar ağlar düşmanlarım gülüptür Dediler ki dertli Emrah ölüptür Kimi kazma kürek bel aldı getti * Bad-ı seba sen Mevla’yı seversen Eylen sana deyim ey seher yeli Bir amanatım var sana vereyim Götür nazlı yara ver seher yeli

Sen seher yelisen esersin yahın Her sabah her sabah zülfüne tohun Selbi’m yuhudaysa oyatma sakın Sağında solunda gez seher yeli

Emrah’ım der kurdurayım sazları Fikrime düşmüştür Selbi sözleri Karadır kaşları ala gözleri Var muradan yetir sen seher yeli


- hayal bilgisi 16 Uca uca karlı dağlar Hub eser yellerin senin Gider yazın gelir kışın Kar koçar kolların senin

Her yanda ırmağın çağlar Yener düz ovayı boylar Yeşil baş sonalar oynar Çalhanır göllerin senin Emrah eyder hani yurdun Ne kem yerde mesken kurdun Hoş gözledin yahşi vurdun Kırılsın kolların senin *

Bugün men bir güzel gördüm Bakar Cennet sarayınnan Kamaştı gözümün nuri Onun hüsn-i cemalınnan

Bahçanın kapısın açtım Sanarsın Cennete düştüm Öptüm koştum helalaştım Buse aldım yanağınnan

Salındı bahçaya girdi Çiçekler selama durdu Mor menevşe boyun burdu Gül utandı hicabınnan

Bahçanın kapısı güldür Dalında öten bülbüldür Emrah da bir edna kuldur Bağışla geç günahınnan *

Bir yiğit gurbete varsa Gör başına neler gelir Sılası hatıra düşse Yaş gözüne dolar gelir

Bağrıma basayım taşlar Didemden akıttım yaşlar Yuvasın terk eden kuşlar Yuvam der de döner gelir Emrah eyder Selbi boyun Huri melek midir soyun Sürüden ayrılan koyun Kuzum der de meler gelir *

Ağalar gurbetten geldim Geldim ki nazanım getmiş Sılam bana hor göründü Salınıp gezenim getmiş İçmişem ezel şarabı Gine kavuştur ya Rabbi Destinde aşkın kitabı Okuyup yazanım getmiş Hasret içtik elde bade Oldu efganım ziyade Ördek uçtu kaldı ada Göllerde yüzenim getmiş Bir daha saz almam ele Mayılım ben tatlı dile Top zülfünü ince bele Tarayıp düzenim getmiş Bir daha içmeyem bade Kuzum vermem seni yada

Süt beyaz üstüne sade Geyinip tozanım getmiş İstemem bağçayı bağı İçirdiler bana ağı Beyaz fese pembe bağı Bağlayıp gezenim getmiş Bu dünya böyle kalırsa Küffardan öç alınırsa Vadem gelip ölünürse Mezarım kazanım getmiş Dün gece gördüm düşümde Civan duruyor karşımda Tarihim mezar taşımda Okuyup yazanım getmiş Emrah ey der nedir bela Baba düştüm gurbet ele Yine saz alayım ele Eyvah ki nazanım getmiş

8


- hayal bilgisi 16 Hey ağalar dad gaziler Dağa kar düştü kar düştü Gurbet elde yad ülkede Yada yar düştü yar düştü

Gidin deyin anasına Öğüt versin sunasına Körpe kızın sinesine Bir çüt nar düştü nar düştü

9

Emrah der yarı sesledim Uca dağlara yasladım Emek verdim bağ besledim Bağa har düştü har düştü

* Acı bu halime merhamet eyle Nedir bu cefalar cana zindancı On dört yıldır hasretini çekerim Ciğerlerim pare pare zindancı

Felek aldı benden iki kolumu Diyin yara beklemesin yolumu Gökte uçan kuşlar ağlar halimi Eyvah hasret kaldım yare zindancı

Emrah der ki iki didem yaş olur Münkirlerin kara bağrı taş olur Gün gelir bu günler geçer hoş olur Sen kalırsın yüzü kara zindancı EMRAH İLE SELVİHAN HİKÂYESİ’NİN SONU KAVUŞMASIZ BİTEN ERCİŞ VARYANTI (ÖZET) 16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başları, Osmanlı İmparatorluğunun içte ve dışta bir çok sorunla karşı karşıya kaldığı dönemdir. İçte ayaklanmalar ve kargaşa sürerken bu arada İran Şah’ı Şah Abbas da Osmanlı toprakları üzerinde hâkimiyet kurmak için ordularını gönderiyor, şehir ve kaleler işgal ediliyordu. İşte böyle bir ortamda, Osmanlı’nın kale kentlerinden biri olan Erciş’te de büyük bir aşkın ilk kıvılcımları atılıyordu. Erciş Kale Bey’i Miroğlu Ahmet Bey’in Divan Aşığı Âşık Ahmet’in oğlu Emrah, Pir elinden bade içerek kale beyinin kızı Selvihan’a âşık oluyordu. Sonra bu aşk büyüdükçe büyüdü. Aşk büyüdükçe ayrılıklar ve acılar da ardından gelmeye başladı. Daha sonra bu aşk, hikâye halinde dalga dalga her tarafa yayıldı. * Aradan 350-400 yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen bu hikâye, bugün bile Halk Edebiyatına ilgi duyanlar tarafından derlenmekte, şiirleri ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Bununla ilgili olarak bir çok varyant ortaya çıkmış, şiirleri yeniden yayınlanmıştır. Bu nedenle Emrah ile Selvihan hikâyesinin yurt içinde ve dışında değişik varyantları bulunmaktadır. Bunlardan biri de sonu kavuşmasız biten Erciş koludur. Aşağıda çok kısa özetlediğimiz varyant kavuşmasızdır. * Âşık Ahmet ve karısı Erciş’in Aganis Köyü’nde yaşamaktadır. Aganis, içinde üzüm bağlarının, değişik meyve ağaçlarının bulunduğu ve her tarafından pak suların aktığı küçük, şirin bir köydür. Âşık, Ahmet Erciş Kale Beyi Miroğlu Ahmet Bey’in divan âşığıdır. Her hafta Cuma günü, Van Gölü kenarında bulunan kaleye gider, Miroğlu’nun divanında saz çalar, şiirler okur. Emrah adında bir de oğlu vardır. Âşık Ahmet, her zaman olduğu gibi yine bir Cuma günü konağa giderken oğlu Emrah gizlice onu takip eder ve konağa gelir. Babası beyin divanında saz çalıp söylerken, Miroğlu Ahmet Bey, kapının aralığından kendilerini gözetleyen Emrah’ı görür. Divana çağırtır. Ona saz verip çalmasını söyler. Fakat sazı eline alan Emrah, bir vuruşta sazın bütün tellerini kırar. Bunun üzerine babası Emrah’a bir tokat atar. Miroğlu, Âşık Ahmet’in bu davranışına çok öfkelenir, bu davranışı kendisine hakaret kabul ederek Âşık Ahmet’i divanından kovar. * Babası tarafından tokatlanan Emrah ise, konağı terk ederek üzgün bir halde Aganis’e doğru yola çıkar. Karanlık bastırınca şehirin dışındaki mezarlığın yanında bulunan çeşme başında uykuya dalar. Uykusunda bir Pir, kendisine aşk badesi sunarak bunu önce Yaradan’ın aşkına, sonra Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar, sonra da Miroğlu Ahmet Bey’in kızı Selvihan aşkına içmesini söyler ve koltuğunun altından Selvihan’ı gösterir. Emrah, önce Yaradan’ın


- hayal bilgisi 16 aşkına, sonra Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar ve sonra da Selvihan aşkına aşk badesini içer. Daha sonra Pir kaybolur. 10 * Bu arada Miroğlu Ahmet’in divanından kovulan Âşık Ahmet, Emrah’ı bulmak için Aganis’e, evine gelir. Fakat Emrah’ı bulamaz. Tekrar Erciş Kalesi’ne döner. Durumu Miroğlu’na anlatarak Emrah’ın bulunması için ondan yardım ister. Bey’in adamları ve Âşık Ahmet Emrah’ı aramaya başlarlar. Sonunda Emrah’ı çeşme başında ağzında yeşil köpükler, baygın bir halde bulurlar. Babası Emrah’ı uyandırmak için seslenir. Fakat Emrah uyanmaz. Bu defa sazıyla seslenir. Emrah sazın sesi üzerine uyanır ve babasını Miroğlu’nun divanında atışmaya davet eder. Atışırlar. Emrah’ın sorularına cevap veremeyen Âşık Ahmet, Emrah’ın badeli olduğunu anlar ve sazını oğlunun önüne koyarak yenilgiyi kabul eder, köyüne döner. Miroğlu Emrah’ı oğul edinir, konağına alır. Kendisine bir oda verilir. * Emrah, bir gün kendisine tahsis edilen odanın penceresinden konağın bahçesine bakarken konaktan çıkan kızları görür. İçlerinden biri de Selvihan’dır. Onu tanır. Sazıyla ona seslenir ve onu büyüler. Kendisine sesleneni merak eden Selbihan ise yanındaki kızlara onun kim olduğunu sorar. Kızlar, onun beyin yeni âşığı olduğunu söylerler. Sonra da Emrah’ı konağın bahçesine davet ederler. Emrah burada kızların isteğini kırmayarak saz çalıp şiir okur. Emrah, şiirinde Selvihan’ı överken, yanındaki kızları da över. Bu Selvihan’ın hoşuna gitmez. Öfkelenir, Emrah’ı yanından kovar. Sonra pişman olup tekrar çağırtarak saz çaldırır, dinler. Bu arada Selvihan’ın sırdaşı ve cariyesi olan Nazlı, diğer kızları bahçeden çıkartıp Emrah ile Selvihan’ın başbaşa kalmasını sağlar. Uzun bir süre Emrah’la birlikte bir arada kalan Selvihan, ayrılırken Emrah’a bir çıkın altın verir. Aradan aylar geçer. Emrah ile Selvihan zaman zaman bir araya gelip hasret giderirlerken İran Şah’ı Şah Abbas Van’ı kuşatır. Kuşatma uzun sürer. Kaledekiler kuşatmaya dayanamayarak teslim olmak isterler. Yaşlı bir nine ortaya çıkarak kalenin düşmesini ve halkın teslim olmasını önler. Van’ı ele geçiremeyen Şah Abbas’ın askerleri Erciş’i yağmalamaya başlarlar. Miroğlu Ahmet Bey öldürülür, konağı talan edilir. Bu sırada konağın bahçesinde gezintiye çıkan Selvihan ile Nazlı’da İran askerleri tarafından ganimet olarak kaçırılır. İran dönüşü esnasında iki İran askerinin hareketleri Şah Abbas’ın dikkatini çeker. Onları huzuruna çağırtır. Durumu öğrenince iki askerin de kafasını vurdurtur. O arada Selvihan’la Nazlı’yı görür. Güzelliği karşısında şaşkına dönen Şah Abbas, Selvihan’a aşık olur. Onunla evlenmek ister. Fakat Nazlı’nın kurnazlığı sayesinde Şah Abbas evlenme düşüncesini İsfahan’a kadar erteler. Sahat Çukuru’na geldiklerinde Şah Abbas, orada bir müddet dinlendikten sonra kendisine yardımcı olsun diye oranın beyi Yakup Han’ı da yanına alarak İran’a döner. Yakup Han’ı Hanların başı yapar. * Orada bunlar olurken, Erciş’te Miroğlu Ahmet Bey’in öldürüldüğünü, konağının talan edildiğini ve Selvihan’la Nazlı’nın da kaybolduğunu duyan Emrah, deliye döner. Selvihan’ın kardeşleriyle birlikte onları aramaya başlar. Fakat Erciş’te bulamazlar. Bunun üzerine Emrah Tebriz’e doğru yola koyulur. O sırada da Şah Abbas, İsfahan’a varmış ve Selvihan ile evlenme hazırlıklarına başlamıştır. Fakat Nazlı, Yakup Han’a giderek kendilerinin de Türk olduklarını ve Selvihan’ın Emrah adında bir sevgilisinin olduğunu belirtip kendilerine yardımcı olmasını ister. Zaman kazanmak için Şah Abbas’ın bir bağ yetiştirmesini ve ancak bu bağın barını verdikten sonra Selvihan’la evlenebileceğini, aksi halde Selvihan’ın kendisini zehirleyeceğini Şah’a iletmesini söyler. Şah Abbas, Selvihan’la evlenmek için çaresiz bu şartı kabul eder ve Selvihan’ın bir tasvirini yaptırarak odasına asar.. * Diğer taraftan Emrah, Selvihan’ı bulmak için Tebriz’e doğru yol alırken dağlara, turnalara şiirler okur, derdini dile getirir.Tebriz’e vardığı zaman oradaki âşıklarla atışır. Oradan Horasan’a geçer. Orada da atışır. Fakat bir çok yeri gezdiği halde Selvihan’ın izine rastlamaz. Tekrar Erciş’e dönmeye karar verir. Yol üzerinde Sahat Çukuru’na varır. Oranın beyi Yakup Han’ın annesi Cevahir Hatun’la tanışır. Ona derdini söyler, nereden geldiğini, nereye gittiğini anlatır. Cevahir Hatun da Şah Abbas’ın Van dönüşü Sahat Çukuruna uğradığını, yanında çok güzel bir kız olduğunu ve oğlu Yakup Han’ı da yanına alarak İsfahan’a gittiğini anlatır. Sonra Emrah’a bir mektup yazarak Yakup Han’a vermek üzere İsfahan’a gitmesini söyler. Emrah da Erciş’e gelmekten vazgeçerek İsfahan’a doğru yola koyulur. * Aradan yedi yıl geçmiştir. Şah Abbas yetiştirdiği bağın ilk barını bir tabağa doldurtarak Selvihan’a gönderip düğün hazırlıklarına başlanmasını emreder. Bunun üzerine İsfahan’da her yerde düğün şenlikleri başlar. Âşıklar saz çalıp atışırlar. Düğün şenliklerinin otuz dokuzuncu günü Emrah İsfahan’a varır. Âşıkların atışmalarına katılır. Bu arada Yakup Han’la tanışır. Ona annesi Cevahir Hatun’un mektubunu verir. İsfahan’a neden geldiğini anlatır. Birlikte Şah Abbas’ın divanına çıkarlar. Şah Abbas’ın isteği üzerine şiirler okur. O arada Selvihan’ın tasvirini görür. Şiirlerinde Selvihan’ı ima eden sözler eder. Şah Abbas, okunan şiirlerden Emrah’la Selvihan arasında bir ilişki olduğunu sezer ve onu öldürtmek ister. Ancak Selvihan Emrah’ın amcası oğlu olduğunu söyleyince bundan vazgeçer. Daha sonra onların badeli âşıklar olduğunu öğrenen Şah Abbas, Emrah ve Selvihan’ı bağışlar, kendisi


- hayal bilgisi 16 için hazırladığı güveylik elbisesini Emrah’a hediye eder. Ertesi günü, bunu duyan Şah’ın Hanları itiraz ederler. Hanlar, Emrah ile Selvihan’ın badeli âşıklar olup olmadıklarını 11 denemek için zehir içirmeye karar verirler. Emrah, Selvihan’ın elinden içeceğini söyleyerek onun getirdiği zehri içer. Zehir Emrah’ı etkilemez. Şah ve Hanları hayretler içinde Emrah’ı izlerler. Bu arada Emrah’ın ağzından acı bir koku odaya yayılır. Bu kokunun tesiriyle Emrah ile Selvihan dışında herkes bayılır. Bir müddet sonra ayıldıklarında şaşkınlıkları devam etmektedir. Şah Abbas, bunun üzerine Hanları’nın başını vurdurtur. Sonra Emrah ile Selvihan’a bir ferman vererek düğünlerini yapmak üzere Yakup Han’la birlikte Erciş’e gönderir. * Emrah, Selvihan, Nazlı ve Yakup Han, Şah Abbas’ın verdiği hediyelerle birlikte Sahat Çukuru’na gelirler. Bir müddet orada misafir kalan Emrah ile Selvihan, Yakup Han’a Erciş’e hareket edeceklerini söyleyerek izin isterler. Yakup Han, onlarla birlikte Erciş’e gitmek için ısrar ederse de kabul etmezler. Emrah, Yakup Han’a kendilerinde Şah Abbas’ın fermanı olduğunu, bu yüzden kendilerine kimsenin dokunamayacağını söyler ve oradan ayrılarak Erciş’e gelirler. Yakup Han ise Sahat Çukuru’nda kalır. * Emrah, Selvihan ile Nazlı’yı baba evine getirir. Oturur, konuşurlar. Selvihan’ın itirazlarına rağmen Emrah, düğünden önce Aganis’in üst tarafında, bağlarda bir köşk yapmaya karar verir. Ustalar tutulur, köşk yapılmaya başlanır. Bu arada Selvihan’ın geldiğini haber alan kardeşleri, Emrah’ın yanına gelerek kardeşleri Selvihan’ı çok özlediklerini, izin verirse bir müddet için onu evlerine götürüp hasret gidermek istediklerini belirtirler. Selvihan bunun bir oyun olduğunu bilir, gitmek istemez. Fakat Emrah, onların kendi öz kardeşleri olduklarını, hasretlik çektiklerini ve bu yüzden haklı olduklarını belirterek Selvihan’ı ikna edip gönderir. Selvihan kardeşleri ile birlikte baba evine gelir. Selvihan’ın kardeşleri, ona ve Nazlı’ya büyük bir sevgi gösterirler. Selvihan ve Nazlı gösterilen bu ilgiden şüphelenmez, dinlenmek üzere odalarına çekilirler. Gece olur. Herkes derin uykuda iken, Selvihan’ın kardeşleri Selvihan’la Nazlı’yı ayrı ayrı sandıklara koyup amcaları Kuğu Han’ın bulunduğu Tiflis’e kaçırırlar. Kuğu Han onları çok iyi karşılar. Bu arada Kuğu Han’ın oğlu Mirze Ali Kulu Selbihan’ı görür ve onunla evlenmek ister. Kuğu Han bunu Selvihan’ın kardeşlerine iletir. Selvihan’ın kardeşleri de bunu uygun bulur. Selvihan bunu kabul etmez. Kardeşleri ve Kuğu Han ısrar edince mecbur kalır, susar. Bunun üzerine Nazlı araya girerek Şah Abbas’a uyguladığı yöntemle Selvihan’ı zor durumdan kurtaracak bir şart öne sürer. Bu şarta göre Selvihan, çeyiz olarak bir halı dokuyacaktır. Yedi yıl sonra halı bittiğinde düğün yapılacaktır. Kuğu Han ve oğlu, Selvihan’ın ancak yedi yıl sonra evlenebileceği şartını istemeyerek de olsa kabul ederler. * Bu arada köşk yapmakla uğraşan Emrah, Selvihan’ın kardeşleri tarafından kaçırıldığını haber alır. Köşk yapımını yarıda bırakarak Selvihan’ın kardeşlerinin evine gelir. Selvihan’ın kaçırıldığını öğrenir. Selvihan’ı aramak üzere tekrar yola koyulmak ister. Babası buna razı olmaz. Fakat Emrah kararlıdır. Bunun üzerine babası Emrah’ı yalnız bırakmayacağını söyleyerek Emrah’la birlikte Selvihan’ı aramak için yola çıkarlar. Önce Erzurum’a, oradan Erzincan’a, oradan da İran’a doğru giderler. Fakat Selvihan’ı bulamazlar. İsfahan’a giderken yol üzerinde Viran Bağları denilen yere, oradan da Tiflis’e geçerler. Karşılarına bir bahçe çıkar. Emrah dinlenmek için bu bahçenin duvarının dibine oturur, babası da ona meyve getirmek için bahçeye yönelir. O esnada kapının üzerinde Selvihan ile Nazlı’nın tasvirini görür. Hemen geri dönerek Emrah’a müjdeyi verir. Emrah’ı inandırmak için tekrar bahçeye yaklaşırken nöbetçiler tarafından yakalanır. Bu sırada konakta bulunan Selvihan ile Nazlı, nöbetçilerin bağrışması üzerine pencereye koşarlar. Sonra Nazlı bahçede olan biteni öğrenmek üzere bahçeye iner. Orada Âşık Ahmet’i görür ve hemen tanır. Onu konağa alır. Âşık Ahmet, Emrah’ın bahçe duvarının yanında olduğunu söyler. Bunun üzerine Emrah’ı buldurup getirirler. Emrah sakalları uzamış, perişan bir haldedir. Selvihan Emrah’ı bu halde görünce “Eyvah felek Emrah’ı ne tez gocalttın” diyerek üzülür, ağlar. Sonra oturup hasret giderirler. O esnada Selvihan’ı görmek üzere konağa gelen sözlüsü Ali Kulu, Emrah ile Selvihan’ı yanyana oturmuş sohbet ederken görür. Hemen geri dönerek babasına haber verir. Kuğu Han ve Selvihan’ın kardeşleri konağa gelerek Emrah’ı yakalatırlar. Kuğu Han, Emrah’ın başını hemen vurdurtmak ister. Fakat Emir Kuğu Han’ın on iki Hanı buna itiraz ederek önce konuşturulmasını sonra suçlu ise cezasının verilmesini isterler. Emrah, hanların huzuruna gelerek başından geçenleri tek tek anlatır. Şah Abbas’ın fermanından bahseder. Bunun üzerine Hanlar, Emrah’tan fermanı göstermesini isterler. Fakat ferman Erciş’te kalmıştır. Kuğu Han itiraz ederse de Hanlar, Şah Abbas’a yazı yazılıp bunun doğru olup olmadığının sorulmasını kararlaştırırlar. Kuğu Han bu karar üzerine Şah Abbas’a bir elçi göndermeye mecbur kalır. Bu arada Kuğu Han Selvihan’ın kardeşlerinden gerçeği öğrenir. Fakat Selvihan’ı oğluna nişanladığı için bu kararından geri dönmez. Bunun için Kuğu Han, Şah Abbas adına uydurma bir ferman yazdırarak cellatlarına verir ve yirmi gün sonra Tiflis dışında gezdikten sonra geri getirmelerini ister. Hanlar yazının cevabını beklerken yirmi gün sonra elçi, Kuğu Han’ın verdiği sahte fermanla geri döner. Fermanda Şah Abbas’ın Emrah ile


- hayal bilgisi 16 Selvihan’ı tanımadığı ve cezaları ne ise verilmesi emredilmektedir. Hanlar, gelen sahte fermanı yanlarına alarak Kuğu Han’ı kararında serbest bırakırlar. Bunun üzerine Kuğu Han, Emrah’ın 12 sekiz gün halka teşhir edilmesinden sonra dokuzuncu gün öldürülmesi emrini verir. Bu emir üzerine Emrah, tekrar zindana konulur ve her gün Tiflis sokaklarında halka teşhir edilir. * Bu arada oğlunun zindana atıldığını gören Âşık Ahmet, fermanı getirmek için Erciş’e gitmeye hazırlanır. Sonra bu kararından vazgeçip daha yakındır diyerek İsfahan’a, Şah Abbas’ın yanına gider. Şah Abbas’a Kuğu Han’ın ve Selvihan’ın kardeşlerinin yaptığını anlatır. Şah Abbas divanda hazır bekleyen Yakup Han’a, Emrah’ı Erciş’e kadar götürüp düğününü yapmadığı için öfkelenir. Emrah ile Selvihan’ı kurtarması ve Kuğu Han’ın cezalandırılması için derhal Tiflis’e hareket etmesini emreder. Bunun üzerine Yakup Han, en kuvvetli atlarını ve savaşçı askerlerini alarak büyük bir hızla Tiflis’e doğru yola çıkar. O sırada Cellat Emrah’ın başını vurmak için hazırlık yapmaktadır. Hazırlıklar bitip dokuzuncu gün geldiğinde Emrah’ı alıp Kara Dere’ye götürür. Tam başını gövdesinden ayıracağı zaman Yakup Han ve askerleri yetişerek Emrah’ı kurtarırlar.Yakup Han, Emrah’ı, Selvihan’ı, Kuğu Han’ı ve diğerlerini yanına alarak İsfahan’a döner. Şah Abbas, Emrah’a yapılanlardan dolayı Kuğu Han’ı ve diğerlerini cezalandırır. Bir müddet sonra da Emrah, babası, Selvihan ve Nazlı Erciş’e doğru hareket ederler. * Emrah, babası, Selvihan ve Nazlı Erciş’e tam yaklaşmışlarken bu defa çevrenin haracını almaya gelen İran Çapakurları tarafından önleri kesilir. Emrah ve babası olanları ve başlarından geçenleri anlatırlarsa da Selvihan’ı gören İran Çapakurları onu Emrah’a uygun görmeyerek reislerine hediye etmek üzere kaçırırlar. Bu sırada Emrah yorgun ve bitkindir. İran Çapakurları Selvihan’ı kaçırınca çaresiz bir şekilde “Baba benim daha dayanacak takatım, gücüm kalmadı, beni Erciş’e götür” der. Bunun üzerine Âşık Ahmet ve Emrah Erciş’e gelirler. Emrah kısa bir süre sonra da hastalanır ve yatağa düşer. * Diğer taraftan İran Çapakurları Selvihan’ı reislerine götürmek için yol alırken Selvihan bir fırsatını bularak onların elinden kurtulup Erciş’e gelir. * Erciş’te yatağında hasta yatan Emrah’ın hastalığı iyice ilerlemiştir. Zayıflamış ve bitkin bir haldedir. Selvihan’ın hasreti onu günden güne eritmiştir. Sürekli olarak Selvihan’ı sayıklamaktadır. Bir gün yine ölüm halinde hasta yatarken aniden yatağında doğrulur ve “Baba Selvihan’ın kokusu geliyor.” diyerek babasından sazını ister. Sazının teline vurur ve son türküsünü söyler. O anda Selvihan içeri girer. Emrah Selvihan’ın odaya girdiğini görünce güçlükle başını çevirir, büyük bir özlem ve sevgiyle onu seyreder. Bir şeyler söylemek ister. Ama yapamaz. Uzunca bir süre bakışırlar. Son bir gayretle elini Selvihan’a uzatır. Ama o esnada son nefesini vermektedir. Eli yanına düşer. * Emrah’ın ruhunu teslim etmesinden sonra Selvihan’ın feryadı Erciş Ovası’nı, dağı, taşı inletir. Hıçkırıkları yürekleri parçalar. Konu, komşu Emrah’ın evine koşar. Selvihan’ın gözyaşları sel olup akar. Bu acıya daha fazla dayanamaz. Emrah’ın naaşı kabristana götürülürken O’da cemaatle birlikte kabristana gider. Emrah’ın naaşı mezara konulacağı zaman ellerini gökyüzüne doğru açarak cemaate döner: “Ey cemaat Allah’ını seven benim bu yapacağım duaya amin desin” der ve başlar duaya: - Bizleri, bütün kainatı yoklan var eden yüce Rabbim! Ellerini açan, sana yönelen kullarını boş çevirmeyen rahmeti ve rahmani bol olan Rabbim! Biz bu dünyada muradımıza eremedik, kavuşamadık... Ne olur, son Peygamber Hazreti Muhammed (s.a.v) aşkına, diğer peygamberler, evliyalar, enbiyalar hürmetine, Pirler hatırına bu dileğimi kabul et… Beni Emrah’ıma yoldaş et, canımı al Allah’ım! Biz bu dünyada kavuşamadık, ne olur öbür dünyada kavuştur Ya Rabbim! Der ve cemaatten helallik diledikten sonra kendisini Emrah için açılan mezarın içine atar ve ruhunu teslim eder. Feryatlar, figanlar arasında Emrah’ın mezarı yanına bir mezar daha kazılır. Güneydeki mezara Emrah, arkasındaki mezara da Selvihan defnedilir. * O günden sonra Emrah’ın mezarı üstünde kırmızı güller, Selvihan’ın mezarı üstünde de beyaz güller açmaya başlar. Yörenin ergen kızları bahtlarının açılması için Emrah ile Selvihan’ın mezarlarından aldıkları güllerle niyet tutmaya başlarlar. Bu inanç gelenek halinde yıllarca devam etti, geldi.


- hayal bilgisi 16 Ömer Faruk Arlı MENİM MEMLEKETİM

13

Kekik kokulu karlı dağları, yemyeşil ovaları, bağları; masmavi gölü/denizi, buz gibi suları, köpük köpük dereleri, Anadolu’nun sıcak insanlarının bulunduğu; gartolu, kelemi, şor balığı (inci kefali), uşkunu, tandır ekmeği (lavaşı), otlu peyniri ile meşhur, kara gileli üzüm diyarı olarak bilinen Eganis, yani Yeşil Erciş 13. yüzyılda Karakoyunlu Devleti’nin başkentliğini yapmış; doğu ile batı arasında önemli bir köprü görevini görmekte olan bir serhat şehridir... Azeri Türkçesinin hakim olduğu bu şirin ilçenin en önemli değeri hiç şüphesiz Ercişli Emrah’tır... Ercişli Emrah, 17. yüzyılın başlarında bu coğrafyada doğup büyümüş bir Türk halk ozanıdır. Erciş Kalesinin başı Miroğlu’nun sazcısı Âşık Ahmet’in oğludur. Komşumuz İran ve Azerbaycan’ı gezerek gördüklerini sade bir Türkçe ile şiirlerine aktaran Ercişli Emrah, Karacaoğlan tarzı söyleyişi ile tanınmıştır... Halk arasında zevkle anlatılıp dinlenen, Emrah ve Selvihan hikâyesinin de asıl kahramanıdır. İçtiği bade, yaşadığı sevda, çektiği cefa, yazdığı şiirler, aradan geçen dört asır sonrasına, yani günümüze kadar ulaşmıştır ulaşmasına da, ne yazık ki Erzurumlu Emrah ile de karıştırılması önlenememiştir. Okumakta olduğunuz dergi, Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisince 2015 yılında düzenlenen Ercişli Emrah Şiir Ödülü’nde dereceye giren ve ödülün tertip komitesince yayınlanması uygun görülen eserlerden oluşmaktadır. Bu yarışmanın en büyük ve en önemli özelliği “ilk” olmasıydı. Ümidimiz odur ki, bu tür yarışmaların katlanarak devam etsin, Ercişli Emrah’ı kuşaktan kuşağa unutulmadan anlatılsın ve miras gibi gelecek nesillere aktarılsın. Yarışmanın Seçici Kurul Üyesi ve programın konuğu olmak şahsımı hem duygulandırdı hem de gururlandırdı. Bundan dolayı müteşekkirim. Yüzlerce eserin arasından ipi göğüsleyen şiiri ve şairi belirlerken bir hayli zorlandığımı itiraf etmeliyim. Benim gibi diğer jüri üyelerinin de zorlandığını tahmin ediyorum. Zorlandık çünkü günlerce aynı şiirleri üst üste birkaç kez okumak durumunda kaldık. Buna rağmen, Ercişli Emrah’a ve onun kullandığı Türkçeye, yaşadığı sevdaya yakışan, aynı zamanda örtüşen eseri belirlemek, bütün bu zorluklara rağmen güzeldi... Biz Emrah ile Selvihan hikâyesine değinmeyecek, onu işin erbabı olan araştırmacılara ve yaşayan ozanlarımıza bırakacak; daha ziyade kullandığı dili ve şiire kattığı değeri ele alacağız... Miroğlu’nun kızı Selvihan’a âşık olan Emrah, “Bir nazenin bana gel gel eyledi/Varmasam incinir varsam incinir/ Nazik ellerinnen ince belinnen/Sarmasam incinir sarsam incinir...” diyen Emrah, Şah Abbas tarafından kuşatılan kaleden Selvihan’ın kaçırıldığını duyar ve aramaya başlar; “Yüz bin dert çekmişem bin daha gerek/Çok ömür ister ki bir daha görek/Yarım elden aldı o zalım felek/Hoyrat dost bağınnan gül aldı gitti” Selvihan’ı Erciş’te bulamayan Emrah; “Katar katar olmuş giden durnalar/Sizler de bilirsiniz hâllarımızı/ Sılada sevdiğim öz anam atam/Deyin gözlemesin yollarımızı.” dedikten sonra bütün âşıkların yaşadığını yaşar ve yollara düşer; “Emrah emeklerin olmasın heba/Kuluna yardımcı Hazret-i Mevla/ Ricam budur sennen ey bad-ı Saba/Emrah geldi diye bir haber eyle” Aradan yedi yıl geçer ve İsfahan’da Şah Abbas’ın sarayında bulur kendini; “Emrah der ki, tundan tuna atıldım/Kul olup da her diyarda satıldım/Selbi’nin elinden yandım, yakıldım/Sende bencileyin yanarsın Şah’ım” Şah, onların evlenmesine razı olsa da hanları kabul etmez ve Selvihan’ın elinden zehirli ay içirterek, onu denerler... “Emrah der ki yar elinden naçaram/El uzatır tülbendini açaram/ Şahlar zeher verse korkmaz içerem/Ko desinler öldü bir yara sebep” Emrah evlenmek için Şah, tarafından Erciş’e gönderilir. Selbihan’ı bu sefer kardeşleri kaçırır ve amcası oğulları ile evlendirmeye alışırlar... Emrah yine yere yolu düşer.


- hayal bilgisi 16 “Ağalar gurbetten geldim/Geldim ki nazanım getmiş/Sılam bana hor göründü/Salınıp gezenim getmiş” Emrah, Selvihan’ı Tiflis’te bulur ama yakalanıp zindana atılır. Kuğu Han başını vurduracakken Hanları araya girerek önce Emrah’ın dinlenmesini ister, Emrah sazını alır başından geçenleri anlatır:

14

“Bize Emrah derler Karakoyunnu Namertler içinde yiğit oyunnu Kaz kimin pısmanık erkek boyunnu Biz Türk’ük Türklükten demanımız var.” Kuğu Han, onun başını vurdurmaya kararlıdır. Çünkü ferman Erciş’te kalmış, Selvihan’ı da oğluyla nişanlamıştır. Âşık Ahmet, İsfahan’a giderek durumu Şah Abbas’a anlatır. Şah Abbas’ın emriyle Emrah kurtarılır. Erciş’e dönerken önlerini kesen Çapakurlar, Selvihan’ı alır götürürler. Emrah hastalanır ve ölüm döşeğindeyken duvardaki sazını ister; “Baba Selvihan’ın kokusu geliyor” diyerek bir türkü söyler. Bu onun son türküsü olur; “Emrah’ın sevdiği Selbi sen misen/Sağ elin sinemde gezdiren misen/ Ağır salacamı götüren misen/Namazım kılmaya yar sefa geldin” Türkü bittiğinde Selvihan odaya girer. Emrah, gözlerini Selvihan’a doğru çevirir ve birbirlerine bakarlar. Emrah, o esnada ruhunu teslim eder. Selvihan feryadı günlerce Erciş ovasında yankılanır. Emrah, mezara konulurken Selvihan cemaatten duasına amin denilmesini ister. Ellerini açarak dua eder ve kendisini Emrah için kazılan mezara atar. Yan yana iki mezar açılır. Mezarlardan birisine Emrah’ı, diğerine de Selvihan’ı koyarlar. Evet, rivayete göre, o günden sonra Selvihan’ın mezarı üzerinde beyaz güller, Emrah’ın mezarı üzerinde ise kırmızı güller açmaya başlar. Ercişli Emrah’ın belirmesinde; Ali SARAÇOĞLU, Nejat BİRDOĞAN, Fahrettin KIRZIOĞLU, Hikmet DİZDAROĞLU, Saadettin Nüzhet ERGUN, Cahit ÖZTELLİ, Muhan BALİ ve Saim SAKAOĞLU gibi araştırmacıların büyük payı vardır. Günümüzde ise bu isimlerin başında Erciş’in önemli bir değeri eğitimci, Ozan Ahmet POYRAZOĞLU gelir. Neredeyse Ercişli Emrah diye anılacak kadar eserlerini icra eder. Onun yaşaması için var gücüyle bir çaba gösterir. Bu çabayı gösterirken zaman zaman tek başına kalsa da bundan dolayı ümidini kesmez bir de kitap çıkarır. Tıpkı merhum Ozanımız Emin TELLİ gibi... Ercişli Emrah Festivalleri ile konuya duyarlılık gösteren ilçemizin eski mülki idare amirleri; Kaymakamlarımız, Belediye Başkanlarımız, İlçe Milli Eğitim ve Halk Eğitim Müdürlerimiz ile duyarlı halkımızın gayretleri ve fedakarlıkları da unutulamaz. Bu halkada en ön sırada yer alan isimler; eğitimci, araştırmacı yazar Selahattin KOŞAR, Cengiz ALPER, 80’li yıllarda ilçemizde görev yapmış Edebiyat Öğretmenim Emine KARATAŞ ile Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni eğitimci, yazar Cihat ALBAYRAK ile kıymetli eşleri eğitimci Ayşe ÜNSAL yer almaktadır. Bahsi geçen isimleri saygıyla anıyor, Ercişli Emrah ile onun hikâyesini (Emrah & Selvihan) ayakta tutmaya matuf çaba ve gayret gösteren isimlerin giderek artmasını, halenin genişlemesini; 2015 yılında gerçekleşecek olan Ercişli Emrah Festivali’nin daha görkemli olmasını, ulusal bir platformdan kurtulup uluslararası arenaya taşınarak kutlanmasını arzu ediyor; başta Erciş Kaymakamımız Sayın Mehmet Şirin Yaşar ve Erciş Lisesi Eski Müdürümüz eğitimci Osman KAYA olmak üzere programda emeği geçen, katkı gösteren tüm katılımcılara, jüri üyelerine, eğitimci, araştırmacı yazar Selahattin KOŞAR hocamıza, mahalli sanatçımız Uysal SABAHAT’a, Alper ALP’e, Halis BAHÇE’ye, İzzet AKAN’A, Sami DEMİR’e, Erciş Anadolu Basın Yayın Birliği Başkanı Barış KUL’a ve isimsiz kahramanlara sonsuz şükranlarımı sunuyorum... Şimdi sizi 17. yüzyıla götürüp Ercişli Emrah’ın, Selvihan’a olan dillere destan aşkını anlatan ve günümüze akseden sedasını kalemiyle bize ulaştıran birbirinden güzel şiirlerin; o görkemli ve tılsımlı dünyası ile baş başa bırakalım... Yudumladığınız her şiirden Emrah’a ve Selvihan’a bir pay biçin. Biçin ve hayalen de olsa onların mezarlarına girin ve başuçlarında bir Fatiha, ardından bir şiir okuyun... İhtimal bir beyaz gül yahut kırmızı gülün toprağın bağrını deldiğini; bir sevdanın gelinlik rengi olan beyaza ve kınalı kuzuların avuç içlerinin de, kurbanlık koçları süsleyen kına rengine büründüğünü görürsünüz...


- hayal bilgisi 16 Sami Demir ERCİŞLİ EMRAH

15

Emrah o denli sevmişti onu, her halde sevmişti… Selvi’sini yüzünü avuçlarının arasına alabilmek, sevdiğine kavuşmak hiç de kolay değildi. Bu öyle sıradan bir eylem de değildi o günün şartlarında. Emrah, Selvi ile güçlüydü; Selvi olmazsa bir anlamım olmaz, diye düşünüyordu. Neden Tebriz’e Şiraz’a gitmiyorsun, sorusuna cevap aramakla beyninde sentezlediği duygularını şiirlerine yansıtarak özlem, hasret gideriyordu. Ve bunu sormasınlar diye duygularını saza, kaleme dökerek şiirler yazıyordu kendi kendine. Selvi’ye atfen yazdığı şiirleri mısra mısra söylese, sanki her şey düzelecek diye mızrabını sazının tellerine vuruyordu. Beraber görenler, kimdi o yanındaki diye sormasınlar diye duygularını aşık edasıyla söylüyordu Selvi’sine. Emrah susuzdu, yalnızdı. Selvi’yi gördüğünde bir çırpıda içti gözlerini, son görüşü olabilirdi. Erciş Kalesi, İran ordusu Şah Abbas komutanlığında işgal edilmişti. Selvi’si esaret altında acem eline götürülüyordu. “Seni bir kere öpsem, ilkinin hatırı kalıyordu; iki kere öpeyim desem, boynum bükük kalıyordu.” Emrah, Selvi’sinin ardından ağıtlar söylüyor, şiirlerine kelime, kelimelere hece arıyordu. Kısaca; ömrümün geri kalanı diyorum. Şiirlerinde, türkülerinde Emrah’ın Selvi’ye olan sevgisi, tutkusu, sevenin sevilene cefasının şiirleri diyorum…


- hayal bilgisi 16 Ömer Ekinci Micingirt ERCİŞLİ EMRAH Belki izahatın zamanı geldi Ulvi kavgaların közüdür Emrah Dünyayı dolaştı Erciş’te kaldı Önden gidenlerin izidir Emrah Vahdet istikâmet asra astığı Sonsuzluk diyârı ayak bastığı Diriliş döşeği ölüm yastığı Kulluk makamının özüdür Emrah Halk içinde Hakk’ı çoklukta yoku Sâmimiyet öğüt ondaki doku Her sözü kâinat düşün yaz oku Gören gönüllerin gözüdür Emrah Öteli sevdalar mor olur elbet Ozan özlenince sorulur elbet Derin okyanuslar durulur elbet İçli deyişlerin va’zıdır Emrah Bülbül aşka gelse güle uyanır Teslime koşanlar Hakk’a dayanır Hikmetle bezenir aşkla boyanır Bizim Yunusların sazıdır Emrah Yönsüze yön veren sözleri merhem Vuslata koşmuştur gözlerinde nem Heceleri irfân icabında dem Bâde içmişlerin gizidir Emrah Emrah aşk, aşk sesi âşıklar erir Âşıklar öldükçe tekrar yeşerir Vakitlere mihenk renge renk verir Yüce bir milletin sözüdür Emrah

16


- hayal bilgisi 16 Cihat Şit BAD-I SABA “Elinize Emrah’ın yüreğini alsaydınız Yeniden tutuştururdunuz Süphanı” Yeşil sarıklı pirler Yeşil fincanlı badeler aşkına Emrah’ı sürülmüş toprak gibi eden Rüyalar aşkına Kavakların ve üzüm bağlarının Değirmenlerin ve çayların diyarına Uzun gecelerin tükenen oyunlarına Şahlara, piyonlara Yedi rengin iklimine haykıran Van Denizi Allah’ın aşkına Kaç nefer esir etti yüreğini Emrah’ın? Okunmuş bıçak ağızları Açılın artık kapıldı bir kere Emrah Tutuşturun Süphan’ı Emrah ham Emrah yan Emrah pişecek Yedi tel ile Yedi diyar Selvi diyen aşık Poligon manzaralı yüreğine yazık Gel dese asfiyalar ve meşayığlar İnci kefalinin, flamingoların Emrah’ın, Selvi’nin memleketine Ne Horasan ne İsfahan Ne de Şah ve Abbas Zindanlar ve çürümüş zincirler Prangalar aşkına Deliçay’ın ve zamanaşımına uğramayan Zilan’ın Selvi’nin aşkına Kaç nefer esir etti yüreğini Emrah’ın? Okunmuş sular, seller, sözler ve kapanan gözler Açılın artık kapıldı bir kere Emrah Tutuşturun Süphan’ı Emrah hamdı Emrah yandı Emrah pişti

17


- hayal bilgisi 16 Hakan İsfa Şahin SEKİZ DAMLA TAVŞAN KANI

Bir gün düşeceğim, güvercinlerin gagasından BİR GÜN BİR GÜN İNSAN OLMAYAN YANLARIMDAN SİZE KIZIL GÜLLER, SİZE BÜYÜYEN ACILAR GETİRECEĞİM saf dudaklar irkilir, çalkantılı sazlıkta sular durulur çığlığınız sesime geçsin, iki böğürtlen yaprağı sarmaş dolaş çayırlardan kavun kokusu gelir. Kan damara secde ediyordur nerdesiniz, kurbağaların aksi sesi, etimden kopan soğuk parçalar içimde nilüferler şavkılar, şavkılar kırlangıçlar ikindi güneşinde ben iç sancılı doğu türküsüyüm, acılar ihlal edilir çekirdeğimde sular durulmaz, salıncaklar kurulur bebeklerin kanatlarından battaniyeme sarın beni, soğuk nerede, mavilac nerede, siz nerdesiniz çitlerin başucundan yalın ayak yürüyerek toprağa kudurtarak, pantolonlu sancıları çiğneyerek yalnızlığımın kum saatini çatlatmadan, sesimi örtüyorum dört duvara sesim kırlangıçların tutunduğu tellerden titriyor gitmeliyim, ayaklarım nerde, ışık nerede, annem nerde yeniden sabah olacak tüm şehir uykuda ters taklalar atmakta cırcır böcekleri, koşasım geliyor bir şeyler var biliyorum, atın toynağına dal batması gibi bahçedeki ıslak toprağın kokusunu almak gibi acıyor bir şeyler, tadıyorum ham meyveyi, sığırcıkların arasından boynuma suyun gölgesi ilişik, sesim kısılıyor battaniyeme sarın beni, ışık nerede, siz nerdesiniz tandır ekmeğinden öperim sizi, parça parça kasılan gözleriniz inanmışlığımdır, çalar mora neden korkarız ki sevgili başmışsa toprağa, Nisa Aşkına, İsfa Aşkına ya leyteni küntü turaba, ya leyteni küntü turaba toprak olasım gelir, tahtalar nerde, çukur nerede çağıldar serzenişimizin yenilgiyi tatmış ceylanları tavşanlardan kaçarım, kulakları tırmalar şehvetin öpücükleri utançtan gelir kavgalar, derine derine iner acılar gelinciklerin arasından, bir köy çocuğu kalır geriye Bizler, ellerimizde buğday varsa, birinci sınıf acılarız sığırlaştırılmış, mekanizmaların arasında kaybolurken u ve v şeklinde yarılır göğsümüz, üstümüz karla örtülür o ısındığım soba nerde, betonu ısıtan sırtım nerede eğer acımızın nabzı hâlâ atıyorsa, karanlıklar biraz daha güzeldir ceylanlar biraz daha hızlı, geceler biraz daha uzundur sarnıçlar kaplamıştır yollarımızı, itina düşlere düşeriz dört duvar “namlu gibidir”, vurur da durur göz bebeklerimize sarhoş bir akşamın geceye sunduğu mezelerdir acılarımız can nerde, geyikler nerde, bu baykuşlar neden hep kazanan oluyor

18


- hayal bilgisi 16 usulca içten içe bir balık ağ örmekle meşgul deri altımıza kurtulmak istiyoruz bu zelzeleden, nasıl da acı veriyor şehrin meydanları bir slogan gibi düşerse üstümüze yağmur, bu vakitlerde bu topraktan yaratılmış bedenimi doğaya bırakasım gelir soğuk yerler mutluluk getirir, diyordum, inanmadınız şehrin meydanlarından kaçıyorum, yapma çiçekler size karışsın ben inanmışlığımla kaybettim, artık çobanları düşlüyorum atam nerede yatar, sürüm nerede, postum nerede Sevdam, içimde bir nar kalabalıklığına doğru sürüklenir

19


- hayal bilgisi 16 Abdullah Korkmaz TOPLANSIN DA GELSİN DERT KÂTİPLERİ Toplansın da gelsin dert kâtipleri Doldu gam ırmağı taştı yazsınlar Bir mazlumun ahı geçti hezarı Döküp kanlı yaşın saçtı yazsınlar Usandım da düştüm yârin yoluna Yürüdüm de vardım Erciş İline Selamın komadı seher yeline Bülbül gonca güle uçtu yazsınlar Şu Erciş’in karla kaplı yolları Halimi söylese olsa dilleri Hak lutfetse kalem tutsa elleri Bir garip buradan geçti yazsınlar Aşına da deli gönül aşına Düştüm bir vefasız güzel peşine Ölür isem eğer mezar taşıma Bir murad almadan göçtü yazsınlar Zümrani der seven gönül uyutmaz Karanlık koynunda geceler bitmez Derdimi demeye mürekkep yetmez Kara sevda zehrin içti yazsınlar

20


- hayal bilgisi 16 Abdurahman BALTA BİR KOCA OZANA Hey gidi Koca Emrah, nerde onca çekilen dert Mihnet etmeden geçiyor zaman, feleğin suyu sert Çok sular akmış köprülerin altından, pervasız Bir zorba gitti, yerine geldi sanki bin imansız Yok, artık ayvazlar; cana kalmamış yoldaş Çamlıbel’in çamları Erciş’in yaylalarına sırdaş Katar katar olmuş gider bizim elden turnalar Çığrışırmış bülbüllerin, gül bahçen olmuş tarumar Yiğitlerin her biri, göç etti Cennet-ül Kübra’ya Hoş bir ses kaldı geride, gönüllerin yürekleri sızlamada Bir çınar yükselirdi sazından, kökleri medeniyete eş Aslana av çok, kuzguna yakışır leş Sorardı hani ozan; “kimin yâri, kime yardı?” Kader buymuş, toprağa yar ettik Selvihan’ı Emrah olmak gerek, görmek için kayada cevheri Sevda iklimin gitti, bozgun sardı her yeri Emrah’ım, kaygılanma, sen Âşık Ahmet’in oğlusun Fanilik gömleğini yırt at, kıyamda huzur bulursun

21


- hayal bilgisi 16 Ali Rıza Kaşıkcı TÜRKÜLER Sılayı, gurbeti dile getirir Bazen ağlar, bazen güler türküler Sevdalı bülbülü güle getirir Acıyı, hasreti böler türküler Kimi kilim dokur, kimisi halı Anlatır bizlere bin türlü hâli Hem de dertli dertli, ince manalı Uzaktan uzağa çalar türküler Edirne’den Kars’a, hep baştanbaşa Seslenir Konya’ya, Sivas’a, Muş’a Urfa’ya, Antep’e, Van’a, Maraş’a Sıcacık bir selam salar türküler Türküler aş olur, gelir kaşığa Türküler sermaye, aşka, aşığa Türküler mirastır, yeni kuşağa Nefretin pasını siler türküler Bazen asker yolu gözler bizimle Bazen Anadolu’yu izler bizimle Bazen yârimizi özler bizimle Gönülden gönüle dolar türküler Türküler içimde serince akar Kartal olur gökte, ovaya bakar Toroslar, Tendürek, Ilgaz, Bolkarlar Ferhat’ça dağları deler türküler Yemen’de yavrusun yitiren ana Beşiğe yavrusun yatıran ana Orduya azığı götüren ana Yanık yürekleri sular türküler Rıza’yım, türküler beni anlatır Sevmeyi iş bilen canı anlatır Bugünü, yarını, dünü anlatır Zamanı elekle eler türküler

22


- hayal bilgisi 16 Eray Özay DOĞA İÇİN

23

Benim çocukluğumda çayırlar vardı Alabildiğine yeşil Narince bulutlara dokunan Her renginde insan emeğinin gölgesi olan Koşulları çetin debdebeli Yamaçları şirin engebeli Benim çocukluğumda çeşmeler vardı Yaylalarda billur kaynakları Kanalları taştan Suları soğuk ama ısırmayan Olukları vardı ölü bedenlerden Kanı akıtılmamış vadesi dolmuş ağaçlardan Benim çocukluğumda patikalar vardı Eğri büğrü iniş çıkış Hepsinin sonu selametti Şimdi yollar var alabildiğine geniş alabildiğine uzun Engin otobanlar Ama duygusuzlar Benim çocukluğumda çam ağaçları vardı Dört mevsim yeşil dört mevsim bahar kokulu Herkes çam kokardı çocukluğumda Akşamları yeşil tepelerden inerdi Babalarımız ağabeylerimiz Alınlarında ter ellerinde nasır Evlerinde mısır tarlalarından nakışlarında töre gizli hasır Çam diplerinde görürdüm çocukları hep Çocukları çamlar doğurmuş sanırdım Çocuk aklımla çam kokuları sarhoşluğunda Şimdi kimse çam kokmuyor oysa Yeşil tepeler bomboş ve bomboz Ahşap balkonlu evlerde otururduk çocukluğumda Sanırdım bir gün balkondan düşeceğim Kırılacak ahenkle gıcırdayan tahtalar Şimdi evler de balkonlarda betonarme Tahtalar yok

Ama daha çok korkuyorum Kırılacak diye Kaf Dağı’nın ardındaki son umutlar Dedem kızılcık bastonuyla koyunları otlatırdı Aklında akşam sohbetlerinde anlattığı masalların tınıları Alnında bir ömür dolaştığı sarp vadilerin izleri Ensesinde kondar kokularıyla karışık ıhlamur esintisi Annem çamdan yapılmış sofralarda yufka açardı Babamın ıhlamur ağacından yonttuğu oklavayla Kışları karaağaçtan tırmıklara diş küreklere sap yapardı babam Ayaz keserken mavi damarlarını ellerinde Yazları tahta arabalarla patikalardan inerdik Kışın kızak kayardık özgür çocukluğumda Kırmızı beyaz olurdu kar taneleri Çalıların tırmaladığı çıplak kollarımızdan akan allarla Yaylamız, evimiz, arabamız, kızağımız sabanımız ağaçtandı Tırmığımız ağaçtan Toprağa düşerdi önce tohumlar Yavaş yavaş büyürken çam fideleri Yüreğimizde büyürdü çamların balımsı reçineleri Şimdi betonlaştı kalplerimizde evlerimiz yollarımız gibi Yılbaşlarında yapay çam ağaçlarında arıyor çocuklarımız çam kokusunu Bizse ağaç diplerinde kozalaklardan koyun yapardık Çam kabuklarından evler Düşler kurardık evcilik oynarken Anne olurduk baba olurduk Severdik sevilirdik Ve hep çam kokardık Kondar: Karadeniz yaylalarında yetişen bir tür yabani nane.


- hayal bilgisi 16 Hakkı Aytaç LATİKA Beni çok önceden vurmuşlar gibi davran İdam mangasının karşısında aklımdan geçen son isim Bir faciadan geriye kalan gözle görülür tek iz Sorgu odasında itiraf edilen tek kelime Uçurumun kenarında hatırlanan tek şey La-ti-ka üç hece müteşabih ayetler gibi anlaşılmaz Latika benzeyişlerle yıkanmış bir ömür Latika bir kaybedişin öyküsü Trenden uzatılan bir elin asla yakalanmaması gibi Operanın işkence kokan anlarını hatırlatır Latika Latika olmayan bir hayatın teatral sezgisi Latika olmayacak bir ölümü defalarca yaşatır Ağlayışlarla sarılıp yeniden hayatı kucaklamaktır işte Latika Kayıp Hint sokaklarında aşkın tek tek yüzlerde aranmasıdır Latika Bir ihtimalin ardından ömür üstüne ömür tüketmenin adıdır belki Gölgelerin dansında unutulan hareketler Latika’nın umutsuzluğudur Soruların doğru cevaplarının altında bilinmese de hep Latika vardır Gözlerden bir göz istersin o da sadece Latika’nın milyoner gözlerini Rupilerin değer biçemediği tek şey Latika’nın ürkek sesidir Latika! Giderken geriye tek bir söz bile bırakmıyorsun En saf mercan inciliğiyle getirilen sözler Sadece ömür boyu yolculuğun tesellisi Her gün geleceğini bilmeden aynı saatte Aynı İstasyonda günleri yitirmenin adıdır Bir bekleyişin en tatlı gülümsemesidir Latika Öldükten sonra kavuşmak kaderidir Latika’nın Herkes gider istasyondan Latika bile Bekleyişin müdavimleri hala ordadır

24


- hayal bilgisi 16 Ömer Kara BİZİM EMRAH

Dedim sizin Emrah nicedir, kimdir Dediler Erciş’te çınardı Emrah Dedim ne hocadır ne de âlimdir Dediler aşk ile yanardı Emrah Dedim zengin miydi, ne yer-içerdi Dediler garipti, yoksul, naçardı Dedim yolun hangisini seçerdi Dediler hak diye dönerdi Emrah Dedim alkışlar mı köhne düzeni Dediler bu çağın dik baş ozanı Dedim asri miydi fikri, izanı Dediler yarına fenerdi Emrah Dedim hakkın dergâhına yar mıydı Dediler olmasa ‘kulum’ der miydi Dedim yüreğinde kini var mıydı Dediler dosta can sunardı Emrah Dedim bir de varmış güzel dilberi Dediler ayrıdır dilberin yeri Dedim epey aradı mı o yâri Dediler her sözde anardı Emrah Dedim neler idi lisan-ı virdi Dediler halkıydı en büyük derdi Dedim dostlar hani size ne verdi Dediler çağlayan pınardı Emrah

25


- hayal bilgisi 16 Birkan Akyüz AĞLAR Sevdamı ben sana nasıl anlatsam Usul ağlar, erkân ağlar, yol ağlar Yârim saçlarına uzanıp yatsam Zülüf ağlar, perçem ağlar, tel ağlar Ah senin aşkınla düşerim nara Bağrımda açıldı onulmaz yara Bülbül figan eder o nazlı yara Lale ağlar, sümbül ağlar, gül ağlar Gönül bir çocuktur; naz eder, küser Yokluğun keskin bir bıçaktır, keser Özlem tayfunları ruhumda eser Boran ağlar, rüzgâr ağlar, yel ağlar Sitem yağmurları dolar elime Kalemden dökülür birkaç kelime Hasretle beslenmiş garip halime Gurbet ağlar, yaban ağlar, el ağlar Şiirlere sığmaz, söze çok olur Sabır taşı çatlar, cana tak olur Yanar kara bağrım, söner, yok olur Ateş ağlar, alev ağlar, kül ağlar Özlemim tutuşur ağıt yakılır Gökler sağnak sağnak yere yıkılır Gözüm yaşı yüreğime dökülür Nehir ağlar, ırmak ağlar, sel ağlar Aşk yağmuru sinesine sarılır Silem desem dideleri darılır Akar gider mavilerde durulur Derya ağlar, deniz ağlar, göl ağlar

26


- hayal bilgisi 16 Murat Tapar KEŞKE DİYEMEDİM Gönlümü kıranları kim anlar Gözyaşı döktüğüm al kanlar Adalet diyen çobanlar Güdüldüm de keşke diyemedim Sabrım açar nergis, gül, lale Sığındığım bir kuru kale Yağmur çamur garip hale Büründüm de keşke diyemedim Aşkta tomurcuk filizlenirim Melanet hırkasında temizlenirim Maşukun ahında gizlenirim Yandım da keşke diyemedim Bir hal oldu sevenlere Gurbete yangın verenlere Küllerini savurup gelenlere Sustum da keşke diyemedim Çocukluğum hayallerime yanıktı Yüreğim gördüklerime tanıktı Vicdanım heyecanıma sanıktı Büyüdüm de keşke diyemedim Ne ümitlerim kaldı yarından Gittin gideli yanarım narından Maziye dalarım varından Sevdim de keşke diyemedim Umudu ektim bir kara günde Sevdaları gönderdim artık sürgünde Koşamadım yarına, kaldım dünde Üşüdüm de keşke diyemedim Çocukken sığamadım ideallere Bir güvercin kanadında hayallere Yaprak yaprak sonbahar güzlere Nefes verdim de keşke diyemedim Çok günler geçirdim bu handa Namertler gördüm bu meydanda Irmak ırmak gözyaşım ruhumda Islatmadı da keşke diyemedim Bir çağa eriştim ki sırdan sırdaşa Güneşte üşüdüm kardan kandaşa Bir ömür geçirdim yardan yoldaşa Öldüm de keşke diyemedim

27


- hayal bilgisi 16 Ali Cem Akbulut (Rüsvai) DEDİM DEDİ Dedim ala gözlüm bu can aşığın Dedi aşk ehline azabım vardır Dedim niyazgahım aziz eşiğin Dedi ziyarete mihrabım vardır Dedim gece gündüz adındır virdim Dedi senin gibi niceyi gördüm Dedim derbederim hiçliktir yurdum Dedi nice meczup ahbabım vardır Dedim nefesindir bizim demimiz Dedi uğunursun olmaz emimiz Dedim bahri aşka saldık gemimiz Dedi bir tufanlı girdabım vardır Dedim güzellere evvelsin sonsun Dedi benim ile olamaz ünsün Dedim şeş cihette görünen sensin Dedi mecnunlara serabım vardır Dedim kapılmışım ezel çığrına Dedi kirpik okum değer bağrına Dedim canım kurban olsun uğruna Dedi aman bilmez kasabım vardır Dedim cevr etmek ne ey saçı leyla Dedi güzellerin töresi böyle Dedim cemaline müyesser eyle Dedi ağyar görmez nikabım vardır Dedim kerem eyle visalden bana Dedi firkat ile gez yana yana Dedim Rüsvai’yim gulamım sana Dedi nice nice harabım vardır

28


- hayal bilgisi 16 Mustafa Yılmaz Boz DELİ GÖNLÜM GERÇEKLİKTEN IRAMA Deli gönlüm gerçeklikten ırama Yalan yanlış hayal kuran olursun Biliyorum aşkta gurbet zor ama Gittikçe sılaya varan olursun Hakka çalış biraz zamanın varken Güneş dünyasına doğmuyor erken Bir aşkın elinden kurtuldum derken Bir aşkın elinden kerem olursun Gönül sevgi bekler arzuman değil Bekler sadakati her zaman değil Girsen aşk bağına bahçıvan değil Dostun gül bağına deren olursun Cilt cilt kitap olsam yetmem ben bana Kurtla körpe kuzu gelmez yan yana Kahıroğlan kanma insan oğluna Cahil cugaraya yaran olursun

29


- hayal bilgisi 16 Erdal Ercin SEN GİDERSEN ÖLÜRÜM

30

Aman desem, bağışlasan suçumu Biliyorum, sen gidersen ölürüm Düşündükçe tutam tutam saçımı Yoluyorum. Sen gidersen ölürüm

Bilmeliydim, başımdaki huniden Sinirlerim darma duman, yeniden Hiç sebepsiz, birden bire, aniden Gülüyorum. Sen gidersen ölürüm

Gönül taşı oturmazsa yerine İnsan canı teslim etmez birine İpin ucu sende diye derine Dalıyorum. Sen gidersen ölürüm

Bir şairin sermayesi kelâmı Dil dökeyim, kesme benden selamı Gözlerini görmüyorsam belâmı Buluyorum. Sen gidersen ölürüm

Kudretim bu; karıncanın kararı Yırtınsam da dokunmuyor yararı Bütün kârı veriyorum, zararı Alıyorum. Sen gidersen ölürüm

Kaç zamandır bozamadım orucu Gönül hasta, şiir yazmak yorucu Ölçü düştü, topallıyor bir ucu Siliyorum. Sen gidersen ölürüm

El aleme göre her şey numara Kimi görsem çatıyorum bu ara Deli başı alıyorum, duvara Çalıyorum. Sen gidersen ölürüm

Zalım poyraz heder etti gülümü Irgaladı; yaprağımı, dalımı Yatıp kalkıp Allah'ımdan ölümü Diliyorum. Sen gidersen ölürüm

Bir denklemi bıçak gibi saplıyor Çöz diyorsun, beni korku kaplıyor Çarpıyorum, çıkarıyor, topluyor Bölüyorum. Sen gidersen ölürüm

Sicim gibi döküyorum, yaşları Gözyaşımla yıkıyorum taşları Yırtıp göğüs kafesimi, kuşları Salıyorum. Sen gidersen ölürüm

Kış gelince derelerin buzuyum Yaz gelince kayaların tuzuyum Bir sürüde bir başına kuzuyum Meliyorum. Sen gidersen ölürüm

Gam yokluyor, kahır boydan aşıyor Kalp tekliyor; ritim nabız şaşıyor İkide bir merdivene düşüyor Kalıyorum. Sen gidersen ölürüm

Benim rızkım alın teri, bilekten Kul başına ne gelirse Felek'ten her hatamı geçiriyor elekten Eliyorum. Sen gidersen ölürüm

Çıldırmaya ayarladım, zamanı İntihara kilitledim, dümeni Bastım evin ortasına, dumanı Soluyorum. Sen gidersen ölürüm

Çentik attım tabancamın sapına Hodri meydan! sülalenin topuna Seni alıp kaçırmaya kapına Geliyorum. Sen gidersen ölürüm

Gitme! Susuz bırakırsın bağımı Kurutursun; fitilimi, yağımı İpi alıp kıl boynuma düğümü Doluyorum. Sen gidersen ölürüm

Estirince ayrılığın iklimi Tutamadım, açık ettim saklımı "Gitmez" diyor, "gider" diyen aklımı Çeliyorum. Sen gidersen ölürüm

Eve gelip beni ipten indirme Kararlıysan faydası yok, kandırma Gideceksen yarı yoldan döndürme Ölüyorum. Sen gidersen ölürüm


- hayal bilgisi 16 Gülten Tellioğlu NE YAZAR Aşılmaz dediler yârin yolları Bedeli hasretlik olsa ne yazar Kapının ardına sürmüş yılları Geçmişe vefasız kalsa ne yazar Tükenmez derdimi beyana durdum Kederler içinde bağrıma vurdum Pervane dünyadan cananı sordum Aşk od ‘unda yüzüm, solsa ne yazar Ol nazlı cananı gelir sandığım Mahitap hüsnünü görüp kandığım Hicran ateşiyle köz köz yandığım Beni dertten derde salsa ne yazar Ömür denilen çatlak bardak sanki Sırat ’tan aşağı düştüm zaman ki Bir avuç küle döndüğüm o an ki Encamımı hüsran alsa ne yazar Bilindik bir acı değil bu başka Sırtımı dayadım dağ gibi aşka Eyüp gibi sabrım, olsaydı keşke Umudu hasretin çalsa ne yazar Beddua edilmez geri dönermiş Nefret ateşi gün olur sönermiş İnsan olan hep sevgiyi önermiş Yalandan yüzüme gülse ne yazar Öfkeyle kibirle eğdin başımı Defalarca kırdım sabır taşımı Gözümden yüzüme akan yaşımı Kahırlar içinde silse ne yazar Vefayı sevgiyi küle döndüren Beyhude işlerle ömür çürüten Gözlerine sisli perde çekilen Ferhat gibi dağı delse ne yazar Dilhanî, efkârdan olsan da heder Bitmez mi sanırsın bu gam keder Buncadır çektiğin çileler yeter Vefasız kabrini bulsa ne yazar

31


- hayal bilgisi 16 Murat Demir GÖNLÜNDE SEVGİ OLANIN Gönlünde sevgi olanın Karada akı bulanın İnsanın özün bilenin Can yoluna feda olsun Şu dünyanın tüm malını Saçsam salını salını Sormadan bilen garip halini Can yoluna feda olsun Aman hey çileli başım Bir gün doğru gitsin işim Nokta sırrısın kardaşım Can yoluna feda olsun Be altında duran nokta Sana mana veren nokta Kamu mülkü kuran nokta Can yoluna feda olsun Şu âlemi seyr eden Leyl ü Nehar devr eden Kahhar adıyla kahr eden Can yoluna feda olsun Murat olup geldim tene Çok yer gezdim döne döne Söz geçiren aya güne Can yoluna feda olsun

32


- hayal bilgisi 16 Umut Maminoğlu ÜSTADA Bu nasıl sevda bilmem, noktanda neler gördüm Yedi zindan içinde ömrünü eler gördüm Hak narında yanarken cemalin güler gördüm Bir daha yanmam diye kül ağlıyor Üstadım Aslı hakka olmalı, her zerrede çabanın Duyulmayacaksa sesi yörük soylu obanın Dağlardan getirmezse türküsünü çobanın Ne yapacak esip de, yel ağlıyor Üstadım Ne fermanca buyrulur, ne bülbülce şakınır Ne söylenen dinlenir, ne yazılan okunur Öyle öksüz kalışı, bana nasıl dokunur Kırk yerilen kırılan, dil ağlıyor Üstadım Hicap duyar su kıraç tarla bulup akmazsa Toprak utanır elbet, tohum başak çıkmazsa Gül onu anlatmazsa, kokusuyla kokmazsa Can suyunu taşıyan dal ağlıyor Üstadım Gök kubbemde yankıdır yüreğinin atışı His deryamın üstüne yakamozlar katışı Ne kadar sürer daha kır atların yatışı Zaferden aşınmayan nal ağlıyor Üstadım Asmalı Mescit Sokak hicabından tütesi Yorar durur aklımı, ben ve benden ötesi Örümceğin ağına kök salıp da bitesi Aşka kurban olmazsa gül ağlıyor Üstadım Abdülhakim Arvasi adı kutlu bedenden Arınır cümle beşer, türlü niçin nedenden Elif şikayetçidir yüz sürmeden gidenden Cim ağlıyor ardımdan “Zel” ağlıyor Üstadım Ağlamak gerek artık, utanmak desen az Çatlat kabrini usta, sen yine şiirler yaz Vurmuyorsa tezene, Veysel’ce değilse saz Tınısı dökülmeyen tel ağlıyor Üstadım Adem olsun diyerek müsebbibi her âhın Şeytan hala bekçisi kapımdaki günahın Kalkmıyorsa el hakka, seherinde sabahın Semadan mahrum kalan el ağlıyor Üstadım

33


- hayal bilgisi 16 Ahmet Coşkun NE ANLAR Başın tanrı göğsüne koyan dağlar Bu da töre adet mi hey ağalar Seveni yolda bırakıp ağlarlar Yar derdini anlamayan ne anlar Hasrete gurbete salar sevdayı Gelin eder günsüz telli turnayı Oturup muhabbet kurar sofrayı Aşka düşmeyenler aşktan ne anlar Yaralanıp yar düşmez mi yollara Can hesabı sorulmaz mı onlara Kolları boşta koyan kör kullara Hakka öz vermeyen sözden ne anlar At atlayıp bayrağın koşturmayan Sevda yolunda beden biçtirmeyen Kudret pınarından su içtirmeyen Gölgede beleş vatandan ne anlar Sana bana sır yukarıda ayan Asırdır gaflet uykusundan uyan Ayrı gayrı yol yoktur bu yol insan Dört nebi bilmeyen dinden ne anlar

34


- hayal bilgisi 16 Emrullah Bedir BANA ÇOCUKLUĞMU GERİ GETİRİN Büyüyünce geçer zor günler derdim Şimdi ıstırabım çok daha derin Masallar okurken ümitlenirdim Bana çocukluğmu geri getirin Canımı yakmazdı aşkın acısı Bilmezdim ne demek hasret sancısı Şimdi yolcu gitti gönlüm hancısı Bana çocukluğmu geri getirin Tarladan dönerdim bedenim yorgun Gülmeyen günlere yüreğim kırgın Yine de değildim hayata dargın Bana çocukluğmu geri getirin Yarınlarda sevinç aramıyorum Kaf Dağı nerede soramıyorum Artık hayal bile kuramıyorum Bana çocukluğmu geri getirin Derede, tepede çoban olsam da Kuzular melerken hüzün dolsam da Oyun oynamasam, yalnız kalsam da Bana çocukluğmu geri getirin Ömrümden azalan manasız yıllar Çıkmaz sokaklarda kaybolan yollar Ümidimi çalan insafsız kullar Bana çocukluğmu geri getirin

35


- hayal bilgisi 16 Mustafa Yaman İNCE Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz Demiş deyen bundan yüz yıllar önce Bir koltuğa çöküp adam olanlar Koltuktan inince anlarlar anca Olan değil, mutlak olacak bahis Edilmezse eğer yaşanır yeis Demeyin sakın ha, bunda yok beis Bilinir mutlaka tahttan inince Sayın ki makamdan geçenler nerde Biz avuç açmadık asla namerde Bre şaşkın namın geçmez her yerde Koltuktan inince görülür bence Asıp kesmek elbet koltukta geçer Fakire hor bakar, zengini seçer Kılıcı keskindir her yeri biçer Ayılır önüne melek gelince Heybende var ise azıcık azık Sonunda kendine etmezsin yazık İnsana insanca baktıysan nazik Yüzün güler haklar helal olunca Yamanım sözümü derim engine Beğenen beğensin koysun dengine Çıkar için avuç açmam zengine Rabb’im köprü koymuş kıldan pek ince

36


- hayal bilgisi 16 Mehmet Can Eren GARİP BÜLBÜL Garip bülbül olup da aştım Türkmen yolunu Taştı dağların ak dumanı, göğsüme doldu Bir çift kumru gördüm pınarda, şaştım yolumu Düştü aklıma yârin aşkı, bağrım tutuştu Gözlerin boncuk olmuş bakar dal arasından İşlenmiş eynin ilmek ilmek kar beyazından Kanıyor gönlüm oluk oluk yâr yarasından Seni anıyor türkü türkü, garip bülbülün Açma kanadın yüce dağa, melek olursun Dökme yüzüne perçemini, sonum olursun Vurma gönlüme hançerini, kanlım olursun Viran sinemde sarmalarım, boğuyor telin Sarhoş misali döndürürsün gülüşün görsem Konsam yanına ağlatırsın, konmasam öldüm Ayılırım kahve gözünden bir yudum alsam Tutsam belini ağlatırsın, tutmasam öldüm Soltoğlu murada süzülen bir garip kuştun Nicedir kırıldı kanadın, ummana düştün Sevda çöllerinde vurulup, beriye geçtin Dizinde derman da kalmadı, nerelerdesin

37


- hayal bilgisi 16 Zeki Altın KENDİMİ OKUMA KILAVUZU 1. uzun sardunya bahçelerini geçerken -----kendime uğrayışımın ilk günü ben merhamet uzuvlarımın çürüdüğüne inanmadım inanmadım hiçbir insanın gece yarısı uyurken dertlendiğine dilimin kireçlenen sözcüklerinde hep adını aradım yarım yamalak bitkin takatimle bir şiiire kadar sorduğumda tüm çocuklar evsizdi bu çaresizliğimi affet Allah'ım elimin tutmaması bir çocuğun elinden bir acı olarak yetebilir bana ömrümce tüm şairler yalan söylüyorlar, duydum gökten hiçbir kuş memnun değildi oysa denizden esse de meltem yanaşamıyor hiçbir sevgilinin saçlarına 2. mülteci yalnızlığıma dayanan ---çocuk ağrılarım ve ilk sabah sınırlarını gözlerinin ihlal ettiği sevdam bir ihtilal sonrasını yaşıyor çaresizce -mecnun bunun neresinde -leyla neresinde aşkın kurak bakışları kutsarken gönlü bırak tüm sözler kifayetsiz kalsın elinden kevser aksa bir nehir akışı gibi yüreğim tazelese kendini hep susmaz hiçbir saat geçerken ellerimden bana seni hatırlat! desem ki seni hatırlat bana ilk gördüğüm çiçek gibi narin bir bahar, yahut kış kardeleni

38


- hayal bilgisi 16 Muhammed Fatih Yıldız BENİM ŞEHRİM benim şehrim diye başlayan bir roman yazılıyor. oysa orası şehir değil. köy. Gülüşümün kenarına tüneyen o titrek zehri Kışın, o bağırtıcı çiziklerini Aşarak, dururdum; Bestelenmiş köylerin, Yiğit, gülizar kızlarına karşı. Bükülen kırgın bileklere, Taştan mekteplere Barış sembolü bayraklara tutunarak; Zamanı ağlardım seslerimden Kursağımda, çocuk çığlıkları kalmazdı, Yırtık damarlarımdan zemberek; Emmezdi kanımı. Nefreti hazmettiren yeşillik soldururdum, Arzın semayla birleştiği yerde Enlenip büzülürdüm. Mezar taşlarından sakınarak, Korkuya katardım ayrık sesleri. Çoban cesetlerini, ölüşlerine kusardım. Karnı deşilen zahirlerin, Boyun iplerinin, kan kırmızısının; Önüme açtığı genişliği sarardım. Şimdi, bulunmaz çopur yüzlere Denk gelecek bir sarkıt. Bizi, öfkeli sahnelerden Kundura çivilerinden, Donuk köprülerinden gözlerin Ayırmaz, güçlü kalemler. Zafer sarhoşlarına bozgun, Bıkkın, rahatsız ve azgın necisler saçmak Soluklatmaz bizi.

39

Soluklatmaz, bendeki kırgın güneşleri. Ey, sesi kısılan boz anlatıcı! Söyle ne deniyordu bu anda; Akşam, kapanışlarımı boğuyor. Vakit, zihnimi keskin bıçakların incittiği anlarda duruyor. Donuyor tanınmaz çehreler, Tıfıl kalmış veletler, Yerle bitişik, eli havanın yoğunluk kıvamına denk düşen sefiller Bir tek, parlayan bir boyut işleniyor, sararmış parmaklarıma. Sıkıyor bendeki bastırık kımıltıları. Sıkıyorum, demirden seslerin beyaz kokularına karışan dişli bir ayrıntı oluyorum, Boşluğun ağrısına vuran. İhtilafların, o keskin, boş kokusundan. Yanık inadından duruşların Uzansak, dağların karda kalmış yerlerine. Şehrimize, davarların yayıldığı dingin anlarda duruyor vakit. Bir ekin olsak, diyoruz Süleyman olsak. Havaya denk düşen eller Kardeşimiz yeniden Beyhude coşkulardan arınsak; Toplanıp zakkum ağaçları birden İçinden ırmaklar akan Firdevslere dönüşse; Artık, ne boş bir söz orada Ne güneş, ne zemheri. Yalnız, selâm.


- hayal bilgisi 16 Ömriye Karataş AYABAKANLAR GÜNEŞE DÖNDÜ YÜZÜNÜ nasırlı elleriyle turuncu fiat traktörüyle alın teriyle hayat veriyor bereketli Anadolu toprağına elinde çapası, tırpanı Yüreği çalışkan eli cömert anadolu adamı çiftçi babam kalmış düş bahçelerinde kurak topraklara can suyu veren çiftçi babam varsam çalsam ahşap tokmaklı kapısını olur mu yine umudum ayabakan tarlası gündeliğe gider anam pamuğa, tütüne mevsimlik hüzünlerle yirmi beş kuruşluk yevmiye ile Kızına alacak ahşap çeyiz sandığı Sahi bu sandığa ne girer ana leylek göçleriyle ben de göçer miyim senin yuvandan hüzne yaprak döker miyim ana sorular da tarladaki korkuluklar gibi korkutur bazen insanı cevaplamıyor anam pamuğa gidiyor beyazlarla yüzünü neden saklıyor anam güneş yakıyor düş kırıklıklarını evde nakış işliyor büyük abam gün dönüyor ayabakanlar dönüyor yüzünü güneşe dönüyor üzümler şaraba başaklar buğdaya dönüyor hareli mintanım canfes kumaş aynalı pullum erguvan baharıyla gelin duvağına ilk gecenin kara yasına söyle anneme al gömlekler cam göbeği maviler giymem ben toprağın kokusunun huzuruyla tohumunu savuruyor babam öğütüyor buğdayını derin hazlarla dal dal, çiçek çiçek çiçeklenmiş içimde

40 çocukluğumun ayabakan tarlaları köstekli saatin hep ayrılık saatlerine mi ayarlıydı güzel babam narımızı, turuncumuzu şekerpancarımızı, buğdayımızı kolzamızı, haşhaşımızı, arpamızı alıp götürdü boranlar yolların kavşağında susmuş beli iki büklüm anam kanatlanıyor yırtıcı kentlerin göç ülkesine telli turna tarlamızda otlar yabancı sesim yabancı meşe palamudunda ağlıyor ibibik kuşu süleymana haber mi getirdin Belkıs’tan çocukluğumun elçisi ibibik sus sus sen de sus sustu nasıl olsa bir dağ gibi sustu viran bağlar koyup gittiler ibibik ötüşleriyle toprağı suyu havayı şehirlerin ağır gölgelerindeki gecekondulara başkalarının hayatlarına boşluktur hazanda ibibiğin meşe palamudundaki yuvası bense güneşe dönüyorum yüzümü oturmaktayım ayabakan tarlasında bakıyorum tarla kıyısından çatlamış toprağa dudağımdaki zamanın külleriyle karacalar iniyor baba bak karacalar çocukluğumun dağının eteğinden ekim nöbetleriyle biçerdöverler girmeden ağustos gelince yeniden yürüyelim ayabakan tarlalarında her insan özüne döner bir gün döner toprağa içimde aya bakan bir çocuk ağlıyor ayabakanlar güneşe yüzünü döndü gel artık göç yörüngelerinde yolunu kaybeden kuşlarla eskimeden çocukluğumun masum yüzü


- hayal bilgisi 16 Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi olarak, Ercişli Emrah Şiir Ödülü’nün gerçekleşmesinde katkıları olan aşağıdaki isimlere teşekkür ederiz.

Erciş Kaymakamı MEHMET ŞİRİN YAŞAR

Ana Sponsor: OSMAN KAYA

Sponsorlar: HALİS BAHÇE YILMAZ ŞİT İZZET AKAN

Medya Sponsoru: FOTO CAFER

Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı Sponsoru: BAHATTİN SAMİ DEMİR Seçici Kurul Üyeleri: AYŞE ÜNSAL SELAHATTİN KOŞAR OSMAN KAYA ÖMER FARUK ARLI

Sunucular: BARIŞ KUL GÜLŞEN ÇAĞAN

41


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.