Kaygılı Yıllar / Salahi R. Sonyel

Page 1


2

KAYGILI YILLAR


SALÂHİ R. SONYEL

KAYGILI YILLAR İngiliz Gizli Belgeleriyle Kurtuluş Savaşı’nın Perde Arkası (1918-1923)

3


4

KAYGILI YILLAR

kaygılı yıllar / Salâhi R. Sonyel

Her hakkı saklıdır. Bu yapıtın aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz. Kapak: Emrah Apaydın

ısbn 978-975-14-1536-3 birinci basım: Kasım 2012 Remzi Kitabevi A.Ş., Akmerkez E3-14, 34337 Etiler-İstanbul Tel (212) 282 2080 Faks (212) 282 2090 www.remzi.com.tr post@remzi.com.tr Baskı ve cilt: Remzi Kitabevi A.Ş. basım tesisleri 100. Yıl Matbaacılar Sitesi, 196, Bağcılar-İstanbul


İçindekiler

İçindekiler Kısaltmalar, 9 Önsöz, 11 Osmanlı Devletinin Parçalanışı, 15 Dünya Savaşı ve Gizli Antlaşmalar, 15; Müttefik Devletlerin Amaçları, 19; Mondros Bırakışması, 23; İttihatçı Liderlerin Kaçışı, 27; Meclis-i Mebusan’ın Kapatılışı, 31; Bölme Çabaları, 36; Militan Kürtler de Sahneye Çıkıyor, 41; İzmir’in Yunanlılarca İşgali ve Yankıları, 44; Saltanat Şûrası, 50; Mustafa Kemal, 51

Türk Yurdunu Kurtarma Çabaları, 53 Türk Ulusalcılığının Doğuşunda Temel Etkenler, 53; İstanbul’daki Ge­­lişmeler, 54; İngilizlerin Mustafa Kemal’i Ordudan Çı­­­kar­ma Çabaları, 55; Damat Ferid Paris’e Davet Ediliyor, 58; Yıldız Sa­rayı Yangını, 60; Türk-Kürt İlişkileri, 62; Amasya Tamimi (Ge­nelgesi), 63; Müttefik Yüksek Konseyi’nin Damat Ferid’i Aşağılaması, 65; Damat Ferid’in Paris’ten İstanbul’a Dönüşü, 68; İngiliz Baskısı ve Mustafa Kemal’in İstifası, 69; Mustafa Kemal “Asi” İlan Ediliyor, 72; Vahideddin ve İngilizler, 76; Erzurum Kongresi, 78; Mustafa Kemal-Yarbay Rawlinson Görüşmesi, 80

Sivas Kongresi ve Sonrası, 83 Sivas Kongresi ve Ali Galip Olayı, 83; Damat Ferid’in Ulusalcıları Ezme Çabaları, 86; Albay Lawrence’ın Raporu, 88; Mustafa Kemal’le Damat Ferid Arasında Görüşme Yapılması Önerisi, 90; İngiliz Muhipleri Cemiyeti, 92; Harbord Misyonu, 94; Lord Curzon-Yarbay Rawlinson Görüşmesi, 98; Türk Ulusal Akımı ve Barış Koşulları, 101; Türk-Kürt İlişkileri, 102; Kemalistlere Karşı Ayaklanmalar, 104; Türk Ulusalcıların Bolşeviklerle İlişkileri, 105; Türklerin İstanbul’dan Çıkarılması Önerisi, 108; Salih Paşa Heyeti, 110; Türk

5


6

KAYGILI YILLAR

Ulusal Akımını Aşağılama Çabaları, 113; Türkiye-İngiltere İlişkileri, 115; Mustafa Kemal-Enver Paşa İlişkileri, 118; İngiliz Muhipleri Cemiyeti Yine Sahnede, 120; Vahideddin’in Görüşü ve Entrikaları, 122; Yine Türk-Kürt İlişkileri, 123; Türk-Fransız İlişkileri ve Kilikya (Çukurova) Olayları, 124; Ulusalcılarla Bolşevikler Arasındaki İlişki, 126; Ulusalcılar ve Pan-İslamizm Akımı, 130; Ulusal Akıma Karşı Sert Önlemler, 130

Çalkantılı Bir Yıl: 1920, 132 Ulusal Akımı Destekleyenler, 134; Osmanlı Kabinesi’nin 11 Ocak Günlü Toplantısı, 134; Akbaş Baskını, 137; Damat Ferid-Amiral Robeck Görüşmesi, 141; Büyük Millet Meclisi’nin Açılışı, 145; San Remo Konferansı ve Sevr Antlaşması, 146; Kemalistlerle Bolşevikler Arasındaki İlişkiler, 152; Osmanlı Heyeti ve Sevr Antlaşması Taslağı, 157; Büyük Millet Meclisi ve Barış Konferansı, 158; TürkRus İlişkileri, 159; Genelkurmay Başkanı Albay İsmet’in (İnönü) Bilmeden Bir İngiliz Ajanına Verdiği Bilgi, 160; Ankara-İstanbul Arasında Barış Planı, 165; Ermeni Militanların Canavarlıkları, 168; Kemalistleri Bölme Çabaları, 170; Saltanat Konseyi (Şûra-yı Saltanat), 172; Vahideddin-Robeck Görüşmesi, 173; “Türk Kurtarış Cemiyeti”, 174; Türk-Rus İlişkilerinde Yeni Dönem, 177; İtalyanların Kemalistlere Yaptıkları Yardım, 182; “Mustafa Kemal Sadrazam Olursa!”, 182; Venizelos’un İktidardan Düşürülmesi, 184; Ruslarla İlişki Kesilme Noktasında…, 186; Ulusalcıların Dış Politikası, 191; İngiliz Parlamentosunda Türk Dostları, 194; Yunan Barbarlıkları, 197; Kürtler Yine Sahnede, 198; Mustafa Kemal-Ahmet İzzet Paşa Görüşmesi, 200

Doğu Sorunu ve Yunan Cephesi, 202 Türkler, Kürtler, Ermeniler ve Bolşevikler, 202; İngiliz İstihbarat Servisinin Türk ve Ermeni Ajanları, 204; İzmir’deki Durum, 206; Türk-Rus İlişkileri, 208; Londra Konferansı’ndan Önceki Gelişmeler, 210; Talât ve Enver Paşalar da Sahneye Çıkıyor, 214; Ahmet Muhtar’ın Uyarısı, 215; Mustafa Kemal’in Demeci, 218; İzmir… İzmir…, 220; Londra Konferansı, 224; Londra Konferansı’ndan Sonraki Gelişmeler, 229; Ermeni Entrikaları, 231; Rum-Yunan Entrikaları, 232; Lloyd George-Kalogeropulos Görüşmesi, 236; Moskova Antlaşması, 237; Yunan Harekâtı Başlıyor, 240; Kıbrıs Türkleri de Sahnede, 245;


İçindekiler

Cephedeki Durum, 246; Rum Patrik Vekilinin Londra’da Ölümü, 247; Kürtlere de İş Düşüyor, 248; Türkiyeli Ermeni Bir Ajan, 251; Bekir Sami Bey’in Görevden Çekilmesi, 252; Yunan Barbarlıkları Sürüyor, 253; Vahideddin-Rumbold Görüşmesi, 254; Kürt-Yunan İlişkileri, 255; Kemalistlerle Bolşevikler, 256; Hintli İngiliz Ajan Mustafa Sagir, 258; Türk-İngiliz İlişkileri, 259; Mustafa Kemal ve Taraftarları Tehlike İçinde, 261; Yunan Barbarlığı Sürüyor, 264; Yunanistan’da Siyasal Durum, 265; Yunan Kralı İzmir’e Gidiyor, 267; Safa BeyRattigan Görüşmesi, 269; Yunan Saldırısı, 275; Mustafa Kemal’in Durumu, 278; Bir İtalyan Gazetesinin Görüşleri, 280; Sakarya Savaşı, 283; Halâs-ı Vatan Cemiyeti’nin Faaliyeti, 287; Sakarya Zaferi’nin Ardından, 293; Franklin-Bouillon ve Cavaliere Tuozzi Heyetleri, 295; Anadolu’daki Siyasi Durum, 298; Rum-Ermeni-Kürt İşbirliği, 298; Kars Antlaşması, 300; Curzon-Gunaris görüşmesi, 301; Militan Kürtler Yine Sahnede, 303; Vahideddin-Harington Görüşmesi, 305; Büyük Millet Meclisi’nin Gizli Oturumu, 306; Bolşevik Yardımı ve Nedenleri, 308; “Anadolu Devleti” Kurma Girişimleri, 312; Frunze Anadolu’ya Gönderiliyor, 316; Mustafa Kemal’le Görüştüğünü İddia Eden İngiliz Ajanı, 317

Kaygılı Yıllarda Son Perde (1922-23), 319 Türk-İtalyan İlişkileri, 320; Lloyd George-Gunaris Görüşmesi, 323; Mustafa Kemal-Hüseyin Rauf Anlaşmazlığı, 325; Gunaris’in Sızlanışları, 328; Vahideddin-Karabekir İlişkileri, 331; Yusuf Kemal Bey’in Avrupa Seyahati, 332; Kürtleri Türklere Karşı Kullanma Planı, 335; Vahideddin Yine Sahnede, 337; Pan-Asya Akımı, 338; İzmir’de Yunan Ordusunun Askeri Darbe Yapma Ola­sılığı, 339; Yusuf Kemal Bey-Lord Curzon Görüşmesi, 341; İzmir’de Yunan Darbesi Planı, 343; İngiliz Parlamentosunda Tar­tışma, 345; Anadolu’da Huzursuzluk, 346; Mustafa Kemal-Enver Çatışması, 346; Büyük Millet Meclisi’nin Bir Başka Gizli Oturumu, 348; Başkomutan General Papulas İsti­fa Ediyor, 350; Yunan Temsilcisi Rufos Kema­ listlere Yana­şıyor, 351; Yunan Savaş Gemilerinin Samsun’u Top Ate­ şine Tutması, 352; Stergiadis’in Yaveleri, 355; Anadolu’ya Si­lah Kaçıran Harbiye Nâzırı, 356; General Townshend’in Anadolu Ge­ zisi, 358; Vahideddin’in İngiliz Yönetimine Mesajı, 359; Yunanlıların İstanbul’u İşgali Tehdidi, 359; İstanbul’un Yunanlılarca İşgali Önerisi

7


8

KAYGILI YILLAR

Nasıl Ortaya Çıktı, 362; Trikupis’in Tutsak Edilişi, 364; Yunanlılar Bozguna Uğruyor, 365; Damat Ferid’le Vahideddin’in Sonu, 368; Çanakkale Krizi Dinmiyor, 370; Yunan Kralının Ailesiyle Atina’dan Kaçışı, 372; Curzon-Venizelos Düellosu, 373; General Townshend’in Açık Sözleri, 374; Mustafa Kemal’in Stratejisi, 376; Ermeni Militanlara da İş Düşüyor, 377; Vahideddin’in Kaçışı, 378; Lozan Konferansı, 383; Antlaşma İmzalanıyor, 389; Değerlendirme, 391

Ek Belge, 393 Yunan Kaynaklarında Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, 393

Notlar, 404 Kaynakça, 445 Dizin, 471


Kısaltmalar

9

Kısaltmalar ABD A.g.k. ASD ATTB Ayr. bkz. BFSP

Amerika Birleşik Devletleri Adı geçen kaynak Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri Ayrıca bakınız İngiliz ve Yabancı Devletlerin Belgeleri (British and Foreign State Papers) Bkz. Bakınız BMM Büyük Millet Meclisi BTTD Belgelerle Türk Tarihi Dergisi Cab. P. İngiliz Kabinesi Belgeleri (Cabinet Papers) Cmd. İngiliz Beyaz Kitapları (Buyrultular) (Command Papers) CP İngiltere Dışişleri Bakanlığı Gizli Belgeleri (Confidential Print) DBFP İngiliz Dış Politikasıyla İlgili Belgeler (Documents on British Foreign Policy) Efimeris Yunan Parlamentosundaki Tartışmalar Gazetesi FO İngiliz Devlet Arşivi Dışişleri Bakanlığı Siyasi Belgeleri HTVD Harp Tarihi Vesikaları Dergisi Ll. G. David Lloyd George Belgeleri Praktika Yunan Parlamentosu Oturumlarıyla İlgili Tutanaklar PRFRUS ABD’nin Dış Politikasıyla İlgili Belgeler (Papers Relating to the Foreign Relations of the United States) Söylev (Nutuk) Atatürk’ün Söylevi Speech Atatürk’ün Söylevi (İngilizce) Tel. Telgraf TBMM ZC. Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi TİH Türk İstiklal Harbi TİTE Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü


10

KAYGILI YILLAR


Önsöz

11

Önsöz

Günümüzde Amerika, Asya ve Avrupa’daki kimi devletlerin arşivlerinde araştırmacılara açılmış olan “gizli” belgelerin de kanıtladığı gibi, I. Dünya Savaşı(1) başlamadan çok önce Almanya, ABD, Avusturya/Macaristan, İngiltere (Britanya), Fransa, İtalya ve Yunanistan gibi kimi arsız ve yayılımcı devletler, Yakın ve Orta­ doğu’da, özellikle Osmanlı devleti topraklarında üstünlük, etki ve çıkar sağlamak için birbirleriyle yarışıyor ve çatışıyorlardı. Bu devletlerin tutkuları, Osmanlı devletinin henüz geliştirilmemiş olan geniş kapsamlı kaynaklarını sömürmeye; bu devleti kendi ekonomik ve politik etkileri altına almaya veya ilk fırsatta onu kendi aralarında bölüşerek yok etmeye yönelikti. Onların bu bencil ve tehlikeli davranışlarını çekici yapan, Osmanlı devletinin İslam’ın halifelik makamını koruması, stratejik konumu ve başta petrol olmak üzere, çeşitli doğal kaynakları idi. Bu devletler, Osmanlı devletinin çeşitli kaynaklarını ele geçirmede o denli bir tutkuya kapılmışlardı ki, birbirleriyle yarışa girişmiş; savaşı bile göze almışlardı. Bu konuyla ilgili olarak şu ilginç olay kaydedilebilir: 1918 yılı Ağustos ayında İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, İngiliz İmparatorluğu’nun Savaş Kabinesi’nin dikkatini, “Irak’taki (Mezopotamya) petrol kaynaklarını ele geçirerek geliştirme olanaklarına” çekmiş; bunun üzerine, İngiltere’de Liberal Parti’nin de başkanı olan, Yunan hayranı ve Türk düşmanı Başbakan David Lloyd George şu yorumu yapmıştı: “Savaş sona ermeden önce Musul’a gitmeyi (onu ele geçirmeyi) desteklerim.”(2) Dünyanın en zengin petrol kaynaklarından birinin bulunduğu Musul ve bölgesi, Osmanlı devletinin hudutları içinde idi ve bu


12

KAYGILI YILLAR

devletin İtilaf Devletlerine karşıt olarak girişmiş olduğu savaşa son vermek için 30 Ekim 1918’de Mondros Bırakışması(3) imzalanınca, General Ali İhsan’ın (Sabis) komutası altındaki VI. Osmanlı ordusu tarafından savunuluyordu. Bu orduya karşı seferber edilmiş olan İngiliz generali Sir William Marshall’in komutası altındaki İngiliz ordusu, Musul’u, bırakışmanın imzalanmış olduğu tarihten üç gün sonra işgal etmişti. İngiliz yazarlarından William Stivers’e göre, “böylece, bu işgal, İngiltere’nin Ortadoğu’yu egemenliği altına alması çabalarının son aşamasını oluşturmuştu.”(4) Gerçi, I. Dünya Savaşı’ndan çok önce, 19. yüzyılda ve hatta daha önceleri, yayılımcı ve istismarcı başlıca Hıristiyan devletler, kendi politik, ekonomik ve stratejik çıkarlarını sağlamak için Osmanlı topraklarına gezgin, misyoner ve diplomat kılığında ajanlar göndermeye başlamış; çok geçmeden Rum, Ermeni, Süryani, Yahudi, Kürt ve hatta kimi Türk toplumlarının çıkar düşkünü önderlerini çelerek kendi amaçları için kullanabileceklerini saptamış; bu toplumları etkilemek için, onlar arasındaki din düşmanlığı ve kıskançlıktan yararlanarak, onları, ekonomik yararlar, koruma, insan hakları ve sonuçta özerklik ve hatta bağımsızlık sözleriyle aldatmışlardı. Bu yayılgan devletlerin Osmanlı azınlıklarının kimi önderlerini aldatmak amacıyla onlara vermiş oldukları sözlerin çoğu sahteydi, çünkü bu devletler, Osmanlı devletindeki azınlıklarla değil, onların üzerinde yasadıkları topraklarla, bölgeler ve doğal kaynaklarla ilgileniyorlardı. Buna karşın, bu azınlıkların kimi dar görüşlü, bencil ve çıkar düşkünü önderleri, özellikle Ermeni, Rum, Süryani ve Kürt aşırılar ve aktivistleri, güçlü devletlerin sözlerine kanmış ve kasten veya bilgisizce davranarak, bu devletlerin Osmanlı devletini bölme davranışlarında onlara alet olmuş; bunun sonucu olarak Osmanlı devleti ve özellikle Anadolu halkları büyük bir felakete uğramıştı. Milyonlarca masum insanın hayatına mal olan bu kanlı dünya savaşı sonunda İttifak (Merkez) devletleri, İtilaf (Bağlaşık) devletleri tarafından yenilgiye uğratılmış ve Osmanlı devleti, feci Mondros


Önsöz

13

Bırakışması’nı imzalamak zorunda kalmıştı. Galip güçler, bırakışmanın kimi çapraşık maddelerinden yararlanarak veya bırakışmayı kendi çıkarları açısından yorumlayarak, Osmanlı devletindeki kilit noktaları işgal etmeye başlamışlardı; oysa bu bölgelerde yaşayan halkın üstün çoğunluğu Türk ve öteki Müslümanlardan oluşuyordu. Böylece, Boğazlar İstanbul, İngiliz ve Fransız askerleri tarafından işgal edilmiş; İtalyan askeri güçleri Antalya’ya çıkarma yapmış; Fransız askerleri Kilikya’yı (Çukurova) ele geçirmiş; bir süre sonra da Yunan askerleri Aydın (İzmir) ilini istila etmiş; Batı Trakya Yunanistan’ın denetimi altına girmiş; Fransız askerleri Doğu Trakya’yı, İngiliz askerleri Musul’u işgal etmişlerdi. Bu işgaller, Anadolu’nun kalbini oluşturan bölgelere de yavaşça yayılmaya başlamıştı. Görünüşte, Müttefik devletler, yıllarca süregelmiş olan ve yine kendilerinin yaratmış oldukları “Doğu Sorunu”nu kökten çözümlemeyi ve Türkleri kendi ülkelerinden kopararak, geldiklerini iddia ettikleri Orta Asya’ya sürmeyi amaçlamışlardı. Dünya savaşı sonlarında Osmanlı devleti ölüm yatağında can çekişiyordu. Bu devlet, Avrupa’daki bölgelerine ek olarak Arabistan, Filistin ve Suriye gibi ülkeleri yitirmekle kalmamış; Müttefiklerin, Türklüğü imha edici son darbesini beklemeye zorlanmıştı. Bu darbe, 10 Ağustos 1920’de Türklere zorla kabul ettirilecek olan ve Türk yurdunu arsız devletler arasında bölen Sevr Antlaşması’yla gerçekleşecektir. Ancak Türk ulusal akımının, Türkiye’nin ve Türklüğün varlığına korkunç bir tehdit oluşturan bu tehlikeye karşı Türk ulusunu nasıl coşturarak harekete geçirdiğini kanıtlayan çeşitli Türk ve yabancı belgeleri aşağıdaki sayfalarda izleyeceğiz.


14

KAYGILI YILLAR


Osmanlı Devletinin Parçalanışı

15

1 Osmanlı Devletinin Parçalanışı

Dünya Savaşı ve Gizli Antlaşmalar İttifak Devletlerinin(1) müttefiği olarak I. Dünya Savaşı’na girmek zorunda kalmış olan Osmanlı devleti,(2) İtilaf Devletleri (Mütte­fikler),(3) özellikle İngiltere tarafından yenilgiye uğratılmış, 30 Ekim 1918’de Mondros Bırakışması’nı imzalamak zorunda kalmıştı. Balkan savaşları sırasında yıpranmış olan Osmanlı devleti, dünya savaşından bitkin bir halde çıkmış; başkaları için savaşmaktan usanmış olan Anadolu Türk’ü, anlamını yitirmiş olan çürük bir imparatorluğa bağlanıp kalmanın boşuna olduğu acı gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştı. Osmanlı devleti ve Arap illeri arasında son bağı oluşturan din bile birleştirici gücünü yitirmişti. Son Osmanlı Sultan-Halifesi VI. Mehmed Vahideddin cihat ilan etmiş olduğu halde, Müslüman Araplar, padişaha karşı ayaklanarak Hıristiyan İtilaf Devletleriyle birleşmişlerdi. Bu devletler, Osmanlı devletine karşı girişmiş oldukları savaşta Hintli Müslümanları kullanmaktan geri kalmamışlardı. “Galip devletler arasında emperyalist yayılma tutkusunu dizginsiz bırakmış olan”(4) bu dünya savaşı ve sonucunda, Anadolu Türkleri, şu gerçek ve feci durumla karşılaşmışlardı: Anadolu, değeri biçilmez bir hazineydi. Bu nedenle, Atina, Berlin, Londra, Paris, Petrograd, Roma ve Viyana’daki emperyalistler bu hazineye göz dikmiş; İtilaf Devletleri, 1919 yılında, “savaş günlerinde imzalamış oldukları gizli antlaşmalara ve istila hakkına”(5) dayanarak bu ganimetleri ele geçirmek için harekete geçmişlerdi. Türk düş-


16

KAYGILI YILLAR

manı İngiliz yetkililerinden Harold Nicolson, savaştan sonra yayımlanmış olan yapıtında şu yorumu yapmıştı: “Parçalanmış olan Osmanlı İmparatorluğu, güçsüz olarak ayaklarımızın altında yatıyordu. Onun payitahtı ve halifesi, toplarımızın insafında idi.”(6) Dünya savaşı günlerinde Müttefiklerce imzalanmış ve bazıları Bolşevikler tarafından açıklanmış olan(7) gizli antlaşmalar, Osmanlı devletini ortadan kaldırmak gayesini güdüyordu. 1915 yılı Mart/ Nisan aylarında İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya’sı arasında Londra’da imzalanmış olan İstanbul Antlaşması’yla İtilaf Devletleri, savaşta muzaffer olurlarsa, İstanbul’la Boğazların Rusya’ya verilmesini kabullenmiş; 26 Nisan 1915’te İtilaf Devletleriyle İtalya arasında imzalanmış olan Londra Antlaşması’yla, “Türkiye’nin Asya’daki topraklarının kısmen veya tüm olarak bölünmesi durumunda… Antalya iline bitişik Akdeniz bölgesinde İtalya’ya bir pay verilmesini” kabul etmiş; 16 Mayıs 1916’da imzalanmış olan Sykes-Picot Sözleşmesi, Osmanlı devletinin İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya’sı arasında bölünmesini olanaklı kılmış; 17 Nisan 1917 tarihli “Saint Jean de Maurienne” uzlaşmasıyla İtalya’nın Anadolu’daki hak iddiaları belirlenmiş; Aydın ve İzmir’in İtalya’ya verilmesi kabul edilmişti.(8) Gerçekte bu gizli antlaşmalar, İtilaf Devletlerinin savaş amaçlarını sağlamalarına engeldi. İngiltere Başbakanı David Lloyd George, 5 Ocak 1918’de verdiği söylevde şunları belirtmişti: “… Türkiye’yi başkentinden ve nüfusunun çoğunluğu soy açısından Türk olan Anadolu ve Trakya’daki zengin ve şanlı ülkelerinden yoksun bırakmak için savaşmıyoruz… Türk soyunun yaşamakta olduğu ülkede, Türk İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul olmak üzere devamına engel olacak değiliz…”(9) ABD Başkanı Woodrow Wilson, 8 Ocak 1918’de ABD Kongresi’nin karma oturumunda yaptığı konuşmada, kendi devletinin savaş amaçlarını şöyle açıklamıştı: “Şimdiki Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk ülkelerinin egemenliği güvenlik içinde sağlanmalı, ama hâlâ Türk yönetimi altında olan öteki unsurların yaşamı kesinlikle özerklik yönünde her türlü engelden arındırılmalı ve onların gelişmelerinin sağlanması güvence altına


Osmanlı Devletinin Parçalanışı

17

alınmalıdır…”(10) Öte yandan Fransızlar da, 6 Eylül 1917’de Fransa Başbakanı ve 27 Aralık 1917’de Dışişleri Bakanı vasıtasıyla savaş amaçlarını açıklamış; Fransa’nın istila amacı gütmediğini; “köle yaşamı süren Doğu halklarına, kendi kaderlerini kararlaştırmak hakkını verecek uluslar ilkesi için savaştıklarını” belirtmişti.(11) Bu gizli antlaşmalar, Müttefikler arasında ayrılıklar yaratmıştı. ABD’nin devlet adamlarından Albay House, 28 Nisan 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour’la görüşürken, Osmanlı devletinin bölünmesinin “büsbütün kötü” bir davranış olacağını ve “gelecekte yeni bir savaşa yol açacağını” söylemiş; ancak Balfour’un kulakları bu uyarıya kapalı kalmıştı.(12) Güney Afrika’nın Başbakanı General Jan Smuts da, İngiltere kralı ve Savaş Kabinesi’nin dikkatine sunulmak üzere hazırlamış olduğu 3 Aralık 1918 tarihli memorandum’da (muhtıra) şöyle diyordu: “…Yıkıcı Sykes-Picot Anlaşması’nda onu (Fransa’yı) Türk emlakının başlıca varisi yapmış bulunuyoruz. Bu anlaşmada ve onun doğal bir bölümü olan gülünç İtalyan dileklerinde, ben, Avrupa’nın gelecekte karşılaşacağı güçlüklerin nüvesini görüyorum. Bizi bu ümitsiz ve hatalı politikadan kurtaracak her türlü önlemin denenmesi gerektiği görüşündeyim… Sykes-Picot Anlaşması, açıkça beyan etmiş olduğumuz tüm ideal savaş amaçlarımıza skandal oluşturacak kadar karşıttır ve (ABD) Başkanı (Woodrow) Wilson’un desteklediği politikayı doğrudan doğruya yadsımaktadır… Bu ganimet (Osmanlı devleti) konusunda galipler arasında bir kapışma olursa, dünyanın geleceğine ümitle bakılamaz.”(13) Bu sıralarda bazı Türklerin görüşünce, yıkılmak üzere olan bir imparatorluğa takılıp kalmak ve kimi devletlerin savı için savaşmak yararsızdı. Osmanlı devletinin Müslüman illeriyle kendi arasındaki en son bağlantı bile kopmuştu; çünkü Sultan-Halife’nin cihat çağrısına karşın, İmparatorluğun yaklaşık olarak tüm gayrimüslim illeri padişaha karşı isyan ederek Hıristiyan İtilaf Devletleriyle suç ortaklığı (işbirliği) yapmışlardı. Gerçekte, Osmanlı devleti, İngiltere’nin hizmetinde olan Hindistanlı Müslüman askerler tarafından yenilgiye uğratılarak işgal edilmişti. Sonuçta Türk, uykuKY 2


18

KAYGILI YILLAR

dan uyanarak şu gerçeği anlamaya başlamıştı: Kendi ulusal yurdunun hudutlarını korumak yerine, yurdundan uzakta olan Yemen veya Arabistan’daki kutsal yerler için savaşmak boşuna idi, çünkü, İngiliz yazarlarından Arnold Toynbee’nin de belirtmiş olduğu gibi, “Osmanlı’nın Türk olmayan yabancı illeri Türkiye’nin boğazında bir ilmik olmuştu.”(14) Savaş boyunca korkunç yoksulluk içinde yurtları için canlarını feda eden Türk erleri, bu duruma dayanamayarak geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Bu nedenle, o sırada yönetimde bulunan İttihat ve Terakki Partisi, bir bırakışma sağlamak amacıyla Müttefiklere başvurmak zorunda kalmıştı. Daha önce de Sadrazam Mehmet Talât Paşa, Müttefik devletlerin barış koşullarını öğrenmek amacıyla Avrupa’ya ajanlar göndermişti. Osmanlı yetkilileri, Müttefikler erken barış yapılmasını kabullenirse, onlara, barış koşullarının sadece savaşı durdurmak konusunu kapsayacağına ve Osmanlı yönetimiyle ordusunun olduğu gibi kalacağına inanıyorlardı.(15) Ancak İngiltere ile Fransa onların bu koşullarını kabullenmeyince; ABD Başkanı Woodrow Wilson’un 14 ilkesine dayanarak selfdeterminasyon (kendi yazgısını saptama) hakkı sağlayabilir ümidiyle Wilson’un arabuluculuğuna başvurmayı düşünmüşlerdi, çünkü onun, Müttefiklerinden daha az arsız ve daha onurlu olacağını sanmışlardı; ama hata etmişlerdi.(16) Padişah Vahideddin de, 4 Ekim 1918’de, kendi ajanı olan Rüştü Bey’i, İsviçre’nin başkenti Bern’de bulunan ve daha sonra İngiliz yüksek komiseri olarak İstanbul’a atanacak olan Sir Horace Rumbold’la görüşmeye göndermiş; şu barış koşullarını gizlice öne sürmüştü: “Osmanlı devletiyle ayrı barış yapılırsa; Almanya’ya karşı İngiltere ile ittifak kurulursa; Hicaz, Filistin ve Mezopotamya’da (Irak), padişahın egemenliği altında, İngiltere’nin 1882’den beri uygulamakta olduğu sistem gibi yönetim gerçekleşirse; İngiltere, Mahmut Muhtar’ın önderliği altında, çoğu Osmanlı ordusundan kaçak olanlarla yeni bir ordunun kurulmasına yardımcı olacak; bu ordu, İngiliz askeri güçleriyle birlikte İstanbul’a yürüyerek İttihat ve Terakki Partisi’ni yönetimden düşürecektir. Ondan son-


Osmanlı Devletinin Parçalanışı

19

ra, Osmanlı illerinde İngiliz denetimi altında anayasa devrimi yapılacaktır… Ayrıca, Osmanlı devletine karşı Arapları isyana sevk etmiş olan Haşimilere karşı tüm Arabistan’ı yönetimi altına almada Abdülaziz İbni Suud’la işbirliği yapılacak; Türk-Bulgar hududu, 1912’de olduğu gibi Osmanlılar lehinde düzeltilecek; Türkler, Anadolu sahillerine yakın Ege Adaları’na yeniden sahip olacaklardır.”(17) Ancak Vahideddin’in bu hayali gerçekleşmemişti. Bu sırada, dünya savaşı ve sonrası, “yenenler” (muzafferler) arasında emperyalizm çılgınlığını dizginsiz bırakmıştı.(18) Anadolu zengin kaynaklara sahip bir ganimetti. Bu nedenle Berlin, Paris, Petrograd, Roma, Atina ve Viyana’daki emperyalistler bu ganimete göz dikmişlerdi. Dolayısıyla, İtilaf Devletlerinin, “gizli antlaşmalara ve istila hakkına” dayanarak 1919 yılında bu ganimeti ele geçirmek için davranışa geçmiş olmalarına şaşmamak gerekir.(19) İngiliz yazarlarından Toynbee ve Kirkwood’un da kaydetmiş oldukları gibi, “güçlü devletler, Türkiye’nin eşiğinde sinsice dolaşıyorlardı, çünkü Türkiye doğal olarak zengin bir ülkeydi; emperyalizm ise aç gözlüydü.”(20)

Müttefik Devletlerin Amaçları İtilaf Devletlerinin sözde savaş amaçlarına yalnız Türkler değil; Ermeniler, Rumlar, Kürtler ve Araplar da inanmışlardı.(21) Bu amaçlar, yenilgiye uğratılmış olanlar arasında sahte bir izlenim yaratmıştı. Türkler, İtilaf Devletlerinin merhametle davranacaklarına inanmış; Başkan Wilson’un demeçlerini verilen bir söz olarak saymış; 30 Ekim’de Mondros Bırakışması’nı imzalamışlardı; oysa savaşı sürdürebilecek güçleri vardı.(22) Sadrazam Ahmet İzzet (Furgaç) Paşa da Osmanlı Mebusan Meclisi’nde yaptığı konuşmada şunu belirtmişti: “Amerika devlet başkanı tarafından açıklanmış olan, hak ve adalet esaslarına dayalı bir barışı içtenlikle kabul edeceğiz.”(23) Halide Edip’e (Adıvar) göre, “Türkiye’de Müttefiklerin manevi üstünlüğüne inananlar, adalet, halkların hakları vb. gibi görkemli sözlerin bu ülkeye (Türkiye’ye) uygulanmayacağını göre-


20

KAYGILI YILLAR

meyecek kadar kör değillerdi. Buna karşın, Başkan Wilson’un gösterişli bir şekilde açıklanmış olan 14 Prensibi ve galipler de dahil, tüm halkların savaş yorgunluğu, Türklerin kesinlikle çoğunlukta oldukları bölgelerde rahat bırakılmalarını gerektiriyordu.”(24) Mustafa Kemal (Atatürk) de, Ankara’ya varışının ertesi günü (28 Aralık 1919) kendisini ziyaret eden Ankara’nın ileri gelenlerine, Başkan Wilson’un, Türkiye’nin yaşam ve yazgısını güvence altına alan 12. prensibini İtilaf Devletlerinin uygulamaktan kaçındıklarını söylemişti.(25) İngiliz yetkililerinden Harold Nicolson’un deyimiyle, Müttefiklerin önderleri, “… düşmanlarımız üzerinde azami baskı kullanmak; ancak dostlarımıza sınırsız selfdeterminasyon (kendi yazgısını saptama) isteğinde bulunmak hakkını vermek suretiyle iki formülü (yetki ve rıza formüllerini) birleştirmeye çalışmışlardı.”(26) Buna karşın, başta Halide Edip ve gazeteci Ahmet Emin (Yal­ man) olmak üzere, İstanbul’daki tanınmış Türk aydınlar, yazar, öğretmen ve hukukçular, 1918 yılı Aralık ayında “Wilson Prensipleri Cemiyeti”ni kurarak, Başkan Wilson’un 12. prensibini ve özellikle selfdeterminasyon ilkesinin uygulanmasını sağlamaya çalışıyorlardı.(27) Türk basını da, Wilson’un 12. prensibini her gün ön sayfalarında yayımlayarak Amerikalılara, vermiş oldukları sözü hatırlatmayı ihmal etmemişti.(28) Ancak, Yunan tarihçilerden Spiros V. Markezinis’e göre, ABD’nin dünya savaşına girdiği tarihe kadar bu savaş “emperyalist amaçlara” dayanıyordu. Onun görüşünce, Başkan Wilson’un prensipleri içtenlik ve iyi niyetle öne sürülmüş olmakla birlikte gerçekten çok uzaktı.(29) Müttefiklerin savaş amaçları yalnız Türkler tarafından değil, Ermeniler, Rumlar, Kürtler, Süryaniler ve Araplarca da ciddiye alınmıştı.(30) Türkler, İtilaf Devletlerinin kendilerine yumuşakça davranacaklarına inanmış; Başkan Wilson’un demecini ümit verici söz olarak algılamış; 30 Ekim 1918’de Mondros Bırakışması’nı imzalamak zorunda kalmışlardı.(31) Bu gelişmeler yer alırken, 13 Ekim 1918’de, Mehmet Talât


Osmanlı Devletinin Parçalanışı

21

Paşa’nın sadrazamlığı altındaki İttihat ve Terakki Kabinesi yönetimden çekilmiş; bir gün sonra Mareşal Ahmet İzzet Paşa başkanlığında yeni ama geçici bir kabine kurulmuş; bu kabineye, Wilson prensipleri doğrultusunda barış görüşmeleri yapma yetkisi verilmişti. (32) Ancak İttihat ve Terakki Cemiyeti mebusları Osmanlı Mebusan Meclisi’nde çoğunluğu oluşturmayı sürdürmüşlerdi. İttihatçı yönetimin ortadan kalkmış olması, İttihatçı korkusunun hafiflemesine neden olmuş; bırakışmanın imzalanması üzerine, İstanbul’da dernek ve parti kurma faaliyetleri yoğunlaşmıştı. Öte yandan azınlıkların taşkınlıkları başlamış; İstanbul ve İzmir’de kimi binalara Müttefik devletlerin bayrakları asılmıştı.(33) 1 Kasım’da İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin son kongresi İstanbul’da oturumlarına başlamış; İttihatçılar, kongrenin son oturumunun yapıldığı 5 Kasım’da partiyi feshetmek ve “Teceddüt Partisi” adı altında yeni bir örgüt kurma kararını oybirliğiyle almışlardı. Kimi kaynaklara göre iki gün önce (2/3 Kasım Cumartesi/Pazar akşamı);(34) kimi kaynaklara göre de üç gün sonra (8 Kasım akşamı);(35) Türkiye’yi dünya savaşına sürüklemekle suçlanan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 3 önderi Talât, Cemal ve Enver paşalarla en yakın işbirlikçileri, “U67” sayılı Alman denizaltısıyla, büyük gizlilik içinde İstanbul’dan kaçmışlardı. 6 Kasım’da İngilizlerle Fransızlar Çanakkale Boğazı’nı işgal etmeye başlamış;(36) 7 Kasım’da işgal ordularının öncüleri İstanbul’a girmişlerdi. Ertesi gün, İngilizlerin taleplerini yerine getirmeyen Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, kabinesinde kimi İttihatçılara görev verdiği gerekçesiyle, padişahça görevinden çekilmeye zorlanmış; 11 Kasım’da Ahmet Tevfik (Okday) Paşa kabinesi yönetime geçmişti. (37) İki gün sonra (13 Kasım’da) İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan savaş gemilerinden oluşan 61 parçalık büyük filo İstanbul’a ulaşmış; Beyoğlu Hıristiyanlarının çılgınca gösterileriyle karşılanmıştı. (38) 15 Kasım’da Müttefiklerin savaş gemilerinden karaya çıkan askerler, Türklerce boşaltılmış olan İstanbul Boğazı’nın iki yakasındaki istihkâmları işgal etmiş; 3.500 kişilik işgal gücü karaya çıkmıştı. Bu tarihten sonra Fransız, İtalyan ve daha çok İngiliz istihba-


22

KAYGILI YILLAR

rat servisi mensupları harekete geçerek, bir örümcek gibi ağlarını her yana yaymaya başlamışlardı. Bu gelişmelerden sonra, Osmanlı ülkesinde daha çok İngilizlerle Fransızlar arasında geniş kapsamlı bir rekabet başlamış; bu rekabet Kasım ortalarına doğru yoğunlaşmıştı. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa iktidarda iken, 19 Aralık 1918’de Mebusan Meclisi’nde şu demeçte bulunmuştu: “ABD Başkanı’nın açıklamış olduğu hak ve adalet ilkelerine dayalı bir barışı kabullenmeye hazır olduğumuzu içtenlikle belirtmiştik.”(39) Ancak bir süre sonra Türkler, bu denli ilkelerin, İttifak Devletlerini yenilgiye uğratmak amacıyla öne sürülmüş olduğunu anlamışlardı. Wilson ilkeleri, yenilgiye uğratılmış olanlara uygulanırken, Müttefikler, sadece kendi çıkarlarına önem vermişlerdi.(40) Türk kurtuluş savaşının dahisi Mustafa Kemal bile, 28 Aralık 1919’da Ankara’nın ileri gelenleriyle görüşürken, Müttefiklerin, Türkiye’nin yaşam ve yazgısını güvence altına almış olan Başkan Wilson’un 12. prensibini uygulamaktan kaçınmış olduklarını vurgulamıştı.(41) Harold Nicolson’a göre, Müttefik devlet adamları, “…düşmanlarımız üzerinde en azami güç kullanmak ve sadece dostlarımıza hudutsuz selfdeterminasyon hakkı tanımakla iki formülü birleştirmeye çalışmışlardı.”(42) Yunanlı tarihçi Spiros Markezinis, “Wilson diplomasisinin yenilgiye uğratılmış olanlara uygulanırken tüm etkisini yitirmiş olduğu” görüşünü öne sürmüştü.(43) İngiliz Deniz Güçleri İstihbarat Şefi de, personel subayının göndermiş olduğu şu raporu 31 Aralık 1918’de İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na aktarmıştı: “Birçok yerlerde İttihat ve Terakki örgütleri kuruluyor. Bu örgütlerin amacı, İttihat ve Terakki’nin adını anmadan, Türkiye’nin yeniden diriltilmesi için ABD’nin destek, sempati ve yardımını sağlamaktır. Amerika’ya, ülkeyi birkaç yıl yönetmesi için izin verilecek; ondan sonra İttihat ve Terakki, yönetimi yeniden devralacak; Amerika bu lokmayı yutar yutmaz Türkiye’nin bölünmesine hemen karşı koyacaktır. Bu proje, Enver, Talât ve Cemal paşalar tarafından dikkatle hazırlanmış; padişah da bu planı onaylamıştır.”(44)


Osmanlı Devletinin Parçalanışı

23

Mondros Bırakışması 1916’da Kut’ül-Amare’de Türklerce tutsak edilmiş olan İngiliz Tümgenerali Charles Townshend’in de arabuluculuğuyla, İngiliz Akdeniz Filosu Başkomutanı Koramiral Arthur Gough Calthorpe, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya 22 Ekim 1918’de gönderdiği mektupta, bırakışma koşullarını kendisiyle görüşmek yetkisinde olduğunu; dolayısıyla, Limni adasındaki Mondros’a bir heyet göndermesini bildirmişti. Padişah Vahideddin, Mondros’a gidecek olan heyete kayınbiraderi Damat Mehmet Ferid’in başkanlık etmesini istiyordu. Ferid, Londra’daki Osmanlı Büyükelçiliği’nde sekreterlik yapmıştı ve İttihat ve Terakki Partisi’nin muhalifi Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin önderi olarak biliniyordu. İzzet Paşa, padişahın bu isteğini “çılgınlık” olarak nitelendirmişti; ama padişah talebinde direnmiş ve Ferid’in, Ayan Meclisi’nde İzzet Paşa’yla görüşmesini önermiş;(45) ama İzzet Paşa, kabineye danıştıktan sonra, bu görevi Damat Ferid’e vermeye karşı çıkmış; bırakışma heyetinin başkanlığına Denizcilik (Bahriye) Bakanı Hüseyin Rauf’u atamıştı. Padişah bu atanmayı kırgınlıkla kabullenmiş; ama, heyete verilecek olan talimatlarda Halifelik, Sultanlık ve Osmanlı hanedanı haklarının tamamiyle güvence altına alınması ve herhangi bir Osmanlı iline özerklik verilirse bunun siyasi değil, yönetsel (idari) olmasının belirtilmesi koşulunu öne sürmüştü.(46) İzzet Paşa’ya göre, padişahın öne sürmüş olduğu koşulların bırakışma ile hiçbir ilişiği yoktu. Ancak padişah, savaş yenilgisinin yaratmış olduğu kargaşa içinde Osmanlı hanedanlığı ve kuruluşlarının ortadan kaldırılması olasılığından kaygılanıyordu ve bu da, kendi tahtını kurtarmaktan başka hiçbir şeye önem vermediğini gösteriyordu.(47) Bu gelişmelerden sonra, Hüseyin Rauf (Orbay) başkan­lığındaki Osmanlı delegasyonu, 30 Ekim 1918’de, Mondros’ta, Müttefikleri temsil eden İngiliz Amirali Calthorpe başkanlığındaki İngiliz delegeleriyle bırakışma imzalamış; Osmanlı devleti yönetimine zorla kabul ettirilmiş olan teslim koşullarının uygulanmasına boyun eğmişti.(48) Bu antlaşma, Türk ulusal akımının ortaya çıkması-



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.