2 minute read

Kent Toprağına İnsanmerkezci Bakışın Eleştirisi / Critique Of The Anthropocentric Look On Urban Land - Bedirhan Koç

Kent Toprağına İnsanmerkezci Bakışın Eleştirisi Critique Of The Anthropocentric Look On Urban Land

Bedirhan Koç

Advertisement

AURA-İSTANBUL | GÜZ 2018

Anahtar kelimeler: “Toprak-Yapı İlişkisini Sorgulamak”, Aldo Leopold, Toprak Etiği, Biyolojik Çeşitlilik

20.yüzyılın ortalarından itibaren, bilim insanları var olduğumuz jeolojik çağı; antroposen çağ (insan çağı) diye adlandırmaya başladı. Endüstri devriminin ardından daha kabalık topluluklar halinde yaşama pratiklerimizin ortaya çıkışıyla birlikte, antroposen çağın genel karakteri olarak, kentte insan baskısı çok ciddi artış göstermeye başladı. İnsanlık tarihi boyunca, insanın doğa karşısında en büyük tahribatı yarattığı ve geri dönüşü olmayan zararlar verdiği için bu ismi koyuyorlar kuşkusuz. Dünya üzerinde en çok kaynak tüketen mekanlar kentler. Kentler çeperlerini büyüttükçe yeni toprak yüzeylerini içerisine alır. Bu alanların büyük kısmını arkitektonik yapılaşmaya hapseder, geri kalan kısmını kent kullanıcısının hizmetine sunmak için yeşil alan ilan eder. Bu yeşil alanlar ya da parklar, insanın norm ve standartlarına uygun tasarlanmış yapma mekanlardır. Dolayısıyla insanın izin verdiği kadarıyla başka canlılar barınabilir. Bu mekanların tasarlandığı haliyle varlığını koruyabilmesi için insan kontrolüne daima ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla kent çeperleri içerisinde kalmış her alan baskı altına alınmış olur. Kentsel baskı, kentte doğal olanı yutmaya, dönüştürmeye ve kenti doğadan ve doğal olandan uzaklaştırmaya devam eder. Bu hegemonik baskının karşısında, kent hayalcilerinin rüyalarına henüz girmemiş toprak parçaları, müphemliğe ve tekinsizliğe terkedilir. İnsan kontrolüne ihtiyaç duymayan, atmosferik koşullardan etkilenerek gelişen ve biyoçeşitlilik anlamında güçlü örnek oluşturan bu doğal alanlar, kentte insanmerkezci bakışın karşısında konumlanan çevremerkezci yaklaşımın izlerini taşır. Doğada ve doğal olarak kentte, bütün canlı türlerinin yaşam hakkı olduğuna dayanan çevremerkezci bakış, doğal hayatın kent yaşamındaki varlığını arttırması gerektiğini savunur.

Günümüzde de insanmerkezci bakış; ekosistemin başlıca kaynaklarından olan toprak ile ilişkimizi kesmeye devam ediyor. Bu insanmerkezci bakışa eleştirel bir gözle bakmayı deneyerek, Aldo Leo-

Flora,2018 Flora,2018

pold’un çevremerkezci kuramları ile desteklenen ve kentte ‘doğal’ olan alan kaldı mı sorusuna cevap arayan çalışma, öncelikle toprak ile kurduğumuz ilişkileri tanımlayarak, endüstri dönemi sonrası üretilmiş kentlere bakmayı deniyor. ’The Third Landscape kavramı üzerinden kentte doğal olanın izini sürerken, mimarlığı ve yaşamı var eden boşluklarda doğanın varlığını sorguluyor. Bu bağlamda, insanmerkezci bakıştan çevremerkezci bakışa evrilen görüş, kendiliğinden olana imkan tanıma yaklaşımı ile güncel kentsel planlama ilkelerinin arasına dahil olmayı bekler.

Bu çalışmanın temel gayesi; kentlerin astronomik boyutlara ulaşmış yapma çevre-doğal çevre ilişkisini İstanbul üzerine yapılan araştırma, gözlem ve deneylerle belgelemektir. Ayrıca, çağdaş kentsel planlama ilkeleri arasına, insanmerkezci kullanımlar yerine çevremerkezci alanlar üretstudy,

Doğal ve yapma peyzaj, Narlıkapı, 2019 Natural and artifical landscape, Narlikapi, 2019

meyi önermektedir. Bu bağlamda kentteki insan baskısının yansımaları belgelenmeye çalışıyor. Bu kıyaslamayı görebilmek için, kentte insanın baskının üst düzeyde olduğu Parklar ile kendi halinde yaşamsal faaliyetlerini sürdüren, içerisinde birçok farklı bitki ve hayvan türünü barındıran tanımlanmamış toprak parçalarından peyzaj örnekleri toplayarak karşılaştırma yapılır. Parklardan çim yoğunluklu 3-4 çeşit bitkiye karşılık, tanımsız atıl alanlardan 20’den fazla tür toplayarak ekoprint baskılama yöntemi ile karşılaştırmanın uç noktası sergilenmeye çalışılır.