2 minute read

Kentsel Bir Eşik Olarak; Kadıköy Pasajları / Passages in Kadikoy, as an Urban Threshold - Gülsen Şenol

Kentsel Bir Eşik Olarak; Kadıköy Pasajları Passages in Kadikoy, as an Urban Threshold

Gülsen Şenol

Advertisement

AURA-İSTANBUL | GÜZ 2018

Anahtar Kelimeler: Eşik kavramı, Kente Dair Zihinsel ve Fiziksel Eşikler, Heterotopya, Gözeneklilik, Muğlaklık, Kadıköy Pasajları

Kentin düşü, inşası devam etmekte olan devinimi düşünüldüğü zaman birtakım kelimelerin ihtiyaç duyduğu parantezler; kente ve topluma karşı soru işaretleri, ve alışılagelmemiş yapım/yıkım ekleri oluşturur. Kişinin aidiyet duygusunu en yoğun olarak hissettiği yer olarak evin; kente ilk teması ve kentten ilk kopuşu ev kapısının eşiği ile başlar. Kente ve insana dair hissedilen ‘aitlik’ ve ‘ötekilik’ hissi, öznel içerdeliğin kendisini dışarıya bırakmakta olduğu bir yolculuktur.

Bedenden bedene, bedenden eve, evden kente, ve kentten kente uzamlanan bu yolculuk; bir çeşit eşikte olma halidir. Kendi dünyamızda var olan görünümlerin; yeni bir görüntü ile karşılaşması ya da kendi görünüm kümesinden bir görüntüyü dışarıda bırakması, varlığının farkında olmadığı ‘iç’ ile; ötekiye uzanan ‘dış’ın karşılaşma noktasıdır.

Metropolün 21. Yüzyıldaki hızı, iç ve dış arasındaki sınırı olabildiğince mutlaklaştırmaktadır. Fikir sahibi olunmayan ‘dışarı’yı; olası bir tehlike, farklılık, ve uzaklık olarak tahayyül etmemize neden olur. Sınırların öğretilmiş bu mutlaklığı nedeniyle; kentin muğlak sınırlarında yaptığımız yolcuklar genellikle alışılagelmedik tecrübeler olarak düşünülür. Oysa; kapalı, birbirleriyle sanki zıt bir kutupmuşçasına ayrışmış yerlerin gözeneksizliği; öteki ile olası uyumluluğu, ilişkiyi, ve birlikteliği imkansız kılar. Dışarısı ve içerisinin bu denli kalın sınırlarının olması; kent ölçeğinde birbirlerinden ilişkisi çoktan koparılmış sınırdaş mahallelere, ve kelimenin zıt anlamının cümle içerisinde yerinin olmadığı tek taraflı büyük kent cümlelerine tekabül etmektedir. Ve böylelikle, sınırlar geçilmesi ya da aşılması tahayyül edilen ara kesitler değil; görünümlerin mutlak birliğine inandırılmış ve büyük tablosundan koparılmış hikayelerin sergilendiği çerçevenin strüktürel birer parçasına dönüşürler.

Eşiktelik, yahut eşikte olma deneyimi, sınırlar arasında sıkışmış olan ara bölgenin varlığına işaret

eder. Bu ara kesit bölgesi, çift taraflı olarak karşılaşma, temas etme, veya ayrılma eylemlerinin barındığı dinamik ve potansiyelli bir geçirgenlik bölgesidir. ‘Geçişte olma halini’ temsil eden eşik durumu; her ne kadar ‘bilinmeyen ile karşılaşma’ olarak tanımlanıp güvenli bir eylem yahut alan olarak düşünülmese de; aslında farklılıkların bir bütün oluşturabilmek için birbirlerinden aldığı güç öğretisinin tanımlandığı alandır.

Her gün önünden geçip gidilen birtakım ‘deliklerin’; ters ve farklı bir noktadan bir ‘delik’ ile daha geçit özelliği kazanmasının azımsanmayacak bir örüntü ile tekrarlandığını farketmekle birlikte; eşik ve eşiktelik kelimeleri Kadıköy Pasajları üzerinden artiküle edilmiştir. Kadıköy Pasajları; kimi çevrelerce köhne merdiven altları, tekinsiz boş dükkanlar, yaşanmışlıklar, ve tarihe kazınmış esnaflardan ibaret kılınsa da; üzerlerindeki bu çok çeşitli düşünce akışı onu eşik statüsüne atfeder. Üzerinde olan hem pozitif, hem negatif öngörüler bir tehlikeden ziyade heterotopyanın pozitif gücüne işaret eder. Sokağın ve ‘çarşı’nın sınırları mimari strüktürü ile muğlaklaştırılırken; kendi içerisindeki ilişkiler ağı da öteki olanı çoktan ortadan kaldırmış olup; kentin hızlı gidişatına ansızın, ve durağan bir sayfa açmaktadır.