Zinhar 10

Page 1

KIŞ

2019

SAYI

10

#GÖRSELŞİİR

ZİNHAR TÜRKİYE’DE

GÖRSEL

ŞİİR

İLERİ POETİKA


SAYI

10

İÇERİK 4 O AYRIMI YAPMAK GEREKİR Mİ? Şiir ile ilişkimizin ne olduğu sorusu hiç bir zaman “okurlar” tarafından cevaplandırılmamıştır.

8 SENİN DE HAKKIN Ama senin konuştuğun, yazdığın dil, 400-500 kelime.

9 İMGELER Kelime’nin yeniden-motive edilmesi, kelimenin yüklendiği şeyi bozup, yeniden üretmekle de ilgili biraz.

10 YANLIŞ ZAMAN VE YER Biz bugün Garip Bildirisi’ne bakarken, orada, bir Maleviç göremiyoruz, bir Tatlin, Kandisnki, bir Merz ya da Analitik-Kubizm.

2004- 2019 sonbarbar.com | Tasarım Serkan Işın | e-posta serkan.isin@gmail.com Ücretsiz bir yayındır. İstenildiği şekilde düzenlenip, yeniden üretilebilir.

WWW.SONBARBAR.COM 2


Hakan Ĺžarkdemir / 200x / isimsiz

3


O AYRIMI YAPMAK GEREKİR Mİ?

ve onun simge düzeni ile iş gördüğünü kısaca hatırlatmak gerek. (Eski / Yeni) Kısaca

toparlayarak

giderken

şunu

da

belirtmek gerek, Yeni Türkçe’nin imkânları

Konvansiyonel ya da görsel diye ayrılan şey şiir değil, sizsiniz, zira Şiir bunlardan bağımsız. Bağımsız kaldığı yere kadar da kovalamak şairin görevidir, bekçilerin ya da yeniyetmelerin değil..

ve imkansızlıkları içinde şiir üretilirken, bu üretimin eskiye rağmen ve ona karşıt olarak oluşturulduğunu

ve

bu

kalıtsal

bilginin

kuşak tartışmalarında -sağlıksız eleştiriler ve kahvehane atışmaları dışında- oldukça az yer tuttuğunu bildirmek gerek. İmge ve iletişim gibi kavramların şiirde endam etmesi, anlam/anlamsızlık,

ötekilik/başkalık,

eski/

yeni, biçim/içerik vb gibi çiftlerle birlikte gündeliğin içindeki dilde yeniden düşünülmesi, deformasyon’un biçimciliğin karmaşaya doğru kaymasında etkili olması ve habis bir ur gibi ne bir adım ileri ne de bir adım geri hareket etmeden, kararsız bir yapıda devam etmesi, şiirin malzemesi nedir? şiir neyle yazılır? gibi

Konvansiyonel

uzlaşımcı,

soruların ortada dolaşması bir yana, aslında

göreneksel, örfî vb.) şiir ile “görsel şiir” diye

(uzlaşmacı,

ve temelinde şiirin, bir sanat olarak uzun

bir ayrımı ortaya attığımdan beri -ki bunun

zamandır “ilercilik / gericilik” ekseninden

kavramsal bir ayrım olduğunu, sözlü/yazılı

çekilip alınmasını da izleyip duruyoruz.

kültür şiiri ile basılı kültür şiiri diyebileceğimiz

(İlericilik / Gericilik)

şeyleri birbirinden ayırmak için kullanıldığını tekrarlamak gerekiyor- bir rahatsızlık meydana

Sözlü ve Yazılı simgeler ile basılı simgeler

geldiğini seziyorum. Bu rahatsızlığın bir tür

arasında hiç de ayrım yokmuş gibi görünür.

cepheleşmeye gittiğini görmek de istemiyorum

Oysa bu şiir metninin oluşturulmasında

açıkcası, o yüzden konuya biraz daha açıklık

şairin öznelliğinden ve mizacından tutun da,

getirmek gerekiyor.

estetik sorunlara kadar bir çok açıdan kafa kurcalayıcı bir ayrımdır bu. Harfler, kelimeler,

Alan Prohm, “Görsel şiirde ruh ve beden tekrar

gramer öğeleri, dizeler, kıtalar vb. gibi aygıtlar

birleşmiştir ve görsel olan mümkün anlam

üzerine düşünelim bir. Gerçekten bugün şiir

kaynağı olarak kucaklanmıştır. Potansiyel

kitaplarında kullanın yazı karakterleri ve

olarak her şey kullanılabilirdir.” diye belirtiyor.

sayfa sayıları, kapak tasarımları, başlıkların

Öyle veya böyle “herşeyin kullanılabilir”

puntoları ve çizgisel dize yapıları tuhaf bir

kılındığın bir şiirden bahsederken Batılılarla

şekilde neden birbirine benzer? Birilerine şiir

aynı kulvarda koştuğumuzu iddia edemeyiz.

metninin görünüşü hakkında soru sorsak ve

Üzerine basa basa söylemek gerek belki ama

onlardan tarif etmelerini beklesek bize aşağı

Eski Şiir’imizde biçim ile içerik arasındaki

yukarı nasıl bir resim çizerler? (Ben kısaca

bağ, bugünkü kadar kopuk değildi. Eski Şiir

formüle edeyim, A5 boyutlarında bir harflik

derken burada Cumhuriyet Öncesi Şiir’in bir

küçük karelere bölünmüş bir matris ve bu

kopma noktası olduğunu, sadeleşen türkçe ile

matrisin harf/birim kutucuklarına dolacak 29

birlikte gerçek kopmanın alfabenin topyekün

harften birinin orada olma olasılığı, daha sonra

değişmesi ile gerçekleştiğini, bundan sonra

bu olasılık anlamlı kelime olasılığına dönüşür,

gelen tüm dönemlerin ancak bu başlangıç

bugün şiir kitabı boşluklardan arta kalan

koşulları ile birlikte yeni ve onaylanmış Türkçe

şeylerden başka hiç bir şey değildir.)

4

Sağda: Hakan Şarkdemir / 200x


5


Bu soruları düşünürken aslında şiirin ne

Bu iddiaya ya da tanımlamaya -ki geçici bir

ona verilen “şiir” ifadesinin nerede olduğunu

olduğu konusunda çok derin nitelik ve nicelik

tanımlama olduğunu belirtmiştik, amacımız

aramaktan başka hiç bir şey yapmıyor. Hiç

sorunlarını da ele alırız farkında olmadan.

her zaman Şiir’in ne olduğu sorusunu

bir dönemde şiirin malzemesinin “sözden”

Bilgisayarın, bilgisayarla yazma imkanlarının

araştırmaktır- karşı gösterilebilecek en sağlam

öte olmadığını düşünmek, edebiyat ve sanat

arttığını düşünürsek, aslında tarihsel şiir

argüman

tarihinden azıcık anlayanlar için iftiradan

anlayışının biçimi (ve böylelikle de içeriği) bu

ve bunun üzerinden üretilen Şiir’in dili ve

yolla gizliden gizliye dayattığını söyleyebilir

mucizeviliğinin öne sürülmesidir. Şiirin Söz

miyiz?

ile ilişkisi Dil üzerinden yürütüldüğünde

Şiirin müzik (ses) ve resim (görüntü) ile ilişkisi

işin içine girecek notasyon sorunları ve

dolaysız olarak ele alındığında karmaşa başlar.

Dilin farkedilmesi, türkçenin imkanlarının

bellek araştırmaları, iletişimin mümkünlüğü

Bu noktada Türkçe’nin üzerinde uzlaşılmış

edebiyatla değil belki ama reklamlar, reklam

gibi başlıklarda bu itirazların pek bir işe

en büyüğüne kulak vermemiz gerekir: “N’olur

panoları, diziler, VJ’ler, müzik parçaları, pop

yaramadığını, ortaya çıkan sonucun şiirin

ise ko ki olsun n’olusar”. Bugün Türkçe böyle

müzik vb. gibi iletişim tüketimi canavarları

ekonomi

kullanılabilir mi? Hanginiz yanındaki birine

ile genişletildiğini görürken, şiiirin tarihsel

belirtmeden geçemeyeceğim. Kaldı ki eğer

“nolusar”

görüntüsünün nostaljik bir biçimde 12 punto

tarihe inanıyorsak, şiirin bize kadar gelen

şiirinizde böyle bir ifadenin endam etmesini

Times New Roman ve tek aralık, 1000 dize

şiir olarak, ancak buradaki varlık kategorisini

sağlayabilirsiniz, sadece ifade de değil, o

civarında “dondurulması” çok hince değil mi?

kapladığını hiç de unutmayalım. Bugün şiir

formülasyonun.

sanıyorum

ile

Söz’ün

ilişkisinde

etkileyiciliği

yitip

gittiğini

başka hiç birşey değildir.

diyerek

lafa

Yunus

başlar?

Emre

Hanginiz

fonksiyonu

tarihi denen şey, bugün bildiğimiz şiirin

dediğim bu notasyon biçiminin güzelliği ve

Bugün şu söylenebilir, şiirin kalıp olarak

tümünden değil, bugüne kadar gelmesine izin

insanı hala Türkçe içinde fraktallanmanın

uzaktan görüntüsü içeriğinden daha “tanıdık”

verilmiş şiirlerden oluşuyor.

imkanları konusunda düşündüren yapısı şiirin gerici bir biçimde bazı kabullenmelerin kabuk

hale getirilmiştir. Okumadan “şiir olduğu hakkında fikir yürütebileceğiniz” bir desen

Şiir ile ilişkimizin ne olduğu sorusu hiç bir zaman

tutmuş yaralarında bırakmaktan daha heyecan

halindedir şiir. Buna “şiirin konvansiyonel hali”

“okurlar” tarafından cevaplandırılmamıştır.

verici geliyor bana.

denmez de ne denir?

Çoğu kişi görsel şiir ile karşı karşıya kaldığında

6


“Engel, kusur, yarık. Söylenen, yazılan cümlede bir tökezleme olur. Freud bu görüngülerden kendini alamaz ve bilinçdışını buralarda arar. Başka bir şey o noktada gerçekleşmeye çalışmaktadır — evet sanki kasıtlı gibi durur ama zamanlaması tuhaftır. Bu boşluktan —kelimenin tam anlamıyla— doğan şey, buluş olarak kendini gösterir. Freud’un keşifleri bilinçdışında olan bitenle öncelikle bu şekilde karşılaşır. Buluş aynı zamanda çözümdür; ille de tamamlanmış değildir.”

Bir şairin şiirin ne olduğu konusunda fikir yürütmemesi saçmadır. Geleceğe kalmayı, şiir tarihine geçmeyi sağlayan dalganın taşıyıcı kolları hiç bir zaman aşırı uzlaşmacı kompartımanlardan oluşmuyor. Ses ve görüntü kategorileri olmayan bir şiir yok ve şiir özünde niteliksel ve niceliksel olarak hiç bir zaman bu kadar “somut” ve “gerçek” olmak zorunda kalmamıştır da. Afrayı tafrayı keselim de, ciddi anlamda kaptırılmış idealimiz olan Dil’in sınırlarını Gauss kadar inatçı bir şekilde tavaf edelim, benim kuşağımdan başka beklediğim başka hiç bir şey yok. Konvansiyonel ya da görsel diye ayrılan şey şiir değil, sizsiniz, zira Şiir bunlardan bağımsız. Bağımsız kaldığı yere kadar da kovalamak şairin görevidir, bekçilerin ya da yeniyetmelerin değil..

Lacan

Günümüz şiiri hakkında konuşurken, hala

Psikalanlizin Dört Temel Kavramı

“bağlı-olma” fazından kanıt getiren, eleştiri yapan birileri var, her zaman çıkıyor. Ama şiirlerimizin ancak aklımızda kalan, içimize işleyen yerlerinden bile tutup, birbirimize

Edebiyat türlerini birbirinden ayrıştırmaya uğraşırken, bunu “roman

okuyamıyoruz. Mesela şurada “şunu demiş”

yazan kişilerin ortak özellikleri” gibi magazinsel yollardan değil, tam

diyoruz, “şunu diyor adam” diyoruz. Orada onu

tersine yazılan romanların kendilerine bakarak yapıyoruz. Bu anlamda

diyen adam değil, şiirde konuşan özne, şairin

Türün Bekâsı için en ahmakça roman prototiplerine, şiir verimlerine sadık

kendisi ise bile bunu söyleyemeyiz. Çünkü

kalmaya çalışıyor çoğu kişi. Oysa Roman da, Şiir de, Resim de Sanatsal

orada konuşan persona/kişi zaten dışarıda bu

Bilgi’nin -bu anlamda değillenemez olanın- ışığı altında hayatlarına

olamadığı için konuşuyor ve tuhaftır “zikri

devam edebiliyorlar.

ile fikri bir” olsa da, o şiirin uzamı/boylamı Üstte: Hakan

dışında

bunu

dile

getirmeyi

Şarkdemir / 200x /

şiirin alanından kurtulduğu için başka türlü

detay

“anlatıyor”. Yani aslında düşüncemizi taklit

Bu durum, artık can sıkıcı hale geldi. Çünkü ‘edebiyat/çı ahlakı’ gibi bir

seçtiğinde,

kavram, Türün Estetik Bilgisi yerine geçmeye başladı. Yazılan her şiir, Türün bildiğimiz anlamı ile Kurucu Baba kıvamında yaşadığının kanıtı mı değil mi, ondan bahsediyoruz. Eseri kendi içinde değerlendirdiğimiz,

ederken kullandığımız bir yol Şiir ya da Öykü

onun sınırlarını ve ihlallerini gördüğümüz yok. Bu anlamda İzlenimci

ya da Roman.

Eleştiri ile Hazcı Okuma’nın içine düşüyoruz.

7


Görsel Şiir

SENİN DE HAKKIN Ve ben bu hakkı sonuna kadar savunacağım. Çünkü sen bugüne kadar Batı ile kurduğun ilişkide hep nedense edilgen kalmak zorunda hissettin kendini. Nedense dil sanki bir sorunmuş gibi geldi sana. Yani türkçe yazıyordun ve türkçe “onların dilinde ifade edilemeyecek” kavramlarla falan doluydu, aranızda savaş olmuştu, acı çeken de, galip de sendin, ama onun acı çektiği ve bazı şeyleri beceremediğini fark ettiğinde ne yaptın? dada, dili büyük bir zevkle kırıp dökerken, evet “onların kendi arasındaki bir kavga”ya da küfür ediyordu. Ama sana da göz kırpmıyor değildi. Neden onu değerlendirmedin? Sana soruyorum, neden Dada/Zaum/Blast arasında sen geride durdun. Halbuki senin için durum daha vahimdi, bir gecede “tuğla yığınlarına dönen” kütüphaneler senin değil miydi? Sen anlamış gibi yaptın. Evet, evet! Böyle yaptın. Sana zırvalama hakkı verilmiş miydi? Hayır, hiç sanmıyorum. Sana “bir arada durma, bir arada tutma, illa ki ve kat’a mutlaka” aşırı yüklenmiş siyasi dille konuşma ve yazma hakkı verilmişti, bir bela gibi. Kaldı ki bu hakkı sen, inatla, kararla aldın. Bir dilin olsun istiyordun, oldu da. 29 harf, 8.841761993739701954543616*^30 (8 nonilyon) farklı kombinasyon. Ama senin konuştuğun, yazdığın dil, 400-500 kelime. Ama Çağdaşlaşma ne içindi? Kendini özgürce ifade edebilmen için, anlatabilmen, simge ve sembollerini kendin üretebilmen için değil miydi? Dil, bunun için değil miydi? Oysa sen ne hesaplaşmayı, ne ilişki kurmayı, ne de ileriye götürmeyi denemedin. Ürettiğin kavram çiftleri içinde bugün hangisinin içinden çıkabiliyorsun? Görsel şiir ya da fluxus ya da soyut sanat, neo-dada, trans-dada, türk-dada, plastik sanatlar, onca renk ve şekil, geometri (eski göz ağrın) senin de ruhunun derinliklerinde anlatamadığın, sırrına bir türlü eremediğin, kanıtlarını, yakarışlarını bulamadığın, bu dünyaya ait, diğerlerinin de paylaşabileceği ya da tam tersi paylaşamayacağı bir şeyler için var. dada korkut, bunun için var. Bu dünyaya ait, alt/üst evrenlerden birinden sen bize ne getirebiliyorsun? Bir sanatçının, bir şairin han, hamam, araba, yat, kat falan gibi şeylerle ilgisi olamayacağını bildiğin için söylüyorum, sen ne istedin? Tam olarak bu dilden, bu kitaplardan, bu tarihten ve bu insanlık tarihinden ne istiyorsun? Ve karşılığında ne verebiliyorsun? Modern türk şiirinin tekamülü/ ilerlemesi/gelişmesi için sen bugün ne yaptın? Bunun farkında mısın? Adı görsel şiir olsun, somut ya da başka bir şey, sen dilin içindeki imkanların yüzde kaçını kullanmaya gayret ettin? Bu bir suçlama da değil, soru. Matbaa geldiğinde, gazete geldiğinde, gramofon geldiğinde, plak geldiğinde, radyo geldiğinde, telsiz geldiğinde, televizyon geldiğinde, bilgisayar geldiğinde, cep telefonu geldiğinde falan ne yaptın? Onunla kurduğun ilişkiye bir kez şiiri soktun mu? Kaldı ki şiir sana refakat etti her seferinde, her haltı yediğinde, her yenilgiyi ve her zaferi tattığında? Madem o kadar can dostundu şiir ve sen biliyordun bir maceraya ancak refakat eden biri ile gidilebilirdi, neden şiir, sen bu oyuncaklarla oynarken, kapı dışında bekledi. Ey Modern Türk Şiiri bu sorulara gark olmadan, tek bir dize yazma, çünkü dize geliyorsun. Ben, o çağdaşlaşmadan hakkına düşeni soran şiirin peşindeyim! Sözlük okyanuslarında, kalpten kayık, dolansın bakalım alab/a/lık!

8

Üstte: Hakan Şarkdemir / 200x


İMGELER İthal edilişinin “buradan açınız” ya da “yukarı burası” işaretlerine hiç dikkat edilmemesi

dönüşümden geçtiğini söyleyebiliriz. Örneğin

yüzünden zedelenmesi bir yana, Muhayyile’nin

sözlükte yer alan herhangi bir kelimeyi şiire

içine sığışmaya çalıştırılması cabası oldu

almak için onu önce bağlamından koparmadan

(taşınırken muhtemelen sağa sola da çarptı).

-bir çiçeği toprağı ile alır gibi- almalı,

Üvey olduğu her halinden belli olsa da,”ikiz”

taşımalı,

muamelesi görmesi, kültür tarihinin, geç

ise, oraya ekmeliyiz değil mi? Şiir için bunu

kalanlar tarafına attığı façalardan biri olsa

yaparken, elbette, basit bir taşıma/yerleştirme

gerek. Son günlerde “görsel” versiyonları

eyleminden bahsetmiyoruz. Kelimenin bir

piyasaya sürülmeye çalışılan İmge, kendi adına

baklavadan beter, katmanları ve lezzetini

asla cevap veremediğinden, onu en azından

veren o karışımı, nektarı da taşınmalı. Bir

aşırı-özgür kaldığı topraklar -yani görsel şiir-

şey/ler imge olmaya doğru giderken gündelik

adına silkelememiz gerekiyor.

kullanımından tutun da, sözlük anlamlarını da

yerine

yerleştireceğimiz

neresi

andıracak ki, imgedeki “şok” edici etki -hayret

“to ask the fact for the form, while being fearful that the fact no longer has a form.” Harold Bloom

Muhayyel, muhayyer olanla birlikte anılmayı

makamının o iç gıcıklayan enerjisi- sağlansın.

hak eder. “Hayal gücü ile yaratılan”ın aslında

O zaman burada soruyorum, kullanım alanını

“beğenilmediğinde geri verilmek şartı ile alınan,

(hakimiyet alanını) biraz daha genişletmeye/

seçmece” olan o pis yakınlığı bahsettiğimiz

değiştirmeye/daraltmaya

şey (Oy Hayal, yerine oturmadığında nasıl da

herhangi bir kelimenin şiir için bu kadar bağın, ilişkinin, ilk ve tek kez kurulabildiği

sifon çekiliyor üzerine?). Bunun sebebi basittir.

önemli olması nedendir?

yeltendiğimiz Böylece İmge, iki ya da çok şey arasındaki bir bir deneyden öte gitmiyor, eğer şiirin birimi,

Tahayyül’ün ürünü, iletişimi açık bırakılmış

yegane ölçüsü, bu kurulumlar ise.

olan bir kapma aygıtından başka bir yere

Kelime’nin yeniden-motive edilmesi, kelimenin Enerji’yi, o en dipte, birimlerden yoksun hali

gitmez, çünkü genelde oradan çıkmaktadır.

yüklendiği şeyi bozup, yeniden üretmekle de ile, etrafa dağılmış enerjiyi derleme, toplama

Dil, neyi taşıyabilir? Dil, ancak motive edilmiş

ilgili biraz. Metafor’un icadı ya da ortaya çıkışı, işi olarak Şiir, bir akışı temsil eder gibidir

şeyleri taşır; harfler, kelimeler, sözler, sesler.

belki de “mübadele” fikrinin iktisadî bir anlamı (lütfen gözden kaçırmayalım bakış ile akış

Bütün galaktik bilgiyi falan değil.

olmaya başlaması ile ilgilidir. Bir başkasının arasındaki ilişkiyi). Şiirsel enerji ikamesi, yerine geçebilen kelimeler, eş anlamlı değil, entropi kurallarına bağlı olarak hareket eder

Tahayyül eden, bir çiftlenime doğru gidecektir.

zıt anlamlı değil, tam da arada olma hali. (İlk gibi, geri döndürülemez bir dönüştürme

Önce hangisi? Biçim mi, öz mü? Soru,

tesadüf edilen yerin Gılgameş olması elbette işleminden başka bir şey değildir. Burada

günümüzde önemini katlamış olsa da -bunun

düşündürücüdür.)

birimler tutsun diye genelde, fazları (katı, sıvı,

sebebi biçimin, taş, insan ya da çanak çömlekle

gaz örneğinde olduğu gibi) bir arada tutmak

falan kalmaması, uygulama alanının baya

İmge, benzetmenin mi ürünüdür yoksa? ya da en azından birbirine yakın görmek,

baya genişlemiş olmasıdır. İmge’nin yerinden

Kelimelerin

ettiği Hayal, sıkıcı bir aile mirası/romansı

arasındaki geçişin, o bulutsu, böylelikle de önemli sayılabilir. Fazlar birbirinden farklı

olmasına rağmen, olasıdır ki Hayalet olarak

elektron atlamalarına izin veren, enerji- olmaya başladığında, akışın sakatlanacağı

geri dönendir. Kendisi, bizzat, özenle kendi

yoğun alanların keşfi midir? Bu tanımlama, hissi ise, şairin insan olarak zaafı olmaktadır,

üzerine bastırıldığı için, ikiye katlanmış, bu

elektron’un

katlanmanın yukarıda kalan tarafı -azıcık

hareketlerin örneğin Bohr atom modeline göre anlamda çeşitli sanatlarda yeniden üretilirken,

güneş göreni- bulanıklığın mecrası olurken,

olmadığını öğrendikten sonra çok fantastik en büyük kötülüğü belki de Şiire, Logos’un

altta kalanın katran kara hali, endişe yaratacak

de kalmıyor değil. Ama yine de kelimelerin bütün ağırlığını bırakarak -onun en büyük

derecede sessizdir. Hayal’in sakatlanışı, bizi

arkalarında

imge’nin kucağına bırakmıştır.

olamayacağına dair bir öngörüye sahip sayılırız. geçişin NŞA meydana gelmesi, gayet olağan

hakimiyet

o

geçişler

tuttukları

alanları

sırasında

şeylerin

(domain) işin ekonomisini bütünlemek açısından da

yaptığı bütün tarihsel süreç içinde. Öyle ki Poiesis, bu

“kesin” çocuk olmasından belki, yaptı. Fazlar arası

Her şiir, bir anlamda, samimiyetin sınırlara sayılacakken. “meydan”ın bir noktadan sonra Neden

böyledir?

Az

önce

Dil’in

kadar taşınıp, otantik tecrübenin kendisini “mecra” ile ilişkisi o kadar da can sıkıcıdır.

taşıyabildiklerinin “motive” edilmiş -lütfen

“teskin edici hatalar” ya da “telkin edici Ve mecraların fazları belirleyebilmesi gücü

gaza getirilmiş, enerji verilmiş olarak anlayınız-

kazalarla” (Yahya Kemal’in deyimi ile ‘mesut karşısında bir sürü Poiesis çalışması, heba oldu

şeyler olabileceğini, bu motivasyonun bir

tahrif’) bütünlediği bir karnavala dönüşüyor. gitti.

9


ŞİİR NEDIR? 1. 2. 3. 4.

5. 6.

7.

8.

9.

Solda: Hakan Şarkdemir / 200x / detay

yanlış zaman ve yer

“Daha açık terimlerle ifade edilirse,

bir söylem alanıdır bu söylem alanını kurarsınız ya da kurulmuş olan varmış gibi devam edersiniz. bu tarihsel olduğu için, kendi tarihinizi başlatabilirsiniz istediğinizi söyleyebilirsiniz, çünkü bu söyledikleriniz asla kimseyi bağlamaz. devletin kendi söylem alanı ve resmi tarihi içinde olanlar hariç, bütün söylem alanları (tüm hareketler, akımlar, dönemler) bu alanı yaratan ve diğerlerini inandırmaya çalışanlar tarafından sürekli yapılır ve bozulur. bütün söylem alanları politiktir. hepsi hakikat iddiasında bulunur, böylelikle Hakikat’le ilişkileri kalmaz ya da yeniden kurulur, inşa edilir. türler, tarihseldirler, yani geçmiş bir şiir, sen bugün şiir yazmasan da şiir olarak kalacaktır. söylem alanın bunu dönüştürmeye yetiyor mu, ona bakacaksın! Söylem alanı olduğu, kurulduğu, inşa edildiği ve insan tarafından yapıldığı için kutsal değildir hiç bir hareket. modern zamanlar, şairin, sanatçının “kendi kod ve simge” sistemini üretmesine izin verdiği için hiç bir “otorite” yoktur. her şey yorumdur, yorum yoruma benzer, ama kesinlik yoktur.

yetişmediğini” öne sürüyorlar, 1936’da. Kavga,

evrensel

Hece-Aruz kavgasıdır ve Hececilerin bu yaşlı

süreç içinde incelemek her ikisini de aynı

grubu, genç grup tarafından püskürtülür. Sonra

kefeye koymak anlamına gelmez. Mutlak

vezinsiz şiir yazanlar, iki gruba da bindirir.

bir farklılık olmadığını söylemek aradaki

Sonra Garip gelir. Ortaya, bugüne kadar başka

farklılıkları ortadan kaldırmaz, bir yanda

hiçbir dile çevrilmemiş -çevrilse de pek bir işe

mutlak “menfi”, diğer yanda mutlak “olumlu”

yaramamış, bir “modernist bildiri” koyarlar.

yoktur. Tarihin böylesi bir diyalektik anlayışla

Serbest Vezin’nin zaferi taçlandırılacaktır.

incelenmesi esasında kökten anti-diyalektik

Sanat Tarihi’nin mesire yerlerine erişmiş ve

bir yaklaşımdır.” Henri Lefebvre /

burada gününü gün eden sanat tarihimiz,

sosyalizm

ve

kapitalizmi

aynı

Modernite

küçük adamın, orta sınıfın ve Halk’ın

Üzerine Tezler

Cumhuriyetçe eğlencesini, sıkıntısını, hayatını “İlk aşkını unutamayan” diye haykırıyor

anlatmak için göz ucu ile baktığı Batı’nın

“Genel Beğeniye Tokat”ta Rus fütüristleri,

korkunç kavgasından birkaç küçük kavram

“sonuncusunu da yaşayamaz”. Kazım Nami

öğrenir. Konuşamayan bir halkın, konuşma dili

Duru ise, “Bugünün aşkı bile inkılapla

ile söz söyleme hakkı üzerinden şiir üretmek.

alakalıdır.” diyerek, kestirip atıyor. Orhan

Garip imkansızdır, başladığı andan itibaren.

Seyfi Orhan, Yusuf Ziya Ortaç ve Halit

Bu imkansız artık bir psişe olarak, sanki nüks

Fahri “kendilerinden sonra yeni bir nesil

eden bir hastalık gibi Orhan Veli’nin kalemine

10


Bilinçdışı bize kendini önce, deyim yerindeyse, doğmamış olanın alanında askıda bekleyen bir şey olarak gösterir. Bastırmanın getirip buraya bir şeyler yığmasına hiç şaşmamalı. İkisi ara sındaki ilişki, çocuk düşürten ebenin araf ile ilişkisinin aynısıdır.

Aşağıda: Hakan Şarkdemir / 200x / isimsiz

Lacan Psikalanlizin Dört Temel Kavramı

yansır: “Bir millet, varlığını, her şeyden, çok dilinde yaşatır. Şaire gelince, varlığını milletin diline borçlu olan bu insan, ona hizmet etmek, onun daima var olmasına çalışmak zorundadır. Bunu herkesten çok da o başarır. Büyük bir kalabalığın yüzyıllar boyunca uğraşarak meydana getirdiği bir eseri o, güzel bir şekilde yazı haline sokar. Böylelikle bir ilerleyişi tespit eder, o ilerleyişin gelecek

nesiller

elinde

kaybolmamasını

sağlar. Bu bakımdan, konuşma dilinin sayısız imkansızlıkları

içinde

bunalmış

kalmış

medeniyetin biraz daha ileriye gidebilmesi için, milletin dehasından faydalanıp, yeni imkanlar aramak demektir. Görülüyor ki varlığı dilinin varlığına, dilinin varlığı da milletinin varlığına bağlı olan şairin milliyetçiliği, onun evrensel olma hırsı ile pek yakından ilgilidir.” Hiç bir ayrım yok. Dil, “varlığın dili”, varlık “dilin varlığı”. Kalabalık, bir kalabalık, yazı, güzel bir yazı. İlerleyiş, olumlu bir ilerleyiş.

Sözlü Hafif Müzik gibi değil midir biraz? Orada

bildirisi, bizi, Batı’da gördüğümüz şeylerin,

Gelecek nesiller, geçmişten gelen bu sese/yazıya

“fuck” yoktur, “kahretsin”le geçiştirilivermiştir

Batı

aşina, hatırşinas. Milletin dehası, her zaman

sanki bir şeyler. Hatta şu denebilir Garip için,

şeylerin içinde, karşısında, yıkıntı halinde bir

iyi, her zaman olumlu. Şairin evrenselliği,

baştan aşağıya, “hiper-türkçe”dir. Her şey

tebessümün eşiğine bile getirmez. 1930’ların

şairin milliyetçiliği ile ilişkili. Konuşma Dilinin

birdenbire olmuştur. Ve sanki daha önce hiç bir

kapalı toplumundaki, azıcık açıklıktır belki.

sayısız imkânsızlıklar, edebiyat yolu ile yazıda

şey olmamıştır, yoktur.

Biraz daha taşkınlık yapsalar, “yüzlerine

giderilir. Başka bir mecra, yeni bir alfabe,

hakkında

bildiğimiz,

öğrendiğimiz

tükürülecek” olanlardır biraz da. Bürokrasinin

milletin belki de 600 küsur yılda biriktirdiği şeyi

Biz bugün Garip Bildirisi’ne bakarken, orada,

göbeğine,

bir imkânsızlıklar manzumesine çevirir. Ama

bir Maleviç göremiyoruz, bir Tatlin, Kandisnki,

yaşamanın, buruk sevincidir. Bizde “Manifesto

değiştirmek istediğimiz şey de kaderimizdir.

bir Merz ya da Analitik-Kubizm. Orada gerçek

var mı?” sorusunun cevabı, belki de “bizde,

Yüzyılların biriktirdiği şey konusunda hiç de

bir dert göremiyoruz, çünkü ortada gerçek

manifesto ne ve kimin için olacaktır?” ya da

“kronolojik davranılmaz”, “anakronik” olan

bir söylem alanı yok. Bugün Garip, müreffeh

“manifesto kadro savaşları arasında ezilip

tercih edilebilir. Tarihin aktığı yere doğru geri

olmayan

bile

giden, partinin kültür-sanat programındaki

dönüş, arada olup biten kötü epizodları da silip

değildir, kartondandır, bir dekordan ibarettir

birkaç paragraftan başka nedir?” bile denebilir.

atacaktır. Bunlar doğru değil midir? Bütün

aslında. Öncülü yokmuş, “birden bireymiş”

Bizde Manifesto, modernizm boyunca, sadece

Garip projesi, fazla “poetik doğrucu” değil

gibi yapmanın sesidir, özetle çocukçadır. Bu

bir jestten ibarettir. Sonuncu aşkında hep ilk

midir? Aslında Garip, baştan aşağı, Türkçe

bir şeydir, tersten bakıldığında, ama Garip

aşkını arayan bir jest.

sınıfların

elinde

11

çocukça

göbeğinden

bağlanmış

halde


KIŞ

2019

SAYI

10

#GÖRSELŞİİR

WWW.SONBARBAR.COM

ZİNHAR TÜRKİYE’DE

GÖRSEL 12

ŞİİR


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.