Sözcüklerle Dans 16.Şiir Festivali 2016

Page 1



SÖZCÜKLERLE DANS

TERAKKİ VAKFI OKULLARI


TERAKKİ VAKFI OKULLARI SÖZCÜKLERLE DANS (Öğrenci Şiirleri) 1. Baskı, Mart 2012 ISBN 978-975 93489-5-3 2. Baskı, Mart 2014 3. Baskı, Mart 2015 4. Baskı, Mart 2016 Baskı/Cilt Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş. ® Terakki Vakfı Ebulula Mardin Cad. Öztürk Sokak No: 2 34335 - Levent/İstanbul T. 0 212 351 00 60 (pbx) F. 0 212 351 00 50 www.terakki.org.tr Bu kitabın yayın hakkı Terakki Vakfı’nındır. İzinsiz hiçbir biçimde çoğaltılamaz ve alıntı yapılamaz.


SÖZCÜKLERLE DANS

TERAKKİ VAKFI OKULLARI


SEÇİCİ KURUL Turgay Fişekçi Ertan Mısırlı Altay Öktem Cenk Gündoğdu küçük İskender (Jüri Başkanı)


ONUR ÖDÜLÜ

Gülce BAŞER



İKİ diyorum ki daha sonraki bir zaman olsaydı çantamda çakmak aranırcasına biyerlerde doğru cümle hazırdı aslında dilimde yağmurlu köprü trafiği iki kıtaya bölünmekten ikiyaşayışlı eldivenim öbür elim daha soğuk desem telâfi edebilir miyim kayıtsız değil yorgun, cebimde kaldı hazırcevap değilimdir aslında ben kırmızı ışıkta kâhin reklam aralarında çalışkan, bu yüzden sözlüye hazır her zaman oysa yaşlanmak kadar ağır omuzlarımda bir zamanlar seni sevmişliğim gülüşüm cadılar bayramı kabağı gibi anlamsızdan beter yabancı çünkü sayfalar geçti üstünden adlarımızın baş başa kaldığı son paragrafın ve soğuktu aramıza girdiğinde zaman bugün aramızda kendiliğinden olan o kadar özel olmamalı ki hiçbir şey kemiklerini sızlatıyor çöpe giden 14 şubat pastalarının kulak memesi kıvamında özen ikinci görüşmelerde fena değilimdir aslında ben… Gülce BAŞER 7



GÜLCE BAŞER 1973 Almanya doğumlu. Bornova Anadolu Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümünü bitirdi. 2011 yılında “1980-1983 Sıkıyönetim Döneminde Türk Şiiri” konulu teziyle Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsünde Modern Türkiye Tarihi alanında yüksek lisansını tamamladı. Aynı bölümde 1980’lerdeki siyasi, toplumsal ve ekonomik dönüşüm ve Türk şiiri konulu doktora tezini hazırlıyor. Yasakmeyve dergisinde editörlük görevinin yanı sıra Varlık dergisinde “Şimdi Haberler”, artfulliving.com sitesinde de çeviri edebiyat haberleri bölümünü hazırlıyor. Pulbiber ve 221B dergilerinde edebiyat yazıları yazıyor. Kültürler arası Şiir ve Çeviri Akademisinde genel sekreterlik görevini yürütüyor. Şiir, öykü, inceleme, söyleşi ve kitap tanıtımları Varlık, Yasakmeyve, Cumhuriyet Kitap, Eşik Cini, Siyahi, Heves, Şiir Saati, Siyahi, Duvar, Mühür, Peyniraltı Edebiyat, Kara Kalem, Gazete Ege gibi gazete ve dergilerde yer aldı. Bir Delinin Gülcesi 2008 Cemal Süreya Seçici Kurul Özel Ödülü’ne değer bulundu. Hanımefendi Kızıldır’sa 2012 yılında Radikal Kitap tarafından seçilen “Yılın 52 Kitabı” arasında yer aldı. Bir Ceset Bir Söz, 2015 Dünya Kitap Altın Yaprak Yılın Polisiye Romanı seçildi. Bu kitap da yine Radikal Kitap’ın “Yılın 52 Kitabı” arasında yer aldı. Yapıtları Şiir: Bir Delinin Gülcesi (Yasakmeyve, 2008), Hanımefendi Kızıldır (Yasakmeyve 2012); Roman: Bir Ceset Bir Söz (Remzi Kitabevi 2015) 9



TERAKKİ VAKFI OKULLARI 16. ŞİİR FESTİVALİ 2016 “ŞİDDET” TEMALI ŞİİR YARIŞMASI JÜRİ DEĞERLENDİRME RAPORU

Terakki Vakfı Okulları 16. Şiir Festivali 2016 kapsamında tematik koşullu liseler arası şiir yarışmasına bu yıl İstanbul’daki 29 liseden 62 öğrenci şiir gönüllüsü olarak katıldı. Terakki Lisesi de 27 öğrencisiyle ayrı bir kategoride değerlendirilmek üzere bu özel festivaldeki yerini aldı. Gençlerimiz yaşadığımız çağı hastalandıran “Şiddet” temasını işleyen şiirlerini buluşturup yarışmayı renklendirdiler. Jürimiz böylesi önemli ve dikkat çekici bir temaya özen gösteren tüm öğrencilerimizi kutluyor. Şüphesiz, şiddetsiz bir dünya için şiire de çok iş düşüyor. Liseler arası ve Terakki Lisesi başlıkları altında ayrı ayrı incelenen şiirler ilk üç sırayı paylaşabilmek için değerlendirildi. 21 Şubat 2016 itibariyle verilen karar çerçevesinde sonuçlar ve nedenleri aşağıda belirtildiği gibidir.

LİSELER ARASI YARIŞMA Birincilik Ödülü / Candan Deniz Alemli Özel Irmak Lisesi öğrencisi Candan Deniz Alemli “10.10.2015 ya da Varoluş İçin Ağıt”adını verdiği şiirinde zamana yayılan ve neredeyse zamanın sadece şiddetle algılandığını hissettiren bir yapı kuruyor. İmgesel gelgitlerle anlatımcı şiire farklı bir açıdan bakması da jürimizi etkiledi. 11


İkincilik Ödülü / İdil Gündüz Festivale “Akışkan Mor” adlı şiiriyle katılan İdil Gündüz, Cağaloğlu Anadolu Lisesi öğrencisi. Ece Ayhan’ın ‘sıkı şiir’ dediği ve imge katmanlarının tarihsel verilerden de yararlandığı bir anlatım tarzını gözlemleyebileceğimiz şiirinde seçici bir dil kullanması, yazım süreci sonrası ürün üzerindeki ince çalışmaları önemli. Üçüncülük Ödülü / Gizem Nur Gür – Ece Balekoğlu Üçüncülük ödülünü bu kez paylaştıran jürimiz Kabataş Erkek Lisesi öğrencisi Gizem Nur Gür’ün “Şiddetin Adı” başlığını koyduğu şiirinde deneysel teknik ile görsel hafızayı karşılaştırmalı olarak işlemesini önemsedi. Etki-Tepki ya da Neden-Sonuç karşılaştırmasını öznesiz anlatımı Gür’ün şiirine derinlik kazandırıyor. Üçüncülüğü paylaşan diğer şair adayımız Ece Balekoğlu ise TED İstanbul Koleji Vakfı Özel Lisesi öğrencisi. “Kızılcık” adlı şiirinde soyutlama ve öyküyü yerelden evrensele taşıma yeteneğini ustalıkla kullanmış. Halk deyişi tadından imgelemeye geçişinde tıpkı Turgut Uyar’da görebileceğimiz köprüleri kurabilmesi oldukça dikkat çekici.

Mutlaka Önemsenmesi Gereken Katılımcılar Jürimiz bu dört gencin haricinde özellikle aşağıda adı geçen gençlerin şiirlerinin üzerinde durmuştur: Lara Işık, Yiğit Narin, Pınar Tercanlıoğlu, Lal Ensari, Muhsin Yorgun, Dilara Türkoğlu, Zeynep Atasever, Umutcan Deniz, Furkan Şahin, Batuhan Erbay, Fatma Damla Kutbe, Taha Galata, Berkay Tuncer, Beril Orun, Yusuf Karakoç, Anıl Doğan Albayrak, Sefa Koçak, Altay Tanrısever.

12


TERAKKİ LİSESİ ŞİİR YARIŞMASI Birincilik Ödülü / Burcu Kubilay “İçimizde” adını verdiği şiirinde Burcu Kubilay, geniş bir sözcük kullanımı ve dile hakimiyetini tüm metin boyunca kaybetmeyişi ile şiddetin her yere, her şeye dağılmışlığını, adeta bütünleşmesini özetliyor. Dize geçişlerinde anlam sıçramaları yaparak şiddetin haritasını çiziyor. İkincilik Ödülü / Selin Babila Babila “Akması Beklenen Kan” adlı şiirinde kadın bedenini şiddete ayna gibi tutuyor ve o şiddetin kırıp parçaladığı aynada tıpkı görüntünün çoğalması gibi ruhun dağılmasını, varlığın hırpalanmasını dile getiriyor. Bireylerin ortak acısına yoğunlaşırken monolog tekniği kullanmayı seçmesi de şiirine ayrı bir teatral ses getiriyor. Üçüncülük Ödülü / Ayşe Aleyna Karasaç Şiirine “Allah’ın Tek Kurşunu Var” adını koyan Ayşe Aleyna Karasaç, Batı’da cut-up denilen, bir tür kolaj tekniği ile şiddet imgelerini leke çalışması halinde kullanırken adeta bir kısa film senaryosu oluşturuyor. Anlam ve görüntü sekmeleri şiirinin akışkanlığını arttırırken çarpıcılığını da körüklüyor. Mutlaka Önemsenmesi Gereken Katılımcılar Jürimiz ilk üç dereceyi paylaşan gençlerin dışında Aybora Koç, Bora Baygül, Ece Çelik, Şevval Naz Eryüksel, Cemre Su Arvas, Sedef Dündar, Yiğithan Bilge’nin ürünlerinin de dikkat çekici ve gelişime açık olduğuna karar vermiştir. 13


JÜRİ ÖZEL NOTU Sözcüklerle Dans / 16. Şiir Festivali’nin “Şiddet” temalı yarışmasında dereceye giren yedi şair adayının da genç kız olması fazlasıyla manidar. Şiddetin ülkemizden, bölgemizden ve dünyadan silinip gitmesi dileğiyle tüm katılımcıları kutlarken geçtiğimiz yıllarda jürimizde olan ve ansızın aramızdan ayrılıp giden Sennur Sezer’i de sevgi ve hasretle anıyoruz.

SEÇİCİ KURUL - Turgay Fişekçi - Ertan Mısırlı - Altay Öktem - Cenk Gündoğdu - küçük İskender (Jüri Başkanı)

14


TERAKKİ VAKFI OKULLARI “SÖZCÜKLERLE DANS” 16. ŞİİR FESTİVALİ 2015 - 2016 “ŞİDDET” TEMALI ŞİİR YARIŞMASI KATILAN OKULLARIN ADLARI 1.

SAINT JOZEF FRANSIZ LİSESİ

2.

KABATAŞ ERKEK LİSESİ

3.

CELAL ARAS ANADOLU LİSESİ

4.

CAĞALOĞLU ANADOLU LİSESİ

5.

ÖZEL AMERİKAN LİSESİ

6.

ÖZEL IRMAK LİSESİ

7.

TED İSTANBUL KOLEJİ VAKFI ÖZEL LİSESİ

8.

BEYLİKDÜZÜ 75. YIL CUMHURİYET MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ

9.

ÜMRANİYE ATATÜRK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ

10. ECZACI NEŞEM ÖZLEN GÜRAY ANADOLU LİSESİ 11. ECA MALTEPE ELGİNKAN ANADOLU LİSESİ 12. ÖZEL SULTAN FATİH KOLEJİ 13. ÖZEL ANABİLİM ANADOLU LİSESİ 14. BEYKOZ ANADOLU LİSESİ 15. VKV KOÇ ÖZEL LİSESİ 16. ÖZEL GALİLEO GALİLEİ İTALYAN LİSESİ 17. KADIKÖY ANADOLU LİSESİ 18. 75. YIL CUMHURİYET KIZ TEKNİK VE MESLEK ANADOLU LİSESİ 19. KADİR HAS ANADOLU LİSESİ 20. MEHMET RIFAT EVYAP ANADOLU MESLEK LİSESİ 21. KÜÇÜKYALI MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ 22. SAİNTE PULCHERİE FRANSIZ LİSESİ 23. TEV İNANÇ TÜRKEŞ ÖZEL LİSESİ 24. MEHMET EMİN SARAÇ ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ 25. ÖZEL DARÜŞŞAFAKA LİSESİ 26. ÖZEL ÜSKÜDAR AMERİKAN LİSESİ 27. GALATASARAY LİSESİ 28. GÖKKUŞAĞI KOLEJİ 29. ÖZDEMİR SABANCI EMİRGAN ANADOLU LİSESİ 30. ÖZEL UĞUR ANADOLU LİSESİ

15



ÖDÜL ALAN ŞİİRLER



BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ Candan Deniz Alemli Özel Irmak Lisesi

10.10.2015 YA DA VAROLUŞ İÇİN AĞIT 2 yıl önce sokağımızda bir bina yıkıldı, 2 gün önce yerinde bir yenisi vardı. 3 gün önce annem ölü bir kuş buldu, 3 asır önce bir ihtilal oldu, Dünya çalkalandı (her ikisi de kanla ve cesaretle) 4 gün önce arkadaşımın doğum günüydü, Artık reşitti, alkol alabiliyor Ve kime oy vereceğini söyleyebiliyordu. 4 yüzyıl sonra burayı kazdıklarında, Anlamaya çalışacaklar bizim anlamadıklarımızı 5 ay önce aynı günde, aynı anda Bir kısmımız ölmüştük, bazımız yeni doğarken. O aynı gün benim doğum günümdü. 5 saat önce, akşam yemeğinde Garson bana da şarap koymuştu, Kaçımız doğum günleriyle büyüyorduk? 6 nesil önce ben, biz, sen, siz burada değildik Hiç kimse bugün olduğu değildi. 6 nesil sonra mezarlarımızı açtıklarında Tabutumuzun neye sarıldığı fark etmeyecek. Her mezardan aynı şey çıkacak, Hayaller, sevilenler, toz. 7 yıl sonra evlenecekmişim, bir falcı söyledi 19


7 gün önce saatlerce yağmur yağdı, Gök, durmadan ağladı. 8 saat önce, kendi kendime Yarın yağmur yağacak dedim. 8 saat sonra eve döneceğim, Baştan aşağı sırılsıklam, 9 ay önce yeni bir sene başlamıştı. 9 hafta önce sokaklarda dolunayı aradım, Bulamadık. 10 saat önce “ne oldu bugün? Bir şeyler olmuş” dedim “Ne olmuş, kötü bir şey mi olmuş?” Bilemedik. 10 gün önce sınıfta Bir arkadaşım konuştu. Gözlerim dolacak gibi ve boğazım kuru, Karşı çıktım. “Ne var yani sen de mi onlardansın?” dedi. Değildim. Önemsizliğini anlayamadı. “Ne fark eder ki?” dedim. Duymadı. Ama o biliyordu ki “onlar” onlardı ve “biz” de bizdik. Ve bu ona yetti. 35 yıl önce ben, üniversitemin kapısında öldüm. 3 yıl önce ben, evimin sokağında öldüm. 1 gün önce ben, ideallerimle beraber öldüm. 2 yıl önce ben, ailem için öldüm. 3 ay önce ben başkaları da iyi olabilsin diye öldüm. 4 gün önce ben, kendim için öldüm. Ve sen de ve o da ve Hepimiz. Yıllarca geriye gidebilirim. Yıllarca ileriye.

20


Fakat Aynı insanlar, aynı toprak. Yarı tanrılardan, devrimcilere Bizden geleceğe Hepimiz aynıyız. Kan, umut, tutku, hayal, sevgi, savaş. Işıksız bir yol, Benim meşalemi söndürme, Yağmur hepsini söndürecek. Bir 3 yol ağzı. Sanırım hepimiz ortadayız. Daha fazla ağlamana gerek yok, Çünkü artık hepsi geçti. Şimdi oturalım burada, Siz ve biz, yan yana. Yıllar öncesini, yıllar sonrasını izleyelim. Sonsuzluğun gafleti, Yapmaktan vazgeçemediğimiz hataları görelim, Ve birbirimize yardım edemeyelim. İşte, şimdi ben Sizi, ikinizi burada bırakıyorum. Ve gidiyorum çünkü ben, Ben daha ölmedim Ve var olmanın sorumluluğunu üstlenmeliyim.

21


İKİNCİLİK ÖDÜLÜ İdil Gündüz Cağaloğlu Anadolu Lisesi

AKIŞKAN MOR Bat, yüz, Batlamyus! içinde kaynamış kelimeler fokurduyor yumruklarıyla üç beş göç Ve yumağın ortasından bir yakarış bir yakarış bir yakarış rahmin yanarken bir yakarış ki bizlere, olmayanlara yazlara izdüşümlerine tensel bir kaosun tinine ırak -Sonbahara çalmış tenin sarı Boynunsa nankör boyutsuz yudumluyor hazzın şerefine Tümsek aynadan kırılan bir elin yekinişi sana yukarı kanla dolarken derisinin çatlakları çiziyor ahşabı Batlamyus’un tırnakları seni haykırtan sana haykıran “son bir kadeh, kelimeleri bol” Ve dolunay! -ı anımsatır göçükleri teninin çünkü o kelimler seni sarartan ve o göçler sende dışarı -Kök bedenini yarmış kızıl Yerde içilmiş pişmanlıklar mor Perde kapansın! Sahne yanıyor. 22


ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ Gizem Nur Gür Kabataş Erkek Lisesi

ŞİDDETİN ADI Ölüm kadar soğuk Bir ak şam soğut ışıklarıyla soğuk sokağın soğuk kaldırım taşlarını ısıtmaya uğraşan iki lamba kan kadar sıcak bir çığ lık tı duyduğum, duyup emin olamadığım kulağımdan zihnimden gelen seslere karışır insanlar ayıramam çoğu zaman ama o soğuk akşamda emindim kanım gibi duyduğuma o ak an kan gibi duvarlarda akan, sonra da şıp şıp damlayan çığlığı Bir adam bir adam daha ve bir kadın bir adam daha... Adamlar arttıkça 23


kadın azaldı. Çığlık duvardan duvara Sıçrayıp da yorulduğunda geride kırımızı bir şiddet kaldı. Biri, cinsiyeti yeri yurdu, yaşı mühim değil di yaşıyor olası yeter di. Bir tekme sarman kediye tek bir tek me geçerken kedi anlayamadı kedi anlayamaz Ben de dilenci çocukla şaşırdım şaşırmayanlara acıdı çocuk ve alıp armonikasını duvarlardan geçti. Şiddetin adı: soğuktu Sıcaktı Kandı Çığlıktı Tekmeydi 26


Duvar oldu Sokak oldu Kadın Kedi Çocuk oldu Ben oldum, siz oldunuz Oyunları vardı çocukların bilyeleri çelik çomakları kiremitleri, çakıl taşları Ruhları vardı çocukların Minik bedenlerine inat uçan balonları Bir baba eli kalktı bir annenin çalı süpürgesi öğretmenin cetveli, tebeşiri arkadaşının yumrukları Bir silah oldu sonra oyunu dolu görünen boş kutu içinde Gözünü dikip tüm gün silahıyla eylendi. Top oldu, tabanca oldu şiddet kar oldu, kış oldu armonikasını aldı çocuk ve duvarlardan geçti.

25


ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ Ece Balekoğlu TED İstanbul Koleji Vakfı Özel Lisesi KIZILCIK Şiddetle baktım aynaya aynaya baktım şiddetle şiddetle ayna aynayla şiddet şiddet ayna Kızıl kırılgan ve kanlı bir doğumdu sonra öldürdüm ben kendimi çünkü çirkin kadınlar kendilerini öldürür güzel kadınlar öldürülürdü Erkeklerin gölgesi kadınlar babaların bağladığı kızıl kuşakla giderdi sürgüne Bir ipin üstünden atlarsa kızların arasında kızılcık bebektir erkek adamların oğulları kurban edilirler koçların inmediği derelerde anneler kızılcık şerbeti dağıtır

26


Kızıl çarşaflara bulanmış kadınlar karşılıklı iki ayna arasında sonsuz doğurgan Kızıl kırılgan ve kanlı bir doğumdu sonra öldürdüm ben kendimi çünkü çirkin kadınlar kendilerini öldürür güzel kadınlar öldürülür.

27


Lara Işık Saint Joseph Fransız Lisesi

KORKMA DER BANA Annem yine saklanmış Yoksa bize mi küsmüş baba Yanakları yine allanmış Allık mı sürmüş baba Annemin kolu morarmış Kapıya çarptım dedi bana Kapı anneme vurunca Kendini güçlü mü sanmış baba Çocuklar anneye cevap vermezmiş Ağza biber sürülürmüş yoksa Annem hiç acı sevmezmiş Sen gelince ondan mı susuyor baba Dün uykumdan uyandım da Yine sesler duyup irkildim Gök gürleyince annem korkma der bana Sen gürleyince ben ona ne diyeyim baba

28


Batuhan Erbay Özel Saint Joseph Fransız Lisesi

DÖVÜŞ Ben anti militaristim dedi Elinde dumanı tüten sigara Adeta onu destekler gibiydi Alternatif müzikler dinlerdi Her zaman tam bir bohemdi Akşam 15:15 vapuruyla eve dönecekti Dönerken akşam vapurda Karşılaştı bir adamla Anlattığına göre Adamın ona asılması Başlattı kavgayı Yumruklar havada uçuşmuştu Birkaçı adamla buluşmuştu Bunu o istememişti Ne olayı anlamış ne de bilebilmişti. Hayat bu ya, Adam hastanedeydi halk tarafından linç edilmişti Mahkemede hakim sordu o anti militaristti ne dövüşü ne kavgayı severdi

29


Fakat hayat bu ya, adam hastanedeydi O, ne bunu anlayabilmiş ne de bilememişti Bir kaç gün sonra bana geldi Ağlamaktan gözleri şişmişti Kavgaya sebep olmuştu, adamın suratına inen yumrukları bir bir duymuştu O böyle biri değildi aslında şiddeti de sevmezdi malum o anti militaristti. Hayat bu ya, adam hastanedeydi o nasıl olduğunu ne anlayabilmiş ne de bilebilmişti. Gözlerinden anladım, Belki o sevmezdi Dövüşü kavgayı ama az çok bilirdi hayatı ve günümüz dünyasını Günümüz dünyasında, Şiddet sadece sıradandı.

30


Deniz Ceren Pakdemir Kabataş Erkek Lisesi

GÖRÜLMEYEN Ana karnına dönmüş gibi bedenim, Küçülmüş küçülmüş... daha nereye gideyim? Her yanım ağrır, sızlar... Ben ne eyledim, n’eyleyeyim? Mor, kırmızı, sarı, yeşilimtırak renkler... Benim gökkuşağım bunlardan ibaret. Renk nedir, hayat nedir, mutluluk nedir? Bu burada hapsolmuşum, nereden bileyim? Ne bir yerim var kaçacak, Ne de bir kucaktır bana açılacak. Hapsolmuşlum, İşkencelere mahkûmum. Peki, ben ne eyledim? Gözlerim yaşlı, yorgun. Vücudum perişan. Ruhum beş kuruşa satılmışcasına değersiz. “Yaşamak” neymiş, yalnız penceremden izledim; Sizin gibi, yalnız izledim.

31


Fatma Damla Kutbe Kabataş Erkek Lisesi

PATİKADAKİ OLAY Unutulmuş bir kasım gecesi Dondurucu soğuk Fısıldayan rüzgar... Silinmişler ülkesinde bir patika Çıkmaz sokak adı Öyle diyor eskimiş metal tabela... Uzun sokak lambasının Pas renkli ışığı altında Bir kadın bir de ağaç. Korkuyor kadın Takip ediliyor olmaktan. Sık sık arkasına bakıyor Ama etraf kapkaranlık. Sadece pas renkli bir hâle içinde O, uzun sokak lambası Ve bir ağaç... Rüzgarla taşınan fısıltı sesleri... Birileri fısıldıyor.. Yapraklar.. Ölüm sesizliğinin içinde Küçültülmüş harflerle konuşuyorlar.. Görmüyor galiba diyor biri Diğeri onaylıyor; Fark etmedi, tam ışık çemberinin dışında. Bence hiç şansı yok diyor başka bir tanesi;

32


Bencil, kurnaz olanlardan. Köklerden gelen bütün besini kendisi emiyor. Bu yüzden hala rengi yeşil. Hayattan hiç umudu kalmamış olanlar girer Diye ekliyor ilki.. Bi başkası katılıyor Bu uğursuz sohbete.. Heyecanla bağırıyor: Ona yardım etmeliyiz Çok geç olmadan! Saf bir yaprak bu. Temiz yürekli. Tüm saflar gibi kaderine boyun eğmiş. En az besini o alıyor, Herkesin doyduğundan emin olduktan sonra Artıkları emiyor sapına.. Ama yanlış yerde. Bu ağaç, iyilerin takdir edildiği değil, Kötülerin hayatta kaldığı bir yer. Biz karışamayız. Onun da sonu diğerleri gibi olacak Diye karşı çıkıyor ikincisi. Hem zaten bizi duyamaz... Doğru, duymuyordu kadın onları. Hala karanlıkta odaksız yerlere bakıyordu. işte oradaydı. tam arkasında Işık çemberinin bir adım dışında. Hızlandı bir anda kalp atışları, Göğüs kafesi inip inip kalktı kadının.

33


Bir ceylanınki gibi... Aslan tarafından yakalanmadan önce Bir ceylanın.. Işığa doğru adım attı karaltı. Paslı bir balta tutuyordu elinde. Yutkundu kadın, Kuru tükürüğünü, Soğuk bir ter damlası aktı Kireç beyazı yüzünden. Islak. Tuzlu.. Elmas gibi parlak.. Çığlık atacak gücü yoktu. Sadece etrafına bakındı Bir insan görme umuduyla. Kesik bir inleme sesi çıktı Dudaklarından. Kimse yoktu.. Sadece bir ağaç Ve ağacın altında iki karaltı.. Yapraklar heyecanla bu iki karatıyı izliyordu. Bir korku filmi gibi keskin, Nefes kesici ve gerçek; Olacak kötü şeyleri haber verircesine esiyordu rüzgar.. Fısıltısı dolu yaprakların.. Daha da acınası bir durum alıyordu Hali kadının. Unutulmuş bir kasım gecesi Dondurucu soğuk Fısıldayan rüzgar.. 34


Belirsiz çağlık sesleri yankılanır O gece bir patikadan. Uzun sokak lambasının pas renkli hâlesi altında Yalnız, bir ağaç ve üzerinde titreyen yapraklar, Daha öncekiler gibi Yine üç maymunu oynayan. Unutulmuş bir kasım gecesi Dondurucu soğuk Fısıldayan rüzgar.. Bir yaprak düşer o gece bu ağaçtan. Bilinmez diyarlarına doğru giderken karanlığın, Yanında götürür tüm gerçekleri İçini acıtan..

35


Yiğit Narin Cağaloğlu Anadolu Lisesi

SU GİBİ Masumiyetin yüzü değişkendir su gibi, Ayşe’dir, Chris’dir, Ali’dir, Katya’dır. Onların her biri birer papatyadır. Sen hiç papatya kopardın mı? Nasıl solar bilir misin? Önce hafifçe çeker yaprağını, korkar gibi. Sonra seni, donukluğuna terk eder. İstersen seviyo sevmiyo, seviyo sevmiyo Ne fark eder... Sen koparma çiçeğini, Birikmesin nefret suyu, şiddet barajında. Olan Hasankeyf’e olmasın. Artık başka çiçekler solmasın. Su gibi; boğma, hayat ver...

36


Pınar Tercanlıoğlu Özel Amerikan Robert Lisesi

SOĞUKLARA VEDA Sam yelleri esiyor, Gökyüzündeki yıldızlara Denizde koklaşan dalgalara Hamamböceklerine bile Güneşin yakıcılığına Çığlıklar karışmış Ölümün rengi sarı olmuş Sam yelleri esiyor. Kum taneciklerinin karanlığıyla Siyaha boyuyor en masum adımları Sam yelleri esiyor, İnsanlığın tam ortasına

12.10.2015 Ankara da 109 kişinin öldüğü bombalı saldırısı anısına

* Sam yeli: Ölüm rüzgarı (Türkiye’ye çöllerden eserek havanın kurumasına, dolayısıyla tarım ürünlerinin ölmesine neden olur.)

37


Özgür Coşkun Beylikdüzü 75. Yıl Cumhuriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

ŞİDDET DOĞDU VE BÜYÜDÜ Bir çocuğun yaktığı ateş kadar masumdu şiddet. Ne olduğunu bilmeden alevlenen, küçük bir hiddet. Gelip giden yeni bir heves, Kadına kaldırılan bir nefret. “Şiddete hayır!” Sloganı ardından sükünet. Şiddet dallara ayrıldı, Alınan son karar kargaşa yarattı. İki hayat dağıldı, Arkada iki çocuk kaldı. Ve yıkılan bir yuva yandı. Diğer dalda, sallanan bir hayat vardı. Kopup düşe yazdı. Tutunup nefes aldı, Geri döndü ve ağladı. Ama yine de her tarafı, yaraydı. Şiddet bir can aldı, Can yeniden hayat buldu, O hayat, kendi nefretini kustu. Ve o nefret de başka bir can aldı. Sonra, yeni bir nefret uyandı. Yaşanan duygular, şiddete maruz kaldı. Yapılan hatalar, geride bir nefret bıraktı. Bu nefretten bir şiddet doğdu, Ve bir bedende hayat buldu. Bu beden, kendini insanlardan soyut tuttu. 38


Kimse kimsenin yanına koymadı. Herkes, birbirinin intikamını aldı. Bunun adı, şiddet olarak kaldı. Ve kısır döngü başladı, Her gün biri öldü, Ve bir gün, herkes bölündü. Ve şiddet şiirler yazdı. Kelimelerde dökülen, kin ve kanlar vardı. Unutulan kelimeler ses çıkarmadı, Şiddete maruz kalıp yandı. Ve insanlar, şiddet denilen silahı bırakmadı. İnsanlar birbirlerini batırdı, Bütün suçlar şiddete atıldı. Diğer âlemler, insanlara kırıldı. Çünkü onlar düzenle dururken, İnsanlar yıktı yaktı ve dağıttı. Kalmayan bir düzene sahip oldu şiddet. Bu, onun düzeniydi. Bütün düzeni alt üst etti. Ve şiddet, ölümsüzlüğü buldu. Şiddet iki kişiyi ayırdı; İki kişi derin bir nefes, Ve birer kutu ilaç aldı. Onları da bir kat tahta, Ve beyaz bir kıyafet sardı.

39


Nur Muhammet Kılıç Eczacı Neşem Özlen Güray Anadolu Lisesi

KARANLIK KÖŞELER Dar, karanlık köşeler Korkunç ve büyük gölgeler, Yanımdaki oyuncak bebekler, Karşımdaki yüreksiz bedenler, Bana “Ben şiddetim!” derler. Tarihte barıştan söz ederler, Ne korkunçtur gözlerdeki öfkeler, Başı gövdeden ayırır acımasız bilekler, Sokaklarda ezilir minicik yürekler, Bana “Bu zulüm şiddettir!” derler. Çocukları korkutur, kadınları ezerler Ölümlerle beslenir, beyinlerde gezerler Öfkelenen caniler sevgiyi linç ederler, Karşıma çıkan lanetlenmiş zihinler Bana “Biz şiddetiz!” derler. Karanlık köşeleri dolduran bu hiddetler Eller yüzde ağlar analar ve kardeşler Kapılar arkasında umudu gözlerler Bu gözleyişte bir mum gibi erirler Artık uzanan her ele “Bunun sonu da mı şiddet?” derler.

40


Sefa Koçak Özel Sultan Fatih Koleji

O KADIN Belirsiz rotada tek bir gemi Şiddetli rüzgar ve dalga var Düşünmedin hiç değil mi? O kadın neden ağlar O kadın, kar tanesi gibi narin Ve bir erkek yaz gibi sıcak Vurma yüzüne! O kadın erimesin Ol soğuk güneşin ışığı kadar temiz Hırçın denizde battı bir gemi Denizin içinde bir mürettebat var Birine vuruyor ki dalga daha O da ağlıyor sürükleniyor geri O kadın ağlıyor! Sesini duyabiliyor musun? Ve bir gemi inşaa ediyor, yeniden Gözyaşları denizi doldurken...

41


Altay Tanrısever VKV Koç Özel Lisesi

YANGIN YERİ Yangın çıktı Gözlerimde. Yanıyor Gözlerim. Kırmızıyla kahverengi Gözlerimde Kahverengi Gözlerim Meydan Savaşı Gözlerimde Meydanlar Gözlerim Kıpkırmızı boyalı gözlerim. Kıpkırmızı kanıyor gözlerim Yanıyor.

42


Taha Galata VKV Koç Özel Lisesi

BİR KÂĞIT DAHA İncecik bir kâğıt daha buruşturulup atıldı Issız, karanlık gecenin ayazında. Hayatın en parlak renklerini görüp Güzel günlerin üzerine resmedilmesini bekleyen. İncecik bir kâğıt daha yırtılıp atıldı. Her bir yırtıkla söndü umudu kâğıdın. Hiçbiri duymadı acı hışırtısını Hiçbiri, çağdaş ressamların Sonunda baş başa kaldı kâğıt Parçalanmış hayalleri ve kendisi gibi yüzlercesiyle “Bir rüzgâr esse uzaklardan” dedi. “Kulakları çınlatan beyaz saçlarını dalgalandıran”

43


Lal Ensari VKV Koç Özel Lisesi

ALTIN Makyaj yapmayı öğrendiğimde sadece 12 yaşındayım, Bir erkek sivilcemle dalga geçti diye onu kapatmaya çalışmıştım Bir erkek söyledi diye. Şimdi ise onun bana yaptıklarını kapatıyorum. Elmacık kemiğimdeki morluğu, Gözümün altındaki kızarıklıkları, Dudağımdan akan kırmızılığı, Hepsini altına boyuyorum, saklıyorum. Zaten altın her şeyi iyileştirmez mi? Beni sevmese bana neden altın bir kolye, Bir saat alsın ki? Beni sevmese neden hediyelere boğsun ki? Neden kıskansın beni neden? Bana neden elmaslar alsın ki? Zaten hep söylemezler mi Elmaslar bir kızın en iyi arkadaşıdır diye? Bana bu kadar para harcıyorsa beni seviyor olmalıdır, Her morluğu bir hediyeyle kapatıyorsa gerçekten pişmandır değil mi? Bana vuruyor, Beni boğuyor, Yüzüm morluklar ve kan içinde. Ama ağlıyorum, sadece ağlıyorum. Neden mi terk etmiyorum? Çünkü seviyorum. 44


Makyaj yapmayı öğreneli 32 sene geçti, Bu yıl da halat bağlamayı öğrendim, Hem de boynumun etrafına, Kendimi bıraktım ve sallandım. Ama onun hiçbir suçu yok dimi? Çünkü bunları ben kendime yaptım.

45


Suliz Mina Beytar Özel Galileo Galilei İtalyan Lisesi

ÇOCUKLAR HİÇ AĞLAMASA Küçük bir çocuk ağlıyorsa İnsanlar yeni güne umutla bakmıyorsa Kardeş kardeşe güvenmiyorsa Sebep nedir bilir misiniz, acaba? Nefret sevginin yerini almışsa İnsanlar değil, yumruklar konuşuyorsa Kan, gözyaşına karışıyorsa Söz çoktan bitmiş midir acaba? Sevgiyle her şey çözülür oysa Yumruklar değil, insanlar konuşsa Nefret değil, sevgi olsa Çocuklar hiç ağlamasa

46


Umutcan Deniz Kadıköy Anadolu Lisesi

DEMESİNLER Nefesleri gül kokacakken Kan kokuyorsa çocukların Bana kimse şiddetin yokluğundan Bahsetmesin. Hayallerine koşması gerekenler, Tutsağı oluyorsa demirden güllelerin, Annelerin ellerine tutuşturulan çiçekler Toprağa dikilen evlatlarından besleniyorsa eğer, Bana kimse sevgiden bahsetmesin. Geleceği kuracak gençler Harcanıyorsa ipek kravat uğruna Bana kimse, Kimse gelip gelecek sizlersiniz demesin, El uzatırmış gibi görünen herkes Tokat indirecekse insanlığın yüzüne Diyemesin Kadının güvenip sığındığı “adam” Gül dökmek yerine yollarına “Şefkatini” indirecekse suratına - Kocanın vurduğu yerde gül biter yaBana kimse “Aşk” demesin. Modern aşıklar Birbirlerini ısıracaklarsa Sözleriyle

47


Kalp kırmanın kanat kırmaktan daha çok yaktığını Bilmeden, Bana kimse “aşık” demesin. Medeni giyimliler Evlerine girerken yüzlerini de Asacaklarsa dolaba, Ve her gün Yeni bir yüz takacaklarsa evden çıkarken Çıplak kalsınlar Kalsınlar ki Gözlerini kapayan “medeniyetleri” Göstersin onlara Dünyayı ne hale getirdiklerini Medeniyetin kimlere tokat indirdiğini.“

48


Eda Naz Gözdemir Koç Özel Lisesi

RUHUN ŞİDDETİ Canımı acıtır elbet vücuduma inen darbeler Rahatsız eder beni değerli özgürlüğüme konan engeller Uyutmaz bazen beni haksızlığa uğramış olduğum düşüncesi Zihnimde yankılanır bir zalimin sarsıcı kelimeleri Çaresiz hissederim kendimi haksız uygulanan güç karşısında Huzursuz edicidir genç cildimde gördüğüm eski travmaların izleri Cırtlak çığlığım kendi kulaklarımı tırmalar canım yakıldığında Duygusuz yumruklar, tekmeler Tehdit edici bakışlar, sözcükler Sırtımda şaklayan kırbaç, ruhuma yayılan soğukluk Karşılık veremediğim gerçeği, ateşli gözyaşlarımın yüzüme akışı Hepsi birer kabus, hepsi biribirinden dehşet verici Ancak hiçbiri korkutucu değil Ruhumdaki şiddet kadar Bir başkasının sözleri kızgın kalbimin fısıldadıkları kadar rahatsız edici değil. Ne de bir başkasının bakışları aynadaki gözlerimden yansıyan hırs kadar kötücül Hiçbir tırmık kanatamaz yüzümü içimdeki öfke tarafından ele geçirilmiş ellerimin kanattığı kadar Titretemez beni ne yumruk ne tekme İçimdeki sessiz gazap gibi Haykırtamaz beni fiziksel şiddet Başarısızlığa uğradığımda içimi saran hiddetin yaptığı gibi Ne gözlerimi kör edebilir bir başka güç, ne de kulaklarımı duymaz edebilir.

49


İçimde büyüyen hırs yangınının sebep olduğu gibi Başkasının yağmurları ıslatmaz beni Yabancı şimşekler işlemez bana İçimde sürekli kopan bir fırtına vardır çünkü Ruhumu dövmekten usanmayan yağmur ve kalbime elektrik yükleyen şimşekler Dışarıdan fısıltısı bile duyulmayan Ancak içimi zangır zangır titreten gök gürültüleri Bu fırtına içimde yüzyıllardır kopan hırsın ve hiddetin dansıdır Eşlik eden gök gürültüleri ise adeta gazabın senfonisi Ağlamadım hiçbir insanın gücü karşısında Kendi ruhumun gücünden korktuğum gecelerde ağladığım kadar Bir gece Güneşin bir türlü doğamadığı, ayın çıkmadığı bir gecede Beynim dolu olduğundan öfkeyle ve hırsla İlk defa fark ettim içimde sinsice ve sesizce kopmakta olan fırtınayı Kalbimi yakmayı hedeflemiş yangını Korktum ilk defa kendi yumruklarımın sebep olabileceği yaralardan Kendi sözlerimin verebileceği zarardan Sezdim gazabımı ve hissettim hiddetimi Normal bir insanım oysa ben Herkes kadar normal, herkes kadar alışıldık Uyandırdı beni bir çimdik uykumdan Anladım her insanın bir cani olduğunu Herkesin ruhunun benimki kadar karanlık, yakıcı ve yıkıcı olduğunu Hiçbir yara görmedim öfkenin yarattığı kadar derin Korkuyorum o günden beri kendi gücümden Çaresizim insan ruhundaki şiddet karşısında

50


Beril Orun Kadir Has Anadolu Lisesi

ŞİDDET SENFONİSİ Şiddetse içimde alevlenen, İnci tanelerim özlediyse mavisini, Çaresizlikle sükunete sarılırım. Beni yanıp kül eden Hayal hırsızlarının izi varsa bedenimde Her gün rüyama giren servi ağaçları Sonumun habercisiyse, Küllerimden tekrar doğacağım. Kahkahalarımla süslerim surlarımı, Sözlerin şiddetiyle ördüm zırıhımı, Darbeler sonucu buldum kendimi Ebru misali... İntikam gecenin kasvetinde ilerlerken, Gözlerini kan bürümüş tabiatın Gök gürültüleriyle tazeledim acılarımı. Sessiz çığlıklar donduruyordu kanımı, Şiddet kendi safına çekiyordu berrak duygularımı Soğuk sahnenin ihtişamı işliyordu göğsüme, Sonlandı oyun büyük bir esle Yükseldi orkestra şefinin ahengi, Büyük bir esle sonlandı oyun. Duyuldu son perdenin sesi.

51


Muhsin Yorgun Küçükyalı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

KARANLIĞIM Karanlık çöktü yine Gelir şimdi annemiz Saklanmalıyım, ama nereye? Döver beni, bulmazsa yatağı temiz. Anneler melektir, derlerdi. Hiç kıyar mı bir anne evladına? Ahmet’i görüyorum, yine ranza altında Eyvah Üç tokat, iki tekme Sabaha kalmaz da tasası Peki ya geçer mi izi, acaba? Herkesin derdi başka Ali’nin karın ağrısı Ahmet’in gece sancısı Bitmek bilmez, çığlıkları yurtların Kahrolası! Sabah olunca kurulur annelerin Padişah sofrası Bize midir hep? Fakirin sefertası. Üç zeytin, iki dilim ekmek Kolay mı koca bir günü bitirmek? Doymadıysan dayak hazır! Mehmet’im açlıktan duvarı kazır, Masumların yardımcısı Neredesin ya Hızır! Güneş açtı bugün toplanır anneler Bahçede ip gibi sıradayız Bak şimdi dinle! Ne tembihler ne tembihler... 52


Zafer Bartu Çokşen VKV Koç Özel Lisesi

NEDEN? Kimim ben? Kim tutuşturdu bu silahı elime? Her yer neden bu kadar karanlık? Niye böcekler birbirlerini yiyor, Masumlar neden ölüyor bir avazda, topyekün? Etraf niçin bu kadar mor? Sopaya uzanan ellerin sahipleri nerede? Kılıç sesleri kulaklarımızdan neden hiç silinmiyor? Peki ya ardı arkası kesilmeyen çocuk çağlıkları acı acı, en derinden Bu karşı konulamaz tutku nerden geliyor? Ufuktan süzülerek doğan güneş nerede? Sevinç çığlıkları neden hiç duyulmuyor? Ah, nerelerdeydi bu zaman kadar o leyla aklım? Alın şu lanet silahı elimden! Hiddetle kalkan eller insin Bu acı çığlıklar, kasvet dinsin Yapraklar yeşersin çıplak ağaç gövdelerinden Hafif bir rüzgar essin, sönsün bu ezili ateş. Bir güvercin havalansın minik bir çocuğun elinden, Yeryüzüne nur saçsın bütün cömertliğiyle Eller birbirine kavuşsun Bir daha bırakmamak üzere... 53


Mavi Deniz Engin Sainte Pulchérie Fransız Lisesi

DİRENEN MAVİ Alev titredi! Mum usulca yanıyordu, Parlak, umut dolu kendinden emin... Aydınlık yakındı onun için, Kim bilebilirdi bir gün söneceğini? Umarsız bir yel esti! Alev titredi! Gören olmadı Mum direndi... Görenler umursamadı! Nasıl olsa sönmez dediler, Hoyrat bir yel daha esti, Bu sefer daha şiddetli... Alev yere yıkılırcasına titredi Fakat yel acımasızdı Dinlemedi o son yakarışı Alev soluğunu tuttu da veda bile edemedi... Ve bir daha yanmamacasına söndü! Onun dışındaki kimse duymadı, görmedi! Belki de umursamadı bu ansız gidişi! Zaten bir iki güne unutulurdu! Bu sönen kaçıncı alevdi, Karanlıktı! ... Uzaktan bir başka ışıltı daha göründü Bir karayel esti, Alev titredi! 54


Delfin Tuna Sainte Pulchérie Fransız Lisesi

TEK TEK İlk sefer sustun, dilini ısırdın. çünkü bağırdığında çirkin bir hayvana benziyordu. Gelinliğin etekleri uzundu, kaçamadın içinde bir kalp daha atıyordu. İkinci sefer ağzını açtın, boğazına dizdiğin iğneler döküldü. Her biri ayağına battı tek tek. Sonra duvar kırmızısıydı, elleri kırmızı... o kadar kanın senin olduğuna inanamadın. Kalbinin boğazı kuruduğunda O, esaslı bir erkek gibi ağlamadı, sen de iyi bir kadın gibi teslim ettin canını. Karnında bir kalp daha vardı, sevip de adını koyamadığın.

55


Ayşah Birçe Çetin TEV İnanç Türkeş Özel Lisesi

303. MEKTUP Burada son gün Hem fiziksel Hem zihinsel hapishanemde Bu da size son mektup Her şey güzelken Yıkılabilirmiş Dünya bir anda Tersine dönermiş Ben 6 yaşındayken Yaşıtlarım peri masalları dinliyorken Ve ben o masalları yaşıyorken Babam gitti. Paris’ten bize yolladığı kartlar, Ah bir de o güzel oyuncaklar Döndüğünde yapacaklarını Keşke affettirebilseydi. 4 yıl kaldı orada Sonra döndü yanında Fransız bir dadıyla, Ben yine çok mutlu Çünkü bir tek prenseslerin dadıları olurdu.

56


Gördüğüm gün onları Tam 1 yıl sonra İç içe Tenleri üst üste Yediğim zaman o tokatı İşte böyle başladı bu hikaye Dadı gitti, Masal bitti; Dayak geldi, Ben bittim. Mosmordu eskiden öptüğü bacaklarım, Kollarımda sigara yanıkları, Suratımda çizikler. Her gün, her saniye Annemin sesi çıkamaz hiçbir şeye O cehennemde yaşamak Kötüydü burada olmaktan İşte böyle tam bir sene Sonra bir gün delirdi o küçük kız Peri asasının yanında Bir büyük bıçakla Yattı o gece Çünkü gelirse biri bu gece Kanatacak onu olabildiğince Bu size son mektup 10 ay 3 gün kaldım burada Her güne bir mektup Ama asla anlatmam hikayemi Şimdi duydunuz işte Bu cehennem masalını 57


Yusuf Karakoç Mehmet Emin Saraç Anadolu İmam Hatip Lisesi

AH RÂKIM, VAH FERİDE! Zorba herif hoşnut oluyor ağlatarak, Âciz olduğu için mi sebepsizce dayak? Bizim ayyaş Râkım sendeleyip eve girer, Bağırarak: - Açım ben nerede yemeğim, der. Feride secdeye varır hiç bozmadan Devam eder huşûda, selam verir birazdan: - Bey, hazırdır yemeğin, buyur böyle masaya! Ayakta bekler Feride, çekilir tenhâya. Ürkerek sorar: - Aç değil misin, n’oldu Râkım? Râkım’ın hiddeti zuhur eder: - Nerede rakım? Derken hotozundan tutup yere fırlatır Takatsiz bedeni; masum gözleri ağlatır. Alır buzdolabından rakısını, yudumlar Bitirdikten sonra ayılır, şiddete başlar. Çehresine vuran her tokat, ayrı bir imza; Teşkil eden izler birer yafta, sanki ceza. Tekbir’e kalkan elleri şimdi ona kalkan; Feride değil kanlı yaraları, bağıran. Çamur sıçratan her darbede farklı bir acı,

58


Tokmak gibi inen tekmeler, böğründe sancı. Kulağını inleten kotta yok merhamet, “İmdat!” diyen baygın gözyaşlarında esaret. Bitiyor şiddet, sanki köleyi ediyor azat, Saçından tutup ayağa kaldırıyor fakat. Titreyen saç telleri kopuyor teker teker, Hâli kalmamış, artık dayanamaz bu sefer. Tek isteği kurtulmak bundan gayrı beyhude, Odalarda feryât: “Ah Râkım, vah Feride!”

59


Dilara Türkoğlu Özel Darüşşafaka Lisesi

GÜNEŞİ DOĞURAN Kiminle dans ediyor geceleri bu sarhoşlar, Ellerinde karınca misali gençliğim, Egzotik hayallerim... Evet! Kanıyor olabilir gözlerim... Ve sayın herifler bir gram arz ederim, Bir gram duyum... Ne idüğüyüm sokakların Ve herifler iyi tanır beni, Bedenimi iyi tanırlar. Koordinatları bellidir düşüklerimin... Ve hâlâ bakmadığım için çaresizlikle, Ve asla bakmayacağımı bildiği için herifler, Ve bu diyalektik devam edemeyeceği için Belki bu gece, En karanlık vakitte Bir güneş doğuracağım, Belki bir güneş...

60


Anıl Doğan Albayrak Özel Darüşşafaka Lisesi

BİR ÇOCUK YÜKSELİYOR Çocuk boğazlıyor kalbini. Koşuyor. Kan yağmurları yağıyor umutlardan. Kanı çiğniyor nefesi. Yeniyor savaşı. Kırana kadar sıkarak dişlerini, Yumrukluyor kan zerrelerini. Çocuk anırıyor. Henüz umutlar tükenmedi. Derken darbe. Çocuk düştü yere. Ağlamaktan korkuyor. Cesaretin gazabı Sıkar boğazı Çocuk çiğniyor kâğıtları. Tükürüyor gökyüzüne. Susuyor. Susmak bazılarında alışkanlık. Bazen kabulleniş. Bazen de anlatamamak derdini. Konuşmaya gerek yok. Senin yerine de konuşulur. Çocuk deyip de geçme. Anlamaz. Anlıyor. Ağlıyor.

61


Doğrulmaya çalışıyor, Kenan bağırıyor çocuğa. Derken darbe Çocuk düştü yere. Ağzı kusmuk, Kanla karışık. Uykusuz Kulaklar çınlıyor. Barış diyor çocuk. Derken darbe. Çocuk düştü yere. Öpüyor çocuk Taşını toprağını Emek diyor çocuk Patlıyor umut Küplere biniyor kader. Tekmeliyorlar çocuğu. Sönene kadar ışık. Yılmıyor. İnanıyor. Savuruyor tekmeleri. Savunuyor kendini. Derken darbe çocuk düştü yere. Korkmuyor çocuk. Dayak da bir alışkanlık. Bunlar hep gaz diyor. Kafayı yiyor. Buruk yürek Sessiz dost Tüy gibi hıçkırık. Her yer gökyüzü.

62


Direniyor. Çocuk yardım diyor. Dirseği yiyor. Kadın onu koruyor. Olan kadına oluyor. Susuyor çocuk. Kalbi kırık. Jilet. Kalmıyor hiçbir eksik. İşlem tamam kestik. Böğürüyor derinden. Kusuyor kaderinden. Gogol deliriyor. Tolstoy yardıma geliyor. Goethe kaçıyor. Çocuk susuyor. Susmasa... Susuyor. Derken darbe. Gökyüzü ne güzel diyor çocuk. Nerede mutluluk? Gogol hastanede. Tolstoy koşuyor. Derken darbe. Goethe kaçtı yine. Tırnaklıyor Tolstoy yeri. Onun da kesik bileği. Çocuk kar gibi. Tolstoy ölü. Goethe pişman. Gogol deli.

63


Umut yine de bitmedi. Çocuk yok artık. Goethe yediremiyor kendine. En büyük suçu biliyor. Geri dönüyor. Alıyor karşısına devleri. En az birini indirmeli. Umut bitmedi. Goethe haykırıyor gökyüzüne. Kırbaçlıyor devi. E artık güç de ölmeli. Cüceye dev dememeli. Tokadı çakıyor “dev”e. Binaenaleyh, Dev utanç içinde. Devcikler kalıyor geriye. Onları da bir yumrukla indiriyor. Korkuyorlar. Korkma devlerin işi. Kanıyor çocuğun dişi. Gözler doluyor. Bir kahraman uğurlanıyor. Çocuğun heykeli dikiliyor. Hayat Tolstoy’un son nefesiyle Gogol’ün şen kahkahaları arasında geçiyor.

64


Furkan Şahin Özel Darüşşafaka Lisesi

ANISIZIN MIYDI? Saat geceyi geçiyordu ki, Ansızın, Islık ıslık bir kuş indi, Sokak baştan aşağı kızıllandı, Ve gecenin soğuk karanlığına, kararlığına aldırmadı. Ve ıslak ıslak, Ve cüratkâr, Bu leşin boğazına geçirilen ilk gaga değildi, Öyle ya, Ne de son olacaktı. Çatal çatal paylaşılırdı etleri leşin, kemiğiyse... Ah... Bilirdi onlar işlerini yolum yoldaşım. Akıllıydı şu medeniyet dedikleri adam: Kalsındı kemikleri, Üstüne atılmasındı toprak, yağmasındı yağmur üstüne çisil çisil taşının, Çünkü, Lazımdı fosil, torunlarının torunlarına, daha çok fosil, Dahalar dahası dolular dolusu fosil. Ki gülsündü torunları güneş batmayan cennetlerinde(!) Oysa o yeşil çocukları cennetin, O gökmavi çocukları köpük köpük bulutların, O en mucizevî, en cömert çocukları ana rahminin, Onların pare pare dökülen yaşları dahi haramdı, Susmalılardı, susmuşlardı ve öğreneceklerdi susmayı. Kitaplarında ölüme “doğum”

65


Doğumaysa “Kölelik” demeyi belleteceklerdi. Sahi ne süperdi şu medeniyet dedikleri adam. Adam, severdi kızılını şarabın, Severdi tutup zincire vurduğu kızılını güneşin, Mutlaka severdi de yatağını kulaçlayan kızılı bir gece yarısı. Ya düşünsene, Duyar mıydı ki ıslığı, çığlığı, feryadı, harap yollarını insanlığın. Kim bilir... Umur büyük kelime ya şu devirde hani, Umur taşır mıydı cebinde böyleleri, Yahut 35’lik umurlar dolar mıydı şamdanlara? Dolardı ya dolardı, Onlar da öğrenirlerdi umursamayı. Çocuğun balonu “pat” diye patlardı da Adam bir güzel sarhoş, garson pataklardı estiatórionun hemen dış kapısında, Bir günah keçisi sallandırmalıydı sakalından asılı meydanda. Balon patlar, çatlar, kırılır, sonra buz buz saçılırdı. Kızıl kızıl değerdi dudakları göğe, Cılız bir beden son buğusuyla düşerdi kucağına anasının. Sorarım size efendiler, Hiç saçını başını toz duman etti mi oynarken çocuk? Dili yoktu toprağın. Hiç işedi mi denize yüzerken çocuk? Belki korkusundan evetti. Neyden korkardı çocuk a adam? Söyle...

66


Yatağının altında saklanan hayaletten mi, söyle! Ölüm... Çok sonra öğrendim yazık ki. Peki, hiç aşkı öğrettin mi ona gökten çat kapı akın ederken bu diyara? Yağmur yerdeki kızılı gömmekten alamamıştı ki nefes, aşk da neydi! O son kızıl buğuysa, Mutlaka özür dilerdi hayallerinden. Gökyüzünün yüzü kızarırdı hiç açamadığından o başını kaldırdığında, Rüzgâr boyununu bükerdi uçurtmasının elinden tutamamıştı bir kez olsun. Soğuk buz keserdi, kaskatı morardı, Yarası hep sımsıcaktı çünkü kurutulmuş toprakların. Sıcaksa çöllerde avareliğe hapis, Isıtamamıştı yürekleri bunca sene. Yazık ulan! O değerli kâğıt bile utanırdı kâğıtlığından, Düşerdi semsert, Derisini yüzmek isterdi kendinin, Kusardı üstüne, “Öleyim” derdi. Haykırırdı, yalvarırdı “Yakın beni!” diye, Bir biz utanamadık. Şimdi sorarım size, Hanginizin yüreği yeter henüz rahminde yaşamın toprağa düşmeye? Hiçbirinizin efendiler, Hiçbirimizin.

67


Sahi ne süperdi şu medeniyet dedikleri adam! Kazırdı akıllara ecnebi söz çuvallarıyla, Savaşı, Bombayı, Cepheyi cephaneliği, Kanı kanları, Tozu dumanı, Askeri şehidi, Canı cansızı, Mermiyi silahı, Ölmeyi vatan uğruna, Ve doğmayı paranın yeşili uğruna, Öldürmeyi barış için, Katletmeyi huzur için, Sus, n’olur sus! Nasıl çelişkiydi bu, Ne mide bulantısı bir tiyatroydu mimarının tavan yaptığı salonlarında oynanan, Ne tutarsızlıktı bu böyle deli saçması kokan. Biz küfrü, kini, hiddeti, şiddeti, ifriti öğrendik! Oysa çocuk bir memeden çok, Bir gökyüzü olsun isterdi dudağının ucunda, Ve dudağı pembe, Ve bir eliyle yarınlarının eteğine yapışmak, Bir eliyle tüm insanlara dokunmak, Sahi ne süperdi şu umut dedikleri, Silse silse o silerdi içimizdeki bu köpek diş şiddeti.

68


Zeynep Atasever Özel Darüşşafaka Lisesi

ZEHİRLİ TOHUM yarım yarım mumluk hayatlar kurduna yakalanmış akrebine gerilmiş yarım yamalak mumluklar kül rengi ateşli bir anka kuşu göklerin tılsımı yanık kuğu sesli tanrıça anka kuşu... bir ankaya vermişler bir şahin bir şahin akbabaya şahin sağır etmiş inlemeleriyle akbaba sakince sakince sinip saplamış hançeri anka yokluğunda düşlerinin yokluğunda kalbindekilerinin bir çocuk yapmış çelimsiz bakışlı suratsız yürekli veremli bir çocuk anka, şahın akbabaya bakıp veremli çocuğa kusmuş.

69


veremli çocuk bihaber oysa her şeyden yanlış zaman tohumu yalnız, veremli değil. fakat anka emin tüm illet veremlidendir. şahin akbaba oysa emin veremlide. biliriz ki şahin akbabada saklı tohum ve tohum yeşerince yalnız veremli çocuklar mı doğar oysa?

70


Kaan Yakup Özkök Özel Üsküdar Amerikan Lisesi

YILLAR SONRA GELEN MÜJDE Şiddet gören tüm annelere Bugün bitti mi her şey? Gitti mi hayatımı, hayatamızı mahveden? Annemi, beni, kardeşimi... Saygımı, sevgimi, inancımı öldüren... Bir musalla taşı bu kadar sevindirmez ki Üzerinde yazan, altında yatan gerçekten o mu? Toprağında çiçek açar mı zalimin? Mahşerde yanacak bizi hançeriyle söndüren katilin Annem, annem, meleğim O rakı sofrasından gelip senin nur yüzünü mavi gözünü mahveden Kumarda kaybettiğiyle elimdeki kitabı, kalemi yumruklarıyla alan Gitti bugün geleceğimle, geleceğimizle oynayan Herkes öldürürmüş sevdiğini Oscar Wilde’a göre 17 yaşıma kadar seni döven sevgisinden mi... Maphusaneden çıktığından beri yanan yüreğim Söndü bu sabah müjdesiyle, doğduğumdan beri vermediği müjdesiyle. O gün o çatı altında olsaydım Olur muydu? Gerçekten gider miydin cennete? Bırakmadığın, yanından ayırmadığın kanımı canımı bıraksaydı bari Bıraksaydı o temiz Can’ımı da götüren hançer 71


Bir daha seni görsem, canımı görsem... Hayatımın anlamı kaybolmuştu ki siz olmadan? Nefretimi bugün cehenneme bıraktım Annem, Can’ım, bugün galiba bitti. Hayatımda görmek istediğim tek şey Onun o çaresiz, acımasız, aciz bedenini gömmek O seni ezen, rakısıyla bizi katleden de gittiğine göre Bugün ilk kez acısız uyumaya hazırım Sanki uyanacağım omzumda 20 yıl sonra benim nur yüzlümün, mavi gözlümün omzunda

72


Enver Burtul Galatasaray Lisesi

SAVAŞ “Kabil ki süt dişleriyle şiddetin Ne güzel biçmişti Habil’in gövdesini, Kardeş mardeş girmeden araya.” Günleer, günler... Kan gelmeden /dile/gelmeyen sözcükler Kara çamur içinde yatan güneşler, Ah günleer, ak günler. Savaş ki yeğinliğin en büyük erdem biçimidir, Savaş ki yeğinin en büyük erdemidir: Savaştaki “her ocak, benzer mezar taşına” Savaştaki “damlar, damlar çocukların başına” Yabanlaştırır yüzleri öçler, Kardeşi bile yabancılaştırır ötekine Masa başından buyruk verilen öfkeden öteye şimdi, kurşun sesleri yanından geçen yaban arılarıdır. Evet, yabancılaştırır yüzleri ölümler Kişi neyi öldürürse ondan esinlenir, derler. Yüzümü parçalayan kurşun, hava gibi ağır. Bağır, bağır, bağırıyorum Koşun, sizi güneşli günlere çağırıyorum. Günleer, günler... Kan gelmeden /dudağa/ gelmeyen gülümsemeler Ak göğün ortasında!.. Ah günler, kara günler... Bu/günler, savaştan günler. 73


Berkay Tuncer Özdemir Sabancı Emirgan Anadolu Lisesi

PRELUDE İN SİYAH SAÇLI KIZ Evimden çıkıyorum arkamdan yüksek tonda ölmeyi hatırlatan la minör dün sabahtan kalmış şarap şişeleri ve mürekkep... Sigara almaya aşağı ineceğim. belki şahitliğini yapmış adamların pencereleri biliyor bu gidişindeki gizi. ölüme bıraktığın kokunla gömülüyüm eğer ölürsem bir gün, vasiyetim büyük harflerle fırlatıp parçalara ayrılmış Pazar sabahına karşı balkonumda bekleyiş olacak. belki birkaç tanıdık gelir... her aşkın şahitleri vardır bizimkisi, teki kayıp çocukluk özlemi çorap. romanlarda anlatıldığımızı söyleseydim sana yolda kayıplara karıştığımız

74


sokaklarda adım başı sen! şahitlerimize sordum; gitti aralık akşamı sessizce dediler. İstanbul sigarayı daha bir içine çekti Ağlamış mesala; vapurlar o yüzden temizlenemez. insanı dünyada Sanrılar gören Öğretmenimden öğrenmiştim ilk. tene giren şiddetin izini taşıyan sevgililer gibi intihar edeceğim Aralık! evimden çıkıyorum arkamdan fotoğraf makinesi ve broşür, haber ve ihtiras! ihanet: teninin kokusu. Yorganlarımızdaki imzanı taşıyan yastık çarşamba gecesinden kalma. saat geceyi yudumlarken balkonumda, haykırıyorum yok oluyor şahitlerimiz evimde ikonlar yapıp taptığım dudak kıvrımların O an fark ettim işte; Aralık şairane bir cinayet aletiymiş...

75


76


TERAKKİ LİSESİ

77


BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ Burcu Kubilay

İÇİMİZDE Acıtmıyor artık bu çürümüş kokusu yaralarımın, Ve kaçılamıyor kör makasın kesiş sesinden, Beni bu coğrafyaya bağlayan bukle bukle saçımın, her bir kalın telinin, bilinmeyen bir yöreye ait yürek yakan bir yas gibi. Bu coğrafya ki, kimsesizler mezarının bir çukuru olmuş, Ama kazısalar bu kökleri, koparsalar bu saçları, terk edemeyen yine. Elbette gidilebilir, gecelerin kadınlar için daha turuncu özgürlüklerle dolu olduğu yerlere, Bu cezaevinin paslı demirinden görünen gökyüzü, olabildiğine gerçektir belki sâhi, Lâkin, karışılırsa karışılsın, hangi kalabalık su buharı topluluğuna, Biz, kaçabilir miyiz karanlığı aydınlığa kavuşturan atlarla, her birimizin içindeki seslerin bağırmakta olduğu, sessizce ve sinsice filizlenen, köklerini salan derinlerine kimsesizler koyusunun, o Vahşetle Beslenen Bambağacı’ndan? Yoksanıp içimizdeki ateşten ve de sudan, Kaçıp kaçıvermek, gidip gidivermek olası mıdır?

78


içimiz delik deşik olmuşken, böyle gelmiş böyle gidecek türkülerimizden. anılarımızın arka bahçesinde dağılıp giden çocukluğumuz gibi, kendi halimize dağılıp içimizdeki yanık ünlemleri yok etme pahasına yitebilir miyiz bir başımıza? Yoksa, bu hayatın sefalet dolu değneği, yitirmez de yineler mi kanlı dürtüleri, körükler mi yine aynı mâlum vahşiliği, yine, yeni, yeniden yorgun nabız atışlarımızda? Yabancıların en yakını bize, kendimiziz. eli kanlı fare içimizde, biz besliyoruz onu. bazen bile isteye bal gibi, bazen de vicdan kırıntıları bulaşmadan zihnimize, Fakat, garip bir sancı bu, çünkü nefesi çürümüş olan aynadaki yansımamızdan bir başkası değil. Bizim içimizde tonlarca kişi var, biz bir bütünüz, içimiz ise paramparça. benim de, senin de içinde haykıran ne aslan yürekli kediler ve ne eli kanlı fareler var, Velev ki, imkânı var mıdır bu eli kanlı farenin, bir gün gelip de çekip gitmesi ruhumuzun ışıklarından? Yoksa biz mahkum muyuz, içimizdeki kızıl delilikleri alıp, kendimizden uzaklara götürmeye, ve hep ama hep ufuk çizgisinin daha da ötesine?

79


Eğer öyle diyorsa bu kırık ayna, o zaman içimizde kanatlanan gün ışıkları, daha da yayılmadan uzaklara, geçmişi ve geleceği gömmek lâzım gelir, okyanusa açılan modern bir mezarlığa, çünkü besbellidir ki, ikisi de başından beri saklıymış, bu kör vicdanımıza salınmış köklerin, en hain, en daltaban, en andaval uçlarında. Ve eğer hâlâ bir çare yoksa kırılan aynaya, kendin yerine küflü bir boşluk bırakmak lâzım gelir, Ve kendi boşluğunun ortasında asilce asılı durmak, kendini kurt zanneden her zavallı koyun gibi. içerisinde ne deli kurtlar barındıran sessiz koyunlar gibi, başkasını avlamak için yanıp tutuşmak, kül olmak yerine, onurluca asılı kalan ruhun huzurudur, kendi boşluğunda, çünkü Ağaç içimizdedir, yaprakları dilimizdedir...

80


İKİNCİLİK ÖDÜLÜ Selin Babila

AKMASI BEKLENEN KAN “benden artık akması belenilen kan da aktı” ya da benden artık akması beklenilen kan da katı. Bak, ben kötü bir kadınım. Ölsem beni toprak kapatmaz. Babam öldü, ondan bir yaş büyüğüm. Aynı gün doğmak güzel. Hala şaşkınım ama ağlamadım. Hanginiz en Müslümansa o etsin duasını. Ben de isterdim babam olmayınca ben de olmayayım. Çok cesurdum, onunla korktum. Uğruna çok sigara yakılırdı, yakmadım. Bileğinde sigara söndüren kadınları sevmeyin. Bir tanesi dizlerimde uyuyor. Babası ölen kadınlara günaydın denmez. Uyanacaksa bari biraz kan dökün. Neden uykusunda ağlar kadınlar? Onu hiç görmediğim birine benzetiyorum. İsmini söyledikçe emiyorum kanayan yaralarımı. Sağ kalmanın mümkün olmadığı bir kazadan çıktım. Sol yanım felç oldu, artık kalkamam. Kâğıt kesiğinden kanıma karışan zehir, Sen çok güzelsin.

81


Ben o kadar değilim, gülmesini bilmiyorum. Bu güzelliği yazabilirdim. Şiire değil ama sana inanırım. Peygamber sana baksa tanrısını daha erken bulur. O dini ben de ilk 3 gün desteklerim. Öldürmek istediğimsin ama bugün değil. Seni gömdüm kendimle birlikte. Cenazeme geldim. Ben canlıydım. Sen yoktun. Sanırım aşık oldum. İlk şiirimi yazdım. Elim ve ağzım aynı anda titredi. Artık hiçbir haritaya bakmıyorum, Burası şairlerin toprağı. Cümlelerim biraz bozuk ama ne önemi var. Hikayem yok. Varsa da en güzel yerinde değil de Başlar başlamaz anlatmışım gibi. Zaten sesimi duysam tanıyamam. Gömülmeyi bekle. Gece oldu, bana çabuk dokun. Karanlıktan korkarım, Şanslıyım ki annem yanımda. Bu gece de geçer. Bir kadınım ben. Hem öldürüyor hem ölüyorum. Ve insan, kadın olunca dua etmesini iyi biliyor. Sigaranı yaktığım sokaklara çakmak bırakıyorum. Ayağı kırık bir çocuk var kalbimde. Kim vuracak? 82


ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ Ayşe Aleyna Karasaç

ALLAH’IN TEK KURŞUNU VAR Şakaklarım arası pingpong sahası Allah’ın tek kurşunu var. Fikirler yüz on kuruşluk Gelgitlerim var Okyanusumda. Ben bir Hamit tanırım. Ağaçtan düşünce felç kalan Yeni güne uyanmasın diye karısının Susuz bıraktığı yegâne Hamit Sidiğini içerek çıktı enkazından. Allah’ın tek kurşunu onun intiharını bekliyor. Bir kılıç kuşanan beyefendi Babamın Pazar kahvaltılarında mülayim Allah da kurşunu da onun tarafındadır. Welat’ı saran illegal kurşun Elinde bir revolver sene ‘65.

83


Aybora Koç

ATEŞ ŞİİRİ Gözlerimi kapıtıyorum Ateşler dünyayı kasıp kavururken Boğazlanacak bir şey kalmamış Damarlar kalbimizden sökülüp atılırken Artık nefes alamazken Kurşun misali avuçlar dolaşmazsa gırtlaklarda Ve milyon yıllık kör gözler olur da zoraki açılırsa İşte o vakit hissedilir Etrafı sarıp sarmalayan, Dirlik bozan Melun duman Bu bulanıklığı yaratanlar, Mezarları biraz daha boş, Gözleri biraz daha tok kalsın diye Çarpık bahaneler üretip sapkınlıklarını meşrulaştıranlar; Onlar: Dünün efendileri, Bugünün kundakçıları, Yarının asalaklarıdır. Çünkü yarına açılan kapılar Güneşin tüm ışıklarının geçebileceği kadar geniş Ve hırçın nefsin karamayacağı kadar sağlamdır. O kapıların kapanıp Bugünü yıkması da bundandır.

84


Umudum, o eşikten geçecek olanlara Devasa yangınlardan sonra bizi bekleyen Hikmet dolu günler kadar katidir. Yaklaşan o günler, Yaşamın karşı konulamaz doğası gereği kaçınılmazdır. Bu yüzden hüznüm yalnız yanan yaşlara, Sefil çağdaşlarıma, Fedakarlara, Ellerimizde meşaleleri görünce Ağlayacak analara

85


Cemre Su Arvas

ANNE Top patlayınca açmıyor muyduk iftarı? Saatlerdir patlama sesleri, Bizim ağzımıza bir lokma girmedi. Ramazan bir ay değil miydi? Dört yıldır bitmedi. Anne, Vardı ya, yan komşumuz, Garbî; Benim misketlerimi Benden çalan? Yok ne zamandır ortalıkta. Pek de sevmezdim ama, Anası ağlıyor aylardır kapıda. Anne, Benim ceketsiz gezmeyen babam, Nasırdan çarık yapmış kendine. Onu ayakkabısından eden, Bir garbî mi yoksa yine? Anne, Beni emzirdiğin memen, Başka amcalara emzik olmuş. Üzüldüm onlara, Onların anneleri yok muymuş?

86


Şevval Naz Eryüksel

DELİ, FİŞEK, KESİK DÜŞLER Her akşamüstü sana çıkıyor. Yine bir akşamüstü olsa, Yürüsem sana bıçak sırtında. Elimde bir şişe olsa, Tutsam boynundan kırılsa Ve aksa, aksa Yanaklarındaki pembelik yere, Eğilsem, oluk oluk ben içsem Ve sonra... Ah sonra eklemlerimden koparsam yapraklarını, İşareti seviyor desem de Serçeyi sevmiyor... Kalmasa yaprak, Başını koparsam. Dayanamayıp tepeyi de Ortasına yüzük yapsam. Sen yok musun ah Demir kokan gecelerde Ormanlarına girip Koparayım diye kökünden İki buket gelincikle soluyorsun. İpek deri, esnek tırnak... Yürüdüğün yol, İçinden yediğin kap, Çatalın olmak istiyorum.

87


Bora Baygül

EŞİT OLSUN HERKESE BU HAYAT Başlangıçta her şey güzeldir Nişanlar, düğünler, yeni ev düzmeler Bir de çocuklar geldi mi Tadından yenmezdir hayat Sonra bir anda her şey değişir Bağırıp çağırmalar, kavgaya tutuşmalar Bir de aileler devreye girdi mi Tuzla buz olmuştur hayat İşte hepsi böyle başlar Vurmalar, kırmalar, dayaklar Bir de konuştu mu silahlar Artık öbür dünyadadır bu hayat Bu hayat olmasın kadınlara dar Kadın, erkek kalsın hep arkadaş Bir de olsun hep sevgi ve barış Eşit olsun herkese bu hayat

88


Efe Demokan

KAYNAMIŞ KAZAN Babalarda kesilmiş soluk Gözleri ırmak analar Toprak olmuş ağrılı kabuk Altında kanar yaralar Çıplak ayakları gurbete kovalar “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” Yerlerde kırılmış camlar Gurbette asker tetikte silahlar İnsana cehennem olmuş insan Ama gel gör ki kaymış mizan

89


Yaren Dicle Soysal

PERDE ARKASI Hiç oynanmamış bir evcilikte Ebeden kaçarken limandı bebek Köşeye sinmiş korkak bakışlar Yatağın altında bastırılmış hıçkırıklar Bir çift gözün perde arkasından Üç duvar arası diye tıkanmış tüm kulaklar Masumiyeti bastırınca küflenmiş yürekler Ritim tutturmuş acı haykırışlar alışılmış bir sessizliğe mahkûm Oysa bir tebessümle başlardı sevmelerin en güzeli Bir bakışı söndürürdü kalbinin alevini Ruhun ilacı olmaya varlığı yeterdi Toz bulutundan sayfalar şimdi hepsi Kıyısında kirpikler ıslatan Derinde sıyrıklara boğan

90


Ceren Nural

VE KADIN DÜŞÜYOR... Gökyüzünde gri bulutlar... Yağmur... Adeta bardaktan boşanırcasına... Kızıla çalıyor damlalar Kan mı yağıyor ne? Başak tarlaları... Sarı sarı, upuzun başaklar... Rüzgâr... Başakları koparırcasına... Toprak, çığlık mı atıyor ne? Kayalar... Toprağı yaralıyor Sular taşıyor yalardan Çamurlu sular... Kayalar, katil mi oluyor ne? Soğuk... Bıçaklarcasına acı... Etrafını sarıyor Yangın çıkmışçasına... Soğuk, ölüm mü oluyor ne? Kan yağıyor Toprak, çığlık atıyor Kayalar, katil oluyor Soğuk, ölüm oluyor Ve kadın, düşüyor... 91


Zeynep Başeğmez

KADIN neyin sesiydi bu? kimin bencilliği paçalarından akmıştı hangi tanrının ağıdıydı bu kulaklarımı yakan hangi tanrılaşmaydı kaçıncı çığlıktı ölümü teğet geçen bir çocuk mu bağırıyordu? televizyon mu açık kalmıştı modern hayat aklını mı kaçırmıştı bu sesi her duyduğumda birkaç damla yaş ardından alışılmışlığın verdiği düzen anladım sonunda bir kadın ağlıyordu gerçekliğin avuçları içinde bir tabloda hapsolmuştu vücudu gözyaşları da imzası oluyordu bu tablonun bu tabloyu yapan tanrı bir kadının ruhunu öldürüp tanelerce sessiz başkaldırışlar yaratabiliyordu bu tablo çok güzel kokuyordu sırtlar arasında hangi peçeydi onu yaralamayan var olduğundan emin değildi zaten onun sesizliği bir başkaldırıştı neydi ki o muhtaçtı zamanın kahpeliğine küfürler savurarak son defa baktı kafiydi artık zaten bak gün de batıyordu.

92


Sedef Dündar

-MUŞ GİBİ aşkın gözü körmüş. kör edenler utanmasın mı? deyimler yalnız işleri kolaylaştırmak için işin meşru tarafı ne diye geçmişe kalsın? hep ara sosakları da bulmaz gözyaşları, gördüm. plazalardan şelale diye akıyor! yok ama bu gezilesi bir şelale... kaynağı “acıların ötesi”nden gelmiyor ...muş en azından susmak böyle bir hâl herhalde hâli, alıp başka bir şeye yontuyor. döngüsü kısır. aman hem de ne haller! kırmızı, mor, siyah kadının halleri derler. nedensizdi bakın bu boyuyordu. özellikle de bir kadının yüzünü ve geleceğini boyuyordu ya kenetlenmiş beş parmak ya da kemiği kırılmış dil.

93


Yiğithan Bilge

ÜÇ TIK Kapısı ilk çalındığında on dokuz yaşındaydı Siyah uzun saçlar “ben varım” derken Ruhu bir parça kaybetmiş olmalı Kaybetmiş olmalı ki bir daha hiç adam gibi âşık olamadı Sinirli biriydi her zaman ama kimseye kusmamıştır siniri bana kustuğu kadar Çok dolmuştu içi, kelimeler dilinin ucunda ama hep orada Bana da bir şey diyemedi o gün O gün annesi arabasının içinde uzun bir seyahate çıkmıştı O gün yirmi altı yaşındayken hepimizden yaşlıydı Şiddetli bir ateşin kıvılcımıyla tutuşan küfürleri sıraladığında otuz bir yaşındaydı Seyrelmiş saçları vardı İstanbul kardelenleri yeni yeni açıyordu gözlerini Ben de tanırdım bahsettiği kadar, ama o... Onun en eksi yoldaşıydı Zaman ona karşı hep cömertti Onu sona bırakacağını yıllar önce bir falcı söylemişti Yavaş yavaş yayılan bu aforizma Onu çok değiştirdi Hırçındı artık cümleleri, sanki zamanı çağırıyor, “ben buradayım” diyordu Bunu dediğinde kırk üç yaşındaydı, saçlarının dibine ak düşmüştü

94


Ne zaman büyüse içinde bazı şeyler, hep bana söylerdi Kimsenin görmediği gözyaşlarının izleri hâlâ vardır sayfalarımda Son zamanlarda uğramaz oldu En son ne demişti? Zamanı ziyarete o mu gidecekti...

95


İÇİNDEKİLER ONUR ÖDÜLÜ İki / Gülce Başer...................................................................................7 Gülce Başer..........................................................................................9 Juri Değerlendirme Raporu................................................................11 Katılan Okulların Adı...........................................................................15

ÖDÜL ALAN ŞİİRLER Birincilik Ödülü Candan Deniz Alemli / Özel Irmak Lisesi...........................................19 İkincilik Ödülü İdil Gündüz / Cağaloğlu Anadolu Lisesi.............................................22 Üçüncülük Ödülü Gizem Nur Gür / Kabataş Erkek Lisesi...............................................23 Ece Balekoğlu / TED İstanbul Koleji Vakfı Özel Lisesi........................26 Lara Işık / Saint Joseph Fransız Lisesi................................................28 Batuhan Erbay / Özel Saint Joseph Fransız Lisesi.............................29 Deniz Ceren Pakdemir / Kabataş Erkek Lisesi...................................31 Fatma Damla Kutbe / Kabataş Erkek Lisesi.......................................32 Yiğit Narin / Cağaloğlu Anadolu Lisesi...............................................36 Pınar Tercanlıoğlu / Özel Amerikan Robert Lisesi...............................37 Özgür Coşkun / Beylikdüzü 75. Yıl Cumhuriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi......38

96


Nur Muhammet Kılıç / Eczacı Neşem Özlen Güray Anadolu Lisesi...40 Sefa Koçak / Özel Sultan Fatih Koleji.................................................41 Altay Tanrısever / VKV Koç Özel Lisesi...............................................42 Taha Galata / VKV Koç Özel Lisesi.....................................................43 Lal Ensari / VKV Koç Özel Lisesi........................................................44 Suliz Mina Beytar / Özel Galileo Galilei İtalyan Lisesi.........................46 Umutcan Deniz / Kadıköy Anadolu Lisesi..........................................47 Eda Naz Gözdemir / Koç Özel Lisesi.................................................49 Beril Orun / Kadir Has Anadolu Lisesi................................................51 Muhsin Yorgun / Küçükyalı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi............52 Zafer Bartu Çokşen / VKV Koç Özel Lisesi.........................................53 Mavi Deniz Engin / Sainte Pulchérie Fransız Lisesi............................54 Delfin Tuna / Sainte Pulchérie Fransız Lisesi......................................55 Ayşah Birçe Çetin / TEV İnanç Türkeş Özel Lisesi.............................56 Yusuf Karakoç / Mehmet Emin Saraç Anadolu İmam Hatip Lisesi.....58 Dilara Türkoğlu / Özel Darüşşafaka Lisesi..........................................60 Anıl Doğan Albayrak / Özel Darüşşafaka Lisesi.................................61 Furkan Şahin / Özel Darüşşafaka Lisesi.............................................65 Zeynep Atasever / Özel Darüşşafaka Lisesi.......................................69 Kaan Yakup Özkök / Özel Üsküdar Amerikan Lisesi..........................71 Enver Burtul / Galatasaray Lisesi........................................................73 Berkay Tuncer / Özdemir Sabancı Emirgan Anadolu Lisesi...............74

97


TERAKKİ LİSESİ Birincilik Ödülü Burcu Kubilay.....................................................................................78 İkincilik Ödülü Selin Babila.........................................................................................81 Üçüncülük Ödülü Ayşe Aleyna Karasaç.........................................................................83 Aybora Koç.........................................................................................84 Cemre Su Arvas..................................................................................86 Şevval Naz Eryüksel...........................................................................87 Bora Baygül........................................................................................88 Efe Demokan......................................................................................89 Yaren Dicle Soysal..............................................................................90 Ceren Nural........................................................................................91 Zeynep Başeğmez.............................................................................92 Sedef Dündar.....................................................................................93 Yiğithan Bilge.....................................................................................94

98


99


100


SÖZCÜKLERLE DANS

TERAKKİ VAKFI OKULLARI


TERAKKİ VAKFI OKULLARI SÖZCÜKLERLE DANS (Öğrenci Şiirleri) 1. Baskı, Mart 2012 ISBN 978-975 93489-5-3 2. Baskı, Mart 2014 3. Baskı, Mart 2015 4. Baskı, Mart 2016 Baskı/Cilt Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş. ® Terakki Vakfı Ebulula Mardin Cad. Öztürk Sokak No: 2 34335 - Levent/İstanbul T. 0 212 351 00 60 (pbx) F. 0 212 351 00 50 www.terakki.org.tr Bu kitabın yayın hakkı Terakki Vakfı’nındır. İzinsiz hiçbir biçimde çoğaltılamaz ve alıntı yapılamaz.


SÖZCÜKLERLE DANS

TERAKKİ VAKFI OKULLARI


SEÇİCİ KURUL Turgay Fişekçi Ertan Mısırlı Altay Öktem Cenk Gündoğdu küçük İskender (Jüri Başkanı)


ONUR ÖDÜLÜ

Gülce BAŞER



İKİ diyorum ki daha sonraki bir zaman olsaydı çantamda çakmak aranırcasına biyerlerde doğru cümle hazırdı aslında dilimde yağmurlu köprü trafiği iki kıtaya bölünmekten ikiyaşayışlı eldivenim öbür elim daha soğuk desem telâfi edebilir miyim kayıtsız değil yorgun, cebimde kaldı hazırcevap değilimdir aslında ben kırmızı ışıkta kâhin reklam aralarında çalışkan, bu yüzden sözlüye hazır her zaman oysa yaşlanmak kadar ağır omuzlarımda bir zamanlar seni sevmişliğim gülüşüm cadılar bayramı kabağı gibi anlamsızdan beter yabancı çünkü sayfalar geçti üstünden adlarımızın baş başa kaldığı son paragrafın ve soğuktu aramıza girdiğinde zaman bugün aramızda kendiliğinden olan o kadar özel olmamalı ki hiçbir şey kemiklerini sızlatıyor çöpe giden 14 şubat pastalarının kulak memesi kıvamında özen ikinci görüşmelerde fena değilimdir aslında ben… Gülce BAŞER 7



GÜLCE BAŞER 1973 Almanya doğumlu. Bornova Anadolu Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümünü bitirdi. 2011 yılında “1980-1983 Sıkıyönetim Döneminde Türk Şiiri” konulu teziyle Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsünde Modern Türkiye Tarihi alanında yüksek lisansını tamamladı. Aynı bölümde 1980’lerdeki siyasi, toplumsal ve ekonomik dönüşüm ve Türk şiiri konulu doktora tezini hazırlıyor. Yasakmeyve dergisinde editörlük görevinin yanı sıra Varlık dergisinde “Şimdi Haberler”, artfulliving.com sitesinde de çeviri edebiyat haberleri bölümünü hazırlıyor. Pulbiber ve 221B dergilerinde edebiyat yazıları yazıyor. Kültürler arası Şiir ve Çeviri Akademisinde genel sekreterlik görevini yürütüyor. Şiir, öykü, inceleme, söyleşi ve kitap tanıtımları Varlık, Yasakmeyve, Cumhuriyet Kitap, Eşik Cini, Siyahi, Heves, Şiir Saati, Siyahi, Duvar, Mühür, Peyniraltı Edebiyat, Kara Kalem, Gazete Ege gibi gazete ve dergilerde yer aldı. Bir Delinin Gülcesi 2008 Cemal Süreya Seçici Kurul Özel Ödülü’ne değer bulundu. Hanımefendi Kızıldır’sa 2012 yılında Radikal Kitap tarafından seçilen “Yılın 52 Kitabı” arasında yer aldı. Bir Ceset Bir Söz, 2015 Dünya Kitap Altın Yaprak Yılın Polisiye Romanı seçildi. Bu kitap da yine Radikal Kitap’ın “Yılın 52 Kitabı” arasında yer aldı. Yapıtları Şiir: Bir Delinin Gülcesi (Yasakmeyve, 2008), Hanımefendi Kızıldır (Yasakmeyve 2012); Roman: Bir Ceset Bir Söz (Remzi Kitabevi 2015) 9



TERAKKİ VAKFI OKULLARI 16. ŞİİR FESTİVALİ 2016 “ŞİDDET” TEMALI ŞİİR YARIŞMASI JÜRİ DEĞERLENDİRME RAPORU

Terakki Vakfı Okulları 16. Şiir Festivali 2016 kapsamında tematik koşullu liseler arası şiir yarışmasına bu yıl İstanbul’daki 29 liseden 62 öğrenci şiir gönüllüsü olarak katıldı. Terakki Lisesi de 27 öğrencisiyle ayrı bir kategoride değerlendirilmek üzere bu özel festivaldeki yerini aldı. Gençlerimiz yaşadığımız çağı hastalandıran “Şiddet” temasını işleyen şiirlerini buluşturup yarışmayı renklendirdiler. Jürimiz böylesi önemli ve dikkat çekici bir temaya özen gösteren tüm öğrencilerimizi kutluyor. Şüphesiz, şiddetsiz bir dünya için şiire de çok iş düşüyor. Liseler arası ve Terakki Lisesi başlıkları altında ayrı ayrı incelenen şiirler ilk üç sırayı paylaşabilmek için değerlendirildi. 21 Şubat 2016 itibariyle verilen karar çerçevesinde sonuçlar ve nedenleri aşağıda belirtildiği gibidir.

LİSELER ARASI YARIŞMA Birincilik Ödülü / Candan Deniz Alemli Özel Irmak Lisesi öğrencisi Candan Deniz Alemli “10.10.2015 ya da Varoluş İçin Ağıt”adını verdiği şiirinde zamana yayılan ve neredeyse zamanın sadece şiddetle algılandığını hissettiren bir yapı kuruyor. İmgesel gelgitlerle anlatımcı şiire farklı bir açıdan bakması da jürimizi etkiledi. 11


İkincilik Ödülü / İdil Gündüz Festivale “Akışkan Mor” adlı şiiriyle katılan İdil Gündüz, Cağaloğlu Anadolu Lisesi öğrencisi. Ece Ayhan’ın ‘sıkı şiir’ dediği ve imge katmanlarının tarihsel verilerden de yararlandığı bir anlatım tarzını gözlemleyebileceğimiz şiirinde seçici bir dil kullanması, yazım süreci sonrası ürün üzerindeki ince çalışmaları önemli. Üçüncülük Ödülü / Gizem Nur Gür – Ece Balekoğlu Üçüncülük ödülünü bu kez paylaştıran jürimiz Kabataş Erkek Lisesi öğrencisi Gizem Nur Gür’ün “Şiddetin Adı” başlığını koyduğu şiirinde deneysel teknik ile görsel hafızayı karşılaştırmalı olarak işlemesini önemsedi. Etki-Tepki ya da Neden-Sonuç karşılaştırmasını öznesiz anlatımı Gür’ün şiirine derinlik kazandırıyor. Üçüncülüğü paylaşan diğer şair adayımız Ece Balekoğlu ise TED İstanbul Koleji Vakfı Özel Lisesi öğrencisi. “Kızılcık” adlı şiirinde soyutlama ve öyküyü yerelden evrensele taşıma yeteneğini ustalıkla kullanmış. Halk deyişi tadından imgelemeye geçişinde tıpkı Turgut Uyar’da görebileceğimiz köprüleri kurabilmesi oldukça dikkat çekici.

Mutlaka Önemsenmesi Gereken Katılımcılar Jürimiz bu dört gencin haricinde özellikle aşağıda adı geçen gençlerin şiirlerinin üzerinde durmuştur: Lara Işık, Yiğit Narin, Pınar Tercanlıoğlu, Lal Ensari, Muhsin Yorgun, Dilara Türkoğlu, Zeynep Atasever, Umutcan Deniz, Furkan Şahin, Batuhan Erbay, Fatma Damla Kutbe, Taha Galata, Berkay Tuncer, Beril Orun, Yusuf Karakoç, Anıl Doğan Albayrak, Sefa Koçak, Altay Tanrısever.

12


TERAKKİ LİSESİ ŞİİR YARIŞMASI Birincilik Ödülü / Burcu Kubilay “İçimizde” adını verdiği şiirinde Burcu Kubilay, geniş bir sözcük kullanımı ve dile hakimiyetini tüm metin boyunca kaybetmeyişi ile şiddetin her yere, her şeye dağılmışlığını, adeta bütünleşmesini özetliyor. Dize geçişlerinde anlam sıçramaları yaparak şiddetin haritasını çiziyor. İkincilik Ödülü / Selin Babila Babila “Akması Beklenen Kan” adlı şiirinde kadın bedenini şiddete ayna gibi tutuyor ve o şiddetin kırıp parçaladığı aynada tıpkı görüntünün çoğalması gibi ruhun dağılmasını, varlığın hırpalanmasını dile getiriyor. Bireylerin ortak acısına yoğunlaşırken monolog tekniği kullanmayı seçmesi de şiirine ayrı bir teatral ses getiriyor. Üçüncülük Ödülü / Ayşe Aleyna Karasaç Şiirine “Allah’ın Tek Kurşunu Var” adını koyan Ayşe Aleyna Karasaç, Batı’da cut-up denilen, bir tür kolaj tekniği ile şiddet imgelerini leke çalışması halinde kullanırken adeta bir kısa film senaryosu oluşturuyor. Anlam ve görüntü sekmeleri şiirinin akışkanlığını arttırırken çarpıcılığını da körüklüyor. Mutlaka Önemsenmesi Gereken Katılımcılar Jürimiz ilk üç dereceyi paylaşan gençlerin dışında Aybora Koç, Bora Baygül, Ece Çelik, Şevval Naz Eryüksel, Cemre Su Arvas, Sedef Dündar, Yiğithan Bilge’nin ürünlerinin de dikkat çekici ve gelişime açık olduğuna karar vermiştir. 13


JÜRİ ÖZEL NOTU Sözcüklerle Dans / 16. Şiir Festivali’nin “Şiddet” temalı yarışmasında dereceye giren yedi şair adayının da genç kız olması fazlasıyla manidar. Şiddetin ülkemizden, bölgemizden ve dünyadan silinip gitmesi dileğiyle tüm katılımcıları kutlarken geçtiğimiz yıllarda jürimizde olan ve ansızın aramızdan ayrılıp giden Sennur Sezer’i de sevgi ve hasretle anıyoruz.

SEÇİCİ KURUL - Turgay Fişekçi - Ertan Mısırlı - Altay Öktem - Cenk Gündoğdu - küçük İskender (Jüri Başkanı)

14


TERAKKİ VAKFI OKULLARI “SÖZCÜKLERLE DANS” 16. ŞİİR FESTİVALİ 2015 - 2016 “ŞİDDET” TEMALI ŞİİR YARIŞMASI KATILAN OKULLARIN ADLARI 1.

SAINT JOZEF FRANSIZ LİSESİ

2.

KABATAŞ ERKEK LİSESİ

3.

CELAL ARAS ANADOLU LİSESİ

4.

CAĞALOĞLU ANADOLU LİSESİ

5.

ÖZEL AMERİKAN LİSESİ

6.

ÖZEL IRMAK LİSESİ

7.

TED İSTANBUL KOLEJİ VAKFI ÖZEL LİSESİ

8.

BEYLİKDÜZÜ 75. YIL CUMHURİYET MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ

9.

ÜMRANİYE ATATÜRK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ

10. ECZACI NEŞEM ÖZLEN GÜRAY ANADOLU LİSESİ 11. ECA MALTEPE ELGİNKAN ANADOLU LİSESİ 12. ÖZEL SULTAN FATİH KOLEJİ 13. ÖZEL ANABİLİM ANADOLU LİSESİ 14. BEYKOZ ANADOLU LİSESİ 15. VKV KOÇ ÖZEL LİSESİ 16. ÖZEL GALİLEO GALİLEİ İTALYAN LİSESİ 17. KADIKÖY ANADOLU LİSESİ 18. 75. YIL CUMHURİYET KIZ TEKNİK VE MESLEK ANADOLU LİSESİ 19. KADİR HAS ANADOLU LİSESİ 20. MEHMET RIFAT EVYAP ANADOLU MESLEK LİSESİ 21. KÜÇÜKYALI MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ 22. SAİNTE PULCHERİE FRANSIZ LİSESİ 23. TEV İNANÇ TÜRKEŞ ÖZEL LİSESİ 24. MEHMET EMİN SARAÇ ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ 25. ÖZEL DARÜŞŞAFAKA LİSESİ 26. ÖZEL ÜSKÜDAR AMERİKAN LİSESİ 27. GALATASARAY LİSESİ 28. GÖKKUŞAĞI KOLEJİ 29. ÖZDEMİR SABANCI EMİRGAN ANADOLU LİSESİ 30. ÖZEL UĞUR ANADOLU LİSESİ

15



ÖDÜL ALAN ŞİİRLER



BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ Candan Deniz Alemli Özel Irmak Lisesi

10.10.2015 YA DA VAROLUŞ İÇİN AĞIT 2 yıl önce sokağımızda bir bina yıkıldı, 2 gün önce yerinde bir yenisi vardı. 3 gün önce annem ölü bir kuş buldu, 3 asır önce bir ihtilal oldu, Dünya çalkalandı (her ikisi de kanla ve cesaretle) 4 gün önce arkadaşımın doğum günüydü, Artık reşitti, alkol alabiliyor Ve kime oy vereceğini söyleyebiliyordu. 4 yüzyıl sonra burayı kazdıklarında, Anlamaya çalışacaklar bizim anlamadıklarımızı 5 ay önce aynı günde, aynı anda Bir kısmımız ölmüştük, bazımız yeni doğarken. O aynı gün benim doğum günümdü. 5 saat önce, akşam yemeğinde Garson bana da şarap koymuştu, Kaçımız doğum günleriyle büyüyorduk? 6 nesil önce ben, biz, sen, siz burada değildik Hiç kimse bugün olduğu değildi. 6 nesil sonra mezarlarımızı açtıklarında Tabutumuzun neye sarıldığı fark etmeyecek. Her mezardan aynı şey çıkacak, Hayaller, sevilenler, toz. 7 yıl sonra evlenecekmişim, bir falcı söyledi 19


7 gün önce saatlerce yağmur yağdı, Gök, durmadan ağladı. 8 saat önce, kendi kendime Yarın yağmur yağacak dedim. 8 saat sonra eve döneceğim, Baştan aşağı sırılsıklam, 9 ay önce yeni bir sene başlamıştı. 9 hafta önce sokaklarda dolunayı aradım, Bulamadık. 10 saat önce “ne oldu bugün? Bir şeyler olmuş” dedim “Ne olmuş, kötü bir şey mi olmuş?” Bilemedik. 10 gün önce sınıfta Bir arkadaşım konuştu. Gözlerim dolacak gibi ve boğazım kuru, Karşı çıktım. “Ne var yani sen de mi onlardansın?” dedi. Değildim. Önemsizliğini anlayamadı. “Ne fark eder ki?” dedim. Duymadı. Ama o biliyordu ki “onlar” onlardı ve “biz” de bizdik. Ve bu ona yetti. 35 yıl önce ben, üniversitemin kapısında öldüm. 3 yıl önce ben, evimin sokağında öldüm. 1 gün önce ben, ideallerimle beraber öldüm. 2 yıl önce ben, ailem için öldüm. 3 ay önce ben başkaları da iyi olabilsin diye öldüm. 4 gün önce ben, kendim için öldüm. Ve sen de ve o da ve Hepimiz. Yıllarca geriye gidebilirim. Yıllarca ileriye.

20


Fakat Aynı insanlar, aynı toprak. Yarı tanrılardan, devrimcilere Bizden geleceğe Hepimiz aynıyız. Kan, umut, tutku, hayal, sevgi, savaş. Işıksız bir yol, Benim meşalemi söndürme, Yağmur hepsini söndürecek. Bir 3 yol ağzı. Sanırım hepimiz ortadayız. Daha fazla ağlamana gerek yok, Çünkü artık hepsi geçti. Şimdi oturalım burada, Siz ve biz, yan yana. Yıllar öncesini, yıllar sonrasını izleyelim. Sonsuzluğun gafleti, Yapmaktan vazgeçemediğimiz hataları görelim, Ve birbirimize yardım edemeyelim. İşte, şimdi ben Sizi, ikinizi burada bırakıyorum. Ve gidiyorum çünkü ben, Ben daha ölmedim Ve var olmanın sorumluluğunu üstlenmeliyim.

21


İKİNCİLİK ÖDÜLÜ İdil Gündüz Cağaloğlu Anadolu Lisesi

AKIŞKAN MOR Bat, yüz, Batlamyus! içinde kaynamış kelimeler fokurduyor yumruklarıyla üç beş göç Ve yumağın ortasından bir yakarış bir yakarış bir yakarış rahmin yanarken bir yakarış ki bizlere, olmayanlara yazlara izdüşümlerine tensel bir kaosun tinine ırak -Sonbahara çalmış tenin sarı Boynunsa nankör boyutsuz yudumluyor hazzın şerefine Tümsek aynadan kırılan bir elin yekinişi sana yukarı kanla dolarken derisinin çatlakları çiziyor ahşabı Batlamyus’un tırnakları seni haykırtan sana haykıran “son bir kadeh, kelimeleri bol” Ve dolunay! -ı anımsatır göçükleri teninin çünkü o kelimler seni sarartan ve o göçler sende dışarı -Kök bedenini yarmış kızıl Yerde içilmiş pişmanlıklar mor Perde kapansın! Sahne yanıyor. 22


ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ Gizem Nur Gür Kabataş Erkek Lisesi

ŞİDDETİN ADI Ölüm kadar soğuk Bir ak şam soğut ışıklarıyla soğuk sokağın soğuk kaldırım taşlarını ısıtmaya uğraşan iki lamba kan kadar sıcak bir çığ lık tı duyduğum, duyup emin olamadığım kulağımdan zihnimden gelen seslere karışır insanlar ayıramam çoğu zaman ama o soğuk akşamda emindim kanım gibi duyduğuma o ak an kan gibi duvarlarda akan, sonra da şıp şıp damlayan çığlığı Bir adam bir adam daha ve bir kadın bir adam daha... Adamlar arttıkça 23


kadın azaldı. Çığlık duvardan duvara Sıçrayıp da yorulduğunda geride kırımızı bir şiddet kaldı. Biri, cinsiyeti yeri yurdu, yaşı mühim değil di yaşıyor olası yeter di. Bir tekme sarman kediye tek bir tek me geçerken kedi anlayamadı kedi anlayamaz Ben de dilenci çocukla şaşırdım şaşırmayanlara acıdı çocuk ve alıp armonikasını duvarlardan geçti. Şiddetin adı: soğuktu Sıcaktı Kandı Çığlıktı Tekmeydi 26


Duvar oldu Sokak oldu Kadın Kedi Çocuk oldu Ben oldum, siz oldunuz Oyunları vardı çocukların bilyeleri çelik çomakları kiremitleri, çakıl taşları Ruhları vardı çocukların Minik bedenlerine inat uçan balonları Bir baba eli kalktı bir annenin çalı süpürgesi öğretmenin cetveli, tebeşiri arkadaşının yumrukları Bir silah oldu sonra oyunu dolu görünen boş kutu içinde Gözünü dikip tüm gün silahıyla eylendi. Top oldu, tabanca oldu şiddet kar oldu, kış oldu armonikasını aldı çocuk ve duvarlardan geçti.

25


ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ Ece Balekoğlu TED İstanbul Koleji Vakfı Özel Lisesi KIZILCIK Şiddetle baktım aynaya aynaya baktım şiddetle şiddetle ayna aynayla şiddet şiddet ayna Kızıl kırılgan ve kanlı bir doğumdu sonra öldürdüm ben kendimi çünkü çirkin kadınlar kendilerini öldürür güzel kadınlar öldürülürdü Erkeklerin gölgesi kadınlar babaların bağladığı kızıl kuşakla giderdi sürgüne Bir ipin üstünden atlarsa kızların arasında kızılcık bebektir erkek adamların oğulları kurban edilirler koçların inmediği derelerde anneler kızılcık şerbeti dağıtır

26


Kızıl çarşaflara bulanmış kadınlar karşılıklı iki ayna arasında sonsuz doğurgan Kızıl kırılgan ve kanlı bir doğumdu sonra öldürdüm ben kendimi çünkü çirkin kadınlar kendilerini öldürür güzel kadınlar öldürülür.

27


Lara Işık Saint Joseph Fransız Lisesi

KORKMA DER BANA Annem yine saklanmış Yoksa bize mi küsmüş baba Yanakları yine allanmış Allık mı sürmüş baba Annemin kolu morarmış Kapıya çarptım dedi bana Kapı anneme vurunca Kendini güçlü mü sanmış baba Çocuklar anneye cevap vermezmiş Ağza biber sürülürmüş yoksa Annem hiç acı sevmezmiş Sen gelince ondan mı susuyor baba Dün uykumdan uyandım da Yine sesler duyup irkildim Gök gürleyince annem korkma der bana Sen gürleyince ben ona ne diyeyim baba

28


Batuhan Erbay Özel Saint Joseph Fransız Lisesi

DÖVÜŞ Ben anti militaristim dedi Elinde dumanı tüten sigara Adeta onu destekler gibiydi Alternatif müzikler dinlerdi Her zaman tam bir bohemdi Akşam 15:15 vapuruyla eve dönecekti Dönerken akşam vapurda Karşılaştı bir adamla Anlattığına göre Adamın ona asılması Başlattı kavgayı Yumruklar havada uçuşmuştu Birkaçı adamla buluşmuştu Bunu o istememişti Ne olayı anlamış ne de bilebilmişti. Hayat bu ya, Adam hastanedeydi halk tarafından linç edilmişti Mahkemede hakim sordu o anti militaristti ne dövüşü ne kavgayı severdi

29


Fakat hayat bu ya, adam hastanedeydi O, ne bunu anlayabilmiş ne de bilememişti Bir kaç gün sonra bana geldi Ağlamaktan gözleri şişmişti Kavgaya sebep olmuştu, adamın suratına inen yumrukları bir bir duymuştu O böyle biri değildi aslında şiddeti de sevmezdi malum o anti militaristti. Hayat bu ya, adam hastanedeydi o nasıl olduğunu ne anlayabilmiş ne de bilebilmişti. Gözlerinden anladım, Belki o sevmezdi Dövüşü kavgayı ama az çok bilirdi hayatı ve günümüz dünyasını Günümüz dünyasında, Şiddet sadece sıradandı.

30


Deniz Ceren Pakdemir Kabataş Erkek Lisesi

GÖRÜLMEYEN Ana karnına dönmüş gibi bedenim, Küçülmüş küçülmüş... daha nereye gideyim? Her yanım ağrır, sızlar... Ben ne eyledim, n’eyleyeyim? Mor, kırmızı, sarı, yeşilimtırak renkler... Benim gökkuşağım bunlardan ibaret. Renk nedir, hayat nedir, mutluluk nedir? Bu burada hapsolmuşum, nereden bileyim? Ne bir yerim var kaçacak, Ne de bir kucaktır bana açılacak. Hapsolmuşlum, İşkencelere mahkûmum. Peki, ben ne eyledim? Gözlerim yaşlı, yorgun. Vücudum perişan. Ruhum beş kuruşa satılmışcasına değersiz. “Yaşamak” neymiş, yalnız penceremden izledim; Sizin gibi, yalnız izledim.

31


Fatma Damla Kutbe Kabataş Erkek Lisesi

PATİKADAKİ OLAY Unutulmuş bir kasım gecesi Dondurucu soğuk Fısıldayan rüzgar... Silinmişler ülkesinde bir patika Çıkmaz sokak adı Öyle diyor eskimiş metal tabela... Uzun sokak lambasının Pas renkli ışığı altında Bir kadın bir de ağaç. Korkuyor kadın Takip ediliyor olmaktan. Sık sık arkasına bakıyor Ama etraf kapkaranlık. Sadece pas renkli bir hâle içinde O, uzun sokak lambası Ve bir ağaç... Rüzgarla taşınan fısıltı sesleri... Birileri fısıldıyor.. Yapraklar.. Ölüm sesizliğinin içinde Küçültülmüş harflerle konuşuyorlar.. Görmüyor galiba diyor biri Diğeri onaylıyor; Fark etmedi, tam ışık çemberinin dışında. Bence hiç şansı yok diyor başka bir tanesi;

32


Bencil, kurnaz olanlardan. Köklerden gelen bütün besini kendisi emiyor. Bu yüzden hala rengi yeşil. Hayattan hiç umudu kalmamış olanlar girer Diye ekliyor ilki.. Bi başkası katılıyor Bu uğursuz sohbete.. Heyecanla bağırıyor: Ona yardım etmeliyiz Çok geç olmadan! Saf bir yaprak bu. Temiz yürekli. Tüm saflar gibi kaderine boyun eğmiş. En az besini o alıyor, Herkesin doyduğundan emin olduktan sonra Artıkları emiyor sapına.. Ama yanlış yerde. Bu ağaç, iyilerin takdir edildiği değil, Kötülerin hayatta kaldığı bir yer. Biz karışamayız. Onun da sonu diğerleri gibi olacak Diye karşı çıkıyor ikincisi. Hem zaten bizi duyamaz... Doğru, duymuyordu kadın onları. Hala karanlıkta odaksız yerlere bakıyordu. işte oradaydı. tam arkasında Işık çemberinin bir adım dışında. Hızlandı bir anda kalp atışları, Göğüs kafesi inip inip kalktı kadının.

33


Bir ceylanınki gibi... Aslan tarafından yakalanmadan önce Bir ceylanın.. Işığa doğru adım attı karaltı. Paslı bir balta tutuyordu elinde. Yutkundu kadın, Kuru tükürüğünü, Soğuk bir ter damlası aktı Kireç beyazı yüzünden. Islak. Tuzlu.. Elmas gibi parlak.. Çığlık atacak gücü yoktu. Sadece etrafına bakındı Bir insan görme umuduyla. Kesik bir inleme sesi çıktı Dudaklarından. Kimse yoktu.. Sadece bir ağaç Ve ağacın altında iki karaltı.. Yapraklar heyecanla bu iki karatıyı izliyordu. Bir korku filmi gibi keskin, Nefes kesici ve gerçek; Olacak kötü şeyleri haber verircesine esiyordu rüzgar.. Fısıltısı dolu yaprakların.. Daha da acınası bir durum alıyordu Hali kadının. Unutulmuş bir kasım gecesi Dondurucu soğuk Fısıldayan rüzgar.. 34


Belirsiz çağlık sesleri yankılanır O gece bir patikadan. Uzun sokak lambasının pas renkli hâlesi altında Yalnız, bir ağaç ve üzerinde titreyen yapraklar, Daha öncekiler gibi Yine üç maymunu oynayan. Unutulmuş bir kasım gecesi Dondurucu soğuk Fısıldayan rüzgar.. Bir yaprak düşer o gece bu ağaçtan. Bilinmez diyarlarına doğru giderken karanlığın, Yanında götürür tüm gerçekleri İçini acıtan..

35


Yiğit Narin Cağaloğlu Anadolu Lisesi

SU GİBİ Masumiyetin yüzü değişkendir su gibi, Ayşe’dir, Chris’dir, Ali’dir, Katya’dır. Onların her biri birer papatyadır. Sen hiç papatya kopardın mı? Nasıl solar bilir misin? Önce hafifçe çeker yaprağını, korkar gibi. Sonra seni, donukluğuna terk eder. İstersen seviyo sevmiyo, seviyo sevmiyo Ne fark eder... Sen koparma çiçeğini, Birikmesin nefret suyu, şiddet barajında. Olan Hasankeyf’e olmasın. Artık başka çiçekler solmasın. Su gibi; boğma, hayat ver...

36


Pınar Tercanlıoğlu Özel Amerikan Robert Lisesi

SOĞUKLARA VEDA Sam yelleri esiyor, Gökyüzündeki yıldızlara Denizde koklaşan dalgalara Hamamböceklerine bile Güneşin yakıcılığına Çığlıklar karışmış Ölümün rengi sarı olmuş Sam yelleri esiyor. Kum taneciklerinin karanlığıyla Siyaha boyuyor en masum adımları Sam yelleri esiyor, İnsanlığın tam ortasına

12.10.2015 Ankara da 109 kişinin öldüğü bombalı saldırısı anısına

* Sam yeli: Ölüm rüzgarı (Türkiye’ye çöllerden eserek havanın kurumasına, dolayısıyla tarım ürünlerinin ölmesine neden olur.)

37


Özgür Coşkun Beylikdüzü 75. Yıl Cumhuriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

ŞİDDET DOĞDU VE BÜYÜDÜ Bir çocuğun yaktığı ateş kadar masumdu şiddet. Ne olduğunu bilmeden alevlenen, küçük bir hiddet. Gelip giden yeni bir heves, Kadına kaldırılan bir nefret. “Şiddete hayır!” Sloganı ardından sükünet. Şiddet dallara ayrıldı, Alınan son karar kargaşa yarattı. İki hayat dağıldı, Arkada iki çocuk kaldı. Ve yıkılan bir yuva yandı. Diğer dalda, sallanan bir hayat vardı. Kopup düşe yazdı. Tutunup nefes aldı, Geri döndü ve ağladı. Ama yine de her tarafı, yaraydı. Şiddet bir can aldı, Can yeniden hayat buldu, O hayat, kendi nefretini kustu. Ve o nefret de başka bir can aldı. Sonra, yeni bir nefret uyandı. Yaşanan duygular, şiddete maruz kaldı. Yapılan hatalar, geride bir nefret bıraktı. Bu nefretten bir şiddet doğdu, Ve bir bedende hayat buldu. Bu beden, kendini insanlardan soyut tuttu. 38


Kimse kimsenin yanına koymadı. Herkes, birbirinin intikamını aldı. Bunun adı, şiddet olarak kaldı. Ve kısır döngü başladı, Her gün biri öldü, Ve bir gün, herkes bölündü. Ve şiddet şiirler yazdı. Kelimelerde dökülen, kin ve kanlar vardı. Unutulan kelimeler ses çıkarmadı, Şiddete maruz kalıp yandı. Ve insanlar, şiddet denilen silahı bırakmadı. İnsanlar birbirlerini batırdı, Bütün suçlar şiddete atıldı. Diğer âlemler, insanlara kırıldı. Çünkü onlar düzenle dururken, İnsanlar yıktı yaktı ve dağıttı. Kalmayan bir düzene sahip oldu şiddet. Bu, onun düzeniydi. Bütün düzeni alt üst etti. Ve şiddet, ölümsüzlüğü buldu. Şiddet iki kişiyi ayırdı; İki kişi derin bir nefes, Ve birer kutu ilaç aldı. Onları da bir kat tahta, Ve beyaz bir kıyafet sardı.

39


Nur Muhammet Kılıç Eczacı Neşem Özlen Güray Anadolu Lisesi

KARANLIK KÖŞELER Dar, karanlık köşeler Korkunç ve büyük gölgeler, Yanımdaki oyuncak bebekler, Karşımdaki yüreksiz bedenler, Bana “Ben şiddetim!” derler. Tarihte barıştan söz ederler, Ne korkunçtur gözlerdeki öfkeler, Başı gövdeden ayırır acımasız bilekler, Sokaklarda ezilir minicik yürekler, Bana “Bu zulüm şiddettir!” derler. Çocukları korkutur, kadınları ezerler Ölümlerle beslenir, beyinlerde gezerler Öfkelenen caniler sevgiyi linç ederler, Karşıma çıkan lanetlenmiş zihinler Bana “Biz şiddetiz!” derler. Karanlık köşeleri dolduran bu hiddetler Eller yüzde ağlar analar ve kardeşler Kapılar arkasında umudu gözlerler Bu gözleyişte bir mum gibi erirler Artık uzanan her ele “Bunun sonu da mı şiddet?” derler.

40


Sefa Koçak Özel Sultan Fatih Koleji

O KADIN Belirsiz rotada tek bir gemi Şiddetli rüzgar ve dalga var Düşünmedin hiç değil mi? O kadın neden ağlar O kadın, kar tanesi gibi narin Ve bir erkek yaz gibi sıcak Vurma yüzüne! O kadın erimesin Ol soğuk güneşin ışığı kadar temiz Hırçın denizde battı bir gemi Denizin içinde bir mürettebat var Birine vuruyor ki dalga daha O da ağlıyor sürükleniyor geri O kadın ağlıyor! Sesini duyabiliyor musun? Ve bir gemi inşaa ediyor, yeniden Gözyaşları denizi doldurken...

41


Altay Tanrısever VKV Koç Özel Lisesi

YANGIN YERİ Yangın çıktı Gözlerimde. Yanıyor Gözlerim. Kırmızıyla kahverengi Gözlerimde Kahverengi Gözlerim Meydan Savaşı Gözlerimde Meydanlar Gözlerim Kıpkırmızı boyalı gözlerim. Kıpkırmızı kanıyor gözlerim Yanıyor.

42


Taha Galata VKV Koç Özel Lisesi

BİR KÂĞIT DAHA İncecik bir kâğıt daha buruşturulup atıldı Issız, karanlık gecenin ayazında. Hayatın en parlak renklerini görüp Güzel günlerin üzerine resmedilmesini bekleyen. İncecik bir kâğıt daha yırtılıp atıldı. Her bir yırtıkla söndü umudu kâğıdın. Hiçbiri duymadı acı hışırtısını Hiçbiri, çağdaş ressamların Sonunda baş başa kaldı kâğıt Parçalanmış hayalleri ve kendisi gibi yüzlercesiyle “Bir rüzgâr esse uzaklardan” dedi. “Kulakları çınlatan beyaz saçlarını dalgalandıran”

43


Lal Ensari VKV Koç Özel Lisesi

ALTIN Makyaj yapmayı öğrendiğimde sadece 12 yaşındayım, Bir erkek sivilcemle dalga geçti diye onu kapatmaya çalışmıştım Bir erkek söyledi diye. Şimdi ise onun bana yaptıklarını kapatıyorum. Elmacık kemiğimdeki morluğu, Gözümün altındaki kızarıklıkları, Dudağımdan akan kırmızılığı, Hepsini altına boyuyorum, saklıyorum. Zaten altın her şeyi iyileştirmez mi? Beni sevmese bana neden altın bir kolye, Bir saat alsın ki? Beni sevmese neden hediyelere boğsun ki? Neden kıskansın beni neden? Bana neden elmaslar alsın ki? Zaten hep söylemezler mi Elmaslar bir kızın en iyi arkadaşıdır diye? Bana bu kadar para harcıyorsa beni seviyor olmalıdır, Her morluğu bir hediyeyle kapatıyorsa gerçekten pişmandır değil mi? Bana vuruyor, Beni boğuyor, Yüzüm morluklar ve kan içinde. Ama ağlıyorum, sadece ağlıyorum. Neden mi terk etmiyorum? Çünkü seviyorum. 44


Makyaj yapmayı öğreneli 32 sene geçti, Bu yıl da halat bağlamayı öğrendim, Hem de boynumun etrafına, Kendimi bıraktım ve sallandım. Ama onun hiçbir suçu yok dimi? Çünkü bunları ben kendime yaptım.

45


Suliz Mina Beytar Özel Galileo Galilei İtalyan Lisesi

ÇOCUKLAR HİÇ AĞLAMASA Küçük bir çocuk ağlıyorsa İnsanlar yeni güne umutla bakmıyorsa Kardeş kardeşe güvenmiyorsa Sebep nedir bilir misiniz, acaba? Nefret sevginin yerini almışsa İnsanlar değil, yumruklar konuşuyorsa Kan, gözyaşına karışıyorsa Söz çoktan bitmiş midir acaba? Sevgiyle her şey çözülür oysa Yumruklar değil, insanlar konuşsa Nefret değil, sevgi olsa Çocuklar hiç ağlamasa

46


Umutcan Deniz Kadıköy Anadolu Lisesi

DEMESİNLER Nefesleri gül kokacakken Kan kokuyorsa çocukların Bana kimse şiddetin yokluğundan Bahsetmesin. Hayallerine koşması gerekenler, Tutsağı oluyorsa demirden güllelerin, Annelerin ellerine tutuşturulan çiçekler Toprağa dikilen evlatlarından besleniyorsa eğer, Bana kimse sevgiden bahsetmesin. Geleceği kuracak gençler Harcanıyorsa ipek kravat uğruna Bana kimse, Kimse gelip gelecek sizlersiniz demesin, El uzatırmış gibi görünen herkes Tokat indirecekse insanlığın yüzüne Diyemesin Kadının güvenip sığındığı “adam” Gül dökmek yerine yollarına “Şefkatini” indirecekse suratına - Kocanın vurduğu yerde gül biter yaBana kimse “Aşk” demesin. Modern aşıklar Birbirlerini ısıracaklarsa Sözleriyle

47


Kalp kırmanın kanat kırmaktan daha çok yaktığını Bilmeden, Bana kimse “aşık” demesin. Medeni giyimliler Evlerine girerken yüzlerini de Asacaklarsa dolaba, Ve her gün Yeni bir yüz takacaklarsa evden çıkarken Çıplak kalsınlar Kalsınlar ki Gözlerini kapayan “medeniyetleri” Göstersin onlara Dünyayı ne hale getirdiklerini Medeniyetin kimlere tokat indirdiğini.“

48


Eda Naz Gözdemir Koç Özel Lisesi

RUHUN ŞİDDETİ Canımı acıtır elbet vücuduma inen darbeler Rahatsız eder beni değerli özgürlüğüme konan engeller Uyutmaz bazen beni haksızlığa uğramış olduğum düşüncesi Zihnimde yankılanır bir zalimin sarsıcı kelimeleri Çaresiz hissederim kendimi haksız uygulanan güç karşısında Huzursuz edicidir genç cildimde gördüğüm eski travmaların izleri Cırtlak çığlığım kendi kulaklarımı tırmalar canım yakıldığında Duygusuz yumruklar, tekmeler Tehdit edici bakışlar, sözcükler Sırtımda şaklayan kırbaç, ruhuma yayılan soğukluk Karşılık veremediğim gerçeği, ateşli gözyaşlarımın yüzüme akışı Hepsi birer kabus, hepsi biribirinden dehşet verici Ancak hiçbiri korkutucu değil Ruhumdaki şiddet kadar Bir başkasının sözleri kızgın kalbimin fısıldadıkları kadar rahatsız edici değil. Ne de bir başkasının bakışları aynadaki gözlerimden yansıyan hırs kadar kötücül Hiçbir tırmık kanatamaz yüzümü içimdeki öfke tarafından ele geçirilmiş ellerimin kanattığı kadar Titretemez beni ne yumruk ne tekme İçimdeki sessiz gazap gibi Haykırtamaz beni fiziksel şiddet Başarısızlığa uğradığımda içimi saran hiddetin yaptığı gibi Ne gözlerimi kör edebilir bir başka güç, ne de kulaklarımı duymaz edebilir.

49


İçimde büyüyen hırs yangınının sebep olduğu gibi Başkasının yağmurları ıslatmaz beni Yabancı şimşekler işlemez bana İçimde sürekli kopan bir fırtına vardır çünkü Ruhumu dövmekten usanmayan yağmur ve kalbime elektrik yükleyen şimşekler Dışarıdan fısıltısı bile duyulmayan Ancak içimi zangır zangır titreten gök gürültüleri Bu fırtına içimde yüzyıllardır kopan hırsın ve hiddetin dansıdır Eşlik eden gök gürültüleri ise adeta gazabın senfonisi Ağlamadım hiçbir insanın gücü karşısında Kendi ruhumun gücünden korktuğum gecelerde ağladığım kadar Bir gece Güneşin bir türlü doğamadığı, ayın çıkmadığı bir gecede Beynim dolu olduğundan öfkeyle ve hırsla İlk defa fark ettim içimde sinsice ve sesizce kopmakta olan fırtınayı Kalbimi yakmayı hedeflemiş yangını Korktum ilk defa kendi yumruklarımın sebep olabileceği yaralardan Kendi sözlerimin verebileceği zarardan Sezdim gazabımı ve hissettim hiddetimi Normal bir insanım oysa ben Herkes kadar normal, herkes kadar alışıldık Uyandırdı beni bir çimdik uykumdan Anladım her insanın bir cani olduğunu Herkesin ruhunun benimki kadar karanlık, yakıcı ve yıkıcı olduğunu Hiçbir yara görmedim öfkenin yarattığı kadar derin Korkuyorum o günden beri kendi gücümden Çaresizim insan ruhundaki şiddet karşısında

50


Beril Orun Kadir Has Anadolu Lisesi

ŞİDDET SENFONİSİ Şiddetse içimde alevlenen, İnci tanelerim özlediyse mavisini, Çaresizlikle sükunete sarılırım. Beni yanıp kül eden Hayal hırsızlarının izi varsa bedenimde Her gün rüyama giren servi ağaçları Sonumun habercisiyse, Küllerimden tekrar doğacağım. Kahkahalarımla süslerim surlarımı, Sözlerin şiddetiyle ördüm zırıhımı, Darbeler sonucu buldum kendimi Ebru misali... İntikam gecenin kasvetinde ilerlerken, Gözlerini kan bürümüş tabiatın Gök gürültüleriyle tazeledim acılarımı. Sessiz çığlıklar donduruyordu kanımı, Şiddet kendi safına çekiyordu berrak duygularımı Soğuk sahnenin ihtişamı işliyordu göğsüme, Sonlandı oyun büyük bir esle Yükseldi orkestra şefinin ahengi, Büyük bir esle sonlandı oyun. Duyuldu son perdenin sesi.

51


Muhsin Yorgun Küçükyalı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

KARANLIĞIM Karanlık çöktü yine Gelir şimdi annemiz Saklanmalıyım, ama nereye? Döver beni, bulmazsa yatağı temiz. Anneler melektir, derlerdi. Hiç kıyar mı bir anne evladına? Ahmet’i görüyorum, yine ranza altında Eyvah Üç tokat, iki tekme Sabaha kalmaz da tasası Peki ya geçer mi izi, acaba? Herkesin derdi başka Ali’nin karın ağrısı Ahmet’in gece sancısı Bitmek bilmez, çığlıkları yurtların Kahrolası! Sabah olunca kurulur annelerin Padişah sofrası Bize midir hep? Fakirin sefertası. Üç zeytin, iki dilim ekmek Kolay mı koca bir günü bitirmek? Doymadıysan dayak hazır! Mehmet’im açlıktan duvarı kazır, Masumların yardımcısı Neredesin ya Hızır! Güneş açtı bugün toplanır anneler Bahçede ip gibi sıradayız Bak şimdi dinle! Ne tembihler ne tembihler... 52


Zafer Bartu Çokşen VKV Koç Özel Lisesi

NEDEN? Kimim ben? Kim tutuşturdu bu silahı elime? Her yer neden bu kadar karanlık? Niye böcekler birbirlerini yiyor, Masumlar neden ölüyor bir avazda, topyekün? Etraf niçin bu kadar mor? Sopaya uzanan ellerin sahipleri nerede? Kılıç sesleri kulaklarımızdan neden hiç silinmiyor? Peki ya ardı arkası kesilmeyen çocuk çağlıkları acı acı, en derinden Bu karşı konulamaz tutku nerden geliyor? Ufuktan süzülerek doğan güneş nerede? Sevinç çığlıkları neden hiç duyulmuyor? Ah, nerelerdeydi bu zaman kadar o leyla aklım? Alın şu lanet silahı elimden! Hiddetle kalkan eller insin Bu acı çığlıklar, kasvet dinsin Yapraklar yeşersin çıplak ağaç gövdelerinden Hafif bir rüzgar essin, sönsün bu ezili ateş. Bir güvercin havalansın minik bir çocuğun elinden, Yeryüzüne nur saçsın bütün cömertliğiyle Eller birbirine kavuşsun Bir daha bırakmamak üzere... 53


Mavi Deniz Engin Sainte Pulchérie Fransız Lisesi

DİRENEN MAVİ Alev titredi! Mum usulca yanıyordu, Parlak, umut dolu kendinden emin... Aydınlık yakındı onun için, Kim bilebilirdi bir gün söneceğini? Umarsız bir yel esti! Alev titredi! Gören olmadı Mum direndi... Görenler umursamadı! Nasıl olsa sönmez dediler, Hoyrat bir yel daha esti, Bu sefer daha şiddetli... Alev yere yıkılırcasına titredi Fakat yel acımasızdı Dinlemedi o son yakarışı Alev soluğunu tuttu da veda bile edemedi... Ve bir daha yanmamacasına söndü! Onun dışındaki kimse duymadı, görmedi! Belki de umursamadı bu ansız gidişi! Zaten bir iki güne unutulurdu! Bu sönen kaçıncı alevdi, Karanlıktı! ... Uzaktan bir başka ışıltı daha göründü Bir karayel esti, Alev titredi! 54


Delfin Tuna Sainte Pulchérie Fransız Lisesi

TEK TEK İlk sefer sustun, dilini ısırdın. çünkü bağırdığında çirkin bir hayvana benziyordu. Gelinliğin etekleri uzundu, kaçamadın içinde bir kalp daha atıyordu. İkinci sefer ağzını açtın, boğazına dizdiğin iğneler döküldü. Her biri ayağına battı tek tek. Sonra duvar kırmızısıydı, elleri kırmızı... o kadar kanın senin olduğuna inanamadın. Kalbinin boğazı kuruduğunda O, esaslı bir erkek gibi ağlamadı, sen de iyi bir kadın gibi teslim ettin canını. Karnında bir kalp daha vardı, sevip de adını koyamadığın.

55


Ayşah Birçe Çetin TEV İnanç Türkeş Özel Lisesi

303. MEKTUP Burada son gün Hem fiziksel Hem zihinsel hapishanemde Bu da size son mektup Her şey güzelken Yıkılabilirmiş Dünya bir anda Tersine dönermiş Ben 6 yaşındayken Yaşıtlarım peri masalları dinliyorken Ve ben o masalları yaşıyorken Babam gitti. Paris’ten bize yolladığı kartlar, Ah bir de o güzel oyuncaklar Döndüğünde yapacaklarını Keşke affettirebilseydi. 4 yıl kaldı orada Sonra döndü yanında Fransız bir dadıyla, Ben yine çok mutlu Çünkü bir tek prenseslerin dadıları olurdu.

56


Gördüğüm gün onları Tam 1 yıl sonra İç içe Tenleri üst üste Yediğim zaman o tokatı İşte böyle başladı bu hikaye Dadı gitti, Masal bitti; Dayak geldi, Ben bittim. Mosmordu eskiden öptüğü bacaklarım, Kollarımda sigara yanıkları, Suratımda çizikler. Her gün, her saniye Annemin sesi çıkamaz hiçbir şeye O cehennemde yaşamak Kötüydü burada olmaktan İşte böyle tam bir sene Sonra bir gün delirdi o küçük kız Peri asasının yanında Bir büyük bıçakla Yattı o gece Çünkü gelirse biri bu gece Kanatacak onu olabildiğince Bu size son mektup 10 ay 3 gün kaldım burada Her güne bir mektup Ama asla anlatmam hikayemi Şimdi duydunuz işte Bu cehennem masalını 57


Yusuf Karakoç Mehmet Emin Saraç Anadolu İmam Hatip Lisesi

AH RÂKIM, VAH FERİDE! Zorba herif hoşnut oluyor ağlatarak, Âciz olduğu için mi sebepsizce dayak? Bizim ayyaş Râkım sendeleyip eve girer, Bağırarak: - Açım ben nerede yemeğim, der. Feride secdeye varır hiç bozmadan Devam eder huşûda, selam verir birazdan: - Bey, hazırdır yemeğin, buyur böyle masaya! Ayakta bekler Feride, çekilir tenhâya. Ürkerek sorar: - Aç değil misin, n’oldu Râkım? Râkım’ın hiddeti zuhur eder: - Nerede rakım? Derken hotozundan tutup yere fırlatır Takatsiz bedeni; masum gözleri ağlatır. Alır buzdolabından rakısını, yudumlar Bitirdikten sonra ayılır, şiddete başlar. Çehresine vuran her tokat, ayrı bir imza; Teşkil eden izler birer yafta, sanki ceza. Tekbir’e kalkan elleri şimdi ona kalkan; Feride değil kanlı yaraları, bağıran. Çamur sıçratan her darbede farklı bir acı,

58


Tokmak gibi inen tekmeler, böğründe sancı. Kulağını inleten kotta yok merhamet, “İmdat!” diyen baygın gözyaşlarında esaret. Bitiyor şiddet, sanki köleyi ediyor azat, Saçından tutup ayağa kaldırıyor fakat. Titreyen saç telleri kopuyor teker teker, Hâli kalmamış, artık dayanamaz bu sefer. Tek isteği kurtulmak bundan gayrı beyhude, Odalarda feryât: “Ah Râkım, vah Feride!”

59


Dilara Türkoğlu Özel Darüşşafaka Lisesi

GÜNEŞİ DOĞURAN Kiminle dans ediyor geceleri bu sarhoşlar, Ellerinde karınca misali gençliğim, Egzotik hayallerim... Evet! Kanıyor olabilir gözlerim... Ve sayın herifler bir gram arz ederim, Bir gram duyum... Ne idüğüyüm sokakların Ve herifler iyi tanır beni, Bedenimi iyi tanırlar. Koordinatları bellidir düşüklerimin... Ve hâlâ bakmadığım için çaresizlikle, Ve asla bakmayacağımı bildiği için herifler, Ve bu diyalektik devam edemeyeceği için Belki bu gece, En karanlık vakitte Bir güneş doğuracağım, Belki bir güneş...

60


Anıl Doğan Albayrak Özel Darüşşafaka Lisesi

BİR ÇOCUK YÜKSELİYOR Çocuk boğazlıyor kalbini. Koşuyor. Kan yağmurları yağıyor umutlardan. Kanı çiğniyor nefesi. Yeniyor savaşı. Kırana kadar sıkarak dişlerini, Yumrukluyor kan zerrelerini. Çocuk anırıyor. Henüz umutlar tükenmedi. Derken darbe. Çocuk düştü yere. Ağlamaktan korkuyor. Cesaretin gazabı Sıkar boğazı Çocuk çiğniyor kâğıtları. Tükürüyor gökyüzüne. Susuyor. Susmak bazılarında alışkanlık. Bazen kabulleniş. Bazen de anlatamamak derdini. Konuşmaya gerek yok. Senin yerine de konuşulur. Çocuk deyip de geçme. Anlamaz. Anlıyor. Ağlıyor.

61


Doğrulmaya çalışıyor, Kenan bağırıyor çocuğa. Derken darbe Çocuk düştü yere. Ağzı kusmuk, Kanla karışık. Uykusuz Kulaklar çınlıyor. Barış diyor çocuk. Derken darbe. Çocuk düştü yere. Öpüyor çocuk Taşını toprağını Emek diyor çocuk Patlıyor umut Küplere biniyor kader. Tekmeliyorlar çocuğu. Sönene kadar ışık. Yılmıyor. İnanıyor. Savuruyor tekmeleri. Savunuyor kendini. Derken darbe çocuk düştü yere. Korkmuyor çocuk. Dayak da bir alışkanlık. Bunlar hep gaz diyor. Kafayı yiyor. Buruk yürek Sessiz dost Tüy gibi hıçkırık. Her yer gökyüzü.

62


Direniyor. Çocuk yardım diyor. Dirseği yiyor. Kadın onu koruyor. Olan kadına oluyor. Susuyor çocuk. Kalbi kırık. Jilet. Kalmıyor hiçbir eksik. İşlem tamam kestik. Böğürüyor derinden. Kusuyor kaderinden. Gogol deliriyor. Tolstoy yardıma geliyor. Goethe kaçıyor. Çocuk susuyor. Susmasa... Susuyor. Derken darbe. Gökyüzü ne güzel diyor çocuk. Nerede mutluluk? Gogol hastanede. Tolstoy koşuyor. Derken darbe. Goethe kaçtı yine. Tırnaklıyor Tolstoy yeri. Onun da kesik bileği. Çocuk kar gibi. Tolstoy ölü. Goethe pişman. Gogol deli.

63


Umut yine de bitmedi. Çocuk yok artık. Goethe yediremiyor kendine. En büyük suçu biliyor. Geri dönüyor. Alıyor karşısına devleri. En az birini indirmeli. Umut bitmedi. Goethe haykırıyor gökyüzüne. Kırbaçlıyor devi. E artık güç de ölmeli. Cüceye dev dememeli. Tokadı çakıyor “dev”e. Binaenaleyh, Dev utanç içinde. Devcikler kalıyor geriye. Onları da bir yumrukla indiriyor. Korkuyorlar. Korkma devlerin işi. Kanıyor çocuğun dişi. Gözler doluyor. Bir kahraman uğurlanıyor. Çocuğun heykeli dikiliyor. Hayat Tolstoy’un son nefesiyle Gogol’ün şen kahkahaları arasında geçiyor.

64


Furkan Şahin Özel Darüşşafaka Lisesi

ANISIZIN MIYDI? Saat geceyi geçiyordu ki, Ansızın, Islık ıslık bir kuş indi, Sokak baştan aşağı kızıllandı, Ve gecenin soğuk karanlığına, kararlığına aldırmadı. Ve ıslak ıslak, Ve cüratkâr, Bu leşin boğazına geçirilen ilk gaga değildi, Öyle ya, Ne de son olacaktı. Çatal çatal paylaşılırdı etleri leşin, kemiğiyse... Ah... Bilirdi onlar işlerini yolum yoldaşım. Akıllıydı şu medeniyet dedikleri adam: Kalsındı kemikleri, Üstüne atılmasındı toprak, yağmasındı yağmur üstüne çisil çisil taşının, Çünkü, Lazımdı fosil, torunlarının torunlarına, daha çok fosil, Dahalar dahası dolular dolusu fosil. Ki gülsündü torunları güneş batmayan cennetlerinde(!) Oysa o yeşil çocukları cennetin, O gökmavi çocukları köpük köpük bulutların, O en mucizevî, en cömert çocukları ana rahminin, Onların pare pare dökülen yaşları dahi haramdı, Susmalılardı, susmuşlardı ve öğreneceklerdi susmayı. Kitaplarında ölüme “doğum”

65


Doğumaysa “Kölelik” demeyi belleteceklerdi. Sahi ne süperdi şu medeniyet dedikleri adam. Adam, severdi kızılını şarabın, Severdi tutup zincire vurduğu kızılını güneşin, Mutlaka severdi de yatağını kulaçlayan kızılı bir gece yarısı. Ya düşünsene, Duyar mıydı ki ıslığı, çığlığı, feryadı, harap yollarını insanlığın. Kim bilir... Umur büyük kelime ya şu devirde hani, Umur taşır mıydı cebinde böyleleri, Yahut 35’lik umurlar dolar mıydı şamdanlara? Dolardı ya dolardı, Onlar da öğrenirlerdi umursamayı. Çocuğun balonu “pat” diye patlardı da Adam bir güzel sarhoş, garson pataklardı estiatórionun hemen dış kapısında, Bir günah keçisi sallandırmalıydı sakalından asılı meydanda. Balon patlar, çatlar, kırılır, sonra buz buz saçılırdı. Kızıl kızıl değerdi dudakları göğe, Cılız bir beden son buğusuyla düşerdi kucağına anasının. Sorarım size efendiler, Hiç saçını başını toz duman etti mi oynarken çocuk? Dili yoktu toprağın. Hiç işedi mi denize yüzerken çocuk? Belki korkusundan evetti. Neyden korkardı çocuk a adam? Söyle...

66


Yatağının altında saklanan hayaletten mi, söyle! Ölüm... Çok sonra öğrendim yazık ki. Peki, hiç aşkı öğrettin mi ona gökten çat kapı akın ederken bu diyara? Yağmur yerdeki kızılı gömmekten alamamıştı ki nefes, aşk da neydi! O son kızıl buğuysa, Mutlaka özür dilerdi hayallerinden. Gökyüzünün yüzü kızarırdı hiç açamadığından o başını kaldırdığında, Rüzgâr boyununu bükerdi uçurtmasının elinden tutamamıştı bir kez olsun. Soğuk buz keserdi, kaskatı morardı, Yarası hep sımsıcaktı çünkü kurutulmuş toprakların. Sıcaksa çöllerde avareliğe hapis, Isıtamamıştı yürekleri bunca sene. Yazık ulan! O değerli kâğıt bile utanırdı kâğıtlığından, Düşerdi semsert, Derisini yüzmek isterdi kendinin, Kusardı üstüne, “Öleyim” derdi. Haykırırdı, yalvarırdı “Yakın beni!” diye, Bir biz utanamadık. Şimdi sorarım size, Hanginizin yüreği yeter henüz rahminde yaşamın toprağa düşmeye? Hiçbirinizin efendiler, Hiçbirimizin.

67


Sahi ne süperdi şu medeniyet dedikleri adam! Kazırdı akıllara ecnebi söz çuvallarıyla, Savaşı, Bombayı, Cepheyi cephaneliği, Kanı kanları, Tozu dumanı, Askeri şehidi, Canı cansızı, Mermiyi silahı, Ölmeyi vatan uğruna, Ve doğmayı paranın yeşili uğruna, Öldürmeyi barış için, Katletmeyi huzur için, Sus, n’olur sus! Nasıl çelişkiydi bu, Ne mide bulantısı bir tiyatroydu mimarının tavan yaptığı salonlarında oynanan, Ne tutarsızlıktı bu böyle deli saçması kokan. Biz küfrü, kini, hiddeti, şiddeti, ifriti öğrendik! Oysa çocuk bir memeden çok, Bir gökyüzü olsun isterdi dudağının ucunda, Ve dudağı pembe, Ve bir eliyle yarınlarının eteğine yapışmak, Bir eliyle tüm insanlara dokunmak, Sahi ne süperdi şu umut dedikleri, Silse silse o silerdi içimizdeki bu köpek diş şiddeti.

68


Zeynep Atasever Özel Darüşşafaka Lisesi

ZEHİRLİ TOHUM yarım yarım mumluk hayatlar kurduna yakalanmış akrebine gerilmiş yarım yamalak mumluklar kül rengi ateşli bir anka kuşu göklerin tılsımı yanık kuğu sesli tanrıça anka kuşu... bir ankaya vermişler bir şahin bir şahin akbabaya şahin sağır etmiş inlemeleriyle akbaba sakince sakince sinip saplamış hançeri anka yokluğunda düşlerinin yokluğunda kalbindekilerinin bir çocuk yapmış çelimsiz bakışlı suratsız yürekli veremli bir çocuk anka, şahın akbabaya bakıp veremli çocuğa kusmuş.

69


veremli çocuk bihaber oysa her şeyden yanlış zaman tohumu yalnız, veremli değil. fakat anka emin tüm illet veremlidendir. şahin akbaba oysa emin veremlide. biliriz ki şahin akbabada saklı tohum ve tohum yeşerince yalnız veremli çocuklar mı doğar oysa?

70


Kaan Yakup Özkök Özel Üsküdar Amerikan Lisesi

YILLAR SONRA GELEN MÜJDE Şiddet gören tüm annelere Bugün bitti mi her şey? Gitti mi hayatımı, hayatamızı mahveden? Annemi, beni, kardeşimi... Saygımı, sevgimi, inancımı öldüren... Bir musalla taşı bu kadar sevindirmez ki Üzerinde yazan, altında yatan gerçekten o mu? Toprağında çiçek açar mı zalimin? Mahşerde yanacak bizi hançeriyle söndüren katilin Annem, annem, meleğim O rakı sofrasından gelip senin nur yüzünü mavi gözünü mahveden Kumarda kaybettiğiyle elimdeki kitabı, kalemi yumruklarıyla alan Gitti bugün geleceğimle, geleceğimizle oynayan Herkes öldürürmüş sevdiğini Oscar Wilde’a göre 17 yaşıma kadar seni döven sevgisinden mi... Maphusaneden çıktığından beri yanan yüreğim Söndü bu sabah müjdesiyle, doğduğumdan beri vermediği müjdesiyle. O gün o çatı altında olsaydım Olur muydu? Gerçekten gider miydin cennete? Bırakmadığın, yanından ayırmadığın kanımı canımı bıraksaydı bari Bıraksaydı o temiz Can’ımı da götüren hançer 71


Bir daha seni görsem, canımı görsem... Hayatımın anlamı kaybolmuştu ki siz olmadan? Nefretimi bugün cehenneme bıraktım Annem, Can’ım, bugün galiba bitti. Hayatımda görmek istediğim tek şey Onun o çaresiz, acımasız, aciz bedenini gömmek O seni ezen, rakısıyla bizi katleden de gittiğine göre Bugün ilk kez acısız uyumaya hazırım Sanki uyanacağım omzumda 20 yıl sonra benim nur yüzlümün, mavi gözlümün omzunda

72


Enver Burtul Galatasaray Lisesi

SAVAŞ “Kabil ki süt dişleriyle şiddetin Ne güzel biçmişti Habil’in gövdesini, Kardeş mardeş girmeden araya.” Günleer, günler... Kan gelmeden /dile/gelmeyen sözcükler Kara çamur içinde yatan güneşler, Ah günleer, ak günler. Savaş ki yeğinliğin en büyük erdem biçimidir, Savaş ki yeğinin en büyük erdemidir: Savaştaki “her ocak, benzer mezar taşına” Savaştaki “damlar, damlar çocukların başına” Yabanlaştırır yüzleri öçler, Kardeşi bile yabancılaştırır ötekine Masa başından buyruk verilen öfkeden öteye şimdi, kurşun sesleri yanından geçen yaban arılarıdır. Evet, yabancılaştırır yüzleri ölümler Kişi neyi öldürürse ondan esinlenir, derler. Yüzümü parçalayan kurşun, hava gibi ağır. Bağır, bağır, bağırıyorum Koşun, sizi güneşli günlere çağırıyorum. Günleer, günler... Kan gelmeden /dudağa/ gelmeyen gülümsemeler Ak göğün ortasında!.. Ah günler, kara günler... Bu/günler, savaştan günler. 73


Berkay Tuncer Özdemir Sabancı Emirgan Anadolu Lisesi

PRELUDE İN SİYAH SAÇLI KIZ Evimden çıkıyorum arkamdan yüksek tonda ölmeyi hatırlatan la minör dün sabahtan kalmış şarap şişeleri ve mürekkep... Sigara almaya aşağı ineceğim. belki şahitliğini yapmış adamların pencereleri biliyor bu gidişindeki gizi. ölüme bıraktığın kokunla gömülüyüm eğer ölürsem bir gün, vasiyetim büyük harflerle fırlatıp parçalara ayrılmış Pazar sabahına karşı balkonumda bekleyiş olacak. belki birkaç tanıdık gelir... her aşkın şahitleri vardır bizimkisi, teki kayıp çocukluk özlemi çorap. romanlarda anlatıldığımızı söyleseydim sana yolda kayıplara karıştığımız

74


sokaklarda adım başı sen! şahitlerimize sordum; gitti aralık akşamı sessizce dediler. İstanbul sigarayı daha bir içine çekti Ağlamış mesala; vapurlar o yüzden temizlenemez. insanı dünyada Sanrılar gören Öğretmenimden öğrenmiştim ilk. tene giren şiddetin izini taşıyan sevgililer gibi intihar edeceğim Aralık! evimden çıkıyorum arkamdan fotoğraf makinesi ve broşür, haber ve ihtiras! ihanet: teninin kokusu. Yorganlarımızdaki imzanı taşıyan yastık çarşamba gecesinden kalma. saat geceyi yudumlarken balkonumda, haykırıyorum yok oluyor şahitlerimiz evimde ikonlar yapıp taptığım dudak kıvrımların O an fark ettim işte; Aralık şairane bir cinayet aletiymiş...

75


76


TERAKKİ LİSESİ

77


BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ Burcu Kubilay

İÇİMİZDE Acıtmıyor artık bu çürümüş kokusu yaralarımın, Ve kaçılamıyor kör makasın kesiş sesinden, Beni bu coğrafyaya bağlayan bukle bukle saçımın, her bir kalın telinin, bilinmeyen bir yöreye ait yürek yakan bir yas gibi. Bu coğrafya ki, kimsesizler mezarının bir çukuru olmuş, Ama kazısalar bu kökleri, koparsalar bu saçları, terk edemeyen yine. Elbette gidilebilir, gecelerin kadınlar için daha turuncu özgürlüklerle dolu olduğu yerlere, Bu cezaevinin paslı demirinden görünen gökyüzü, olabildiğine gerçektir belki sâhi, Lâkin, karışılırsa karışılsın, hangi kalabalık su buharı topluluğuna, Biz, kaçabilir miyiz karanlığı aydınlığa kavuşturan atlarla, her birimizin içindeki seslerin bağırmakta olduğu, sessizce ve sinsice filizlenen, köklerini salan derinlerine kimsesizler koyusunun, o Vahşetle Beslenen Bambağacı’ndan? Yoksanıp içimizdeki ateşten ve de sudan, Kaçıp kaçıvermek, gidip gidivermek olası mıdır?

78


içimiz delik deşik olmuşken, böyle gelmiş böyle gidecek türkülerimizden. anılarımızın arka bahçesinde dağılıp giden çocukluğumuz gibi, kendi halimize dağılıp içimizdeki yanık ünlemleri yok etme pahasına yitebilir miyiz bir başımıza? Yoksa, bu hayatın sefalet dolu değneği, yitirmez de yineler mi kanlı dürtüleri, körükler mi yine aynı mâlum vahşiliği, yine, yeni, yeniden yorgun nabız atışlarımızda? Yabancıların en yakını bize, kendimiziz. eli kanlı fare içimizde, biz besliyoruz onu. bazen bile isteye bal gibi, bazen de vicdan kırıntıları bulaşmadan zihnimize, Fakat, garip bir sancı bu, çünkü nefesi çürümüş olan aynadaki yansımamızdan bir başkası değil. Bizim içimizde tonlarca kişi var, biz bir bütünüz, içimiz ise paramparça. benim de, senin de içinde haykıran ne aslan yürekli kediler ve ne eli kanlı fareler var, Velev ki, imkânı var mıdır bu eli kanlı farenin, bir gün gelip de çekip gitmesi ruhumuzun ışıklarından? Yoksa biz mahkum muyuz, içimizdeki kızıl delilikleri alıp, kendimizden uzaklara götürmeye, ve hep ama hep ufuk çizgisinin daha da ötesine?

79


Eğer öyle diyorsa bu kırık ayna, o zaman içimizde kanatlanan gün ışıkları, daha da yayılmadan uzaklara, geçmişi ve geleceği gömmek lâzım gelir, okyanusa açılan modern bir mezarlığa, çünkü besbellidir ki, ikisi de başından beri saklıymış, bu kör vicdanımıza salınmış köklerin, en hain, en daltaban, en andaval uçlarında. Ve eğer hâlâ bir çare yoksa kırılan aynaya, kendin yerine küflü bir boşluk bırakmak lâzım gelir, Ve kendi boşluğunun ortasında asilce asılı durmak, kendini kurt zanneden her zavallı koyun gibi. içerisinde ne deli kurtlar barındıran sessiz koyunlar gibi, başkasını avlamak için yanıp tutuşmak, kül olmak yerine, onurluca asılı kalan ruhun huzurudur, kendi boşluğunda, çünkü Ağaç içimizdedir, yaprakları dilimizdedir...

80


İKİNCİLİK ÖDÜLÜ Selin Babila

AKMASI BEKLENEN KAN “benden artık akması belenilen kan da aktı” ya da benden artık akması beklenilen kan da katı. Bak, ben kötü bir kadınım. Ölsem beni toprak kapatmaz. Babam öldü, ondan bir yaş büyüğüm. Aynı gün doğmak güzel. Hala şaşkınım ama ağlamadım. Hanginiz en Müslümansa o etsin duasını. Ben de isterdim babam olmayınca ben de olmayayım. Çok cesurdum, onunla korktum. Uğruna çok sigara yakılırdı, yakmadım. Bileğinde sigara söndüren kadınları sevmeyin. Bir tanesi dizlerimde uyuyor. Babası ölen kadınlara günaydın denmez. Uyanacaksa bari biraz kan dökün. Neden uykusunda ağlar kadınlar? Onu hiç görmediğim birine benzetiyorum. İsmini söyledikçe emiyorum kanayan yaralarımı. Sağ kalmanın mümkün olmadığı bir kazadan çıktım. Sol yanım felç oldu, artık kalkamam. Kâğıt kesiğinden kanıma karışan zehir, Sen çok güzelsin.

81


Ben o kadar değilim, gülmesini bilmiyorum. Bu güzelliği yazabilirdim. Şiire değil ama sana inanırım. Peygamber sana baksa tanrısını daha erken bulur. O dini ben de ilk 3 gün desteklerim. Öldürmek istediğimsin ama bugün değil. Seni gömdüm kendimle birlikte. Cenazeme geldim. Ben canlıydım. Sen yoktun. Sanırım aşık oldum. İlk şiirimi yazdım. Elim ve ağzım aynı anda titredi. Artık hiçbir haritaya bakmıyorum, Burası şairlerin toprağı. Cümlelerim biraz bozuk ama ne önemi var. Hikayem yok. Varsa da en güzel yerinde değil de Başlar başlamaz anlatmışım gibi. Zaten sesimi duysam tanıyamam. Gömülmeyi bekle. Gece oldu, bana çabuk dokun. Karanlıktan korkarım, Şanslıyım ki annem yanımda. Bu gece de geçer. Bir kadınım ben. Hem öldürüyor hem ölüyorum. Ve insan, kadın olunca dua etmesini iyi biliyor. Sigaranı yaktığım sokaklara çakmak bırakıyorum. Ayağı kırık bir çocuk var kalbimde. Kim vuracak? 82


ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ Ayşe Aleyna Karasaç

ALLAH’IN TEK KURŞUNU VAR Şakaklarım arası pingpong sahası Allah’ın tek kurşunu var. Fikirler yüz on kuruşluk Gelgitlerim var Okyanusumda. Ben bir Hamit tanırım. Ağaçtan düşünce felç kalan Yeni güne uyanmasın diye karısının Susuz bıraktığı yegâne Hamit Sidiğini içerek çıktı enkazından. Allah’ın tek kurşunu onun intiharını bekliyor. Bir kılıç kuşanan beyefendi Babamın Pazar kahvaltılarında mülayim Allah da kurşunu da onun tarafındadır. Welat’ı saran illegal kurşun Elinde bir revolver sene ‘65.

83


Aybora Koç

ATEŞ ŞİİRİ Gözlerimi kapıtıyorum Ateşler dünyayı kasıp kavururken Boğazlanacak bir şey kalmamış Damarlar kalbimizden sökülüp atılırken Artık nefes alamazken Kurşun misali avuçlar dolaşmazsa gırtlaklarda Ve milyon yıllık kör gözler olur da zoraki açılırsa İşte o vakit hissedilir Etrafı sarıp sarmalayan, Dirlik bozan Melun duman Bu bulanıklığı yaratanlar, Mezarları biraz daha boş, Gözleri biraz daha tok kalsın diye Çarpık bahaneler üretip sapkınlıklarını meşrulaştıranlar; Onlar: Dünün efendileri, Bugünün kundakçıları, Yarının asalaklarıdır. Çünkü yarına açılan kapılar Güneşin tüm ışıklarının geçebileceği kadar geniş Ve hırçın nefsin karamayacağı kadar sağlamdır. O kapıların kapanıp Bugünü yıkması da bundandır.

84


Umudum, o eşikten geçecek olanlara Devasa yangınlardan sonra bizi bekleyen Hikmet dolu günler kadar katidir. Yaklaşan o günler, Yaşamın karşı konulamaz doğası gereği kaçınılmazdır. Bu yüzden hüznüm yalnız yanan yaşlara, Sefil çağdaşlarıma, Fedakarlara, Ellerimizde meşaleleri görünce Ağlayacak analara

85


Cemre Su Arvas

ANNE Top patlayınca açmıyor muyduk iftarı? Saatlerdir patlama sesleri, Bizim ağzımıza bir lokma girmedi. Ramazan bir ay değil miydi? Dört yıldır bitmedi. Anne, Vardı ya, yan komşumuz, Garbî; Benim misketlerimi Benden çalan? Yok ne zamandır ortalıkta. Pek de sevmezdim ama, Anası ağlıyor aylardır kapıda. Anne, Benim ceketsiz gezmeyen babam, Nasırdan çarık yapmış kendine. Onu ayakkabısından eden, Bir garbî mi yoksa yine? Anne, Beni emzirdiğin memen, Başka amcalara emzik olmuş. Üzüldüm onlara, Onların anneleri yok muymuş?

86


Şevval Naz Eryüksel

DELİ, FİŞEK, KESİK DÜŞLER Her akşamüstü sana çıkıyor. Yine bir akşamüstü olsa, Yürüsem sana bıçak sırtında. Elimde bir şişe olsa, Tutsam boynundan kırılsa Ve aksa, aksa Yanaklarındaki pembelik yere, Eğilsem, oluk oluk ben içsem Ve sonra... Ah sonra eklemlerimden koparsam yapraklarını, İşareti seviyor desem de Serçeyi sevmiyor... Kalmasa yaprak, Başını koparsam. Dayanamayıp tepeyi de Ortasına yüzük yapsam. Sen yok musun ah Demir kokan gecelerde Ormanlarına girip Koparayım diye kökünden İki buket gelincikle soluyorsun. İpek deri, esnek tırnak... Yürüdüğün yol, İçinden yediğin kap, Çatalın olmak istiyorum.

87


Bora Baygül

EŞİT OLSUN HERKESE BU HAYAT Başlangıçta her şey güzeldir Nişanlar, düğünler, yeni ev düzmeler Bir de çocuklar geldi mi Tadından yenmezdir hayat Sonra bir anda her şey değişir Bağırıp çağırmalar, kavgaya tutuşmalar Bir de aileler devreye girdi mi Tuzla buz olmuştur hayat İşte hepsi böyle başlar Vurmalar, kırmalar, dayaklar Bir de konuştu mu silahlar Artık öbür dünyadadır bu hayat Bu hayat olmasın kadınlara dar Kadın, erkek kalsın hep arkadaş Bir de olsun hep sevgi ve barış Eşit olsun herkese bu hayat

88


Efe Demokan

KAYNAMIŞ KAZAN Babalarda kesilmiş soluk Gözleri ırmak analar Toprak olmuş ağrılı kabuk Altında kanar yaralar Çıplak ayakları gurbete kovalar “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” Yerlerde kırılmış camlar Gurbette asker tetikte silahlar İnsana cehennem olmuş insan Ama gel gör ki kaymış mizan

89


Yaren Dicle Soysal

PERDE ARKASI Hiç oynanmamış bir evcilikte Ebeden kaçarken limandı bebek Köşeye sinmiş korkak bakışlar Yatağın altında bastırılmış hıçkırıklar Bir çift gözün perde arkasından Üç duvar arası diye tıkanmış tüm kulaklar Masumiyeti bastırınca küflenmiş yürekler Ritim tutturmuş acı haykırışlar alışılmış bir sessizliğe mahkûm Oysa bir tebessümle başlardı sevmelerin en güzeli Bir bakışı söndürürdü kalbinin alevini Ruhun ilacı olmaya varlığı yeterdi Toz bulutundan sayfalar şimdi hepsi Kıyısında kirpikler ıslatan Derinde sıyrıklara boğan

90


Ceren Nural

VE KADIN DÜŞÜYOR... Gökyüzünde gri bulutlar... Yağmur... Adeta bardaktan boşanırcasına... Kızıla çalıyor damlalar Kan mı yağıyor ne? Başak tarlaları... Sarı sarı, upuzun başaklar... Rüzgâr... Başakları koparırcasına... Toprak, çığlık mı atıyor ne? Kayalar... Toprağı yaralıyor Sular taşıyor yalardan Çamurlu sular... Kayalar, katil mi oluyor ne? Soğuk... Bıçaklarcasına acı... Etrafını sarıyor Yangın çıkmışçasına... Soğuk, ölüm mü oluyor ne? Kan yağıyor Toprak, çığlık atıyor Kayalar, katil oluyor Soğuk, ölüm oluyor Ve kadın, düşüyor... 91


Zeynep Başeğmez

KADIN neyin sesiydi bu? kimin bencilliği paçalarından akmıştı hangi tanrının ağıdıydı bu kulaklarımı yakan hangi tanrılaşmaydı kaçıncı çığlıktı ölümü teğet geçen bir çocuk mu bağırıyordu? televizyon mu açık kalmıştı modern hayat aklını mı kaçırmıştı bu sesi her duyduğumda birkaç damla yaş ardından alışılmışlığın verdiği düzen anladım sonunda bir kadın ağlıyordu gerçekliğin avuçları içinde bir tabloda hapsolmuştu vücudu gözyaşları da imzası oluyordu bu tablonun bu tabloyu yapan tanrı bir kadının ruhunu öldürüp tanelerce sessiz başkaldırışlar yaratabiliyordu bu tablo çok güzel kokuyordu sırtlar arasında hangi peçeydi onu yaralamayan var olduğundan emin değildi zaten onun sesizliği bir başkaldırıştı neydi ki o muhtaçtı zamanın kahpeliğine küfürler savurarak son defa baktı kafiydi artık zaten bak gün de batıyordu.

92


Sedef Dündar

-MUŞ GİBİ aşkın gözü körmüş. kör edenler utanmasın mı? deyimler yalnız işleri kolaylaştırmak için işin meşru tarafı ne diye geçmişe kalsın? hep ara sosakları da bulmaz gözyaşları, gördüm. plazalardan şelale diye akıyor! yok ama bu gezilesi bir şelale... kaynağı “acıların ötesi”nden gelmiyor ...muş en azından susmak böyle bir hâl herhalde hâli, alıp başka bir şeye yontuyor. döngüsü kısır. aman hem de ne haller! kırmızı, mor, siyah kadının halleri derler. nedensizdi bakın bu boyuyordu. özellikle de bir kadının yüzünü ve geleceğini boyuyordu ya kenetlenmiş beş parmak ya da kemiği kırılmış dil.

93


Yiğithan Bilge

ÜÇ TIK Kapısı ilk çalındığında on dokuz yaşındaydı Siyah uzun saçlar “ben varım” derken Ruhu bir parça kaybetmiş olmalı Kaybetmiş olmalı ki bir daha hiç adam gibi âşık olamadı Sinirli biriydi her zaman ama kimseye kusmamıştır siniri bana kustuğu kadar Çok dolmuştu içi, kelimeler dilinin ucunda ama hep orada Bana da bir şey diyemedi o gün O gün annesi arabasının içinde uzun bir seyahate çıkmıştı O gün yirmi altı yaşındayken hepimizden yaşlıydı Şiddetli bir ateşin kıvılcımıyla tutuşan küfürleri sıraladığında otuz bir yaşındaydı Seyrelmiş saçları vardı İstanbul kardelenleri yeni yeni açıyordu gözlerini Ben de tanırdım bahsettiği kadar, ama o... Onun en eksi yoldaşıydı Zaman ona karşı hep cömertti Onu sona bırakacağını yıllar önce bir falcı söylemişti Yavaş yavaş yayılan bu aforizma Onu çok değiştirdi Hırçındı artık cümleleri, sanki zamanı çağırıyor, “ben buradayım” diyordu Bunu dediğinde kırk üç yaşındaydı, saçlarının dibine ak düşmüştü

94


Ne zaman büyüse içinde bazı şeyler, hep bana söylerdi Kimsenin görmediği gözyaşlarının izleri hâlâ vardır sayfalarımda Son zamanlarda uğramaz oldu En son ne demişti? Zamanı ziyarete o mu gidecekti...

95


İÇİNDEKİLER ONUR ÖDÜLÜ İki / Gülce Başer...................................................................................7 Gülce Başer..........................................................................................9 Juri Değerlendirme Raporu................................................................11 Katılan Okulların Adı...........................................................................15

ÖDÜL ALAN ŞİİRLER Birincilik Ödülü Candan Deniz Alemli / Özel Irmak Lisesi...........................................19 İkincilik Ödülü İdil Gündüz / Cağaloğlu Anadolu Lisesi.............................................22 Üçüncülük Ödülü Gizem Nur Gür / Kabataş Erkek Lisesi...............................................23 Ece Balekoğlu / TED İstanbul Koleji Vakfı Özel Lisesi........................26 Lara Işık / Saint Joseph Fransız Lisesi................................................28 Batuhan Erbay / Özel Saint Joseph Fransız Lisesi.............................29 Deniz Ceren Pakdemir / Kabataş Erkek Lisesi...................................31 Fatma Damla Kutbe / Kabataş Erkek Lisesi.......................................32 Yiğit Narin / Cağaloğlu Anadolu Lisesi...............................................36 Pınar Tercanlıoğlu / Özel Amerikan Robert Lisesi...............................37 Özgür Coşkun / Beylikdüzü 75. Yıl Cumhuriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi......38

96


Nur Muhammet Kılıç / Eczacı Neşem Özlen Güray Anadolu Lisesi...40 Sefa Koçak / Özel Sultan Fatih Koleji.................................................41 Altay Tanrısever / VKV Koç Özel Lisesi...............................................42 Taha Galata / VKV Koç Özel Lisesi.....................................................43 Lal Ensari / VKV Koç Özel Lisesi........................................................44 Suliz Mina Beytar / Özel Galileo Galilei İtalyan Lisesi.........................46 Umutcan Deniz / Kadıköy Anadolu Lisesi..........................................47 Eda Naz Gözdemir / Koç Özel Lisesi.................................................49 Beril Orun / Kadir Has Anadolu Lisesi................................................51 Muhsin Yorgun / Küçükyalı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi............52 Zafer Bartu Çokşen / VKV Koç Özel Lisesi.........................................53 Mavi Deniz Engin / Sainte Pulchérie Fransız Lisesi............................54 Delfin Tuna / Sainte Pulchérie Fransız Lisesi......................................55 Ayşah Birçe Çetin / TEV İnanç Türkeş Özel Lisesi.............................56 Yusuf Karakoç / Mehmet Emin Saraç Anadolu İmam Hatip Lisesi.....58 Dilara Türkoğlu / Özel Darüşşafaka Lisesi..........................................60 Anıl Doğan Albayrak / Özel Darüşşafaka Lisesi.................................61 Furkan Şahin / Özel Darüşşafaka Lisesi.............................................65 Zeynep Atasever / Özel Darüşşafaka Lisesi.......................................69 Kaan Yakup Özkök / Özel Üsküdar Amerikan Lisesi..........................71 Enver Burtul / Galatasaray Lisesi........................................................73 Berkay Tuncer / Özdemir Sabancı Emirgan Anadolu Lisesi...............74

97


TERAKKİ LİSESİ Birincilik Ödülü Burcu Kubilay.....................................................................................78 İkincilik Ödülü Selin Babila.........................................................................................81 Üçüncülük Ödülü Ayşe Aleyna Karasaç.........................................................................83 Aybora Koç.........................................................................................84 Cemre Su Arvas..................................................................................86 Şevval Naz Eryüksel...........................................................................87 Bora Baygül........................................................................................88 Efe Demokan......................................................................................89 Yaren Dicle Soysal..............................................................................90 Ceren Nural........................................................................................91 Zeynep Başeğmez.............................................................................92 Sedef Dündar.....................................................................................93 Yiğithan Bilge.....................................................................................94

98


99


100



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.