Karagöz Sayı 8

Page 1

“Türkiye’nin Adresi” Yani Türkiye’yi bulmak kolay, Türkiye avucunun içi Ama gerçek yerini kimselere belletmeyeceksin Adama gülerler valla

PERDE GAZELİ

Döngeri ettiğinde kapısı örtünük bir ulu denizi tıkla bön bön Toyluğuna sığınıp bir yalancıktan sokakları eşikle Sor o zom köşkü akşamleyin söylesin çengelliiğneciler ―Dilini koparırlar adamın billâh Yemen’de olsa― Ve bir avuç çimi çayırlayan sözde yeniçeriler

Huzûr-i erbâb-ı safâda, nazargâh-i ehl-i dehâda, şu bezm-i şevk-efzâda bir yâr-i vefâkâr olsa, gelse şu dört gûşe hayme üzre, o söylese ben dinlesem, ben söylesem o dinlese… Gel gel gel gel ah ah ah gel işve-bâzım Dost dost dost gel çâre-sâzım Ta dilli ta dilli ta dilli tenen vay Of of of bendene rahm eyle gel Cürmümü affeyle gel gel gel mest-i nâzım, Sevdim seni bilmezlik ile odlara yandım. Hay Haak! Karagöz, şiir yazmadan günümüz şiirinin gündemine yerleşmeye çalışanlara, bu ülkeye bir şey kazandırmaya niyetleri olmadığı hâlde Türkiye’yi yönetmeye talip olanlara, Türkiye’nin adresini şaşıranlara ve bu aklı evvel güruhun halkçılık masallarına karşı tavrını sürdürüyor. Bu anlamda bu sayımızı, bir önceki sayımızda ele aldığımız şiir ve millet bahsinin bir devamı olarak tasarladık. Karagöz, ele aldığı her konuyla edebiyat için rutin olmuş ve artık kanıksanmış bir dizgenin dışına çıkmaya, ele aldığı her konuya bir dinamizm ve yeni bakış açıları getirmeye devam ediyor. Bu sayımızın faslı “Türklük ve Şiir”, sizleri kendi şiirimizin mahiyeti üzerinde düşünmeye davet ediyor. Osman Özbahçe, Serkan Işın, Evren Kuçlu ve Yavuz Altınışık yazdıkları yazılarla tarihe, kültüre, siyasete uzanıyorlar. Şiirin bir evcilik oyunu olmadığını bir kere daha hatırlatıyorlar. Bu sayımızın şairleri: Serkan Işın, Hakan Şarkdemir, Emre Öztürk, Cem Kurtuluş, Yavuz Altınışık, Enes Özel, Bülent Keçeli, Musab Kırca, Evren Kuçlu, Hasan Değer, Vural Kaya ve Murat Üstübal. Yıldız Ramazanoğlu, “At Hikâyesi” ile aramıza katılıyor. Fernando Sorrentino’nun “Şemsiye Darbeleri” adlı hikâyesini Bahadır Cüneyt tercüme etti. Ara Fasıl, Enes Özel’in, Yavuz Altınışık’ın yeni şiir kitabı üzerine yazdığı yazıyla açılıyor. Altınışık, Coppola’nın kült filmi Apocalypse Now hakkında da yazdı. Murat Üstübal, günümüz şiir ortamına dair yazısıyla, konu komşuya seslendi. Elif Şandan, kitap kurtları ve edebî kediler üzerine yazdı. Abonelik meseleleri hakkında kendini tutamayan Hilmi Çakoğlu, Kıraathane’de konuştu. Her ne kadar sürç-lisân ettikse aff ola! Bizden bu seferlik bu kadar... Ya Hacıcavcavım patlama! Geldi işte bu sayı da… KARAGÖZ

3


Varlığın Çölü, Serkan Işın


Üçlük Hakan Şarkdemir Muzluk… Az biraz mü-zik* Emzik emen zem zem bilmez ilim bile bezik bilez Ebe bükemez ilmek beli bilin mezi Ne zeplin zenginlere göre ne zembil Esintisi pes zil Buzluk… Bize ne be bashibazouk Uzman çavuş muyuz uyuz Boz ala boz başlıklı yoz yazıyla yazı yoz deyu Bizansın hep buzikiler Anzakları bakın maz-dek kozala kozmik uzayının Taşlık yollar az Ukaz dur kaybolmaya gel Yamuk il bekleye bey hem yumak yeri Tuzluk... Tazım tez at kozum köz ok Tozutturan taarruzun uzun Terhis ola hırsıza çıkıp Rus terzisi Kızan kızı arz et-erek-ten yazık ırzın Zıpır hınzır hız kesince geçemiye beleş Grand Bazaar’da Suzukisiz

*Orijinal mısra: “şimdi biraz müzik lütfen”, Makyaj Hatası, Yavuz Altınışık

5


Kahramanın Kim Hakan Şarkdemir 5/5 Sirkülâsyon kaç Kahramanın kim Varacağı yer O müthiş nakavt Aklı evvelin

Ellerin siğil Çürüktür dişin Öküzlüyen hoş Cafcafiye’de Fayfaya binmek

Geometrik put Estetik patak Kılavuzun kıl Şairseler şap Pop oturup kalk

Lise birdeysen Konsere katıl MFÖ gelmiş Yağmur yağacak Sıkıca sarıl

Üzülmek için Ediplik replik Ordunasyonsuz Susuzluğumuz Kendindeki din

“Müziksiz düğün” Büyülü Fener Kafiyesiz hiç Canımın içi Ne güzelsin sen

Hiç bitmeyecek Kafka’yla mektup Romantik FM Bürokratik fal Hâsılı kelâm Opusumu ye Magnumumu iç Beni sevsen çok Nuri İyem kim Bâtıni niye Orada biçim Pikselle pike Houdinilersiz Geçen günlerin Tadından *.avi Nükleer reçel Aşiret masif Varınca lütfen Genekonarlar Neredesin sen

6


İstikbalin Parlak Emre Öztürk şaraba veya şarapnele meyyalim aşkın ziraisine dair kaslarımı çatlatmalarım otobüslerde aldığım duşları yuvarlak açışan ayıklayan ve dönülen imkânsızlık satırları açılmış grafik, kalın kuşlar tabakalarını açıyor yamalı elbiselerini menzilden uzağız gidiyorum ki çok misvaklı bir ağza kıskandın parkların emin doğasını ve kendi hükmüne yerel yönetim olmakla sende kavşaklardaki süs havuzuna dalma hissi tuzlu sulardan ve tanrılardan anlamadığı kadar hem bütün balıkları tutardın kurumsan köşegensin şekilsiz değil eminliğin köşegen ayaklarının dibindeyim ve bütün tıkalı yollar ve tanrıtanımaz seven gibi bakan gözlerle sancıları değiştirirmiş, değiştirsin ve kayboluşumda kaç vaşakla maksadımız şehre kaplarla koşan kadınlarla ve yarıştım kaç el ateş edildi bilmeden arşivlerde bulunmam yasaklandı maddenin avutulduğu olmuş köşklerin içimi tırmaladığı nasibine düşen yeni anakara boynuma kadar kızardın somuttur bir şamarı sırtımda sağır mezarlık gibi başım utançların evinde kayıp zamir fakat onurlu ve cesur yüzümü vamp bir kurumun altında buldum sonra bir ticaret yolu olarak sonra bir eksik yanı bizimkilerle bir otomobile doluşup doluşup içinde konaklıyoruz çekirdeğinde kullanılmamış bir çekirdeğinde lirik ve urlu ve küçülen evlerin içinde ve hormonlu

7


Hendeke Exit Cem Kurtuluş ben exita bakıyorum, exit bana; ne sen bunun farkındasın, ne de exit farkında. durmuş, burdan ne geçse aya dönüyor şu batışını detact eden rüzgârında ayakkabılarımızın, kabaran hava çünkü bir de kararıyor suda– terinde çorapların– yanlış bir tarafına da konmuş olabilir ışıklar kapıların, batmadan önce nefes alıyor bu dünya bir ağaca dahi ulanabiliyor yanaklarım kabardıkça elma olsun, armut, donmuş iki portakal kaskatı bir suyun gölü, alttan alta eriyen suratlar, suratlarım– dibinde, balıkları yıkayan kadınların koltuk alevi var. bakışımlı taburelerde oturmuş karşılıklı kayıklarımı çekiştirip duruyorlar. ve ağzımda dönülmez bir ufkun akşamı, dört yanım kişner durur; çıkartıp dilinizi isterseniz bir de kendiniz bakın– kim demiş yüzümde adımı tuzluklara taşıyan patenler dolaşır, terli sırtımdan çıkartır gibi kadınlarımı sırf siz serpin diye?

8

kim demiş gülüşünde yersiz bir kelâmdır şu sizleri kana kana içen suratım, bıyık altı? buyrun hep birlikte tırmanıp bakalım. çıkmasa da çünkü kimse, kayıp dönen kayıklarım– öpüştüğüm lipsticklerinde ince kıymıklarca batırılmış bir çar çöp hâli, liğme liğme– ve son kibritin kutusunu yaktığı ateş selâmlarım gibi sona kalmış, elimi bakışımlı çocuklara sallayan elinizde; benim adım kırmızı mı dersiniz şimdi ardımı ördüğünü bile bile önümden çıkanların? neyi alsam elimden geriye kül üstü bir kırmızılık gibi kalmışsınız. (çıkartamadım sizi ama bakıyorum yine de getirmişler. kim demiş sarışın tanıkların çıkışı da bana benzer– liğme liğme saçlarımı hiç tanımadınız, inanın– şimdi buradan sizinle mi çıkıp gidecem?)

şu uçanlar çünkü, tozunuzu alan, misafir kanatlarım; düşük omzunuza saçlarımı taşır, kıvır kıvır– bir iade-i ziyarettir, kırmızı ışığımdaki yanlışlık. şu, aidiyeti belli olmayan sarışın dağınıklığım, bağışlayın– ister göreyim, iki oda bir salon saçtığı yalnızlık: harfleri özenle yıkanmış bu karartı, şu dudağı süpürülmüş çatlak sözler– camında güveli çocukların saçtığı. sözüm kapınızdan dışarı.

şu güneşsi çemberden gelen ilk ışıkta oysa, ilk sözün ağız kokusunda sabah yalınayak, aramızdaki hendekleri coca colayla dolduran birileri de var, uzun parmağıyla perdeyi aralayan şu bad-ı saba– açılır diye harfleri günümün pensesiz o zaman karnıbahar saçlarım ortadan ikiye ayrılır ya da– tel tel doluşumun arkasında kalan suratımın serpilen parmaklığı saçlar, saçlarım, arasına sarışın dolmuş –bağışlayın– tükürüğümden saçılan yürüyüşünde ayakkabılarınızın bana dönen kıllar var.

şimdi tuzlarımdan mı saymayı denesem kendimi, çalmadan kapınızı, saçlarımı çorbanıza serpişimden balkondan aşağı?

asidinde şimdi kendimi yaka yaka çekerim küreklerini kayığımın ağzınızın tam ortasına. ben bir kayıp dönen kayıkçı, fıış fış! sizi şöyle lipstick tadında bi öpesim var!


Granit Yavuz Altınışık 08/16 bütün uykuları unut bütün çoğul çığlıklarını unut gitsin sabah ezanlarında güvercinlerin mahur bestelere takılan kanatlarını sen yorgunluğun doyurup aç bıraktığı garabet homini gırtlak mekanik aygır unut bunları! telgrafı zarfı ve mektupları unut o sevmediğin gülüşlerini tüccarların kravatlı adamların paltosu karanlık adamların durmadan konuşan ve hep kazanmaktan yana duran kabarık kursakların kahkahasını unut bir umutsuzluk olarak yüzümüze yapışmış olan o platonik yangınları yanılgıları da bir elden alınıp diğer ele uzatılan nazlanışlarını sızlanışlarını şımarıklığın poşetlenmiş mutfak erzaklarını fişi faturayı ve bütün evrakları unut sosyal yardımlaşmaları yalancıları. teflon tava buzdolabı ve elektrikli sandalye unut gitsin! bir kıymık gibi batmaktadır bunların hepsi vahşi çağrışımlarıyla kaba etlerine hayatın. telefonun icadından sonraya kalan ne varsa halka dönük ve ayyaş bütün hüzünlü ayaklanmalarıyla anılan her yenilik adımını unut gitsin onları da dışarıda kış öksürükleriyle utangaç kızlar öpülmemiş yanaklar nişanlılar ucuz alyanslar ve haziran terlemeleriyle sosyal depresif olanlar dışarıda kadınlar ve ölmüş kocaların anıları taze somun ısırılması kadar somut daha büyük ve daha gerçek bir şeyler var! sokakta susamlı gülüşleriyle bütün ahali sus pus olup bir elin nasırlarını güzelliyor.

9


Durup Dururken Bir Boşluk Enes Özel zarif geçişlerle çapraz ve şeffaf uzun dizilişleriyle yana yan ellerime bakınız çün ellerim çoğu nerelere duracağı zamanını bilemez açılmış boşlukları doldurmaya yeltenir kantin masasında sigara paketine devrilir karbon bardaktan sentetik çayın nerelere duracağını bilemez ellerim yerlerine yayılışıdır. doksan derecelik açılarla bacaklarım o sandalyeler bacaklarıma durmaya öğretilmiş bacaklarımı sandalye üreticilerinin açtıkları boşluklara doldurur ellerim oralara buralara yayılışım diş fırçaları etrafındaki boşluklara ellerim parmak boşlukları var tam benim parmaklarıma göre dişlerim yerleşir macunun etrafına ve kokusu olur buna parmaklarım beceremez dişlerim orada dururken bekler diş macunu bekler gün boyu nane kokusu dişlerim tam diş macunlarına uyumlu dişlerim diş macunlarını üzerine yayışmak için ürettirilmiş ellerimin yapamayacağını doldurmak için boşluklarımı ellerim ben kapının önünde duruyorum şimdi ben orada oluyor kapı yokken yok ayaklarım hep orada oluyor ellerimin anahtar deliğine sokuşmaya çalışması ellerimin hep orada oluyor düğmeler elektriklenememesi duvarlara sürttürmesi pürüz olması hep orada olabilmesi ama anahtarlıyamaması ceket ceplerinde ve çanta içlerinde açılmış sonsuz boşluklara doğru gitmesi sonsuz ceplerin sonsuz boşluklarla kaybolması kapının izin vermediğinin önünde ellerimin dizilenmesi ellerim ince ve şeffaf ve uzun çizgili miydi? ellerim orada yerli yerinde miydi?

10

baktıkça bakasım geliyor öğretilmiş bakışkan batışkan baktıklarım içre gözlerimden içre başlıyorum bakışarak karşılıklı beni onlar karşılıyor. çoraba baktıkça çorabın beni hatırlıyor


beni çoraplaştırıyorum saran çorap sentetik sarmalı ayaklara oturuşu oturuyor ben zannederim bir çorap oturuyor gözlere kot oturunca kotlaşıyor bacaklar kottan ibaret yani bacaklarım kot olmak için oluyor gözlerim televizyon sanki bacaklarım ayaklardan itibaren çorap bir de kilotlar içine giyiliyor oluyor bacaksı bakamıyorum du durun elektrik düğmesi diş macunlarını sıkmaya parmak yetiştiriyordum diş fırçasının etrafına açılmış boşluklara parmak boşaltım bacakları yerleştirivermek sandalye ergonomik ama bakamayacağım çün ışıklar elektrik ellerim de yok oluyor bakışamayınca eşya ışık anahtarları bulamıyorum hassiktir ellerimi anahtar sokmak için eğittim anahtarlar yok kapıya bakışamıyoruz ışıllar anahtarsız ben kapı önünde kot değil çoraplar ayakkabımda gizil ben değil kotlar ışıksız dokununca cepler oluyor kapı anahtarsız ben açılınmak için varsın varım zannettim ben kapı önünde kapı lütfen izin versin. reklâmlara baktıkça ellerim bulaşık eldiveni ellerim kahve fincanı tutamakları tutangaçları televizyona baktıkça gözlerim televizyon ellerim sezon sonuna poşet yaptırılıyorum televizyona oldukça dolaplarda binlerce poşetler binlerce el ele hep birden hep birden ölüvermiş binlercesi ölü ben baktıkça kotlar vücudu oturtuyor çorapların egemenlik koşulları sağlanıyor poşet tuttukça ellerimin uzaklaştığını hissediyorum. poşet olmayınca gözlerim nemli olmayınca ve gözlerim televizyon.

11


İlelebet Payidar Bülent Keçeli Böylesini sevmiyorum profesör Bana düz cümlelerle taarruz hakkı ver. “Hepatit”, Yavuz Altınışık

göğsümün sol yanından kurtardım fotografiyi bir arap kaldı göğsüm benim bir göğsüm vardı senin de bir göğsün var biliyorum belki bu gün alınır fotos bir kitleden dolayı arap tarafı alınır araf tarafı kalır en çok bunda yanılıyorum aynadan ve arap kalmasından çok bariz çünkü siyahi yalnızlığın en barizi siyahi yazılmasın vücudumuzu hazırlayan hattattan kurtulur muyuz beden verilir kurtulacaklara bir de akıl verilir onlara bir akıl yapmaktan muzdarip akli bir araf verilir bir arap kalanlara sahiden ulaştırılır ben sizin bilinmeyen görüntünüzüm denilerek ben sizin hazırlıksız görüntünüzüm denilerek ben sizin deneyimci eskizinizim çizildiğimle kaldım denilerek bu salonda büyük boşluk var araf var arap ezberimde böyle bir his duyulduğunda kumaşlar biçilecek aramızda ben unutamadığım bir şeyimi gösteriyorum göğsümü tutarak solumu gösteriyorum sağı yok çünkü sağ değil çünkü sağ eldedir birleştiğimiz şey bu fotografide yerleştiğimiz yer bu fotografide isyan etmiyor araplar isyana gelmez araf ortadan doğar gider dicle araf demez isyan bana bir adı olsun dediğim ve bunun için direttiğim ey arap bana bir adı olsun diye direttiğim ey arap bana bir adı araf olsun diye direttiğim anladığım şey bu fotografide gülerek yanılmışlığım şimdi hatırlarım kendi vatanımı tamam oldu bir nehir sancısı kalplerimde tastamam şimdi ne yapması gerekiyor bir hastanın hemşehrisi bunu söylesin bir tedavisi varsa arabın bir tedavisi var mı arafın ben bir geçip gitsem kendimden ben geçit vermesem kendimden ben bu fotografiden ayrılsam uyandırın bu arabı netleştirin tabı bitabı

12


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.