Dokuz Kapı - Mine ÖZKAN

Page 1

DOKUZ KAPI



Kıştan alacaklı, yaza borçlu bir Mayıs günü. Öğlen saati. Sokağın başında duruyorum.. İçimde birbirinden bağımsız bir sürü his, hangisine tutunup atsam ilk adımı diye düşünüyorum birkaç saniye. Tüm hisler asılı kalıyor kapı kilitlerindeki ağır anahtarlar gibi.. Tamam diyor içimdeki ses.. Kapılar.. Yürüdüğüm yollara açılan, kapanan, kırılan, dökülen, sevilen, sövülen, kimi zaman aralık, kimi zaman karanlık kapılar.. Adımlarım şimdi daha meraklı, sarı bluzlu sarı benizli bir çocuk ayağıyla ezmiş olduğu bir meşrubat kutusuyla koşturuyor. Beni ilk kapıyla o tanıştırıyor.. Sessizce izliyorum tokmakla kapıyı çalışını. Hala tokmaklı burada kapılar. Sesiyle geleni haber veriyor içeriye. İnceyse kadın, kalınsa bir erkek çalıyor evin kapısını.. Turgut Sokağı’ndayım şimdi; böyle yazıyor mavi plakada. Hemen altındaki kahverengi kapıyla bakışıyoruz. Anlatıyor sessizce hikâyesini bana, yazıyorum…


Kurumuş, susuz bir çeşme çıkıyor önüme, tüm susuzluğuna inat çeşmenin duvarındaki çatlaktan yol bulmuş ayrık otları. Ben gibi… Her şeye rağmen pes etmeyen, vazgeçmeyen tarafım geliyor aklıma.. Şimdi durup rüzgarla oynaşan çamaşırlara bakıyorum bir evin terasında, rengarenk. Rahatsız oluyor ev sahibi kadın sanki. Bence manasız buluyor bakışlarımı.. Halbuki apartmana hapsolmuş modern insanın çoktan terk ettiği bir alışkanlık bu.. İnsanı işlevsizleştiren modern dünya olanı biteni kolaylaştırıyor fakat yabancılaştırıyor bir o kadar da. Hangi taraf ağır basıyor bilmiyorum.. Her şey dönüşüyor, miadını dolduruyor da bir tek kapılar duruyor yerli yerinde.. Bu arada üç kapı bıraktım arkamda. Üçünün hikayesi de düştü usulca içime, kulak verdim; seferdeki denizciye, terzi kadına ve üç küçük kardeşe… Adımlarım daha aksak şimdi. Pembe badanalı evin verandasında iki komşu kadın. Zamanı durdurmuşlar. Her kapının bir kimliği var belki de; kiminin ardı kiminin önüdür kimliği. Yolun başında emanet aldığım hisler buluyor yerini yavaş yavaş. Hafifliyorum…


Son kapıdayım. Büyük taşlarla örülmüş, kapatılmış eski bir kapı. Taşlar nefes alır mı? Almalı diyor içimdeki ses. Bir kapı boşluğunu doldurmuş onlarca irili ufaklı taş. Nefes alıyor kapının dar ağzında, dar boğazımda iki insan; Hürmüz Hanım ve İsmet Bey. Kırmızı gelincik tarlasında iki can. Gelinciklere inat siyah beyaz. Burda bitiyor yolculuğum. Dokuz kapı kalıyor ardımda, dokuz hoş geldin, dokuz güle güle, dokuz veda, dokuz vuslat… Tam dokuz yerinden yeniden doğuyor bu sokak.

Mayıs 2019, Bergama.







Bu fanzin Sarı Denizaltı’da düzenlenen Psikocoğrafya ve Anlatı Atölyesi’nde üretilmiştir. Mayıs 2019, Bergama / İzmir


MİNE ÖZKAN


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.