Salih Zeki Kutucuoğlu - Hüseyin Tunçay - 2017

Page 1



İZ BIRAKAN BOLULULAR 3

Kayıp Neslin Mirası:

SALİH ZEKİ KUTUCUOĞLU HÜSEYİN TUNÇAY

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkıları ile Bolu Belediye Başkanlığı tarafından bastırılmıştır.


BOLU BELEDİYESİ YAYINLARI İZ BIRAKAN BOLULULAR SERİSİ-3

EDİTÖR Hüseyin TUNÇAY

YAYIN KURULU Emine DAVARCIOĞLU - Bolu Belediye Başkan Yardımcısı Güler MERT - Kültür ve Sosyal İşler Müdürü İsmail ŞENTÜRK - Bolu Araştırmaları Merkezi Sorumlusu

YAYINA HAZIRLAYAN Tunçay Yayıncılık Basım Reklam Danışmanlık Organizasyon Ltd. Şti. Ahmet Rasim Sokak 33/A Çankaya/ANKARA (0312) 442 25 30 e-posta: tuncayyayincilik@yahoo.com 1. BASKI Ocak 2017 BASKI ………………………………………. ……………………………………… ISBN …………………………… BOLU BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINIDIR, ÜCRETLE SATILAMAZ. KAYNAK BELİRTİLEREK ALINTI YAPILABİLİR.


İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ..................................................................................................5 SUNUŞ..................................................................................................7 TEŞEKKÜR.............................................................................................9 BAŞLARKEN....................................................................................... 11

BÖLÜM 1 KAYIP NESLİN HİMAYESİNDE BİR ÇOCUK BABASI HABİP EFENDİ...................................................................... 18 ESİR KAMPINDA İKİ KARDEŞ............................................................ 20 KRİZOL HAVUZLARI ........................................................................................ 22 BELLARY KAMPI................................................................................................ 23 BABA GİBİ AĞABEY........................................................................... 26 VARLIK: ‘’BOLU’YA ADANMIŞ BİR AİLE…’’....................................... 28 BOLU ÇAYIRLARINDA BİR PEHLİVAN............................................... 31 KULELİ’DE İKİ KARDEŞ….................................................................. 33 İSTANBUL’DA İKİ ÂŞIK ...................................................................... 35 KAĞIZMAN’DA BİR TEĞMEN............................................................ 38 İKİ KIZI, İKİ GÖZ AĞRISI.................................................................... 44

BÖLÜM 2 ÜNİFORMASIZ ASKER OLMAK ÜNİFORMASIZ ASKER OLMAK......................................................... 51 SİYASETİN NABZININ ATTIĞI OTEL.................................................. 52 TUGAYIN GELİŞİNİN TEMELİNİ ATTI................................................. 55 YASSIADA’DA TUTUKLU KAYINBİRADER......................................... 56 BOLU’YA SARI PATATESİ GETİREN ADAM ....................................... 58 BOLU SÜT SANAYİ............................................................................. 60 TİCARET VE SANAYİ ODASI.............................................................. 60 NE SAĞCI, NE SOLCU…..................................................................... 61 80 SONRASI ANAPLI…..................................................................... 64 MİLLİ GÜVENLİK DERSİ ÖĞRETMENLİĞİ......................................... 65 400 BAKKALLI ORTAKLIK: BOLBAK................................................. 65 TESUD BOLU ŞUBESİNİ KURDU........................................................ 68 SERTİFİKALI AİLE BABASI................................................................. 71 3


ÇİÇEKLERİ CANLI TUT, KIZIN YAŞASIN…......................................... 77 BİR KENTİN TARİHİNİ YAZAN ADAM................................................ 77 İZZET BAYSAL’I İKNA EDEN VAKIF.................................................... 77 KÖROĞLU’NU YENİDEN YAZAN TARİHÇİ......................................... 79 SAMSA ÇAVUŞ GERÇEĞİ................................................................... 84 TARİHÇİLER ŞAPKA ÇIKARDI............................................................ 86 O GERÇEK BİR KOLLEKSİYONER....................................................... 87 70 YAŞINDA BİR ÜNİVERSİTELİ........................................................ 90 ÇALIŞMALARINDAN......................................................................... 94 İLK AŞKININ VEDASI......................................................................... 96 İÇKİ VE SİGARADAN NEFRET EDERDİ.............................................. 98 ÇALIŞMALARI YARIM KALDI........................................................... 100 SON SÖZ: SALİH ZEKİ BEY’DEN...................................................... 103 KAYNAKÇA........................................................................................................104

4


ÖNSÖZ İZ BIRAKAN BOLULULAR Bolu, bugün artık Türkiye’nin gözbebeği ve dünyada yaşanabilir kentler sıralamasında ön sıralarda yer alıyor. Belediye olarak, sadece alt yapıyı değil, Bolu’nun tarih ve kültürüne de yatırım yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Doğal güzelliklerinin yan ısıra, eşsiz kentimizi bugünlere getiren­ leri, onun tarihine, kültürüne, ekonomisine ve sosyal hayatına katkıda bulunanları unutmadık, unutamayız. Bu nedenle Belediye olarak, hem geçmişimize ışık tutmak hem de kentimizi bugüne getirenlere vefamızı göstermek adına ‘’İz Bırakan Bo­ lulular’’ serimizi başlattık. Bu kapsamda, şimdiye dek ‘’Modern Bir Kö­ roğlu ve Ayvaz Hikayesi: İzzet Baysal &Ahmet Baysal’’ ile ‘’İlklerin Adamı: Şerafettin Erbayram’’ kitaplarını siz değerli Bolulular ile buluşturduk. Bu serinin üçüncü kitabı olan ve yaşadığı dönemde, Bolu kültürüne etki etmiş, ilimiz konusunda derin tarihi araştırmalar yapmış Salih Zeki Kutucuoğlu’nun hayatını anlatan “Kayıp Neslin Mirası: Salih Zeki Kutu­ cuoğlu’’ kitabını sizlere sunmaktan kıvanç duyuyoruz. Salih Zeki Kutucuoğlu’nun hayatını kitaplaştırmak bizim için önemli bir görevdi. Onun yaptığı çalışmalar, Bolu’nun simgesi olan Köroğlu’nu daha anlaşılabilir hale getirmiş, şair Ümmi Kemal’in yaptığı çalışmala­ ra ışık tutmuştur. Bolu’daki vakıflardan tutunda kitabelere kadar bir­ çok alanda tarihi ve bilimsel çalışmayı, amatör bir ruh ve şevkle yapan Kutucuoğlu’nun henüz kitap haline getirilemeyen ve yaklaşık 12 bin 800 civarındaki belgesi de Belediyemizde bulunmaktadır. Bu arşivde tasnif ve çalışma yapabilecek araştırmacılarla, önümüzdeki dönemde Kutucuoğlu’nun kaleminden birçok kitabın gün yüzüne çıkabileceğine inanmaktayım. Bolu’nun kendini bilmesi ve tanımasında eşsiz bir rol oynayan isim­ siz kahramanlarımızdan Salih Zeki Kutucuoğlu’nun hayatından kesitler sunan bu çalışmanın hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ederim. Saygılarımla.

Alaaddin Yılmaz Bolu Belediye Başkanı Temmuz 2016 /Bolu

5



SUNUŞ Bolu Belediyesi olarak, Kentimizi zenginleştiren sosyal faaliyetlere ve kültür alanındaki çalışmalara özel önem veriyoruz. Bunun en güzel örneği, Belediye Başkanımız Alaaddin Yılmaz’ın ön­ cülüğünde başlattığımız ‘’İz Bırakan Bolulular’’ serisidir. Serinin ilk kitapları olan ‘’Modern Bir Köroğlu ve Ayvaz Hikayesi: İzzet Baysal &Ahmet Baysal’’ ile ‘’İlklerin Adamı: Şerafettin Erbayram’’ kitaplarını halkımızla buluşturduk. Bolu Belediyesi’nin bu seri çerçevesindeki kültür hizmetlerinden biri olacak elinizdeki bu kitapla, kentin tarih ve kültürüne önemli katkılar sun­ muş, çok değerli bir insan olan Salih Zeki Kutucuoğlu’nun hayat hikayesini okuma şansına sahip olacaksınız. Ahlakı, yardımseverliği ve düzgün aile yapısı ile hepimize örnek olan Salih Zeki Kutucuoğlu, yaptığı tarihi araştırmalar ile de bu alandaki önemli bir eksikliği gidermeye çalışmıştır. Hayatının yaklaşık 60 yıllık döneminde yaptığı araştırma ve çalışmalar ile Bolu’nun yetiştirdiği önemli tarih araştırmacılarından biri haline gelen Kutucuoğlu, örnek yaşantısı ile de övgüyü hak ediyor. Serinin üçüncü kitabı olacak ‘’Kayıp Neslin Mirası: Salih Zeki Kutu­ cuoğlu’’ kitabı ile 1. Dünya Savaşı’nda esir düşmüş ve Hindistan’daki esir kampından kaçarak memleketine dönebilmiş ağabeyinin himayesinde hayata adım atan Salih Zeki Kutucuoğlu’nun ilginç hayat hikayesini oku­ yacaksınız. Onun şahsında, Bolu’nun 1930’lu yıllardaki gizemli hayatını gözlem­ leyebilecek, onunla birlikte görev yaptığı Kağızman’a ve Isparta’ya ko­ nuk olacaksınız. Bolu’nun köklü ailelerinden Taşhancıların damadı olan Kutucuoğlu’nun askerliği bırakarak, ailenin işlerini devralması ve ticarete atılması nedeniyle kentte yapılan çok katlı ilk betonarme bina olan Turist Otel’in ortaya çıkışını, onun Ziraat Odası Başkanlığını, Ticaret Odasında yaptıklarını, Emekli Subaylar Derneği’ndeki çalışmalarını göreceksiniz. Türkiye’de ilk örnek olan Bolbak’ın kuruluşunun, Kutucuoğlu’nun 1960’lı yıllarda ortaya koyduğu Bolu’ya örnek çiftliğinin öyküsünü bulaca­ ğınız bu kitapta, Bolu’ya ‘’sarı patatesi’’ ve Montofon cinsi inekleri getiren bu isimsiz kahramanın çalışmalarına şahit olacaksınız. Değerli arşivi ile Bolu’nun tarih ve folklor araştırmalarında önemli bir kaynak haline gelen Kutucuoğlu’nun kızları Müjde Demirel ve Mine Selem ile yıllardır süren dostluğumuz var. Salih Zeki Bey’in yaşamını konu alan ‘’Kayıp Neslin Mirası: Salih Zeki Kutucuoğlu’’ kitabını sizlere sunmaktan kıvanç duyuyoruz. Bolumuzun hafızası olacak bu kitabın hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ederim. Emine Davarcıoğlu Belediye Başkan Yardımcısı Temmuz 2016 / Bolu 7



TEŞEKKÜR Canımız, Babamız, Dedemiz, Bize önce insan olmayı, insanın en büyük hazinesinin sevgi ve saygı olduğunu öğrettiğiniz; bir genç kızın en kıymetli ziynetinin aldığı diplo­ malar olduğu düşüncesi ile bizleri modern, ufku geniş bireyler olmaya yönlendirdiğiniz; modern aile ortamında anne ile babanın aşkla bakan gözleri arasında büyüttüğünüz;’ kadının eline paket taşımak yakışmaz’ di­ yerek ileri yaşlarınıza rağmen siz taşıyarak centilmenliği yaşattığınız için sonsuz teşekkürler. Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’ın öncülüğünde başlatılmış olan bu güzel kültür hizmetinde, Babamız Salih Zeki Kutucuoğlu’nun hayatının “İz Bırakan Bolulular” serisine dahil ederek kitaplaştırılmasında emeği geçen, Başkan Yardımcısı Emine Davarcıoğlu, Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Güler Mert, Tanıtım ve Yayınlar Sorumlusu İsmail Şentürk, baba­ mızı ‘gönlü tok adam’ olarak tanımlayan yazar Hüseyin Tunçay ve editör Ercan Yavuz ile emeği geçen herkese teşekkür ederiz. Atalarımız “dünya malı dünyada kalır, öbür dünyaya götüremezsin “ demiş. Ama canımız babamızın yıllardır biriktirdiği bilgiler, deneyimler, koskoca bir tarih kütüphanesi olan beyni ile birlikte uçup gitti. Geride bı­ raktığı yaklaşık 13 bin sayfalık tarihi araştırmalarını gün yüzüne çıkarmaya çalışan başta Belediye Başkanı Sayın Alaaddin Yılmaz olmak üzere Bolu Belediyesi’ne ayrıca teşekkür ederiz. Çocukların ve Torunların

9



BAŞLARKEN Bir kenti kadim yapan unsur, bünyesinde barındırdığı kalabalıklar değil, tarihi birikimi, tarih hafızasıdır. Kalabalıklar sadece seçimler ve nü­ fus sayımları için geçerli bir göstergedir. Dünyanın bütün kadim şehir­ leri, dini, kültürel ve sosyolojik birikimleri sayesinde tarih kitaplarındaki yerini almıştır. Geleceğe bıraktığı mirasla ayakta kalmıştır. Bir kenti, içinde barındırdığı insanların kalitesi kadim yapar. Kadim şehirleri; tarih şuuru, kültür zenginliği, medeni birikim ve cesareti geliş­ miş insanlar kurar ve geliştirir. Çünkü bir şehrin tarihini yazmak, yeni bir şehir kurmaktan daha zordur. İşte Salih Zeki Kutucuoğlu böylesine zor bir görevin adamıdır. Kadim bir kent olan Bolu’nun tarihini araştırmak, sıradan bir Ana­ dolu kasabası görünümdeki bir kente tarihi kimliğini hatırlatmak, her­ kesin üstesinden geleceği bir iş değildir. Tabi Salih Zeki Kutucuoğlu gibi bir tarih tutkunuz yoksa. Salih Zeki Kutucuoğlu, Bolu ile özdeşlemiş bir isim. Bolu’da bir çok ilke imza atmış bir adam. Geleneksel yaşam tarzı ve kültürünün zirve yaptığı bu Anadolu şehrinde öncü olmak, lider olmak, ilklerin adamı ol­ mak herkesin kolayca soyunabileceği bir iş değildir aslında.

Salih Zeki Kutucuoğlu 11


Salih Zeki Kutucuoğu, Mısır ve Hindistan’daki esir kamplarından kurtulmuş bir Osmanlı askeri tarafından büyütülüp, okutularak Cum­ huriyetin aydın nesilleri arasında yerini almış emekli bir asker. ‘Cumhuriyetleri lüks, krallıkları yoksulluk yıkar’ diyen Montesquieu’nun felsefesi ile büyütülmüş bir kişilik. Zenginlik içinde büyümesine rağmen, gönül zenginliğini unutmamış bir tarih ve halk bilimci. İki dünya savaşı arasında geçen çocukluk ve gençlik yıllarının acısını unutmamış bir Türk aydını. Bolu’ya dair tüm tarih araştırmaları­ nı yapan, hayatını doğduğu topraklara ve insanlara adayan bir gönül adamı. Bacon’un ‘Para iyi bir uşak, kötü bir efendidir’ sözündeki anlamı iliklerine kadar hissedecek yüreğe sahip duyarlı bir adam. Köroğlu efsanesini de Samsa Çavuş gerçeğini de unutulmaya yüz tutmuş Şair Ümmi Kemal’i de ortaya çıkaran O. Tarihçilerin şapka çıkar­ dığı, halk bilimcilerinin, folklor araştırmacılarının saygı ile önünde eğil­ diği bir alaylı bir araştırmacı O. Salih Zeki Kutucuoğlu, evinde İstanbul Türkçesi kullanırken, ge­ lenek, görenek ve yemekler konusunda mikro milliyetçi bir isim. Yeşil mercimeğe ‘’milli yemek’’ diyecek kadar yerli. Bolu’ya patatesi, Monto­ fon inekleri getiren, modern çiftlik anlayışını kazandıran biri. Bolu’da bugün yaygın olan modern tavukçuluk, süt ve yem sanayinin öncüle­ rinden. Her yeniliği takip eden Kutucuoğlu, Bolu’ya ilk bilardoyu geti­ recek kadar yenilikçi, tarihin dehlizlerinde kaybolacak kadar geçmişe tutkun bir muhafazakar.

12


“Ne sağcıyım, ne solcu” diyerek siyasi tercihini ‘Atatürk’ün Yolu’ ola­ rak belirleyen Kutucuoğlu, siyasette umduğunu bulamamış bir yorgun savaşçı. Ve onca yorgunluğa ve zenginliğe rağmen bütün ‘taksiler be­ nim’ diyecek kadar hiç araba kullanmamış bir yolcu. Bolu Ziraat Odası, Ticaret Odası, Türkiye Emekli Subaylar Derneği Şube Başkanlıkları yaparken bu kurumlara maddi ve manevi bağışlar yapacak kadar gönlü tok, kurumsallaşma sevdalısı bir önder. Kutucuoğ­ lu, hayatı boyunca tek başına kazanmayı değil, birlikte kalkınmayı ilke edinen biri. Taze ve bayat simit satan simitçilerin gönlünü kırmamak için iki simitçiyi birden mutlu edecek kadar hassas bir kişilik. İzzet Baysal Üniversitesi’nin kurulmasına öncülük eden isimlerden birisi olan Kutu­ cuoğlu, Bolu’daki 400 bakkalı Bolbak Şirketi’ne ortak edecek kadar da gözü ve gönlü tok bir adam. ‘Bir genç kızın en büyük ziynet eşyası diplomasıdır’ diyen, bir ülke­ nin, bir kentin kalkınmasının kadınlarının eğitim seviyesi ile ölçülebile­ ceğini savunacak kadar modern biri. Bolulu genç kızların okuması için emrindeki askerlerle 50 yataklı pansiyon hazırlayacak kadar bu uğurda ter dökmüş bir asker. Bu kitap kendini Yunan, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı döne­ mine ait Bolu ve yöresindeki tarihi eserleri araştırmaya adamış alaylı bir tarih araştırmacısının hikâyesi. Bu kitap, La Bruyere’in dediği gibi ‘Gerçekten alçak gönüllü olan bir insan kendinden hiç söz etmeyen insandır’ felse­ fesini içselleştirmiş Salip Zeki Kutucuoğlu’nun yaşamının kısa bir özeti.

Çalışmalarından 13


Bolu Belediyesi’nin katkıları ile hazırlanan bu kitap, Bolu’nun kadim şehirler arasında yerini alması için tarihin derinliklerine ışık tutan ve ge­ leceğine derin bir miras bırakın bir tarihçinin hikayesi. Tıpkı, Voltaire’in ‘Tarih; kralların, generallerin çiftliği değil, milletlerin tarlasıdır. Her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse gelecekte de onu biçer’ dediği gibi…

14


BÖLÜM 1 KAYIP NESLİN HİMAYESİNDE BİR ÇOCUK



Salih Zeki Kutucuoğlu’nun hayatı iki perdeden oluşuyor aslında. İlk perdede, Osmanlı İmparatorluğu’nun can çekişen tarihi, ikinci perdede genç bir cumhuriyetin doğuşu var; o doğumun yarattığı sancılar var. Ama ikinci perdesi, yaşlı bir dedenin son nefesinde torununa söylediği son sözleri andırıyor. Salih Zeki Kutucuoğlu’nu anlamak, geride bıraktığı izleri takip ede­ rek ona tarihteki hak ettiği yeri verebilmek için, biraz geçmişe gitmek gerekiyor. Yani bir imparatorluğun 3 kıtada birden toprak kaybettiği günlere. ‘Yemen Türküsü ’nün, ‘Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı’ ezgilerinin yakıldığı yıllara. Tarih kitaplarının ‘Osmanlı İmparatorluğu o yıllarda üç kıtada birden toprak kaybetti’ dediği, ama koca bir nesli görmezden geldiği yıllara. Ona bu kimliği, kişiliği kazandıran koşulları anlamadan Salih Zeki Kutucuoğulu’nun hayatını yazmak zaten imkânsız. Salih Zeki Kutucu­ oğ­ lu, 15 Nisan 1919 ta­rihinde dünyaya gel­ di. Artık toprak kaybet­ me­n in önemsiz kal­ dı­ğı, kayıp bir neslin im­p a­r atorluğun dört bir yanına savrulduğu yıl­ lardı. İhanet üzerine iha­ netle karşı karşıya kalan Osmanlı’nın ne kadar şehit ve esir ver­ diğini hesaplayamadığı dönemlerden geçiliyor­ du. O daha annesi Ha­ tice Hanım’ın karnında huzur dolu son günle­ rinin keyfini yaşarken, iki ağabeyi birden sa­ vaşmak için çoktan yol­l ara düşmüş, esir ol­muştu. Mehmet Ağa­ beyi Çanakkale Cephe­ sinde, Cemal Ağabeyi ise Filistin Cephesinde Cemal Kutucuoğlu Filistin Cephesi’nde sa­vaşmıştı. Bu iki ismin adı anılmadan Salih Ze­ki Ku­tucuoğlu’nun hayatını anlamak da yazmak da mümkün değil. Çün­kü O, tarihçilerin ‘kayıp nesil’ olarak nitelendirdiği 1900’lü yılların gençlerinin verdiği fedakarca mücadele sayesinde hayatta kalacak yeni kuşaktan biri olacaktı. 17


11 Mart 1917’de İngilizler, Bağdat’ı işgal ettiğinde Filistin Cephe­ si’ndeki abisi Cemal Kutucuoğlu, çemberin daraldığını anlamıştı. 10 Ocak 1919’da Türk birlikleri, Medine’yi teslim etti. 22 Şubat 1919’da Ma­ raş, İngilizler tarafından işgal edildi (Daha sonra onların yerini Fransızlar alacaktı). 7 Mart 1919’da ise Fransızlar Adana’ya girdi, Kozan’ı işgal etti. Salih Zeki Kutucuoğlu annesinin karnında son tekmeleri atarken bu toprak kayıplarından ve abilerinin durumundan tabiki habersizdi. 8 Mart 1919’da çember biraz daha daralarak Salih Zeki Kutucuoğlu’nun da hayatını tehdit edecek bir boyut kazanmıştı. Çünkü Zonguldak ve Ereğli, Fransızlar tarafından işgal edilmiş, Fransız birlikleri Bolu’ya doğru ilerlemeye başlamıştı. Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı örgütlemek üzere İstanbul’dan yola çıktığı günlerde İngilizler Urfa’yı, (Sonradan yerleri­ ni Fransızlara bırakacaklar) Merzifon’u, İtalyanlar Antalya’yı işgal etti. Onun doğduğu günler ve dakikalar içinde bile Türk toprakları işgal ediliyor, babası Habip Efendi, savaşa gidip, dönmeyen ve bir daha ha­ ber alamadığı iki oğlunun acısıyla sıkıntı içinde bekliyordu. Çaresizlik iliklerine kadar işlemişti Habip Efendi’nin. Onun doğduğu gün İtalyan birlikleri Konya’ya kadar ulaşmıştı.

BABASI HABİP EFENDİ Salih Zeki Kutucuoğu’nun babası Habip Efendi, Mudurnu’da İstiklal Savaşı sırasında levazım ocağında çalışırken hazırlanan silah ve mühim­ matın paketlenmesi görevini üstendiği için Kutucuoğlu lakabı verilen aile, 1934 yılında Soyadı Kanunu çıktığında kendisine ‘Kutucuoğlu’ so­ yadını alacaktı. Habip Efendi daha sonra Adliyeden emekli olacaktı. Habip Efendi iki kez evlenmek zorunda kalmış biriydi. İlk eşi Düz­ celi Sıdıka Hanım genç yaşta vefat ettiğinde, geride Cemal ve Mehmet adıyla iki çocuk bırakmıştı. Habip Efen­ di, eşinin vefatının ardından ye­niden evlenmeye karar verdi. Bo­ lu’dan Hatice Hanımla ikinci evliliği­ ni yaptı. Bu evlilikten de Salih Zeki ve İbrahim Ethem doğacaktı.

Babası Habip Efendi 18

Salih Zeki Kutucuoğlu daha doğ­madan yıllar önce abileri Cemal ve Mehmet eli silah tutacak çağa gel­mişti bile. Osmanlı İmpa­ra­tor­lu­ ğu ise o yıllarda Enver, Cemal ve Ta­ lat Paşa üçlüsünün hegemonyasın­


da­k i İttihat ve Terakki Partisi’nin elinde maceradan maceraya sü­rük­­­le­ni­yor­du. Almanların safında yer tutarak 1. Dünya Savaşı’nı giren Os­man­lı İm­paratorluğu, Çanakkale, Bağdat, Filistin, Sina, Galiçya, Kaf­ kas cep­helerinde düşmanla aynı anda savaşmak zorundaydı. Çanakka­ le, I­rak, Sina-Filistin, Sarıkamış ve Çanakkale cephelerine gönderilen 3 mil­yon­dan fazla askerden şehit olanlar bir yana, 200 binden fazlası esir düş­tü. Habip Efendi, göz­ yaşları içinde oğlu Meh­ met’i Çanak­ka­le’ye, diğer oğlu Ce­ mal’i ise Filistin Cep­he­si’ne savaşa gön­ derdi. Savaş daha yeni başlamıştı. Bolu’da yapa­ yalnız kalan Habip Efendi bir türlü iki çocuğundan da haber alamıyordu. Habip Efendi’nin küçük oğlu Mehmet Ça­ nak­kale Savaşı’nda İn­gil­ iz­lere esir düşünce ge­mi ile Mısır’daki İn­giliz esir kam­pına gö­tü­rüldü. Bü­ yük oğlu Cemal ise Filis­ tin Cephesi’ndeydi. Salih Ze­k i Kutucuoğu’nun ha­ya­tında büyük bir yer iş­gal edecek ‘anne ayrı, ba­ba bir’ ağabeyi Cemal, Filistin Cephesinde iha­ Annesi Hatice Hanım’la net dolu bir havuza düş­ müş gibiydi. Tüm Araplar saf değiştirip İngilizle­rin yanına geçiyordu. Yenilgi kaçınılmazdı. Bu saf değişikliği Cemal Kutucuoğlu’nun bundan sonraki hayatında Arap coğ­ rafyasına bakışını etkileyecekti. Sina ve Filistin Cephesi, I. Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın iste­ ği üzerine açılan bir cepheydi. Bir bakıma Osmanlı İmparatorluğu’nun Süveyş Kanalı’nı ele geçirmesi ve Mısır’a yeniden sahip olması hesapla­ rıyla açılmış bir cepheydi. Başarılı olunursa İngilizlerin Uzak Doğu’daki sömürgeleri ile bağlantısı kesilecek ve yenilgileri kaçınılmaz olacaktı. Yıllar sonra İstanbul’un işgali sırasında görev alacak olan İngiliz Generali Allenby, 110 bin askerle, 27 Ekim 1917 sabahı Gazze’nin bom­

19


bardımanı ile taarruza geçti. 31 Ekim akşamı Birüssebi İngilizlerin eline geçmişti, Gazze de. 9 Aralık 1917 günü Kudüs İngilizlerin elindeydi artık. Lloyd George, General Allenby’den İngilizlere Noel hediyesi ola­ rak Kudüs’ü almasını istemişti. General Allenby de bunu başarmıştı. Kudüs’ün İngilizlerin eline geçmesiyle ve ardından Mekke ve Medine’nin kaybı ile birlikte Müslümanlar açısında üç mukaddes kent de kaybedil­ miş oluyordu. Bunun Osmanlı askerleri açısından anlamı tam bir yıkım­ dı. İşte bu toprak kaybı ve o toprak kaybından daha büyük bir hayal kırıklığı ise Cemal Kutucuoğlu ile birlikte binlerce Türk askerinin İngiliz­ ler tarafından esir alınmasıydı. Mehmet de abisi gibi İngilizler’e esirdi.

ESİR KAMPINDA İKİ KARDEŞ İngilizler, Çanakkale, Irak ve Sina-Filistin Cepheleri’nde 135 binden fazla Türk askerini Kıbrıs, Mısır, Hindistan ve Burma’da (Myanmar) kur­ dukları esir kamplarında tutuyordu.

Cemal Kutucuoğlu ve kardeşi (elinde gazete) Filistin Cephesi’nde İngilizlerin Mısır toplama kampında. 20


Sarıkamış başta olmak üzere Doğu Cephesi’nde ve Avrupa’daki Galiçya Cephesi’nde 60 binden fazla Türk askeri, Ruslara esir düşmüş­ tü. Ruslar bu esirleri Azerbaycan’daki Nargin Adası’nda, Avrupa Rus­ yası’ndaki Vetluga ve Varnavin gibi kasabalarda ve Trans Sibirya hattı boyunca çeşitli şehirlerde kurdukları esir kamplarında tutuyordu. Bu as­ kerlerin çoğu ancak 1922 yılından sonra, büyük taarruzun kazanılması ile ülkeye dönebilecekti, tabi eğer sağ kalabilmişlerse… Fransızlar büyük bölümünü Çanakkale kara muharebelerinde esir aldıkları 4 bin Türk askerini Korsika’daki kamplarda tutuyordu. İngilizler, Çanakkale’de esir aldıkları 8 bin askere ilaveten Filistin, Irak ve Bağdat Cephelerinden esir alınan tüm Türk askerlerini Mısır’da kurdukları üç farklı kampta tutuyordu. Mısır’daki Seydibeşir Kuveysna Useray-ı Harbiye Kampı’nda kardeşi Mehmet ile karşılaştı Cemal Kutu­ cuoğlu.

Annesi ve kardeşi Ethem ile 1945 21


Mehmet Kutucuoğlu, bitkin, perişan durumdaydı. Bir deri bir kemik kalmıştı. Çanakkale’den İskenderiye’ye getirilinceye kadar bir geminin ambarında tutulmuş, bu pis ortam sebebiyle tifoya yakalanmıştı. İlaç yoktu. Birbirlerine sıkıca sarılan iki kardeşten Cemal daha sonra Hindis­ tan’daki esir kamplarına nakledilecek, diğeri ise bu esir hayatına daha fazla dayanamayarak orada şehit düşecekti. Esir kampındaki bu görüş­ me iki kardeşin dünya gözüyle birbirlerine gördüğü son zamanlardı. Cemal Kutucuoğlu, bu yıllarda fotoğraf çekmeye merak sarmıştı zaten. Filistin Cephesi’nde savaşırken bulduğu bir fotoğraf makinası ile pek çok tarihi değerde fotoğraf çekti. Mısır’daki Türk esirlerin bulundu­ ğu kamplardan çekilen pek çok fotoğraf da yine ona aitti.

Mısır’daki Türk esirler

KRİZOL HAVUZLARI İngilizler tifo salgını söz konusu olduğunda tüm esirleri krizol ha­ vuzlarında yıkıyorlardı. Pek çok tarihçinin iddiasına göre, İngilizler Filis­ tin Cephesi’nde esir düşen 16. ve 48. Piyade Tümeni’nin 15 bin askerini krizol kazan veya havuzlarına sokmak suretiyle kör etmişti. Bir başka id­ diaya göre ise İngiliz General Allenby, zaten Filistin Cephesi’ndeki savaş sırasında kimyasal silahlar kullanmaya başlamıştı. Yoksa tüm ordunun toptan esir alınması imkânsızdı. Ancak yıllar sonra ortaya çıkan tanık ifadeleri İngilizler’in Türk esirleri krizol havuzlarında kör ettiğini ortaya koyuyordu. Fransızların da İngilizlerden farkı yoktu. Fransızlar da Çanakkale Savaşı’nda esir aldıkların Türk esirleri o yıllarda ne hikmetse havuzlarda banyo yaptırıyordu. Bazı araştırmacı ve tarihçilerin elde ettiği bilgilere göre, Fransız askerleri Türk esirlere havuzda banyo yapıp temizlenme­ leri halinde serbest bırakılacaklarını söylüyorlardı. Esir askerler de bu 22


sevinçle banyo yaparak elbiselerini yıkıyor ve güneşte kurutuyordu. An­ cak bir hafta içinde bir çoğu akciğer yetmezliğinden ölüyordu.

Bir Türk askeri birliği

Sadece Cemal Paşa’nın çılgın Kanal Hareketi’nden toplam 75 bin esir vardı İngiliz ve Fransız esir kamplarında. Mısır’daki esir kamplarında kısa süre tutulan Cemal Kutucuoğlu, 12 bin askerle birlikte Hindistan ve Birmanya’daki esir kamplarına nakledildi. Çok az bir kısmı ise Kore’ye götürüldü. Hindistan’daki esir kamplarında tutulan Türk askerlerinin sa­ yısı bir ara 138 bine ulaşmıştı. Cemal Kutucuoğlu da bunlardan en şanslı olanıydı. Çünkü Hindistan’daki Bellary kampı Cemal Kutucuoğlu’nu ka­ çış imkânı verecekti.

BELLARY KAMPI Cemal Beyin de tutulduğu Bellary Esir Kampı 1916’da açılmış, 1920’lere kadar Türk esirlerin tutulduğu bir yer olarak kayıtlara geçmişti. Kamp hayatı hakkında 156. Alay Komutanı Yarbay Hasan Ye­ti­mi­ ci’nin hazırladığı layihada oldukça ayrıntı mevcuttur. Buna göre, İngilizler, Irak bölgesinde savaşın başlangıcında esir aldığı Osmanlı subay ve erlerini birbiri ardı sıra Hind-i Çin içinde Bur­ ma eyaletinde Tatmiyo denilen esir kampına sevketmiştir. Bu arada, Osmanlı’ya karşı başlayan isyan hareketleri nedeniyle, esirler arasında da milliyet sorunları olunca, Osmanlı uyruğu içinde olup, esas kayda iti­ raz etmeyen Türk ve Arap subaylar Tatmiyo kampında tutulmuştur. Mil­ liyetlerini ortaya koyan Kürt ve Arap askerler ise ayrılarak Bombay’ın ku­ zeyindeki Rapnonan eyaleti içindeki Sumerpur yöresinde açılan kampa aktarılmıştır. 23


Yetimici layihasında, bu bilgilerin Bellary kampına aktarılan esir su­ bayların ifadesinden anlaşıldığını belirtiyor. Burada da 1917 yılında Mekke Şerifi Hüseyin’in başkaldırısı nede­ niyle bazı arap subaylara İngilizlerin teklifleri, Türk askerlerinin buna karşı çıkmaları nedeniyle huzursuzluk baş gösterecekti. Bunun ardından Kutülamare civarında, Bağdat etrafında ve Deli Abbas ile Karatepe yörelerindeki muharebelerde esir düşen Türk as­ kerleri de 1917 ortasından itibaren Bellary’e gönderilecekti. Remadiye Grubu Komutanı ve subayları ile 1918 ortasında da 50. Tümen’in esir askerleri burada tutulacaktı. Kampta İngilizler adına çalışan Ermeni tercümanlar, esirlerden yeni kurulacak İngiliz sömürgelerine subay devşirebilmek için isimlerini Türk ismi olarak değiştirip, islam olduklarını belirtmiş, Ermeni bir Yüzbaşı Doktor vasıtasıyla da esirlerden 6-7 adedinin din değiştirmesine neden olmuşlardı. Esir kampı, Hindistan’ın Madras eyaletine ve Bangalor iline bağlı Bellary kazası merkezinin 3 mil kuzeyinde Demirmogor-Tahvintakar de­ miryolu hattı üzerinde, 1,5 km2’lik bir alanda kurulu bulunuyordu. Esirlerin her hafta Salı günü sabah 08:00’de yoklama vermeleri ge­ rekiyordu, milli ve dini bayramlar da buna dahildi. Erler ve yedek subay­ lar da her gün sabah 06.00 ve 16.00’da sayıma tabiydi. Özellikle esir erler karargâh içinde mutfak ve çamaşırhanelerin pis sularıyla, binalarda kullanılan suları atmak mecburiyetindeydi. Bunun yanında bina içi ve dışı temizlik, çöplerin atılması, arazi çalışmaları gibi çalışmalar da erlere uygulanan angarya işlerdendi. Ailelerle haberleşme oldukça ağır ve güç koşullarda işliyor, Ermeni tercümanların getirdiği gazetelerde yer alan Türkiye’ye ilişkin haberler de esirlerin var olan direncini daha fazla kırıyordu. Türk esirler, örneğin yoklamaya bile geç kalsalar, tutuklanıyor, 2 ay boyunca angarya işlerde çalışmak zorunda kalıyordu. Kamptaki su kıtlığı da ayrı bir sorundu. İngilizler yağmur sularının toplanması için düzenek oluştursa da çeşmelerden her zaman su akmı­ yor, çeşitli bahanelerle günde 15 dakika, yarım saat kadar su verildiği oluyordu. Özellikle erler, çevredeki yağmurlarla oluşmuş havuzlardan getirdikleri kokmuş sularla çamaşırlarını yıkamak zorunda kalıyor, bu yetmezmiş gibi en ufak kabahatlerinde yerel askerler veya İngilizlerce su küpleri kırılıyor, su tenekeleri deliniyordu. Esirlerinin çoğunun parası olmadığı için, kampta teneke satılsa bile bunların yenisini almak da ol­ dukça güçtü.

24


Kamptaki bu zor şartlar altında hayatta kalmaya çalışan Türk esirleri için 1918 yılında Bern Şehrinde İngilizlerle Osmanlılar arasında esir de­ ğişimi görüşmelerinin başlaması biraz olsun ışık olsa da kurtulmak için daha zamana ihtiyaç vardı. Ancak esirlik de kamp hayatı da gerçekten zordu. Vatandan ayrı, eli kolu bağlı olmak bir yana, özellikle erler paraca ve angarya hizmetleri­ nin güçlüklerinden dolayı çok ağır şartlarda ayakta kalmaya çalışıyor­ lardı. Esir erlerin sadece yüzde 20’lik bölümü ailesinden para alabiliyor, bu paralar da kur farkından dolayı kuşa döndüğünden hiçbir işe yara­ mıyordu. Bunun için yeni elbiselerini ya da yiyecek haklarını bile satmak durumunda kalıyorlardı. Ancak Türk esirlerin gururlu tavırları kampta da devam ediyordu, bazen İngilizlerden veya Hindu askerlerden intikam duygularıyla Türk esirleri itip kalkmak isteyenlere karşılık veriyorlar, hatta bu polisler ba­ zen esir erlerden dayak bile yiyordu. Ancak yine de askerler ceza almak­ tan kurtulamıyordu. Esir erler taş döşemeli binalarda kalıyor ve ince kumaştan beyaz bir elbise ve bir pamuk battaniye veriliyordu. Altlarında ise ot minderler bulunuyordu. İngilizler esir değişimi konusunda da çok ağır davranıyor, örneğin, hasta ve malül olanları sürekli, tekrar tekrar muayeneden geçiriyordu. Bu arada, Türkiye’nin Yeni Delhi Büyükelçiliği askeri ataşesince 1968 yılında Bellary’deki Türk Şehitliği ziyaret edilerek hazırlanan ve Müslü­ man yerel halktan alınan bilgilerle derlenen rapora göre, bazı esir as­ kerler verimli çalışmadıkları gerekçesiyle İngilizlerce vurularak öldürü­ lüyordu. Yine Süveyş Cephesinde esir düşen Ferik (Osmanlı döneminde Tümgeneral ile Korgeneral arasında bir rütbe) Abdüsselam Paşa da işi bırakıp namaz kıldığı gerekçesiyle İngilizlerce vurularak öldürülmüştü. O tarihte Bellary Bölgesinde 600 kadar Türk mezarı tespit edilebilmişse de bir Hint Hava üssünün yanında olan şehitlik, genişletme çalışmaları sırasında büyük tahribat görecekti. Türkiye buraya ancak 1997 yılında 171 bin dolar harcayarak güzel bir şehitlik tesis edebilecekti. İşte Cemal Kutucuoğlu, Mısır’daki ölüm havuzlarından son anda kurtulmuş, Hindistan’daki esir kamplarında böyle bir hayatın içinden sıyrılarak ülkesine dönebilmişti. O zamanlar Türk esirlerle kimsenin ilgilenecek hali yoktu. Çünkü Anadolu’da dört bir yandan düşman işgali altındaydı. Herkes can derdi­ ne düşmüştü. Esir kamplarından kurtulanlar ya kendi imkan ve çabaları ile kurtuluyor ya da şans eseri serbest kalabiliyordu. Serbest kalanların

25


Türkiye’ye ulaşması bile imkânsızdı çoğu zaman. Esir 200 binin üzerin­ deki Türk askerinden 50 bini bu yollarda ölmüştü zaten. Kör edilen Türk esirlerle ilgili 25 Mayıs 1921’de Edirne Mebu­ su Şeref ve Faik Bey, TBMM’de yaptıkları konuşmada, 1918’de Filistin Cephesi’nden esir düşen 16. Tümen’in 48. Alayı’na bağlı 15 bin Osmanlı askerinin Seydibeşir Kuveysna Useray-ı Harbiye kampında, mikrop kır­ ma ameliyesi sırasında, içine normalin çok üzerinde dezenfektan ‘krizol’ (cresol) maddesi katılmış sudan geçirilerek kör edildiklerine dair bir soru önergesi vermişlerdi. Yani olay TBMM tutanaklarına da girmişti. Kardeşi Mehmet’in Mısır’daki esir kampında öldüğünden habersiz olarak Hindistan’daki kampa gitti Cemal Kutucuoğlu. Oradan bir yolunu bulup kaçmayı başardı. Türkiye’ye döndüğünde takvimler 1919 yılını gösteriyordu. Babasının yeni eşinden olma kardeşi Salih Zeki yeni doğ­ muştu. 1 Nisan 1920’de, yani savaşın bitiminden 1,5 yıl sonra Mısır’dan Türkiye’ye gönderilmek için İstanbul’dan gemi gelmesini bekleyen 17.488 Osmanlı esirinin çoğu Pellegra’lı idi. B-3 vitamini eksikliğinden kaynaklanan hastalık sebebiyle esirleri neredeyse hastalık sebebiyle esirlerin neredeyse ayakta duracak hali yoktu. Ancak bu esirler için­ de Mehmet yoktu. Cemal Kutucuoğlu, kardeşi Mehmet’in kendisinin Hindistan’a gönderilmesinden birkaç gün sonra kampta öldüğünü ge­ len esirlerden öğrendi.

BABA GİBİ AĞABEY Cemal Kutucuoğlu’nun mucizelerle dolu kurtuluşu, kardeşi Salih Zeki için yeni bir hayatın başlangıcıydı. Çünkü bir süre sonra babası Habip Bey’i de kaybedecek olan Salih Zeki’ye ondan sonra abisi Cemal Kutucuoğlu babalık edecekti. İkisi arasındaki ilişkiye ise herkes gıpta ile bakacaktı. Salih Zeki’nin doğumundan kısa bir süre önce Cemal Kutucuoğlu, Bolu’ya gelebilmişti. O sırada Karamanlı Mahallesi’nde ahşap bir evde oturuyorlardı. Cemal Kutucuoğlu’nun Fransa’da yaşayan torunu ressam Utku Varlık, o günlerin Bolu’sunu şu hislerle hatırlıyordu: “Karamanlı Mahallesinde Fırka’nın hemen altındaydı evimiz; dedem Cemal Kutucuoğlu ve Büyükannem Kübra hanım hemen karşıda ve de Fırka’ya doğru küçük evde de Ciciannnem (Salih ve Etem Kutucuoğlu’nun anneleri) Hatice hanım otururdu. Malum Fırka önce Halkevi olarak Bolu kültür ortamının odak noktasıydı. Arka da Bolu kapalı ve açık pazar yeriydi. Oradan Büyük Cami’ye ve hemen bitişiğinde Taş Han vardı. Belediye’nin arkasındaki Şehir Sineması; Ayhan Abi’yi kim tanımaz, belki kentin en popüler kişisiydi. Çarşamba öğleden sonra seansını ve cumartesini hiç kaçır26


madım. Genellikle Amerikan filmleri, film öncesi Pathé News / dünya haberleri ve bir Disney çizgi filmi. Belediye meydanı kentin en işlek mekânı, Haşim Usta’nın lokantası Bolu mutfağının o yıllar tek temsilcisi. Buradan geçen yabancıların uğradığı en turistik yerdi. Abant’ı unutmayalım ama o yıllar hiç bir restorasyonu yoktu, pikniğe gidilirdi. Çarşıya döndüğümüzde, uğradığımız en işlek yer İmren Pastahanesi, Tabaklar Mahallesi’ne doğru eski bir Selçuk Camisi’nin yanındaki bina şehir kütüphanesine dönüştürülmüştü. Soğuk kış günlerinde ısınmak ve okumak için çok kalabalık olurdu. Öbür tarafta çarşının içinde Eczacı Hilmi beyin eczanesi, oradan Taş Han’a doğru Bolu Çarşısı’na çıkarken onu çevreleyen ufak dükkânlar, geleneksel Bolu çarşı günü pazartesi tüm köylerin pazara geldiği, haftalık alışverişin merkeziydi. Yine o tarafta kumaş mağazası olan Sabri Talu, bizim Karamanlı Mahallesi’nden komşumuzdu. Tabaklar’a doğru gidildiğinde; Çaça Cahit Mobilyacı. Özellikle tüm ailelerin ve kişilerin takma isimleri vardı; belki kolay anımsamak için olacak, bence bu, küçük kentin kendine ne kadar dönük ve de geçmişine bağlı, büyük bir aile olduğunu kanıtlıyor. Örneğin büyük aileler: Çatladılar, Emniyetciler, Davarcılar, Sirkeciler, Karamanoğulları, Çıracılar, Hititler, Küpeliler, Çizmeciler vs. diye anılırdı. Kişilere gelince: Çülü Şükrü, Yahudi Salih (pastırma satardı), Armoni Şefik (akordeon ça­ lardı)…” Bu kadar kapalı ve birbirine bu kadar yakından tanıyan insanların kıt imkânlar içinde dünya ile bağlantı kurduğunu, Utku Varlık şu sözlerle anlatıyor; “Bizim yaşadığımız Bolu’yu nasıl anlatabiliriz? İstanbul ve Ankara’ya çok yakın olması belki bu kentin bir şansıydı, ama ulaşımın ve de iletişimin o yıllara özgü yetersizliği yine de bu kentin ‘otarsi’ yaşamasına neden oluyordu. Kendi kültürünü kendi yaratması, uzun süren kışlara da yiyeceğini, yakacağını hazırlaması gerekliliğini zorunlu kılıyordu. Her sabah Emniyetçiler’in iki otobüsü biri Ankara, biri İstanbul’a saat 07.30’da yola çıkardı. Sanki Ay’a yolculuk misali gidenleri uğurlayanlar sayıca gidenler daha çok olurdu. Özellikle İstanbul zor bir seferdi; önce Bolu dağını inmek (gidişte), sonra Düzce’de mola epey uzun sürerdi. Bu dağ dönemeçleriyle ünlü olduğu kadar, kötü havalarda tehlikeli, kışın da genellikle kapalı olurdu. Öğleden sonra son durak Adapazarı’na varıldığında, İstanbul Trenine yetişmek, akşam 20.30’da İstanbul’a varmak” Utku Varlık, Bolu’nun o yıllarda aydınlık bir yüzü olduğunu şu söz­ lerle ortaya koyuyor; “Genellikle İstanbul gazeteleri, kendi özel araçlarıyla Bolu’ya öğleden sonra varırdı. Bu belki günün en önemli olayıydı; geciktiği zaman Gazeteci Hüseyin yargılanır ve azarlanırdı. Genellikle kentin önemli noktaları: kitap ve dergi satan dükkânlar da bizim uğrak yerlerimizdi. Emin Fıratlı’nın kitap ve kırtasiye dükkânında yabancı dergiler de bulunurdu. Daha önceleri hemen çarşıda Fazıl Bey’in kitap evinin loş mekanında babamın saatlerce 27


kitap karıştırdığını unutmadım. Çok ilginç, okul sayısı en fazla olan, çok aydın bir kentti Bolu. Babam Muzaffer Şadi Varlık, Cumhuriyet bayramlarında çok önemli konuşmalar, nutuklar atardı. Halk evlerinden başlayarak, okulların kendi kültürel işlevleri; müzik, tiyatro genellikle kendi sahnelerinde olurdu.”

Utku Varlık’ın Babası Muzaffer Şadi Varlık bir Cumhuriyet Bayramı söylevinde

Oğlu Mehmet’i Mısır’da kaybettikten sonra Habip Bey’in hayata ba­ kışı da, hayata tutunuş biçimi de değişmişti. Yaşı hayli ilerlemiş, bunca ölümü kaldıracak takati kalmamıştı. Salih Zeki Kutucuoğlu 9, kardeşi Et­ hem 8 yaşına basmıştı ki, babaları Habip Efendi hayatını kaybetti. Ama kader sadece Cemal’i yeniden görmeyi ona nasip etti. Mehmet’in Mısır’da şehit düştüğünü öğrendiğinde ise aklını yitirecek kadar kendinden geçmişti. Çünkü Kurtuluş Savaşı’da dahil olmak üzere Kutucuoğlu Ailesi o yıllardaki savaşlarda tam 11 şehit vermişti. Cemal Kutucuoğlu, kardeşlerine babalık yaptı ve onların her zaman arkalarında durdu. Kendisi de fotoğrafçılığa merak sarmıştı. Bolu’daki ilk fotoğrafçılardan biri olup çıkmıştı bile. Esir kamplarında çektiği fo­ toğraflarla bir döneme ışık tutan Cemal Kutucuoğlu, Bolu’da da bir fe­ ner olarak yol gösterici olmaya devam ediyordu.

VARLIK: ‘’BOLU’YA ADANMIŞ BİR AİLE…’’ Cemal Kutucuoğlu’nun kızından torunu Utku Varlık, dedesinin fo­ toğraf uğraşını çok ilginç buluyor ve onun askerlik yaşantısını görüntüle­ yen ‘Voiglender’ markalı fotoğraf makinasını da özenle saklıyor. Bolu’dan ayrıldığı 60’lı yıllara kadar aile anıları ve Salih Zeki Kutucuoğlu’nu nasıl anımsadığını da şöyle anlatıyor: 28


Arkadan ikinci Salih Kutucuoğlu, önde Ethem Kutucuoğlu, Kemal Kutucuoğlu

“Kutucuoğlu Ailesi’ni tanımlarken önce baba Habib Bey’den başlamak gerekiyor. İki kez evlenmiş, birinci eşi Sıdıka Hanım’dan iki oğlu olmuştur; dedem Cemal ve kardeşi Mehmet Kutucuoğlu. Cemal Kutucuoğlu 1. Dünya Savaşı sırasında Cemal Paşa’nın Filistin cephesinde İngilizlere esir düşüyor ve önce Mısır’da bir toplama kampına, daha sonra da Hindistan’a bir askeri kampa gönderiliyor. Mısır’daki toplama kampında kardeşi Mehmet ile karşılaşıyor ama bir süre sonra Mehmet tifodan ölüyor. Cemal Kutucuoğlu, Hindistan askeri kampında özgürlüğe kavuştuktan sonra, 1919 yılında Bolu’ya dönüyor. Kendisi amatör fotoğrafçıydı, harpte yaşadıkları anıların, özellikle Mısır toplama kampında çektiği fotoğrafların bazıları elimdedir. Annem Hayriye Varlık 1914 yılında doğmuş; demek oluyor ki, dedem savaşa giderken eşi Hatice Hanım hamileydi. Annem babasını ilk kez 1919 yılında Bolu’ya geri döndüğünde yani 4 yaşında görüyor. Annemden sonra dayım Dr. Kemal Kutucuoğlu ve teyzem Ferhan Savaşal doğuyor. Ne yazık ki anneleri Hacer Hanım (benim büyükannem) genç yaşta vefat ediyor. Bir süre sonra dedem Düzce’den Kübra Hanım’la evleniyor.” 29


Cemal beyin kızı Hayriye Varlık ve kardeşi Ethem Kutucuoğlu

Utku Varlık, Salih Zeki Kutucuoğlu’nun, dedesi Cemal Kutucuoğlu tarafından büyütüldüğünü de şu şekilde anlatıyor; “Dedemin babası Habib Bey ilk eşi Sıdıka Hanım’ın ölümünden sonra kendinden çok küçük yaşta Hatice Hanım ile evleniyor ve bu evlilikten Salih ve Ethem Kutucuoğlu doğuyor. Bu iki kardeş abilerinden yani dedemden, onun çocukları yaşında olacak kadar küçükler. Salih ve Ethem Kutucuoğlu’nu dedem Cemal Kutucuoğlu büyüttü diyebiliriz. Daha çok 50’li yıllar belleğimde. Amcam Salih Kutucuoğlu’nun genç bir subay ola30


rak, Taşhan ve Bolu Kaplıcaları’nın dahi sahibi olan Bolu’nun en önemli ailesi Taşhancılar’ın kızı Yurdanur’la evlendiği düğünü halen anımsıyorum. Evlilikten bir süre sonra Salih Zeki Bey askerliği bıraktı, ama kardeşi Ethem devam ederek, önce kurmay, sonra albay oldu, ne yazık ki o da çok genç hayata veda etti. Kutucuoğlu ailesi etkinlikleriyle Bolu tarihinde önemli bir yerini kaplar. Örneğin dedem Cemal Kutucuoğlu Bolu İl Gazetesi’ni yönetti. Dayım Kemal Kutucuoğlu da göz doktoru olarak Bolu’ya bağlılığını sürdürdü.”

Taşhancıların sahip olduğu ve 1953 yılında kamulaştırılan Küçük Kaplıca

BOLU ÇAYIRLARINDA BİR PEHLİVAN Cemal Kutucuoğlu, babası Habip Bey’in ölümünden sonra biri 8, diğeri 9 yaşında olan baba bir anne ayrı kardeşlerine hem abilik, hem babalık yaptı. Tek amacı vardı; kardeşleri ve çocuklarını okutmak. Mısır ve Hindistan’daki esaret yılları boyunca eğitimin önemini daha iyi anla­ mıştı. Bolu’daki ortaöğretim dışında eğitim imkanı olmadığı için onları Bolu’da okutabilmesi mümkün değildi. Salih Zeki Kutucuoğlu, 1926 yılında ilkokula başladı. Kardeşi Ethem de bir yıl sonra aynı okula kayıt yaptırdı. Okulunun en zeki ve afacan çocuklarından biriydi. Çocukken en sevdiği oyunsa güreşti. Kızı Müjde Kutucuoğlu Demirel, babasının çocukluk yıllarına ilişkin duyduklarını şu sözlerle ortaya koyuyor:

31


“Cemal Amca’mın kendine büyük hamilik, babalık yaptığını söylerdi. Çocukken güreş yaptığını ve çok meraklı olduğunu ifade ederdi. Ele avuca sığmayan zeki bir çocuk olduğunu belirtirdi bizlere. Çocukluğumda benim hala dediğim, Cemal amcamın kızı (Hayriye Halam) babamdan 5 yaş büyüktü. Babam da ona abla derdi. ‘Öyle yaramazlıklar yapardım ki ablam yaramazlığımdan bıkar, beni sırtında taşırdı’ diye anlatırdı. Babam çok zeki ve muzip bir insandı, zekâsının verdiği bir muziplikti. Çocukluğu da öyle haşarı, muzip geçmiş. Kendisinden 1,5 yaş küçük olan amcamla ikisine, Cemal amcam baba olmuş. Fakat güreşe duyduğu bu meraka rağmen, sanırım güreş yapmaya yeterince imkan bulamamış. Zaten sonraları yağlı güreş turnuvaları yaptırırdı. Sanırım çocukluğundan beri içinde kalmış bir tutkusu vardı. Uzun yıllar boyu da devam ettirdi bu turnuvaları.”

Yağlı güreş turnuvalarından

Salih Zeki Kutucuoğlu’nun kızı Müjde, babası ile amcası Cemal Ku­ tucuoğlu arasındaki ilişkiyi şu sözlerle ortaya koyuyor; “Dedem Habip Bey, çok erken vefat etmiş, babamlar 8-9 yaşındaymış. Bolu Merkez’deniz. Babaannem Hatice Hanım o da Bolulu. Cemal amcam baba olmuş. Mehmet Amcam savaşta öldüğü için onu hiç görememiş. ‘Rekor’ lakabıyla anılan Şeref Mızrak amca babamın çocukluk arkadaşı. Çocukluğunda mahallede devamlı savaş oyunları oynayıp, babamın o dönemde komutanlık yaptığını anlatmıştı ve ‘o bir asker hayranıydı ve sonuçta subay oldu’ demişti. Babam ve amcam ilkokul ve ortaokulu Bolu’da bitirince askeri liseye gitmişler.” 32


KULELİ’DE İKİ KARDEŞ… Cumhuriyetin ilk yılları yokluk yıllarıydı. Kurtuluş Savaşı’ndan galip çıkmış olsa da Cumhuriyetin kurucu kadrolarının halka verecek fazla bir şeyi yoktu. Buna rağmen başlatılan reformlarla halkın en azından ufku­ nu açacak yöntemler bulundu. Cemal Kutucuoğlu, esir kaldığı dönem içinde dünyayı anlamış ve kendince bir sentez yakalamıştı. Aile bütçesi­ nin verdiği olanaklarla evladı yaşındaki kardeşini ve çocuklarını okuttu. İkisi subay, biri göz doktoru biri öğretmen biri de kız meslek lisesi me­ zunu oldu. Cumhuriyet felsefesine de, devrimlerine de bağlı biriydi. Ve yeni Cumhuriyetin ilim, irfan sahibi nesillere ihtiyacı olduğunu biliyordu. İki kardeşini birden askeri okula göndermeye karar verdi. En yakın aske­ ri okul İstanbul’daydı. Salih Zeki ve Ethem’in askeri okulda yatılı olarak okuması halinde Cumhuriyet rejiminin arzuladığı yetişmiş insan gücü­ ne kavuşacağına karar verdi. Amcası Cemal Kutucuoğlu’nun o yıllarda verdiği mücadeleyi Salih Zeki Kutucuoğlu’nun kızı Müjde Kutucuoğlu Demirel, babasının her dö­ nemde şükranla yad ettiğini şu sözlerle ortaya koyuyor:

Salih ve Ethem Kutucuoğlu 33


Salih ve Ethem Kutucuoğlu

“Babam 1919 doğumlu. 4 kardeş, 2’si subay biri memur emeklisi biri de şehit. İstiklal Savaşı’nın veya savaş yıllarının sıkıntısını çekmiş bir abi. Bunun haricinde Kutucuoğlu Ailesi, Çanakkale, İstiklal Savaşları olmak üzere 34


tam 11 şehit vermiş. Her aileye nasip olmayacak bir şeref aslında. Şehitlerden biri de babamın büyük abisi Mehmet Kutucuoğlu. İki kardeşini birden Kuleli Askeri Lisesi’ne kaydettirmiş. Okuyup memlekete büyük hizmet edeceklerini düşünmüş.” Salih Zeki Kutucuoğlu ve kardeşi İbrahim Ethem aynı anda yazıldı Kuleli Askeri Lisesi’ne, kendisi piyade eğitimi ile okuldan mezun olur­ ken, kardeşi Ethem, topçu olmayı tercih etti. İkisi de okuldan mezun olduklarında Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış Türk Ordusu yeni bir savaşın ayak seslerini duyar vaziyette bıçak sırtında bir gündem ya­ şıyordu.

İSTANBUL’DA İKİ ÂŞIK Salih Zeki Kutucu­ oğ­lu, İstanbul Kuleli Li­se­si’nin en başarılı öğrencilerinden biriydi. İs­tan­bul’a kısa sürede adap­te olup, yabancılık çek­memesinin birinci se­be­­bi kardeşi Ethem’in ya­nında, çocukluk aş­kı­nın da İstanbul’da bu­lun­masıydı. Sa­ lih Ze­ki Ku­tu­cu­oğ­lu, ilkokuldan iti­ba­ren ta­nıdığı ve uzak­tan akra­ba­la­rı olan Taşhancı­ la­rın kı­zı Yurdanur ile bir­bir­le­rini sevmişti. Ce­mal Kutucuoğlu gibi Taş­­hancılar da kızları Yur­danur’u okuması için İstanbul Eren­ köy Kız Lisesi’ne yatılı Yurdanur Hanım olarak gön­dermişlerdi. Daha sonra Yurdanur bu okuldan alınarak Bursa’ya götürülecek ve orada Bursa Kız Lisesi’ni tamamlayacaktı. Yurdanur daha lise çağında iken Salih Zeki ve Yurdanur’un aşkını Bolu’da bilmeyen yoktu. Ancak aileler birbirlerinin eğitimini engelleme­ leri için iki genci evlendirmek yerine, aile arasında bir söz kesmişlerdi. Böylece ikisinin de okullarını bitirip, bir an önce hayata atılmaları teşvik edilmiş oldu. 35


Yurdanur Hanım

Salih Zeki Kutucuoğlu 1941 yılında Harp Okulu’ndan mezun oldu. 1942 yılında da Piyade Meslek Okulu’nu bitirerek teğmen rütbesiy­ le Kars’ın Kağızman İlçesi’ndeki motorlu tabura tayin edildi. 2. Dünya Savaşı’nın en acımasız günleriydi. Adolf Hitler yönetimindeki Alman­ ya, Yunanistan’a kadar ilerlemiş, Moskova kapılarına kadar dayanmış­ tı. Türkiye’de ise Atatürk’ten sonra İsmet İnönü yönetimin başındaydı. İnönü, Türkiye’ye bu savaşa sokmamak için çok büyük uğraş vermesine rağmen, orduyu da hazır kıta bekletiyordu. Olası bir savaşın kaçınılmaz olması durumunda ülkenin sefaletle karşı karşıya kalmaması için de ağır tedbirler alıyordu. İnönü’nün kemer sıkma politikaları ile halk sıkıntı çe­ keren, yokluk ve kıtlık yılları başlamıştı. İşte tam bu ortamda Salih Zeki 36


Kutucuoğlu, bir an önce büyük aşkı ile evlenme arzusundaydı. Ancak savaşın gidişatını gördükten sonra evlenmeleri mümkün olacaktı.

Kağızman’da

Kızı Müjde Kutucuoğu Demirel, babası ile annesi arasındaki aşkı şu sözlerle anlatıyor: “2. Dünya savaşı sırasında Ka­ ğız­ man’da iki yıl görev yaptıktan son­ra Bolu’ya geliyor. Annemle 1948 yılında evlenmişler. Ama onla­rınki bir aşk evliliği. Çok kü­çükken birbir­ le­ri­ni sevmişler, annem Erenköy Kız Li­se­si’nde okurken ba­bamla sözlüymüş. İki aile uzaktan akraba oluyor. Bo­lu’da herkes birbirini tanıyor, annem liseyi bi­tirince nişanlanmışlar ar­dından da evlilik. Ve annemle babam ikisi de ata binmeyi çok severdi. Onları ta­nıyanlar, ‘Annenle baban Bolu Aşıklar Yolu ve Kaplıca Yolun’da atlarla çok güzel gezinti yaparlardı’ di­ye anlatırlardı bize. Annem ilerleyen yaşlarında da ata binerdi, aynı zamanda annem ve babam çok iyi yüzer, çok iyi dans ederlerdi. Sandalda kürek çekerlerdi. Hatta İstanbul Boğazı’nın en kısa mesafesini annem ve babamla sandalla kürek

Salih Zeki Kutucuoğlu 37


çekerek geçtiğimizi hatırlarım. Annem çok girişimci ve modern ruhlu bir kadındı,babam da annemle aynı kişiliğe sahipti. Annem de çok girişimci ruh­lu bir kadındı. Evlenince üniversi­teye devam etmemiş. Yani başarılı er­ keğin ardındaki kadındı o.”

KAĞIZMAN’DA BİR TEĞMEN Salih Zeki Kutucuoğlu, Kuleli Askeri Lisesi’nden mezun olur olmaz Teğmen rütbesi ile ilk görev yeri olan Kars’ın Kağızman ilçesine gönde­ rildi. Bu arada okul biter bitmez de büyük aşkı Yurdanur ile sözlülük iliş­ kisinden nişanlılık boyutuna geçtiler.

Nişanlılık dönemi 38


Kağızman’da

Salih Zeki Kutucuoğlu, iki yıl Kağızman’da kaldıktan sonra memle­ keti Bolu’da görev yapmak üzere tayin talebinde bulundu. Çünkü büyük aşkı ve ailesi Bolu’daydı. Ancak daha Bolu’ya gelmesine vakit vardı. İs­ tanbul ve Gebze’deki görevlerinin ardından 1948 yılında Bolu’ya gelebi­ lecekti. Bolu’da o yıllarda henüz tam anlamıyla ne modern bir askeri kışla ne de birlik mevcuttu. Avcı Alayının kuruluşu ile birlikte Türkiye’nin terörle mücadelede yüz akı komandoların yetiştirildiği Bolu Dağı Ko­ mando Okulu’nun temellerini de bu tayin ile birlikte atma fırsatı bulmuş Salih Zeki Kutucuoğlu. Kızı Müjde Kutucuoğlu Demirel, o yıllara ilişkin babasının kendileri ile paylaştığı hatıraları şu şekilde anlatıyor: “Babam ilk görevi Kağız­man’da tankçı olarak iki yıl kalmış. Son­ra Bolu’ya tayin olmuş. Bolu’ya dön­dükten sonra 19501954 yılları ara­sında Bolu Kız Meslek Lisesi Bakım ve Barındırma Derneği Başkanlığı görevini üstlenmiş. Çok aktif bir insan. Kız Meslek Lisesi’nin pan­si­yonunu yapılmasına öncü ol­muş. 50 öğrencilik bir yurt yaptırmış. Buradaki askeri birlikleri inşaatta çalıştırmış, onların yardımı ile Bolu’ya ilk yatılı kız pansiyonu yapılmış. Hala duruyor mu bilmem ama Kız Meslek Lisesi böylece çevreden kız öğrencilerin okuma imkânı sağlamasına neden olmuş. O bitmiş ardından askeri kışlaları yaptırmış burada. İnşaat işlerine çok meraklıydı, o dönemlerde kendi betonarme binasını

Kayınpederi, Yurdanur Hanımın Teyzesi ve nişanlısı ile 39


bile kendi deneyimi ile yaptı, sanırım subay olmasa inşaat mühendisi falan olabilirdi.”

Nişanlılık

Bolu’ya dönüşü ile birlikte Ağabeyi Cemal’in de gurur kaynağı ol­ muştu Salih Zeki Kutucuoğlu. Kutucuoğlu 2. Dünya Savaşı’nın en sıcak günleri olan 1944 yılında İstanbul 3. Zırhlı Tümen Motorlu Alay 3. Tabura tayin edildi. 30 Ağustos 1945’te üsteğmen olan Kutucuoğlu, 1946 yı­ lında Kara Harp Akademisi’ne girdi. 1948 yılında artık yüzbaşı olmuştu Kutucuoğlu ve görev yeri Gebze’de bulunan 41. Tümen Karargahı Ha­ 40


reket ve Eğitim Şubesi’ydi. Artık bir an önce Bolu’ya dönmek istiyordu. Çünkü Bolu’yu tercih etmesinin başka bir nedeni daha vardı. Nişanlısı Yurdanur ile bir an önce evlenebilmek. 1948 yılında Bolu’daki Avcı Ala­ yına emir subayı olarak tayin oldu Salih Zeki Kutucuoğlu. Evlilikleri 2. Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından 1948 yılını denk geldi. 16 Ekim 1948’de Taşhancıların kızı Yurdanur Alpay ile evlendi.

Evliliklerinden 41


Düğün töreninden

Taşhancılar Bolu’nun köklü ve zengin ailelerinden biriydi. Köken­ leri de Bolu tarihi kadar eskiydi. Boyacızade Faik Efendi’nin, Dörtdivanlı Duhanizade Hacı Mehmet Efendi’nin kızı Hatice Şaziye ile evliliğinden doğan Boyacızade lakaplı Mehmet Alpay’ın soy kütüğü Seben’den gel­ diklerini gösteriyordu. 1700 yıllara kadar Seben ve yöresinde ikamet eden aile, orada Dolmacılar veya Alaybeyler olarak nam salmıştı. Büyük­ dedesi Oturakzade Mustafa Efendi, Hafize Molla Kadın’la evlendikten sonra Bolu Kadılığı da yapmıştı. Mehmet Alpay’ın tek kız çocuğu vardı. Salih Zeki Kutucuoğlu’nun damadı olduğu Taşhancılar ailesinin Bolu’da önemli bir yeri vardı. 1851-1924 yılları arasında yaşayan Taşhancızade Mustafa Zeki Bey, Osmanlı Döneminde Bolu Belediye Başkanlığı yapacak, 1908’de de 1. Meşrutiyet Döneminde milletvekili olacaktı. Aileden, 1875-1948 yılları arasında yaşayan Mehmet Vasfi Nuhoğlu da 1916-1920 döneminde Bolu Belediye Başkanlığı yapmıştı. Nuhoğ­ lu, 1923’te de milletvekili olmuştu. Mehmet Vasfi Bey Bolu’da ilk kömür madeni ocağını bulup işleten kişidir. Oğlu Mehmet İhsan Nuhoğlu ise Galatasaray Lisesi’ni (Mekteb-i Sultani) birirdikten sonra Paris’te gazetecilik öğrenimi yaptı, Bolu’da uzun yıllar “dost kalemler” dergisini çıkarttı ve babasının bulup işlettiği kömür madeni işletmeciliğine devam etti. Daha sonra maden yasası ge­ reği bu kömür madeni kamulaştırıldı.

42


Yine aynı aileden Mustafa Fettah oğlu Mustafa Nezih Tütüncüoğlu (1924-1999) 1956 seçimlerinde, Demokrat Parti’den Türkiye’nin en genç milletvekili olarak meclise girdi. Aileye ait Küçük Kaplıca’da 1953 yılında kamulaştırıldı. Taşhancı ailesi ayrıca Bolu’nun ilk un fabrikasını Düzce’de kurmuş­ tu, Kızılcıhamam-İzmit arası tek fabrikaydı. Fabrikanın kurulmasının ar­ dından bu bölgede değirmen dönemi sonlanmaya başlayacaktı. Bu arada, Bolu Merkezde bulunan Taşhan’ın yüzde 92’si Taşhancı ailesine aitti. Ayrıca Salih Zeki Bey’in eşi Yurdanur Hanım’ın dayısı olan ve 1898 yılında doğan Ahmet Hilmi Bey, Macaristan’da ziraat mühendisliği öğrenimi yaparken İspanyol nezlesinden 20 yaşında vefat etmiş ve orada defnedilmişti. Ahmet Hilmi Bey yaşasaydı, Türkiye’nin ilk ziraat mühendislerinden biri olacaktı. Yurdanur Hanım’ın dayısının genç ya­ şında vefat etmesine rağmen, Bolu’ya ıspanak ve karpuz tohumu ge­ tirerek, Seben’de karpuz, Bolu’ya yakın köylerinde ıspanak yetiştirdiği ve Bolu’da o tarihten sonra karpuz ve ıspanak yetişmeye başladığı da belirtiliyor.

Cemal Kutucuoğlu ve eşinin ailesiyle

2. Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte Türkiye de son dakikada girdi­ ği savaştan galip ayrılmıştı. En azından 1. Dünya Savaşı’ndaki gibi büyük bedeller ödemeden, en azından tek bir şehit veya esir bile vermeden savaştan tereyağından kıl çeker gibi uzak kalmıştı. Salih Zeki Kutucuoğ­ lu ve ailesi Cumhuriyet değerlerine sonuna kadar bağlı ve o değerleri 43


temsil ettiğini ileri süren Cumhuriyet Halk Partisi’ne de sevdalı bir ailey­ di. Takvimler 1950 yılını gösterdiğinde CHP, 28 yıllık tek parti iktidarını kaybetmiş, Celal Bayar ve Adnan Menderes önderliğindeki Demokrat Parti tek başına iktidara gelmişti. Utku Varlık, Salih Zeki Kutucuoğlu’nun henüz askerlik görevinden ayrılmadan önce eşi Yurdanur Hanım’ın ailesinin elindeki Karacasu kap­ lıcalarıyla aile adına ilgilendiğini belirterek, o yıllara ilişkin hatıralarını da şu şekilde anlatıyor: “Taşhancıların sahip olduğu kaplıcalar 1953 yılında devletleştirildi. Bu süreçte Salih abiye Dedemle yardım ettik; suyun kaynağından Karacasu’ya kadar ölçümünde. Dağdan çıkan bu çok sıcak kükürtlü su, tüm kayaları dehşetli bir kırmızıya boyamıştı, asırlardır akarak. Gerçekten doğa Bolu’ya cömert davranmıştı; o yıllar Bolu’ya dağıtılan Kökez içme suyunun kali­ tesi unutulamaz. Daha yukarılarda Aladağ ve Kartalkaya bugün önemli bir kayak merkezi oldu ama o yıllar Ferhan Teyzemin eşi Orman Müdürü Osman Savaşal’ın yaz ayları yaşadıkları bu doğaya yalnız civar köylüleri yaylaya çıkarlardı.”

İKİ KIZI, İKİ GÖZ AĞRISI Salih Zeki Kutucuoğlu, iktidarın el değiştirmesiyle birlikte ailesinin de huzurunun kaçacağını bilir gibiydi. Ancak o bir askerdi. Demok­ rat Parti’nin tek başına iktidarını kabullenmekten başka şansı yoktu. Bolu’da Taşhancılar Konağı’nda mutlu bir dönem yaşıyorlardı, ama bu mutluluğun sonu yakında gelecek gibiydi. Salih Zeki Kutucuoğlu, 1953 ve 1954 yıllarında kayınbabasını ve kayınvalidesini kaybedecek, 1955 yılında da Isparta’ya tayini çıkacaktı. Böylelikle ailenin hayatının 4 yılı Isparta ve Bolu arasında geçecekti. Kızı Mine Selem, o yıllara ilişkin şu bilgileri veriyor:

Kızı Müjde ile 44


“26 Kasım 1953’te ilk kızı Müjde, 27 Ağustos 1956 tarihinde ise ikinci çocuğu ben doğmuşum.”

Eşi ve çocuklarıyla

Isparta’da eşi ve çocuklarıyla 45


Çocukları

Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte ordu içinde de çeşit­ li rotasyonlar başlamıştı. Takvimler 1955 yılını gösterdiğinde Salih Zeki Kutucuoğlu’nun tayini istememesine rağmen tayini Isparta’ya çıktı. İlk göz ağrısı kızı Müjde’yi ve büyük aşkı Yurdanur Hanımı alarak Isparta’nın yolunu tuttu. Kızı Müjde Kutucuoğlu Demirel, Isparta yıllarına ilişkin şunları hatırlıyordu:

Salih Zeku Kutucuoğlu arkadaşları Tümgeneral Reşit Aydıngün ve eşi ile 46


“Çok mutlu bir aileydik. Evde saygı ve sevgi dolu bir ortam vardı. Babam 1955’te Isparta’ya gitti. Bir süre sonra orada bir ev tuttuktan sonra bizi de götürdü. 4 yıl kaldık orada, babam binbaşı rütbesindeydi. Isparta’da çok güzel 2 katlı betonarme bir evde yaşadık.

Isparta günlerinden

Tabi biz burada konakta yüksek tavanlı ahşap bir evde büyümüşüz, bize garip gelirdi. Oturduğumuz evin betonarme oluşu, yerlerde parke taş oluşu bana şirin ve sıcak gelirdi. Alt katta babamın bir arkadaşı otururdu, garnizon hemen karşımızdaydı. Babam her sabah evden çıkınca garnizonun tepesine çıkar bize el sallardı. Sonra Mine doğdu. Annem hamile olduğunu öğrenince doğum için Isparta’dan Bolu’ya geldik, birlikte. Babam orada kaldı. Sonra tekrar döndü tabi. Isparta’da kaldığımız yıllarda da Bolu’ya devamlı gelirdik. Trenle Ankara’ya geçer, oradan da Bolu’ya gelirdik. Isparta’da Bolu’dan gelen Ayşe Abla adında yatılı bir bakıcımız vardı zaten. Babam boş zamanlarında kitap okur, Ajans dinlerdi. Babam benim hayatımda gördüğüm en fazla kitap okuyan insandır. Ama özellikle tarih kitabı okurdu. Bütün gazeteler alınır, normal gazeteler de muhalif gazeteler de. Örneğin Ulus da alınırdı, Tercüman da. Hürriyet de Cumhuriyet de. Hepsi okunurdu evde…” Salih Zeki Kutucuoğlu, eşi Yurdanur ve kızı Müjde ile Isparta yol­ larına düşmeden önce eşi Yurdanur’un babası vefat etmişti. Onun ol­ madığı zaman işleri yürütecek evde tek bir erkek bulunmuyordu. Onlar Isparta’ya gittiğinde koca Taşhancılar Konağı’nda Yurdanur Hanım’ın anneannesi ve evlenmemiş teyzesi tek başına kalmışlardı. Bu nedenle Yurdanur hanım sık sık Bolu’ya gitmek zorunda kalıyordu. Ailesini kay­ bettikten sonra Yurdanur Hanım, sık sık Bolu’ya gelmek zorunda kalı­ yordu.

47


TaĹ&#x;hancÄąlar ailesi

48


BÖLÜM 2 ÜNİFORMASIZ ASKER OLMAK

49


50


ÜNİFORMASIZ ASKER OLMAK Takvimler 1953 yılını gösterdiğinde Yurdanur Hanım’ın babası Meh­ met Alpay hakkın rahmetine kavuştu. Mehmet Bey’in zaten tek çocuğu vardı, o da kızı Yurdanur idi. İşlerin başında birinin olması gerektiğine karar verildiğinde, evin damadı Salih Zeki Kutucuoğlu akla geldi. Onca işin altından ancak bu genç binbaşı kalkabilirdi. Cemal Kutucuoğlu’nun da görüşünü aldıktan sonra, Binbaşı Salih Zeki Kutucuoğlu’nun ordudan ayrılarak işlerin başına geçmesine karar verdi. 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden önce zaten ordu mensupları çok düşük ücretlerle çalışıyorlardı. 6 Nisan 1959 yılında çok sevdiği as­ kerlik mesleğinden kendi isteği ile ayrıldı Kutucuoğlu. Kızı Mine Selem, babasının Isparta’daki görevinden ayrılış süreci ile ilgili bildiklerini şu şekilde anlatıyor:

Taşhancılar Konağı

“Annemin babası ölünce aile büyükleri Bolu’daki işleri yürütecek birine ihtiyaç duyuyor. Babam onun için görevini bıraktı. Babam kurmaylık sınavını kazanmış ve kurmay subay olacak. Ancak kış döneminde annemi görmek için Bolu’ya gelmiş bir gün. Ancak yollar kapanmış geri dönememiş. Bu nedenle kurmaylık hakkını kaybetmiş. Ama kardeşi İbrahim Ethem kurmay olmuş. Annemin ailesi olan Taşhancılar ailesinde erkek kalmadığı için işlerin başına geçmek durumunda kalıyor. İstifası uzunca bir süre işleme konmuyor. Sanırım başarılı bir asker olduğu için ordu babamın ayrılmasına razı olmuyor. Ne de olsa yıllarca devlet eliyle okutulmuş bir insan. 51


Babam durumunu komutanlarına anlattıktan sonra, emekli olamadan ordudan ayrıldı. Ancak 60 yaşında emekli olabildi.” Salih Zeki Kutucuoğ­lu’nun hayatındaki ikinci perde binbaşı rütbesi ile ordudan ayrılıp Bolu’ya temelli olarak yerleşmesi ile başladı. Sivil ha­ yata adapte olması kolay olmadı. Kayınpederi ve kayınvalidesinin vefa­ tının ardından Bolu’ya dönüşü ile eşi ve çocuklarıyla Konakta yaşamaya başladı. Zaten ticaret hayatı da bu dönüşle birlikte başlamış oldu. Artık evin reisi oydu. Bu arada, Bolu’ya tayin olduğu 1948 yılından itibaren Bolu tarihi ve folklorüyle ilgili çalışmalara başladı. Doğduğu topraklar onun müthiş ilgisini çekiyordu. Sadece kendi çocukları ve annesine değil, eşinin anneannesi ve teyzesi ile birlikte yaşıyorlardı. 11 oda ve 3 salon ve hamamdan oluşan konak Bolu’nun en görkemli evlerinden biriydi. Eşinin anneannesi ve teyzesi de onlarla birlikteydiler. Karamanlı Mahallesi’ndeki evde kalan annesi Hatice Hanımı da bir süreliğine yanına aldı. İki kızına tutkuyla bağlıydı Salih Zeki Kutucuoğlu. İkinci göz ağrısı Mine Selem babası ile evdeki ilişkilerini şu sözlerle ortaya koyuyordu: “Babam bize karşı çok sevecendi. 4 yaşındayken bir gün korkulu bir rüya görmüştüm. Ağlayarak uyandım, babam hemen benim elimden tuttu gittik bana iki tekerlekli bir bisiklet aldı. O yıllarda kimsenin bisikleti yoktu. Yani benim ilgimi başka yere çekerek ağlamamı engellemiş oldu. Babam, eve 5 yaşında bir çocuk bile gelse mutlaka kalkar, giderken de mutlaka yolcu ederdi. Çok yardımsever biriydi. Kendisinden yardım isteyen birini hiç geri çevirmez, bazen cebindeki paranın tamamını bile verirdi. Gizli yardım ettiği bir sürü insan vardı. Yardım isteyen şahsın kim olduğu önemli değildi. Düşen insanı kaldırmayı severdi. Maddi, manevi desteğini hiç bir zaman esirgemezdi. Örneğin birinin tayin işi var; Ankara’ya kendi cebinden gider gelir, işi bitirirdi.”

SİYASETİN NABZININ ATTIĞI OTEL Salih Zeki Kutucuoğlu, Bolu’nun ilk betonarme binası olan en mo­ dern otelini de açarak hizmete soktu. 1959 yılında temelini attığı Turist Otel tüm devlet protokolünün ağırlandığı otel Bolu siyasetinin nabzının attığı bir mekana dönüştü zamanla. Salih Zeki Kutucuoğlu’nun Bolu’ya kazandırdığı yenilikler bununla da sınırlı değildi. Eşi Yurdanur Hanım’ın ailesinden kalan Taşhan’da yap­ tığı yenilikler bile başlı başına 1960’ların Bolu ili için devrim niteliğinde değişikliklerdi. Kızı Müjde Kutucuoğlu Demirel, o yılları şu şekilde anım­ sıyor:

52


Turist Otel’in temel atma töreninden

Temel atma töreni

“Şimdiki Kaşmir Oteli’nin olduğu yerde ahşap bir garaj vardı. O yıllarda Bolu’da (1959) hiç betonarme bina yoktu. İlk betonarme binayı babam yaptı. Yerel gazeteler çarşaf çarşaf yazdılar bunu. Eleştirdiler. ‘Deprem bölgesine betonarme bina olur mu?’ diye. O zamanlar 5 katlı bina yaptı. Ardından Bolu’da betonarme eski tip ahşap bina yapımından vazgeçilmeye başladı. 53


Betonarme binaya geçiş başladı. Bolu’nun iyi bir lokantaya ve otele ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Binanın iki katını Kutucuoğlu Lokantası diye hizmete açtı. Üstünü de otel yaptı, Turist Otel. Gerçekten Otel ve lokanta da çok beğenildi. O zamanlar Bütün Ankara-İstanbul otobüsleri merkezden geçerdi. Otel de lokanta da yıllarda çok ünlü konukları ağırladı ve iyi para kazandı. Fakat babam çok iyi niyetliydi sonra o lokantayı devretti. Giriş katı lokanta, bodrum katı da gençlik lokali oldu. Çünkü babam kiraya verirken o şartı koymuştu. Benim jenerasyonum o lokali hep hatırlar. Gençlerin buluşma mekânıydı. Masa tenisi, bilardoyu ilk orada tanıdı Bolulu gençler. Zamanla amacını kaybetti tabi.”

Temel atma töreni

Utku Varlık, Turist Otel’in o yıllarda Bolu için anlamını şu sözlerle ortaya koyuyor: “Salih Kutucuoğlu Bolu’ya yıllarca önemli etkinlikler getirdi; bu dönüşümde Belediye’nin hemen yanında açtığı modern bir otel, restoran çok önemliydi. 50 yıllarının sonunda Bolu’dan ayrıldığımda, Tüm ailemiz ve Bolu hala kendi kimliğini yaşıyordu ama zaman da değişiyordu. Şunu çok iyi biliyordum ki bu değişen zaman bana yaşadığım o Bolu’dan geriye bir nostalji bırakarak çekip gitmişti.”

54


Turist Otel

TUGAYIN GELİŞİNİN TEMELİNİ ATTI Eşi Yurdanur Hanım’ın ailesinden kalma gayrimenkullerin ve işyer­ lerinin yönetimini üstlenir üstlenmez, daha genç bir teğmenken Bolu’da başlattığı ancak yarım kalan işlere yoğunlaştı Kutucuoğlu. Bunların ba­ şında Bolu Garnizonu’ndaki askerlere yer temini geliyordu. Halkın desteği ve yardımını arkasına alan Salih Zeki Kutucuoğlu, or­ dudan ayrılmış olmasına rağmen Türk ordusuna hizmet etmeye devam ediyordu. Kışlalara yer temininden sonra ileride Bolu Dağ Komando Tugayı’nın Bolu’ya yerleşmesinin temellerini atmış oldu. Askeri binala­ rın inşasını da yakından takip etti, destek oldu. Türkiye oldukça sarsıntılı bir dönemden geçiyordu o yıllarda. Ad­ nan Menderes yönetimindeki Demokrat Parti, üçüncü kez tek başına iktidara gelmiş, ancak yaptığı icraatlar ile ordu içindeki bazı askerlerin tepkisini çekmişti. Adnan Menderes’in Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’ne uzattığı zeytin dalı Amerikan yönetimini tedirgin edince, ordu içindeki Amerikan yanlısı albaylar harekete geçti. Pek çoğu 1948 yılın­ da Amerika’da eğitim gören albaylar, ülke içindeki siyasal gerilimi bir fırsata dönüştürerek 27 Mayıs 1960’da ülke yönetimine el koydu. Pek çoğu Salih Zeki Kutucuoğlu’nun Kuleli Askeri Lisesi’nden arkadaşı olan 55


Albaylar cuntası, dış baskıların da etkisi ile kısa sürede yönetimi sivillere devretmek zorunda kaldı. Ancak bu ara dönemde ülkenin temel taş­ ları çoktan yerinden oynamıştı bile. Salih Zeki Kutucuoğlu, Demokrat Parti’nin askeri darbe ile devrilmeyi hak ettiğini düşünüyordu. Ancak, Cumhuriyet Halk Parti’li biri olarak idamları doğru bulmamıştı.

Adnan Menderes

YASSIADA’DA TUTUKLU KAYINBİRADER Salih Zeki Kutucuoğlu, 27 Mayıs 1960 askeri darbesini haklı bulma­ sına rağmen darbeye bakışı, birkaç ay içinde değişti. Çünkü darbenin aileyi yakından ilgilendiren bir boyutu vardı. Kendisinden 5 yaş kü­ çük kayınbiraderi Mustafa Nezih Tütüncüoğlu, 1956 yılında Demokrat Parti’den milletvekili seçilmişti. Askeri yönetim 1924 doğumlu Mehmet Nezih Tütüncüoğlu’nu da tutuklayarak Yassıada’ya götürmüştü. Millet­ vekili seçildiği tarihte Mehmet Nezih Tütüncüoğlu parlamentonun en genç milletvekili unvanına sahipti. Tütüncüoğlu soyadını ise Düzce’de ilk tütün ekimini başlattıkları için almışlardı. Müjde Kutucuoğlu Demirel, 27 Mayıs İhtilali esnasında yaşadıkları sıkıntıları şu şekilde anlatıyor: “Siyasetin göbeğinde bir aileydik. Babam CHP’liydi. Annem ailesinin tek çocuğu ama; annemin dayısının 5 tane çocuğu vardı. Dolayısıyla biz dayı, teyze diye benimsemiştik onları. Onlar Düzce’de yaşarlardı. Düzce’de un fabrikamız da vardı. İhtilal olduğunda parlamentonun en genç milletvekili 31 yaşında Demokrat Parti’den Nezih Tütüncüoğlu da tutuklanan 56


Demokrat Parti Milletvekilleri arasındaydı. Evde pek çok zaman ateşli siyasi tartışmalar olurdu. Babam Demokrat Parti yönetiminin yanlışlarına dikkat çeker, dayım hep itiraz ederdi. İhtilal ise çok kötü bir gündü. Aile bir taraftan DP bitiyor, CHP geliyor diye sevinirken, bir anda dayımdan kötü haber almaya başladık. Almanya dönüşü dayımı tutukladılar. Dayım o zaman Almanya’ya görevli gitmişti, ‘gazeteler Nezih Tütüncüoğlu kaçıyor, gelmiyor’ şeklinde başlıklar atıldı, bu arada da zaten dayım geri döndü. Havaalanında tutuklayarak Yassıada’ya götürdüler. Annem Babam Yassıada’ya da gittiler, ziyaret ettiler. Tabi ki siyaset başka, akrabalık başka. Uzun yargılamaların ardından Yassıada’daki mahkûmların bir bölümü Kayseri Cezaevine naklediliyordu. Bolu-İstanbul yolu üzerinde Ayrılık Çeşmesi diye bir yer vardı. Oraya gittik. Yassıada’dan Kayseri’ye naklediyorlar, biz de arabalarla çıktık orada dayımı göreceğiz. Neredeyse bütün Bolu toplanmış orada başka vekiller de var dayımla. Ben 7-8 yaşlarındayım, dayımın bana hiç görmeyecekmiş gibi sarılışını hiç unutamam.”

Yassıada duruşmalarından

Kutucuoğlu ve Tütüncüoğlu ailelerinin fertleri ve Bolulular Ayrılık Çeşmesi’nde toplanmış Yassıada Mahkûmlarını bekliyordu. Askeri araç­ larla nakledilen mahkûmların tamamına yakını Demokrat Parti Millet­ vekilleri ve yöneticileriydi. Yassıada’dan Kayseri Cezaevi’ne nakledilen­ ler arasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar da vardı. Ancak o daha sıkı bir koruma atında olduğu için onu orada görememişlerdi. Müjde Kutucuoğlu Demirel, o anda hissettiği acıyı şu sözlerle orta­ ya koyuyor: “Dayım tutuklandığında ben şaşırdım, çocuk ruh halimle diyorum ki ‘Dayım kötü adam mı?’ Babam da dahil herkes ‘Hayır’ diyor. Tutuklanmış olabilir, ama o siyasi suçlu diyorlar. Tabi ben çocuk olarak siyasi suçu an57


layamıyorum. Ben ikilemde kaldım. Niye tutuklandı, niye yok oldu, demek ki kötü adam olmayan da tutuklanabiliyormuş’ diye kendimi yiyip bitirdim. Bu olay beni çok etkilemişti. Benim çok etkilendiğimi görünce Kayseri Cezaevi’ne ziyarete götürdüler. Kayseri’ye sık sık gidip gelir olduk. 1,5 yıl kadar yattı Kayseri’de. Babam evde konuşurken hep dayım için ‘Yazık oldu, daha 30’lu yaşlarda ABD’de okudu geldi, milletvekili oldu, 4 sene sonra hapse girdi. Bu adalet değil. Daha 35’indeydi’ der dururdu. Mehmet Nezih dayım 1.5 yıl sonra cezaevinden çıktı, ama bu kez siyasi yasaklı oldu. Aile içinde hep kanayan bir yara olarak kaldı dayımın tutukluluk yılları.”

BOLU’YA SARI PATATESİ GETİREN ADAM Salih Zeki Kutucuoğlu’nun lider ve öncü kimliğinin öne çıktığı yıl­ lar, 27 Mayıs 1960 İhtilalinden sonra belirginleşti. Bir kentin kaderini değiştirecek adımları atmaya başladı. O yıllarda Bolu’nun daha önceki tarihinde rastlanmayan değişiklikler yaşandı. Öncelikle örnek bir çiftlik oluşturmakla başlayan Salih Zeki Kutucuoğlu’nun çalışmaları da çevre­ sinin ilgisini çekiyordu. Bolu’nun iklimine uygun ağaçların yetiştirildiği, modern ahır ve kümeslerin inşa edildiği çiftlikteki çalışmaları nedeniyle takdir edilecek ve zamanın vali ve Teknik Ziraat Müdürlüğü tarafından ‘’Lider Çiftçi’’ seçilecekti. 1961 yılında Kutucuoğlu, Bolu Ticaret Odası Meclis Üyeliğine aday oldu. Kısa süre sonra da Meclis Başkanlığı görevi­ ne seçildi. Dünyanın gidişatını anlamış emekli binbaşı, yavaş yavaş doğ­ duğu kentin makus talihini kıracak adımlar atmaya başladı. Bolu halkı, bu gönlü tok adamı 1963 yılında Bolu Ziraat Odası Başkanlığı görevine getirdi. Kutucuoğlu, 1963’te Bolu Ziraat Odası’nın kurucu başkanıydı. 1963-1972 yılları arasında Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı, 19901994 arasında da 4 yıl İdare Meclisi Başkanlığı görev yapacaktı. Ticaret Odası Başkanlığı sırasında kendisine ait bir arsayı odaya cüzi bir bedelle bağışlayarak, Bolu Ticaret Odası’nın kurumsallaşmasını da sağladı. Bo­ lulu tüccarlar da böylesine gönlü bol bir adamı uzun yıllar başkan seç­ meye devam etti. Kızı Müjde Kutucuoğlu Demirel o yıllarda artık genç bir kız olmuştu. Babasının başlattığı ilkleri şu şekilde hatırlıyordu: “Yurdaer Moteli’ne gelmeden çamlık bir bölge, orası bizim çiftliktir. Ziraat Odası Başkanlığı sırasındaydı, adını da Kutucuoğlu Çiftliği diye koydu. Bolu’da model çiftlik olarak başladı. 11 dönüm civarında bir araziyle başladı önce. Modern ilaçlama, budama sistemleri ile örnekti. Montofon inekleri, tavukları ve ekim teknikleri ile örnek bir yerdi. Modern çiftlik anlayışı getirdi. İlk başta meyve çiftliği olarak yaptı babam orayı aslında. Ziraat Odası’nın örnek çiftliği olarak düşündü. Ziraatın laboratuvarı gibi Bolu’da neyin yetişebileceği orada test edildi. Orası sonra çok büyüdü. Halk daha önce böyle bir çiftlik görmüş değildi. Bir müddet sonra çiftlik yanlış anlaşıldı, birisi bir yerde bir yabani hayvan tutar, onu getirir, değişik kuşlar falan 58


gelirdi. Bir ara çevrede herkesi bulduğu hayvanı getirdiği bir yerdi. Bir ara neredeyse yabani hayvan barınağına dönüşmüştü. 11 dönümden 75 dönüme kadar babam büyüttü orayı. Tütün ekimi ve kırma inek denemeleri bile yapılıyordu. Çok güzel bir çiftlikti orası…”

Kutucuoğlu Çiftliği’ndeki çalışmalardan

Sıradan bir ziraat odası başkanı değildi üstelik. Yaptığı görevin hak­ kını vermek üzere 1964 yılında Almanya’dan 200 tonluk ‘’Kozima’’ cinsi bir patates getirterek, tohumları köylülere dağıttı. Bolu’nun meşhur sarı patateslerinin temeli o yıllarda atıldı. Bolu’ya getirdiği yenilikler bunun­ la da sınırlı değildi, İsviçre ve Hollanda’da yaptığı incelemelerden sonra Montofon cinsi süt inekleri getirterek köylülere dağıttı. Bugün Bolu yay­ lalarındaki siyah ve kahverengi benekli inekler ilk kez onun zamanında görülmeye başlandı. Salih Zeki Kutucuoğlu 1961 yılından 1973 yılına kadar başkanlığını yaptığı Ziraat Odası eliyle Bolu’da modern tarım ve hayvancılığın temellerini atan en önemli kişilerden biriydi. Kendisine önceleri 11 dönüm olan, sonradan yaptığı satın alma­ larla 75 dönüme kadar çıkan bir arazi satın alan Salih Zeki Kutucuoğlu, yurtdışından getirdiği tohumlukları önce kendi arazisinde denedi. Çivril Köyü’ndeki kurduğu meyve bahçesinden köylülere aşı kalemler dağı­ tarak modern meyveciliğin Bolu’da yaygınlaşmasını sağladı. 10 köyde aşım-durak merkezleri yaptırdı. Bolu Dağı eteklerinde Yurdaer Otel sa­ pağındaki Kutucuoğlu Çiftliği, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından örnek çiftlik olarak gösterildi. 59


BOLU SÜT SANAYİ Bolu Süt Fabrikası’nın 1968 yılında kuruluşundan 1979 yılında Süt Kurumu’na devrine, yaklaşık 10 yıl şirketin İdare Meclisi üyeliğini ve kısa sürede Başkanlık görevini de yürütecekti Kutucuoğlu. Türkiye’de ilk kez pastörize sistem yerine sterilize sistem ile kurulan Bolu Süt Fabrikası’nın kuruluşuna öncülük eden Kutucuoğlu, bu hare­ ketinde yalnız değildi, Bolu’nun ileri gelen şahsiyetleriyle birlikte hare­ ket etmiş, Ziraat Odası’nı da bu süt fabrikasına ortak etmişti.

Bolu Süt Fabrikasında torunu Gökcan Selem

Salih Zeki Bey ayrıca, fabrikada sermaye artırım sırasında Bolu Özel İdaresi’ye Ankara Süt Kurumu’nun fabrikaya ortak olmaları için de gay­ ret sarfedecekti. Bolu’da tarım ve hayvancılığın gelişmesine öncülük eden Zeki Ku­ tucuoğlu, Bolu Ziraat Donatım Kurumu’nun teşkilatlanması sırasında da maddi ve manevi yardımları oldu.

TİCARET VE SANAYİ ODASI Bolu Ticaret ve Sanayi Odası’nda 1971 ve 1976 yılları arasında Mec­ lis Üyeliği, Genel Merkez Delegesi ve Meclis Başkanlığı görevleri yapan Kutucuoğlu, Bolu için fedakârlık yapmaya devam edecekti. Taşhancılar Sokak’taki 512 metrekarelik arsasını sembolik bir değerle bağışlayacak ve Bolu Ticaret Odası’nın uzun süre orada faaliyet göstermesini sağla­ yacaktı. 60


NE SAĞCI, NE SOLCU… Salih Zeki Kutucuoğlu, 1965’lı yıllardan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi’nin izlediği politikalardan rahatsızdı. Özellikle Türkiye’de gençli­ ğin hızla sola kayması ve CHP’deki iç çekişmeler Kutucuoğlu’nu rahat­ sız ediyordu. CHP içinde de Kutucuoğlu gibi düşünen çok sayıda mil­ letvekili vardı. Bunların başında Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun babası Turhan Feyzioğlu ve Turgut Turan Arun geliyordu. Bolu’da ise bu isimlerin temsilcisi konumunda Kemal Demir vardı. Trab­ zon Sürmene kökenli Kemal Demir, uzun yıllar Sağlık ve Enerji Bakan­ lıkları görevlerini üstlenecek olan Bolu Milletvekiliydi. Düzce’de ikamet eden Kemal Demir, tüm siyasi faaliyetlerini Salih Zeki Kutucuoğlu’nun Turist Oteli’nde yapıyordu. En büyük destekçisi de zaten Kutucuoğlu idi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içinde 1965’den itibaren Genel Sek­ reter Bülent Ecevit’in öncülük ettiği ortanın solu hareketi ivme kazan­ maya başlamıştı. İsmet İnönü’nün de mecburiyetten destek verdiği Or­ tanın Solu hareketinin güçlenmesiyle birlikte Turhan Feyzioğlu’nun ve Av. Turgut Turhan Arun’un başını çektiği bir grup, CHP’nin bu politikası­ na başkaldırdı. CHP Parti Meclisi’nde sekiz üyeyle temsil edildiği için ‘Sekizler’ olarak anılan muhalefet, 47 milletvekili ve senatörün desteği ile 30 Nisan 1967’de CHP’den ayrılarak 12 Mayıs 1967’de Güven Partisi’ni kurdu. Parti genel başkanlığına Feyzioğlu getirildi. Partinin ağır topları arasında Bolu Milletvekili Kemal Demir’in yanı sıra A.Turgut Turhan Arun, Ferit Melen, Yılmaz Adıgüzel, Orhan Öztrak, Cüneyt Yaşar, Alper Akarca, Deniz Hızal, Emin Paksüt, Hayri Başar, Vefa Tanır, Şevket Raşit Hatipoğlu, Hilmi İncesulu, Coşkun Kırca, Ali İhsan Göğüş, Nermin Neftçi de vardı. Güven Partisi, ortanın so­ luna kayan CHP’yi Atatürkçü­ lükten uzaklaşmakla suçladı ve kendisinin bir merkez par­ tisi olduğunu açıklayarak bu sol yoruma karşı, merkezde bir Atatürkçülük anlayışı geliştir­ meye çalıştı. ‘Ne ortanın sağı, ne ortanın solu; Yolumuz Atatürk’ün yolu’ sloganı ile yola çıkan parti, Gü­ ven Partisi, 1969 genel seçim­ lerinde oyların yüzde 6.58’ini alarak 15 milletvekili çıkarabil­ di. Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nden sonra üçüncü büyük parti oldu ve TBMM’de

Turhan Feyzioğlu 61


grup oluşturdu. Daha sonra Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi gibi gücünü yitiren partilerden milletvekillerinin toplu katılmalarıyla daha da güçlendi. Millet Partisi ile birleştikten sonra adını Milli Güven Partisi olarak değiştirdi. Türkiye’nin yeniden askeri darbeden zor kurtulduğu bir dönemdi. Süleyman Demirel hükümeti 12 Mart’ta askerlerden yediği muhtıra sonrası istifa etmiş, siyasi belirsizlik had safhaya çıkmıştı. Askerler hü­ kümeti kurma görevini CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim’e verilmesini sağladı. I. ve II. Nihat Erim hükümetlerinde Milli Güven Partisi Genel Baş­ kan Yardımcısı Ferit Melen milli savunma bakanı olarak görev aldı. 16 Mayıs 1972’de de başbakanlığa atanarak yeni hükümeti kurdu.

Güven Partisi seçim çalışması

Ara rejim hükümetlerine CHP’den verilen destek, İsmet İnönü ile Genel Sekreter Bülent Ecevit’i tam anlamıyla karşı karşıya getirmişti. Ecevit, CHP’nin askerlerin yanında saf tutmasından, muhtırayı destekler pozisyonda olmasından rahatsızdı ve İsmet İnönü’ye başkaldırdı. Bülent Ecevit’in 14 Mayıs 1972’de İnönü’ye devirerek CHP Genel Başkanı seçil­ mesinden sonra, Kemal Satır önderliğinde 58 milletvekili de CHP’den ayrılarak 4 Eylül 1972’de Cumhuriyetçi Parti’yi kurdu. Feyzioğlu ve Kemal Satır’ın CHP’den ayrılış gerekçeleri birbirine o kadar benziyordu ki, yollarının kesişmemesi imkânsızdı. Çok kısa bir süre sonra da (3 Mart 1973) Milli Güven Partisi ile Cumhuriyetçi Parti birleşme kararı aldı. Bu birleşmeden sonra yeni Parti yine askerlerin baskısı ile 15 Nisan 1973’te kurulan Naim Talu hükümetine altı bakanla temsil edildi. 62


İşte tam bu ortamda Salih Zeki Kutucuoğlu’nun siyasi yaşamı başlamış oldu. Öteden beri siyasetle yakından ilgilenen ancak kendi­ ni ifade edebileceği siyasi ortam bulamayan Kutucuoğlu, Bolu Aşağı Taşhan’ı Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) bayrakları ile süsleyerek, İl Başkanlığı’nı da bu binada kendi eliyle kurdu. CGP’nin, Atayolu adlı aylık dergisi Taşhan’daki tüm masalarda yerini alıyordu. CGP; 12 Mart döneminin olağanüstü koşulları altında kurulan söz­ de partiler-üstü hükümet formülü ile Meclis’teki üye sayısıyla kıyaslana­ mayacak siyasi bir ağırlık kazandı. Ancak halk nezdinde umduğunu bu­ lamadı. 14 Ekim 1973 genel seçimlerinde yüzde 5.3 oranında oy alarak 13 milletvekili çıkarabildi. Mart 1975’te Süleyman Demirel’in başkanlığında kurulan I. Milliyet­ çi Cephe hükümeti içinde yer aldı. Parti başkanı Feyzioğlu başbakan yardımcılığını üstlendi. 1975’teki senatonun üçte bir yenileme ve mil­ letvekili ara seçimlerine katılmayan parti, bu seçimlerde Adalet Partisi’ni (AP) destekledi. AP de buna karşılık, TBMM’de milletvekili sayısı 9’a dü­ şerek grup kurma hakkını yitiren partiye bir milletvekili ödünç verdi ve grup kurmasını sağladı. CGP, 5 Haziran 1977’de yapılan erken genel seçim­ lerde büyük bir oy kaybına uğradı ve aldığı yüzde 1.9 ora­ nındaki oyla ancak üç millet­ vekili çıkarabildi. Aynı yıl Ağrı milletvekili Mikail Aydemir’in partiden istifa edip AP’ye ka­ tılması üzerine TBMM’deki üye sayısı ikiye düştü. Bu ne­ denle Demirel’in II. Milliyetçi cephe hükümetine katılmadı.

Süleyman Demirel

CGP öylesine çelişkili bir politika izliyordu ki, 5 Ocak 1978’de ise bu kez Bülent Ecevit başkan­ lığında kurulan koalisyon hükümetine katıldı. Turhan Feyzioğlu baş­ bakan yardımcısı, Salih Yıldız da devlet bakanı oldu. Ancak orada da umduğunu bulamayan Feyzioğlu, Eylül 1978’de hükümetten çekildi. 1970’lerin sonlarına gelindiğinde toplumsal tabanını tümüyle kaybet­ miş olan CGP, 10 Ekim 1979 milletvekili ara ve senato üçte bir yenileme seçimlerinde hiçbir varlık gösteremedi. 19 Kasım 1979’da kurulan Demirel başkanlığındaki azınlık hükü­ metini dışarıdan desteklerken, iyice tükenmiş durumdaydı. 1980’de Atatürkçülüğe Çağrı’ adıyla yaptığı olağanüstü kongre bile CGP’yi kur­ tarmaya yetmedi. 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile birlikte tüm partiler gibi o da kapatıldı. 63


Siyasete atıldıktan sonra Bolu’nun en önemli karar mercilerinden biri haline gelmişti Kutucuoğlu. Özellikle yakın çalışma arkadaşı Kemal Demir’in uzun yıllar Sağlık ve Enerji Bakanlığı yapması, Bolu’da her başı sıkışanın Salih Zeki Kutucuoğlu ile yollarının kesişmesini sağlıyordu. Hemşerilerinin her sorununu titizlikle not ediyor, haftada bir Ankara’ya bizzat giderek sorunları çözüp geliyordu. Siyasete başlamasının öncesinde kendisini büyüten, hem abilik hem babalık yapan Cemal Ağabeyi’ni kaybetti. 1972 yılıydı. Kendisini ise asker olan kardeşi Ethem ile aralarındaki yaş farkı az olması sebebiy­ le çok iyi anlaşmasına rağmen, Ağabeyi Cemal Kutucuoğlu’nu çok özel bir saygı besliyordu. Cenaze törenine pek çok siyasetçi katıldı.

80 SONRASI ANAPLI… Kutucuoğlu’nun kızı Müjde K. Demirel, babasının o yıllardaki siyasi duruşunu şu şekilde özetliyordu: “Turhan Feyzioğlu’nun Güven Partisi kurulunca babam bu partinin Bolu İl Başkanı oldu. Feyzioğlu, Orhan Öztrak bir kader arkadaşlığı yaptılar, Kemal Demir vardı. Sağlık Bakanlığı yaptı babamın çok yakın arkadaşıydı. Feyzioğlu, Öztrak ve Demir Bolu’ya geldiler babamla konuşmak için. Babam da o rüzgâra kapıldı, hatta bizim Taşhan’ın üzerini Güven Partisi yaptı. İl başkanı oldu babam. Kemal Demir de önce milletvekili sonra Sağlık Bakanı oldu. Babam her zaman siyasetin mutfağında oldu, benim bildiğimden itibaren. Hiçbir zaman aktif bir siyasetçi olmadı ama. O daha ziyade STÖ’lerde çalışmayı seçti. 12 Eylül 1980’den sonra ise Turgut Özal’ı çok beğendiği için ANAVATAN Partisi sempatizanı olmuştu.” Kızı Mine Selen ise babasının 1973-1977 yılları arasına Cumhuriyet­ çi Güven Partisi’nin İl başkanlığını üstlenmesini şu şekilde anımsıyordu: “Babam milletvekili olmayı pek düşünmedi. O işin mutfağında kalmayı tercih ederdi. Milliyetçi Cephe hükümetinde Sağlık Bakanlığı yapacak olan Kemal Demir’in milletvekili olmasına o katkı sağladı sağladı.”

Kemal Demir

64

Bu arada takvimler 1972 yılını gös­ terdiğinde Salih Zeki Kutucuoğlu’nun büyük kızı Müjde Ankara’da İktisadi ve Ticari ilimler Akademisi’ni kazanmıştı. Kızının üniversiteyi kazanmasından gurur duyuyordu. Siyasete yeni ısı­ nıyordu o yıllarda. En yakın arkadaşı Kemal Demir’in Sağlık Bakanı olması


sebebiyle tüm Boluluların sorunlarını bizzat Ankara’ya giderek çözüp geliyordu. Her gidişinde de kızını görmeden durmuyordu. Zaten kızı da her hafta sonu Bolu’ya geliyordu. Müjde K. Demirel, o yılları şu şekilde anlatıyor: “Ben üniversiteyi kazandım, kayda gittik, annem bir yere koşuyor, babam bir yere koşuyor. Kendileri üniversiteyi kazanmış gibi mutluydular. Ben de bir sandalyeye oturdum, bana iş düşmüyor nasılsa, onlar her işi yapıyor. O arada öğrenci işlerine bir bey gidip geliyor, bölüm başkanıymış meğer. Sonra kayıt bitti. O arada o bey bize yanaştı, ‘Deminden beri gelip gidiyorum, sen oturuyorsun, affedersiniz bu okula acaba kim kaydoldu?’ dedi. ‘Ben’ deyince. ‘Kızım sen üniversitelisin artık. Sen köşeye oturmuşsun annenle baban koşturuyor olur mu?’’ dedi. Çok mahcup olmuştum. O dönemde aileler çocuklarına baskı yapardı, ‘şunu ol, bunu ol’ diye. Babam bana hiç bu konuda baskı yapmadı, işletme mezunu oldum sonuçta. Evden üniversiteyle birlikte ayrıldım 1972 yılında. Ankara’ya gittim, İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nin işletme bölümünü bitirdim. Ankara’da Yardımsevenler Yurdu’nda kaldım, pek de Ankara’da okuduğumu anlamadım, her hafta sonu gelirdim, babam çok sosyal bir insan olduğu için muhakkak Mecliste veya başka bir yerlere işi olurdu Ankara’da. Doktor işlerine bile babam getirip götürürdü insanları. Her gelişinde de mutlaka görüşürdük yani.”

MİLLİ GÜVENLİK DERSİ ÖĞRETMENLİĞİ Bolu sevdası bitmeyen bu genç adam daha subaylık yıllarında şeh­ ri için elinden geleni yapıyordu. 1951-1955 yılları arasında Bolu Lisesi, Öğretmen Okulu ve Endüstri Meslek Lisesi’nde askerlik sonrasında da 1961-63 yılları arasında Bolu Lisesi ile lise dengi diğer 7 okulda Milli Gü­ venlik Dersi öğretmenliği de yapacaktı.

400 BAKKALLI ORTAKLIK: BOLBAK 11 dönüm arazi ile başladığı modern çiftlik uygulaması ile gerek ta­ rım, gerekse hayvancılık ürünlerinde öncü olan Salih Zeki Kutucuoğlu, Bolululu müteşebbislerle birlikte bir süre sonra Bolbak (Bolu Bakkallar Birliği) adıyla yeni bir şirket kurdu. Şirketin Bolu’da 400 ortağı vardı. Ve tamamı bakkallardan oluşuyordu. Sonradan yem işine de giren Bol Bak şirketi, Bolu’da modern tavukçuluğun temellerinin atılmasına da katkı sağlayacaktı. Müjde Kutucuoğlu Demirel, Bolu’da ilk marketin de yine bu dö­ nemde Bolbak tarafından açıldığını anlatıyor gururla; “Bolu’da ilk market Bolbak tarafından açılmıştı. Ticaret Odası Başkanlığı sırasında 400 ortaklı Bolbak Şirketi’ni arkadaşlarıyla birlikte kurdu. Şu anda 14 Burda’nın yerinde Süt Sanayi’nin kurulmasında da öncülük etti. 65


Süt Sanayinin yan kısmına da yem fabrikası kurularak tavukçuluk işine de girdi, şirket vasıtasıyla. Mudurnu yolunda da bir kesimhane kurdular. Yemi üreticiye veriyorlar onlar tavukları yetiştirip kesimhaneye getiriyordu. Babam çok sosyal bir insandı, sürekli sosyal projeler peşinde koşan biriydi. Bolu’nun o zaman nüfusu da okumuş adam sayısı da çok azdı. Taşhancılar ailesi zaten Bolu’nun önde gelen ailelerinden, babam da ateşli, dinamik bir genç subay. Babam iyi bir hatipti ve insanları kolayca peşinden sürükleyebiliyordu. Bolu’nun ilk betonarme binasını o yaptı. Girişimci bir ruhu vardı. Bolu’ya hep ilkleri getirmeye çalışırdı. Ancak Bolbak Gıda Sanayi’nin sonu iyi olmadı, yani amacına ulaşamadı. Ama Bolu Bakkallar Birliği Türkiye’deki ilk uygulamadır. Fakat sonradan amacından saptı. Şirket yem fabrikası kurdu mesela, bütün bakkallar ortak oldu. Ama sonuçta azalan verimler yasası diye bir şey vardır. Babam çok çalıştı bu konuda amacına ulaşamadı. Babam sonuna kadar yönetimdeydi aslında.”

Bolbak günlerinden 66


Bir toplantı sonrası

Yıllarca Bolbak’ın muhasebeciliğini üstlenen Hüseyin Naycı, Salih Zeki Kutucuoğlu ile iş hayatında uzun yıllar birlikte çalışmış biriydi. O yıllara ilişkin onun hafızasında ise şunlar kalmuş; “Bolbak’ta yönetimdeydi Salih Amca. Oturduğu ev bizim iş yerinin üst katındaydı. Salih Amca sürekli olarak gelirdi şirkette, imza yetkilisiydi. Sonra Yönetim Kurulu Başkanı oldu kendisi. Salih amca 1999 depremine kadar devam etti. Depremden sonra her şey bozuldu. Şirket iflas etti ve kalan borçları da Salih Zeki Bey ödemek zorunda kaldı. Eşinin rahatsızlığı onun bütün düzenini bozdu. 2004 yılında TESUD Başkanlığını da bıraktı. Sonrasında da rahatsızlığı başlayarak eve kapandı. Salih Amcanın en büyük özelliği paraya hiç önem vermemesiydi. Büroya biri gelirdi örneğin, kredi alacağını söyler kefil olmasını isterdi. Salih amca gider kefil olur, imzasını atıp geldikten sonra ‘evladım bu adam kim?’ diye bana sorardı. Ben tanımıyorum tabi. ‘Tamam’ derdi, giderdi Salih Amca. Taşhan iki bölüm; biri cami tarafından girişi var. Bir de merdivenlerden çıkınca sağda büyük kapı var. O bölüm Salih Amcanındı. Salih amca çalışırken yemek yemeyi unutan bir adamdı. Bana sorardı ‘Oğlum biz yemek yedik mi’ diye. Sürekli bir aradaydık. Ben muhasebeciliğin yanı sıra şoförlüğünü de yaptım. Gece gündüz arardı beni, kafasına bir şey takıldığında. Salih amca vergi konusunda falan da çok titizdi.” 67


TESUD BOLU ŞUBESİNİ KURDU 1984 yılında Bolu’daki emekli meslektaşlarının rahat bir ortam­ da faaliyette bulunmaları içen Türkiye Emekli Subaylar Derneği Bolu Şubesi’ni açtı. Derneğin masraflarının çoğu zaman kendi cebinden karşıladı.1984 yılında getirildiği dernek başkanlığı görevini tam 19 yıl aralıksız o yaptı. 19 yıl süren başkanlığı sırasında kendisine tek bir rakip dahi çıkmaması ona duyulan saygıyı ele veriyordu. Türkiye Emekli Subaylar Derneği’ndeki çalışma arkadaşlarından Ahmet Yamaner, Sali Zeki Kutucuoğlu’nun o yıllarını şu şekilde anım­ sıyor:

TESUD günlerinden

“Kutucuoğlu Komutanım TESUD Bolu Şube başkanıyken ben emekli oldum. Sene 1989’du. Ardından ben de emekli subay olarak derneğe üye oldum. Güzel bir kurumdu. Benim sivil hayatta başarım varsa Salip Zeki Kutucuoğlu ve Baysalları örnek almamızdandır. Başarılı çalışmaları ile tanıdım. Neler yapmış bu adam? 1950 yılında Kız Meslek Lisesi Bakım Barındırma Derneği Başkanlığı yapmış, Ziraat Odası Başkanlığı, Ticaret Odası Başkanlığı yapmış. Bolu Süt Fabrikasının kurulmasında ön ayak olmuş. Hasan Bülbül, gençleştirelim artık derneği deyince kuliste, benim haberim olmadan beni TESUD’a seçtiler. 10 yıl devam ettim. 10 yıl sonra ben de genç albaylara devrettim. Aynı zamanda Bolu Kalkınma ve Tanıtma Vakfı’nın da kurucu üyelerindendir. Üniversitenin gelmesinde de katkısı olduğunu belirtir insanlar, Tugay’ın Bolu’ya yerleşmesinde ve suyunun getirilmesinde katkısı olduğu belirtilir kendisinin. TESUD’a ait Bolu’daki binanın alınması, genişletilmesi tamamen onun eseridir. Eğer biz bugün Bolu TESUD olarak 68


rahat, kira vermeden yaşıyorsak tamamen onun çalışkanlığı ve onun eserleri nedeniyledir.”

TESUD günlerinden

Ahmet Yamaner, Türkiye Emekli Subaylar Derneği Başkanlığından sonra da sık sık kendisi ile görüştüklerini, hastalık dönemlerinde bile in­ sanlara yardım etmeye çalıştığını ifade ediyor; “Salih Komutanım, nasıl biriydi bilir misiniz? Hastalığında falan giderdik yanına. Öyle bir düzgün adamdı ki herkese güvenirdi. Herkese yardım ederdi. Örneğin sizin paraya ihtiyacınız var ve kredi çekeceksiniz. Kefil lazım. Geliyorsunuz Salih Zeki Bey’e anlatıyorsunuz ve kefil olmasını istiyorsunuz. Hiç tanımadığı halde gider imzalar, sonra araştırmasını yapardı. Bu adam kimdi diye. Bu kadar temiz düşüncelere sahip bir insandı. İnsanlara güvenirdi ve güvenilmesi gerektiğini söylerdi. Çok düzgün bir adamdı. Kimse yapmaz bunu. TESUD Genel Kurulu’nda beni aday göstereceklerini duyunca kendisini üzgün gördüm. Acaba ona karşı adaylığımız sebebiyle mi, diye üzülmüştüm. Ancak o tam tersi, gençlerin önünün açılması gerektiğine yürekten inanmıştı. Örnek alınacak bir insandı.” Salih Zeki Kutucuoğlu, tam bir sivil toplum örgütü lideriydi. Kutu­ cuoğlu, Emekli Subaylar Derneği’nde yaptığı çalışmalar için de Genel Merkez tarafından bir şiltle ödüllendirilecekti. Bu arada Bolu Hayır İşleri Yapma Vakfı Mütevelli Üyeliği ile Ankara Folklor Araştırma Vakfı üyeliği de yaptı Kutucuoğlu.

69


Şilt töreni

TESUD ayrılış gününden

Babasının öncü kişiliği hakkında kızı Mine Selem ise şunları anla­ tıyor: “Babam, gelişime çok açık biriydi. Bizim okumamızı isteyen özel derslerle sürekli takviye eden biriydi. Mesela daha lise yıllarında bizim İngilizce öğretmenlerinden ders almamız sağladı. Senelerce mandolin ve keman dersleri de aldık. Ben ilkokul üçteyken (1965-66) yurtdışından bulaşık 70


makinası getirtti; o zamanlar Türkiye’de pek bilinmiyordu. 1968 yılında Türkiye’de televizyon yayınları başladığında biz evimizde ilk izleyenler arasıydık. Bize ilk izlettiği yayını bile unutmuyorum yıllardır. İyi hatırlıyorum bize hemen 29 Ekim merasimlerini izletmişti. O ilkleri severdi, ilk olmayı severdi. Ancak gelenek ve göreneklere de sıkı bağlıydı. Bayram günleri kesinlikle Bolu’dan ayrılmazdı. Önceden çocuklar için mendiller hazırlanır, içine paralar konur hazır beklerdi hepsi. Resmi bayramları da asla ihmal etmezdi. Anneler günü, doğum günü özel günlere de çok önem verirdi.”

SERTİFİKALI AİLE BABASI Bolu’lu gençlerin eğitimi ve eğlenmesi için özel mekânlar hazır­ layan Salih Zeki Kutucuoğlu, gerçek bir Bolu sevdalısıydı. Taşhancılar Konağı’nda İstanbul Türkçesi ile konuşan Kutucuoğlu, yemek konu­ sunda ise mikro milliyetçi kesilirdi. En sevdiği yemek Bolu’nun meşhur mercimek lapasıydı. Askerler yıllarından kalma bir alışkanlıkla yeşil mer­ cimekle yapılan her yemeği sever, mercimeği ‘Milli Yemek’ olarak adlan­ dırırdı.

Konağın önünde eşi ve kızlarıyla 71


Kızlarıyla

Kızı Mine Selem, gerçek bir aydın olarak nitelendirdiği babası Salih Zeki Kutucuoğlu’nun hoşgörülü yapısını ise şu sözlerle ortaya koyuyor: “Bolu’da Turist Otel’i kurdu. Burada dostları ile derin sohbetler yapar, ülke gündemini konuşurlardı. 12 Kasım 1999 depreminden 10 gün önce küçük ortakları ile anlaşarak otelini kapattı. Otel bir dönem Bolu’nun en lüks oteliydi. Tüm erkân burada kalırdı. Konukları ile yakından ilgilenir, kimsenin kalbini kırmamaya özen gösterirdi. Para kazanmaktan çok ilkleri yapmayı, insanlara faydalı olmayı severdi. Hiperaktif gibiydi hiç boş durmazdı. Girdiği yerde hep öncülük yapardı yani lider ruhluydu. Kültürü ve tavrıyla hep örnek gösterilirdi. Örneğin bizim evde hiç Bolu şivesiyle konuşulmazdı. İstanbul Türkçesi kullanılırdı biz de öyle yetiştik. Çok yumuşak, çok sakin ve çok sevecen bir insandı. Aile birlikteliğine çok önem verirdi. Saat 5 olduğunda mutlaka evinde olurdu. Haftada 1 gün mutlaka ve mutlaka ev dışında bir yere yemeğe gidilirdi. Genellikte Koru 72


Otel’e giderdik. Hafta bir gün ailecek sinemaya gidilirdi. Örnek aile belgesi verildi Bakanlık tarafından. Annem ve babam birbirine aşık insanlardı. Hiçbir zaman içki ve sigara içmezdi. Tavla oynamayı ve Türk kahvesini çok severdi. Kaplıcaya da haftada 2 gün giderdi.’’

Örnek aile beratı

Müjde K. Demirel, Tahşancılar Konağı’ndaki günlere ilişkin hafıza­ sında kalanları bir türlü unutamıyordu:

Konağın önünde ailesiyle 73


Taşhancılar Konağı bahçesinde

“Çok iyi bir aile babasıydı. Çok güzel modern küçük bir aile modeliydik Bolu’da biz. Çok zeki ve espriliydi, canlı ve dinamik biriydi. Çok düzenli bir aile hayatı yaşattı bize babam. Muhakkak bizim eğlencemiz, gezmemiz çok düzen içerisindeydi. O dönemde çevremde ataerkil aile modelleri çoktu, ama biz (Bir dönem babaannem bizle oldu, sonra ayrıldı) hep 4 kişilik bir aile olarak yaşadık. O ailesi ve kitaplarıyla mutluydu. Ailesini üzecek hiçbir şey yapmamıştır. Akşamları güzel sohbetler edilir, oturulurdu. Sabahları muhakkak kahvaltılar birlikte yapılırdı. Öğle yemeği de mümkün olduğu kadar birlikte yenirdi, ama akşam sofraları daha düzenli olurdu hep. Eş, dost, akraba, gelen giden çok olurdu. Zira evimiz de çok büyüktü. Taşhancılar Konağı 11 oda 3 salon ve bir hamamdan oluşan bir konaktı. Çalışanlar, müştemilat 3 dönüm bahçe vardı. Otel Eskop’un oldu yerdeydi, sonra istimlakle yıkıldı.” BİR GENÇ KIZIN EN BÜYÜK ZİYNETİ NEDİR? Salih Zeki Kutucuoğlu, binbaşı olarak Bolu’da ilk görev aldığında Kız Meslek Lisesi’nin 50 yataklı pansiyonunu askerlerini de inşaatta çalıştı­ rarak tamamlayan biriydi. Kızların okumasına öylesine büyük önem ve­ riyordu ki, kızı Müjde ve Mine’ye karşısına alarak devamlı bir tavsiyede bulunuyordu. Kızı Müjde o günleri hiç unutmuyordu: “Kızlarım; sizler katiyyen ev hanımı değil, okuyan hanımlar olacaksınız. Bir hanımın en büyük ziyneti diplomasıdır. Muhakkak bu ziyneti bile-

74


ğinize takacaksınız. Ve üniversite bitireceksiniz derdi, bu kayıtsız şartsız bir durumdu. Klasik bir ev hanımı olmamız hiçbir zaman istenmedi bizden.”

Kızı Mine ve Ömer Selem’in nikah töreninde

Bu arada, Taşhancılar ailesine ait, 2. Çar Nikola’nın yıkılmasının ar­ dından alınıp konağa getirilen araba Bolu tarihindeki yerini aldı. Taşhancılar Bolu’ya ilk arabalardan birini getiriken, damatları Salih Zeki Bey ise hiç araba kullanmadı. Kızı Mine Selem, babasının bu çok özel özelliğini ise şu şekilde an­ latıyor:

75


“Babamın hiç arabası olmadı. ‘Bütün arabalar benim’’ derdi. Taksiyle gider gelirdik her yere. Daha sonra eve bir araba alındı. Kendisi arabayı hiç kullanmadı. Benim ve ablamın kullanımı için aldığını söylerdi.”

Kızı Müjde’nin evliliğinden

Taşhancılar Konağı’nın önünde 2. Çar Nikola’nın arabası 76


ÇİÇEKLERİ CANLI TUT, KIZIN YAŞASIN… Müjde Kutucuoğlu’nun babası ile ilgili hafızasından silemediği en duygusal anısı ise 1979 yılında geçirdiği trafik kazası ile ilgili. İki kızını dünyada her şeyden çok seven Salih Zeki Kutucuoğlu, kızının kaza ha­ berini alır almaz çılgına dönmüş adeta. Babasının kaza sonrası kendisi ile nasıl ilgilendiğini şu şekilde anımsıyor Müjde K. Demirel; “1979 yılında çok büyük bir trafik kazası geçirdim. 2,5 ay Hacettepe Hastanesi’nde yattım. Tabi o arada çok fazla çiçek geliyordu. Babam da her gün kucağında çiçeklerle geliyor, ölü çiçeklerin hepsini çıkarıyor, yenilerini koyuyor. Dolaysıyla benim çiçeklerim hiçbir zaman azalmıyor, hastane yönetimi de şikâyetçi bu durumdan. Neyse ben iyileştim ve babama dedim ki ‘Niye her gün bir kucak çiçekle geliyordun da eski çiçekler atılıyordu?’ O da ‘Her çiçek öldüğünde, seni kaybedeceğimi zannettim. Onun için o çiçekler ölmemeliydi, sen yaşamalıydın’ dedi.”

BİR KENTİN TARİHİNİ YAZAN ADAM 27 Mayıs 1960 İhtilali’nden bir yıl önce ordudan ayrılan Salih Zeki Kutucuoğlu, 12 Eylül 1980’de darbesinden önce ise siyasete veda etti. 1979 yılına kadar Cumhuriyetçi Güven Partisi’nin iktidara gelmesi için maddi manevi büyük çaba harcayan Kutucuoğlu, sağ-sol görüş ayrılık­ larının yol açtığı anarşi ortamından fena halde rahatsızdı. Kenan Evren ve arkadaşlarının savunduğu görüşlere yakın bir ülke hayal ediyordu; o kadar. Siyasi görüşlerini değiştirmese de siyasete bakışını değiştirmişti artık. 1981 yılında annesi Hatice Hanımı da kaybedince duygusal bir ko­ puş yaşamaya başladı. Annesine tutkuyla saygı duyan bir yapısı vardı. Annesinin ne zorluklarla kendilerini büyüttüğünü kızlarına övgü ile an­ latıyordu. Darbenin etkilerini annesini de kaybetmenin üzüntüsü ile fazla umursamadı. Neyse ki 12 Eylül’de siyasi kimliğine rağmen hiçbir tah­ kikata uğramadı. 1980’den yeniden serbest seçimlerin yapıldığı 1983 yılına kadar kendisini tarih araştırmalarına adadı. Araştırmaları pek çok üniversite hocasına şapka çıkartacak derinlikteydi.

İZZET BAYSAL’I İKNA EDEN VAKIF 1985 yılında daha anlamlı bir görev için yollara koyuldu Salih Zeki Kutucuoğlu. Çok sevdiği Bolu’ya bir üniversite kazandırmak. İzzet Bay­ sal ve Ahmet Baysal’ın Bolu’ya kazandırdığı hastane eğitim kurumları­ nın bir araya getirilmesi ile Bolu’nun da artık müstakil bir üniversiteye sahip olması gerektiği fikri olgunlaşmıştı. O da bu çalışmalara katkı ver­ 77


mek üzere Bolu Kalkınma ve Tanıtma adıyla yeni bir vakıf kurulması ve vakfın en önemli önceliğinin de Bolu’ya bir üniversite kazandırılmasını sağladı. Vakfın kuruluş senedinde her üyenin 50 bin ila 100 bin lira bağış yapması kararlaştırıldı. Salih Zeki Kutucuoğlu, Bolu Kalkınma Vakfı’na en fazla bağışı yapan kişilerden biriydi. 1986 yılında vakfın kasasında 12 milyon 597 bin 455 lira bağışlarla toplanmış kaynağa ulaşıldı.

İzzet Baysal

O yıllarda Bolu’da Gazi Üniversitesi’ne bağlı faaliyet gösteren 3 mes­ lek yüksekokulu vardı. Kutucuoğlu ve arkadaşları Yumrukaya- Gölköy Kampüslerinin Orman Bakanlığı’ndan üniversiteye tahsisi için yoğun çaba sarfetti. Bolu İzzet Baysal Üniversitesi’nin kurulması için Ankara ve İstanbul’daki pek çok görüşmede o da vardı. İzzet Baysal’ın üniversite­ ye finansman sağlaması konusunda da oldukça ikna edici bir yaklaşım sergiledi.

Bolu Kalkında ve Tanıtma Vakfı toplantısı 78


Kızı Müjde K. Demirel, babasının tam bir sosyal kişilik olduğunu şu örneklerle anlatıyor; “Babam her türlü sivil toplum örgütünde görev almayı kendisi için bir görev addediyordu. Bolu Kalkınma Vakfı’nın kurucularındandı. Bolu Valisi Gökhan Aydıner ve Belediye Başkanı Hasan Bülbül zamanında Kültür Bakanlığı ile irtibata geçti, ‘Bolu’nun bir vakfa ihtiyacı var’ dedi. Tüm yazışmaları yakından takip ederek vakfın kuruluşunu sağladı. Orada çok büyük hizmetleri oldu. Bolu’da bir üniversite kurulması fikri bu vakıf sayesinde olgunlaştırıldı”

KÖROĞLU’NU YENİDEN YAZAN TARİHÇİ “Öldükten sonra unutulmak istenmiyorsanız ya okunmaya değer şeyler yazın, ya da yazılmaya değer şeyler yapın.” Franklin Salih Zeki Kutucuoğlu, 1948 yılından itibaren başladığı araştırmala­ rına 1980 sonrası iyice ağırlık verdi. ‘’Benim kullarla işim yok, benim Bolu vilayetiyle işim var’’ diyecek kadar Bolu sevdalısı olan, Bolu ile ilgili hür türlü tarihi veriyi araştırmak, sorgulamak ve en doğrusunu ortaya koy­ mak amacı güden Kutucuoğlu, samanlıkta iğne arar gibi tüm arşivleri, kütüphaneleri tek tek gezdi. Başbakanlık ve Osmanlı Arşivlerini didik didik ederek Bolu’nun gerçek tarihini ortaya çıkarmaya çalıştı. 1952 yılında yazdığı ‘Gazi Osman Paşa Plev­ ne’de’ isimli kitabı Genel­ kur­may Başkanlığı tarafın­ dan çok beğenildi. Plevne Sa­vunması’nı bütün yönle­ ri ile ve tüm ayrıntıları ile an­latan kitap 1958 yılında tüm birliklere ve kütüpha­ ne­le­re dağıtıldı. O tarihten son­ra pek çok Türk genci Plev­ne Savunması ile ilgi­ li bilgilere bu kaynaktan ulaş­tı. Ancak Salih Zeki Ku­ tu­cuoğlu, asıl araştırmala­ rını belirttiğimiz gibi 1980 sonrası yaptı. 1980 önce­ sinde biriktirdiği yüzlerce bilgi ve belgeyi tek tek özel arşivinde sakladı. 22 Mayıs 1980’de Şair Ummi Kemal

Gazi Osman Paşa kitap kapağı 79


hakkında daha önce hiçbir araştırmacının ortaya koyamadığı belgeleri bir konferansla ortaya koydu.

Ümmi Kemal araştırmalarından notlar

80


Salih Zeki Kutucuoğlu’nun üzerinde en fazla çalıştığı karakter Bolu ile özdeşleşmiş olan Köroğlu efsanesiydi. Türkiye ve Bolu halkı Köroğlu ile ilgili şu ana kadar ortaya çıkarılan bilgilerin neredeyse tamamının onun bu araştırmaları sayesinde öğrendi. Köroğlu’nun Bolu dağlarında sadece 5-6 yıl saklandığını, ondan sonra Ankara’nın Haymana ilçesine kaçtığını köylerde yaptığı araştırmalar sonucu ortaya çıkardı.

Köroğlu Semineri notları

81


5-7 Haziran 1982 tarihinde Bolu’da düzenlenen Köroğlu Yılı Sem­ pozyumunda daha önce gün yüzüne çıkmamış bilgileri, tarihçiler ve Bolulularla paylaştı. 27 bilim adamının katıldığı bu seminerde Kutucu­ oğlu tertip komitesinde genel sekreter olarak görev yapacaktı. Bu seminerde Salih Zeki Bey Köroğlu’nun tarih-coğrafyasıyla Bolu ili ile etrafındaki illerde gezdiği, tutunduğu, barındığı yerlerle ilgili bil­ giler sunacaktı. Böylece pek çok Bolulu, Salih Zeki Kutucuoğlu’nun bu araştırmalarından sonra Cüneyt Arkın ve Fatma Girik’in canlandırdığı Köroğlu gerçeğini öğrenebildi. Ayrıca Kutucuoğlu, Köroğlu destanında ismi geçmeyen zalim Bolu Beyleri’nin kimlikleri ve zulümleri hakkında arşiv belgelerini açıklaya­ cak, Köroğlu’nun Sivas’a nakli için Bolu Sancak Beyi’ne ve kadısına ait hüküm örneğini ortaya koyacaktı. Hayatı destana uyumlu olan Köroğlu için de kitap çalışmalarında son aşamaya gelmişti Kutucuoğlu. Salih Zeki Bey, bu çalışmaları yaparken o dönemlerde bilgisayar kullanılmadığını hatırlayalım. İstanbul Başbakanlık arşivinden seminer öncesinde 1555-1610 tarihleri arasına ait 75 cilt mühimme defterleri ve maliyeden müdevver defterleri inceleyerek tercüme edecekti. Böyle­ likle Köroğlu’nun hangi paşalarla savaştığı, Bolu Beyleri ve o dönemde halkı soyan kişilerinde kimliklerini ortaya çıkaracaktı.

Tarih çalışmalarından

‘Köroğlu Olayını Bolu’da Oluşturan Sebepler ve Köroğlu’nun Ta­ rihi Coğrafyası’ konulu sempozyum öylesine büyük ilgi gördü ki 1986 82


yılında Bolu İl Halk Edebiyatı Sempozyumunda yeni verilerle bir kez daha araştırmacıların önüne kondu. Bolu Kalkınma ve Tanıtma Vakfı’nın öncülüğünde yapılan konferansın açılışını Bolu Valisi Gökhan Aydıner ve Folklor Araştırma Kurumu Başkanı İrfan Ünver Nasrattinoğlu yaptı. Folklor Araştırma Kurumu Köroğlu ile ilgili araştırmalarından dolayı Sa­ lih Zeki Kutucuoğlu’na bir de plaket takdim etti. Tarihçi olmadığı halde tarih araştırmalarında bu kadar ileri gittiği için Bolu’da tüm devlet erka­ nı tarafından takdirle karşılanıyordu. Boş zamanlarını ya devlet arşivlerinde, ya kütüphanelerde ya da tarihi olayların yaşandığı yerlerde araştırma yapmakla geçiriyordu. Eski eserlerin fotoğraflarını çekiyor, mikro filmlere aktarıyordu. Fermanlar, cönkler, divanlar ve el yazması eserler en büyük meraklarından biriydi.

Folklör Araştırmaları Kurumu’nca verilen plaket

83


1998 yılı Folklör Araştırmaları Kurumu’nca verilen “Türk Folklörüne Hizmet Ödülü” davetiyesi

SAMSA ÇAVUŞ GERÇEĞİ Onun bir başka araştırması ise Samsa Çavuş ile ilgiliydi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ‘Çavuş’ rütbesini ilk kullanan kişi olan Samsa Çavuş, Er­ tuğrul Gazi ve Osman Gazi’nin silah arkadaşı, Osmanlı Devleti’nin kuru­ luşunda hizmeti geçmiş şahsiyetlerdendi. 84


Ertuğrul Gazi ile birlikte, kendisine bağlı aşiret ve obalarla Söğüt’e gelmiş, Osman Gazi zamanında pek çok savaşa katılmıştı. Pelekanon Muharebesi’nde bulunduğu tahmin ediliyordu. Tarih merakı hastalık düzeyindeydi. Bolu ve civarındaki tüm köyleri dolaşarak tarihi kimlik ve kişilikleri ortaya çıkarmaya çalıştı. Osman Gazi Karatekin kalesini fethedince, muhafızlığına Samsa Çavuş’u tayin ettiği­ ni belgeleri ile ortaya çıkardı.

Çalışmalarından

Bursa-Bilecik hattında sıkışıp kalan Osmanlı’nın Sakarya bölge­ sinden gelebilecek Bizans saldırılarına karşı görevlendirilen Samsa Çavuş’un 1330 tarihinden Bolu’da hayatını kaybettiğini mezarının ise Mudurnu yakınlarındaki Hacımusalar köyünde bulunduğunu fotoğraf­ larla tarih arşivlerine soktu.

85


Salih Zeki Kutucuoğlu’nun yaptığı araştırmalar pek çok bilimsel araştırmanın temel dayanağını oluşturuyordu. Gerek İzzet Baysal Üni­ versitesi hocaları gerekse Türkiye’nin başka üniversitelerindeki tarih ho­ caları onun araştırmalarını referans gösteriyordu.

TARİHÇİLER ŞAPKA ÇIKARDI Prof. Dr. Yücel Özkaya’nın o dönemde hazırladığı “Bolu’daki Vakıfla­ rın ve Eski Binaların Korunması” başlıklı sunumdaki ayrıntılar bile Salih Zeki Kutucuoğlu’nun nasıl titiz bir araştırmacı olduğunu ele veriyordu. Hele ki, sunumun sonunda yer alan not: “Bolu’daki vakıflar daha çok XVI. ve XVIII. yüzyıllar arasında teessüs etmiştir. Bolu Merkezinde şimdi pek çoğu bulunmayan vakıfların hemen hemen hepsi XVI. yüzyılda yapılmıştı. Bunların bir kısmını şu şekilde belirtmek mümkündür. Burada bahsedilenlerden yalnız Şemsi Ahmed Paşanın eserleri ayakta kalmıştır.

Çalışmalarından

1. Akbaş Paşa vakıfları (Camisi, tekkesi, medresesi ile): Şimdiki Devlet Hastahanesinin batısında idi. Şimdi buraya Hastahane yapılmıştır. 2. Şerbetdar Abdullah Bey Vakfiyesi: Bolu beylerinden olup vakıf Karacaağaç Köyünde idi. 3. Abdurrahman oğlu Yusuf Vakfı. 4. Şemsi Ahmet Paşa Vakfı ve camisi ve misafirhanesi: Vakıf tarihi 971 (1564). 86


5. Akçakadı Vakfı: Sazak Karamanlar Köyünde. 6. Çıracı Ali Ağa Vakfı (Karaköy Köyünde). 7. Ali Efendi Vakfı (Vakıf Geçitveren Köyünde). 8. Asa-dâr Hüseyin Dede Vakfı (Karaağaç Köyünde). 9. Aslahaddin Vakfı (Yerine şimdi yeni bir vakıf kuruldu). 10. Semerkantü’l-Ali Vakfı: Semerkant Cami ve türbesi. 11. Ayşe Hatun Vakfı: Akpınar Mahallesinde. 12. Ataullah Vakfı (Pamişgeçitveren Köyünde). 13. Ağdacı Vakfı ve camisi (İhsaniye Mahallesinde). 14. Tabak Ahmed Aga Vakfı ve camisi (Tabaklar Mahallesinde). Ayrıca Ali Semerkant Camisi ve Hatip Abdullah Efendi Medresesi mülhak vakıfları da bu vakıflar çerçevesindedir. Bolu merkezi (nefs-i Bolu) dışında da pekçok vakıf bulunmaktaydı. Örneğin Gerede’de Çoğullu Cami Vakfı, Şerbetdar Mehmet Bey Vakfı Dörtdivan’da 1436’da kurulmuştu. Şahnalar’da Şahnalar Habil Vakfı M. 1874 (H.1291)’de yapılmıştı. XVI. yüzyılda bu vakıfları besleyen sayıları yüzleri aşan köy ve mezra mevcuttur. Örneğin Gerede’de Yıldırım Bayazid Camisi Vakfı’nın Gerede’de ikiyüzden fazla tarlası mevcuttur. Yıldırım Bayazid’in şehzadeliği de burada geçmişti. Belki Bolu’da fazla vakıf bulunmasının nedeni budur. Gene Dörtdivan’da (Köse Alemdar, Şayık, Çalık v.b), Gerede’de Yeniçağa’da (Kaltakçılar, Doğancılar Köyü v.b) ve Bolu’nun kazalarında sayıları binleri bulan köyler vakıflara bağlanmıştı. Bunların tek tek isimleri tapu defterlerinde mevcuttu. Bu köyler ne yazık ki daha sonra vakıflıktan çıkmıştır. Bu, 1864 vilayet kanunundan sonra kademe kademe gerçekleşmiştir. NOT-1. Bu bilgiler tapu defterlerini inceleyen Salih Zeki Kutucuoğlu tarafından verilmiştir.

O GERÇEK BİR KOLLEKSİYONER Yaptığı araştırmalar, katıldığı konferans ve panellerden elde et­ tiği bilgi ve belgelerde Bolu’nun hafızasını ortaya çıkaran Salih Zeki Kutucuoğlu’na bu yaptığı çalışmalardan dolayı Halk Kültürü Derneği tarafından 1998 yılında çok anlamlı bir ödül verildi. Türk Folkloruna kat­ kılarından dolayı verilen ödülü bizzat kendisi aldı.

87


Bolu ve civarındaki tüm tarihi köyleri dolaşarak Yunan, Roma, Bi­ zans, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait 550 adet çok değerli sikkeyi bir koleksiyon haline getirdi. Dedelerinden ve eşi Yurdanur Hanım’ın büyük büyük dedesi Oturakzade Mustafa Efendi ve çocuklarından kalma anti­ ka silahlardan da bir koleksiyonu vardı. Her iki koleksiyon da Boluluların hizmetine sunuldu. Merkezi Ankara’da bulunan Folklor Araştırmalar Kurumu Genel Sekreterliği görevini de yürüten Araştırmacı- Gazeteci Hayretten İvgin, bir yazısında Salih Zeki Kutucuoğlu’nu Bolu ile özdeşleşmiş bir kişilik olarak nitelendiriyordu.

Folklör Araştırmaları Kurumunca verilen plaket

Yazısında “Bazı kişiler vardır ki, doğduğu ve büyüdüğü şehirle özdeşleşir. Şehrini söylersiniz, adını hatırlarsınız. Adını söylersiniz, şehrini hatırlarsınız. Folklor camiasında da böyle kişiler vardır. Feyzi Halıcı-Konya, Aşık Ali Çatak-Develi, Salih Zeki Kutucuoğlu-Bolu, Abdullah Satoğlu- Kayseri, İbrahim Aslanoğlu-Sivas, Şevket Beysanoğlu’nun adını anınca Diyarbakır’ı hatırlamamak mümkün değildir” diyen İvgin, Kutucuoğlu ile ilgili düşün­ celerin ise şu şekilde ifade ediyordu:

88


“Salih Zeki Kutucuoğlu, Bolu’da yaşayan, emekli binbaşılıktan ayrılıp ticarete atılan bir kültür adamıdır. Bolu’nun önemli bir değeri olan Köroğlu konusunda arşivlerden ve mahallinden derlemeler yapmış ve klasörler dolusu belge, bilgi toplamıştır.

Kutucuoğlu arşiv klasörleri

89


…Folklor Araştırma Kurumu Başkanı İrfan Ünver Nasrattinoğlu’na Ankara’da Köroğlu konusunda konferans vermek istediğini söylüyordu. Sonuçta Folklor Araştırma Kurumu Konferanslar dizisi içerisinde Salih Zeki Kutucuoğlu’na da programda yer verilerek konferans günü tespit edildi. Konferansın konusu Köroğlu idi ve konferans dia gösterisiyle gerçekleştirilecekti. Konferans için Türk Kooperatifçilik Kurumu’nun salonu ayrıldı. Davetiyeler basıldı, ilgililere gönderildi. Özellikle Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin Halk Bilimi Bölümü öğrencilerinin katılımı sağlandı. Konferans salonu tıklım tıklım dolmuştu…Salih Bey çok neşeliydi. …Salih Bey konusuna kısa bir giriş yaptı. Dia gösterisi için salonun ışıklarının söndürülmesini istedi. Slayt makinesini kullanan görevli makinesinin başına geçti, ışıklar söndü. Salih Bey slayt gösterisiyle birlikte konferansına devam etti. Fakat konferansını biraz uzatmıştı. Karanlıktan istifade eden dinleyiciler teker teker gizlice salonu terk ediyordu. Konferans bitti, slayt gösterisi sona erdi, salonun ışıkları yandı. Koskoca salonda üç kişi vardı: Konferansı veren Salih Zeki Kutucuoğlu, slayt makinesini kullanan kişi ve Hayrettin İvgin (Ben) Diğerleri? Diğer dinleyicilerin hepsi karanlıktan faydalanarak konferanstan kaçmışlardı…”

70 YAŞINDA BİR ÜNİVERSİTELİ Salih Zeki Kutucuoğlu, tarihi araştırmalara öylesine meraklıydı ki, Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesine gider, ilerlemiş yaşına rağmen derslere girerdi. Onu orada da tanıyan pek çok hoca vardı. Kızı Mine Se­ lem babasının araştırmacı ruhunu şu şekilde anlatıyor. “Tarihe çok meraklıydı, DTCF’ye misafir olarak gider Köroğlu araştırma ve seminerlerine katılırdı. Köroğlu ile ilgili en kapsamlı araştırmayı babamın yaptığını söyleyebilirim. Ankara’ya, İstanbul’a sürekli kütüphanelere giderdi araştırma yapmak üzere. Günlerce orada kaldığı olurdu bazen. Sürekli olarak eski Bolu fotoğrafları, el yazmaları toplardı. Antika silah ve sikke koleksiyonu gibi birçok koleksiyonları vardı. Bunlar üniversiteye ve Bolu Müzesi’ne ve Belediye Sanat Merkezine bağışlandı.” Yaptığı araştırmaları, bulduğu belgeleri Taşhan’daki özel ofisin­ de toplayan Sali Zeki Kutucuoğlu’nun en büyük arzusu bu belgelerin kitaplaştırılmasıydı. Ancak Muhasebecisi Hüseyin Naycı’nın ifadesine göre, bu belgeleri kitaplaştıracak yaşı çoktan geçmişti. Önce çok sevdi­ ği küçük kardeşi Ethem’i genç yaşta, ardından da annesini kaybetmişti. Kızı Müjde Demirel 1992 yılına kadar annesi ve babası ile komşu olarak Bolu’da yaşadı. Salih Kutucuoğlu’nun torunu Gökçe, 1991 yılında Gala­ tasaray Lisesi’ni kazanınca Müjde ve Naim Demirel kızlarının eğitimi için İstanbul’a taşındılar. 90


Küçük kızları Mine Selem ise Bolu’dan hiç ayrılmadı, halen de Bolu’da yaşıyor. Yine de Salih Zeki BeY’in çok sevdiği kızları yuvadan uzaklaşmış ve büyük aşkı Yurdanur Hanımla başbaşa kalmıştı. Bir zamanlar cıvıl cıvıl olan Tahşancılar Konağı artık yoktu. Eşinin 2002 yılında başlayan rahat­ sızlığı ile birlikte tüm dikkatini ve zamanını ona ayırıyordu. Öylesine çok araştırma ve inceleme yapmış, öylesine çok belge biriktirmişti ki, bunların tasnifi bile aylar, yıllar sürebilirdi. Kızı Müjde K. Demirel, babasının yaptığı araştırmaların özetini bile anlatırken zorluk çekiyor: “Babam üniversitelerle çalışan biriydi. Onun tek bir hobisi vardı; tarih. Derin tarih bilgisi vardı. İnanılmaz çalışmaları vardı ama yarım kalmış hepsi. Hatta bir gün belediye burada kazı yapıyor, yani çukur açıyor. Akşam oldu babama sordum ne kadar kazmışlar diye. ‘2. Döneme kadar inmişler’ dedi. Yani kaç santim oluyorsa tarihi kazılarda onu hesaplayıp bana öyle tarih dönemleri ile söylüyordu. Babam bir ayaklı kütüphaneydi. Bolu için yaşadı, Bolu için öldü. Kendisini tamamen Bolu’ya vakfetmiştir. Maddi değerler önemli değildi onun için. Özel bir insandı. Babam bir ticaret adamı değil de, bir ilim adamı, kürsü sahibi bir adam olması gerekirdi bence. Bu kadar çalışmayı az sayıda tarihçi yapmıştır. Evde sürekli okurdu. Bir şeyler yazar, notlar çıkarırdı. Ancak yaptığı çalışmaların bir kısmı kayboldu. Doğrusu bulamıyoruz şimdi.”

Bolu Müzesi

Müjde K. Kutucuoğlu, babasına ait kayıp belgelerle ilgili de şunları söylüyor;

91


“Babam iki kez fotoğraf sergisi açtı. Babamın 76 adet el yazması, 447 eski harfle yazılı, 300 yeni Türkçe, toplam 823 kitabı kayıp, nerede olduğunu bilmiyorum bunların. Kültür müdürlüğüne verilmiş oradan alınmış üniversiteye verilmiş sonra. Biz bulamıyoruz şu anda. Benim üzüldüğüm, bize bir döküm gelmedi Üniversiteden. Ne var ne yok bilmiyoruz. Yazıda mikro fiberler Milli Kütüphane’ye gönderildi deniliyor. Oradan istiyoruz, haberleri yok. Orijinalleri nerede, bunları bilemiyoruz. Üniversiteye gidip baktım. Geçmişte Sevk İdare Yüksek Okulu ilk kurulduğunda genel sekreterlik yaptım üniversitede. Orayı tanıyan biriyim. Bir şey bulamadık. Ne oldu, ne bitti hiç bilemiyorum. Sadece Kültür Müdürlüğü’nde babamın silah ve sikke koleksiyonu var. Şimdi onlara da ulaşamıyorum, bunlar sergileniyordu oysa.”

Fotoğraf Sergisi Açılışı

2001 yılı Fotoğraf Sergisi Açılışı-Belediye Başkanı Yüksel Ceylan ile 92


2001 yılı foto sergisi açılışı davetiyesi

Çalışmalarından

Muhasebecisi Hüseyin Naycı o dönemde yaptıkları araştırmaları şu şekilde anlatıyor: ”Salih Amca ile Bolu’nun altını üstüne getirdik, Bolu ve ilçeleri ile ilgili çok kapsamlı araştırmalar yaptı. 1 kamyon dolusu kitap ve evrakı vardı. İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Kemal Güçlüol döneminde ‘Bize üniversiteden bir oda verin, elimde binlerce kitap ve belge var. Hepsini üniversiteye 93


bağışlayacağım, tek isteğim kapısına Salih Zeki-Yurdanur Kutucuoğlu Kü­ tüphanesi yazılması’ dedi. Rektör teklifi çok beğendi. ‘Tamam’ dedi. Kitaplar ve evrak kamyona yüklendi üniversiteye teslim edildi. O arada rektör değişince, tüm evrakları geri aldık. Taşhan’ın üzerindeki depoya taşıdık. Bir yıla yakın orada bekledi. Sonra Kültür Müdürlüğü ile de bir görüşme yaptı, onlara da aynı teklifi yaptı. Kitaplar yine yüklendi ve ama yine geri geldi. Çok değerli kitapları vardı. Bolu’yla ilgili mikrofilmler falan hep toplardı. Ancak kimse yardımcı olmadı. O kadar çok emek verdi ki araştırmalara ama gerekli desteği veren olmadı.” Hüseyin Naycı, Taşhan’daki depoya onbinlerce evrak, binden fazla kitap ve belge istiflediklerini belirtirken, Salih Zeki Kutucuoğlu’nun bü­ tün iyi niyetli çalışmalara rağmen bunları kitaplaştırma imkanı bulama­ dığını şu sözlerle anlatıyor; “Herkese inanırdı rahmetli. Örneğin müzede bir sürü tarihi eseri vardı, bizden habersiz müzeye bağışlamış, şimdi orada köşesi var. Salih Zeki Kutucuoğlu Koleksiyonu diye. Hafta 1-2 kez Taşhan’daki arşivine gidip gelirdi. Kafasına bir şey takıldığında gece de olsa arardı. Bir şey lazımsa kendisi bulurdu. Biz bulamazdık. Çünkü o neyin nereye koyduğunu öyle iyi bilirdi ki, tek arayışta bulurdu. Bu bilgileri de kimseden saklamazdı. Herkesle paylaşırdı. Örneğin Samsa Çavuş’un mezarını bulduk, taşının fotoğrafını çekerdi. Salih Amca araştırmalarında hep bir ikinci veya üçüncü kişiye ihtiyaç duyduğu için bunca emeğini kitaplaştıramadı. Eğer onun araştırmaları kitaplaştırılsa, onlarca kitap yazılabileceğini düşünüyorum”.

ÇALIŞMALARINDAN Salih Zeki Bey Bolu için öylesine çok çalışıyordu ki daha 1998 yılın­ da verdiği röportajda bitmeye yakın olan çalışmaları konusunda gaze­ teci Metin Ferah’a şunları aktarıyordu: ‘’Bolu İlinde Sıcak Sular ve Kaplıcalar’’ konulu kitap baskıya hazır hale gelmiş bulunuyor. ‘’İstiklal Savaşında Bolu’’, “Bolu’yu İdare Eden Meşhur Bolu Beyleri’’ basıma hazır hale getirilirken, ‘’Bolu’da İsfendiyaroğulları ve Candaro­ ğulları’’, Lala Şahin Paşa ve Bolu’da yetişen diğer kişilerin kimlikleri ve hayatları yazılmış, bütün köylerimizin bölge isimleri, parselleri ve bu köylerin parselleri hakkında malumat verilmiş, Bolu ilindeki bütün şa­ hıslara ait ve vakfa ait vakıf kayıtları hazırlanmıştır. Göynük ve Mudurnu tarihi tamamlanmak üzer olup, Bolu’da yetişen şairler, ayrı ayrı kitap ha­ linde basılmak için çalışmalar ilerlemiş durumda.’’ O tarihte Kutucuoğlu’nun çalışmaları bunlarla da sınırlı değildi. Röportajında antik devir çalışmalarına ilişkin de Bitinya, Paflagonya ve Frigya hudutları içinde kalan Bolu ilçelerinde yaptığı araştırmalar­ 94


la dikkatleri üzerinde toplayan Kutucuoğlu, Bolu’ya 6 kez gelen Köln Üniversitesi’nden öğretim üyeleri ve öğrencileri ile birlikte Bolu il ge­ nelinde harabe ve antik mezarlıklarda araştırma ve incelemeler de ya­ pıyordu. Antik döneme ait kitabeleri kitap haline getirmek üzere çalışan Ku­ tucuoğlu, Bolu fotoğrafları sergileri de yapıyordu.

Çalışmalarından

95


Çalışmalarından

İLK AŞKININ VEDASI Hüseyin Naycı; Salih Zeki Kutucuoğlu’nun hayattan elini eteğini çekmesini çocukluk aşkı ve hayat arkadaşı Yurdanur Hanım’ın ölümüne bağlıyor. Zaten kızları Müjde ve Mine de aynı görüşte. Son günlerini Hü­ seyin Naycı şu şekilde anlatıyor; “Salih Amca 1999 depremine kadar çok sağlamdı. Depremden sonra birden sıkıntıya düştü. Örneğin, depremin verdiği ruh haliyle 3 kadar evini bırakıp orduevinde yaşadı. Yurdanur Yenge çok hassas bir kadındı. Markete alışverişe giderken kalçası kırıldı eşinin, evindeki düzeni de bozuldu böylelikle. Ardından rahatsızlandı ve geçirdiği beyin kanaması sonucunda vefat etti. Yengenin vefatından sonra da Salih Amca hayata tamamen küsmüştü. ‘O benden 10 yaş küçüktü, sıra bendeydi aslında, niye erken gitti?’ diye hayıflanırdı. Bir an önce eşine kavuşma arzusundaydı sanki…”

96


Eşi ve torunları Müge, Gökcan ve Gökçe ile

Eşiyle

97


Salih Zeki Kutucuoğlu’nun cömert tavrı, dünya nimetlerine kar­ şı koyduğu mesafeyi Bolu’da bilmeyen yoktu. Arkadaşlarından Bülent Dinçtürk, şunları söylüyor: “Çok iyi bir insandı. Turist oteli yaptı. Kar amacı gütmeyen aşırı iyi niyetli bir insandı. Para kazanmak onun için hiçbir zaman birinci öncelik değildi. Ticari yönü yoktur. Sık sık görüşürdük Salih Abiyle. Boluyla ilgili çok güzel resimleri vardı, sergi de açmıştı.”

İÇKİ VE SİGARADAN NEFRET EDERDİ Hayatı boyunca içki ve sigaradan uzak duran Salih Zeki Kutucuoğ­ lu, özel günlerde ise içki içenlere eşlik etse de hayatını askeri bir disiplin içinde yaşıyordu sanki. Son dönemlerine kadar onun hasta olduğunu bile hatırlayan yoktu. Kızı Müjde K. Demirel, babasını ayakta tutan asıl gücün annesi Yurdanur Hanım olduğunu şu sözlerle ortaya koyuyor;

Eşiyle

“Babam çok sağlıklı bir insandı. Alzheimer hastalığına kadar basit bir bağırsak kanaması dışında hastalığını bilmiyorum hiç. Hayatı severdi. Hayvanları özellikle kedileri çok severdi, tüm sokak kedilerini beslerdi neredeyse. Babam çok şık giyinirdi, tam bir salon adamıydı. Giyim, kuşamına çok dikkat ederdi. Babam cebinde 5 kuruşu olsa karşısındakinin yardıma ihtiyacı olduğunda çıkarır onu verirdi. Sosyal demokrat bir ruha sahipti her zaman. Mesela bizim köşede iki simitçi dururdu, birinin simidi iyi, diğeri98


ninki kötü olurdu. Tabi herkes iyi simitçiden alırdı. Ama babam ikisinden de alır getirirdi. Diğeri de üzülmesin, diye. Sosyal dengecilik anlayışı çok fazlaydı. Fakirin, düşkünün babasıydı.” 2002 yılında eşi Yurdanur Hanım, beyin kanaması sonucunda felç olması nedeniyle yatağa bağımlı kaldı. Gençliğinden beri büyük bir aşk­ la sevdiği eşine olan bağlılığı, kızları Müjde ve Mine’nin evlenip çoluk çocuğa karışmasından sonra daha da artmıştı. Bir araya geldiklerinde ise kızlarına ve torunlarına doyamıyordu. Yatan eşinin başucundan ayrılmadı günlerce. Ancak emr-i hak vaki olunca çaresiz bir şekilde tek başına kaldı. Bir zamanlar huzur ve mutluluğun mekanı olarak gördüğü evine girmek bile istemiyordu ar­ tık. Kızlarının nezaretinde evinde bakıcılarıyla vakit geçirmeye başladı Kutucuoğlu. Sadece Taşhan’daki çalışma ofisine gidip, araştırmalarına yoğunlaşıyordu.

Eşiyle

Takvimler 18 Mart 2013 yılını gösterdiğinde tam bir askere yaraşır şekilde Çanakkale Şehitleri anma gününde vefat eden Salih Zeki Kutu­ cuoğlu, on binlerce belge ve fotoğraf geride bırakarak 94 yaşında hak­ kın rahmetine kavuştu. Askeri törenin ardından Büyük Camide kılınan 99


cenaze namazına Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz başta olmak üzere Bolu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Emin Semercioğlu, Türkiye Emekli Subaylar Derneği Üyeleri ve sevenleri katıldı. Kutucuoğlu, Paşa­ köy Mezarlığında toprağa verildi. Kızı Müjde K. Demirel, babasının annesine duyduğu aşkın önün ölümünü hızlandırdığını şu şekilde anlatıyor; “Babam ileriki yaşlarında demans hastalığına yakalanmıştı. Annemin vefatı da çok etkiledi onu, hastalığını hızlandırdı. Geride çok büyük eserler bıraktı.”

Kızı Müjde ile

Salih Zeki Kutucuoğlu’nun Bolu ile ilgili her araştırmasına büyük önem veren Bolu Belediyesi 22 Haziran 2016 tarihinde Bolu Belediyesi Ressam Mehmet Yücetürk Sanat Merkezi’nde bir fotoğraf sergisi açtı. Sergide Salih Zeki Kutucuoğlu ‘nun arşivinde bulunan 2000’e yakın eski Bolu fotoğrafından bir seçki yapılarak daha önce gün yüzüne çıkmamış 140 fotoğraf Boluluların beğenisine sunuldu. ‘Siyah Beyaz Anılarda Bolu’ isimli sergi halktan da büyük ilgi gördü. Bolu’nun 1930 ve 1940’lı yılları­ na ilişkin fotoğraflar Salih Zeki Kutucuoğlu’nun nasıl titiz bir araştırmacı olduğunu da bir kez daha kanıtlamış oldu.

ÇALIŞMALARI YARIM KALDI Salih Zeki Kutucuoğlu’nun çalışmaları burada anlattıklarımızla sı­ nırlı değil elbet. Salih Zeki Beyin bu kadar derin araştırmalarına karşın, kitap yazma konusunda deneyim sahibi olmaması ve o dönemde ken­ disine yol gösterebilecek kişilerin de bulunmaması, çalışmalarının ki­ 100


taplaşamadan yarım kalmasına neden olmuş. Kutucuoğlu’nun şu anda Bolu Belediyesi Araştırmalar Merkezi’ne bağışlanmış 12 bin 800 civarın­ da belgesi araştırmacıları bekliyor.

101


Deneyimli ve sabırlı araştırmacılarla, Belediye ve ailenin katkılarıyla Salih Zeki Bey’in kaleminden yukarıda anlatılan bir çok kitabın önümüz­ deki dönemde Bolululara sunulması en büyük dileğimiz. Bolu Belediyesi 1750’li yıllarda yapıldığı Salih Zeki Kutucuoğlu tara­ fından belgeleri ile ortaya konan ve Kutucuoğlu tarafından 1959 yılın­ dan ölümüne kadar işletilen Taşhan’la ilgili çok özel bir proje hazırladı. Aşağı Taşhan’ın yüzde 92’sinin Salih Zeki Kutucuoğlu varislerine, yüzde 8’lik kısmının ise başka vakıf ve şahıslara aitti. Bolu Belediyesi varislerle anlaşarak Aşağı Taşhan’ı Bolu Belediyesi’ne kazandırdı. Anıtlar Yüksek Kurulu ile de temasa geçen belediye Taşhan’ı Bolu’nun sembol yapıla­ rından biri haline dönüştürmeye karar verdi. Damadı Naim Demirel, evliliklerini ve kayınpederi Salih Zeki Bey’i şöyle anlatıyor: ‘’Ben Müjde Kutucuoğlu ile 1974 yılında inşaat bölümü son sınıfta okurken yeğenimin doğum gününde tanıştım. 1975 yılında evlenmeye karar verdik. Bu vesile ile Salih Zeki Kutucuoğlu ile tanışma ve akraba olma mutluluğuna erdim. Kendisinden insanlık, vatan, aile, vs. konusunda; hayat ve yaşama dair çok yararlı dersler aldım. Bolu’da yaşadığım 15 yıl içinde Salih Zeki Kutucuoğlu’nun damadı olmaktan her zaman gurur duydum. Halen Bolu’ya çok sık giderim ve Bolu’nun değerli insanları ile yaptığımız sohbetlerde daima Salih Zeki Kutucuoğlu’nu anar, Bolu’ya yararlarını ve hatıralarını konuşuruz.’’

Torunu Gökçe ile 102


Küçük kızı Mine’nin eşi Ömer Selem ise Salih Zeki Bey için; ‘’Ata­ türk’çü girişimci, yenilikçi ruh yapısı olan, milli ve dini değerlere önem ve­ren büyük küçük herkese karşı sevgi ve saygı ile yaklaşan sevecen bir ki­şi olarak tanımanın mutluluğunu her zaman yaşadım’’ diyor.

SON SÖZ: SALİH ZEKİ BEY’DEN... Kendini Bolu’ya adamış önemli isimlerden olan Salih Zeki Ku­tu­ cu­oğlu’nun 1998 yılında verdiği röportaj onun bu topraklar hakkında beslediği sevgiyi gösterirken, adeta bir vasiyet niteliğinde ve gelecek kuşaklara da ışık tutacak nitelikte: ‘’İnsanlar eskiyi yaşamadıkları için bugünkü durumu idrak edemiyorlar. Bizler, iki taksinin bile bulunmadığı Bolu’da at arabası zamanından geldik. En son teknolojik aletlerle, otomobil ve uçakları bugünkü gençlerle gördük. Susuz, elektriksiz ve yolsuz köy ve şehirler, sıtma ve frengiden ölen insanları gördük. Doktor nedir bilmedik. Şimdi bazı kişiler, bu dönemleri yaşayıp görüp, yaşamadıkları için bugünün kıymetini idrak edemiyorlar. Bolu ve Türkiye altın dönemini yaşıyor. Ordumuz ve milletimiz sağlam. Dünyanın her tarafına yayılmış durumdayız. Bu asra kadar Türkiye hiç bir zaman dünyaya, ticari, ekonomik ve siyasal olarak yayılmamıştır. İhracat yapabiliyoruz, Bugünkü gençliğe tek tavsiyem, bu memleketin kıymetini bilsinler.’’

Salih Zeki Kutucuoğlu 103


KAYNAKÇA 1. Avustralya devlet arşivleri (ref: P03137.002) http://www.richthofen.com/eef/ dispatch_121617c.htm, http://www.telstudies.org/forums/index.php?showtopic=194 2. Belgeler (Başbakanlık Osmanlı Arşivi) 3. Bir Yedek Subayın Anıları/Birinci Dünya Savaşı’nda. Faik Tonguç. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 2015. 4. Birinci Dünyâ Harbinde Türk Harbi, Sina ve Filistin Cebhesi (Genel Kurmay Başkanlığı Yayını) 5. Erik-Jan Zürcher (Refusing by other means: Desertions in the Late Ottoman empire) http://tulp.leidenuniv.nl/content_docs/wap/ejz23.pdf 6. Hürriyet Gazetesi 16 Mayıs 1972 7. İzâhlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-4, sh. 426 8. Krasnoyarsk’ın Ölüm Kampından Yatılı Üniversiteye Dönüşmesi. Dr. Cemil KUTLU. A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 32 Erzurum 2007. 9. Milliyet Gazetesi 19 Kasım 1979. 10. Modern Çağın İlk Sivil Esir Kampı, Ali ÖZUYAR, Knockaloe ve Meçhul Türkler, İş Bankası Kültür Yay., İstanbul, 2008. 11. Siz hiç esir düştünüz mü komutanım? Ayşe Hür. Taraf. 13 Ocak 2008. 12. Siyâsî Târih (F. Armaoğlu); sh. 122 13. Siyâsî Târih (R. Uçarol); sh. 360 14. Taşkıran Cemalettin - Ana ben ölmedim- 1. Dünya Savaşında Türk esirleri –Türkiye İş Bankası Yayınları – İstanbul, Şubat 2011 15. The report of LTC Edward Davis, US Cavalry 29 July 1918 to Chief of Military Intelligence Branch Washington, DC, National Archives, Military Intelligence Branch Records, Accession No. 2017-20, dated 29 July 1918, copy 1 of 3. 16. Türk Esirlerin Yürek Burkan Dramı. Bülent ERGÜN – Sabah.com.tr 25.11.2012 17. Türkiye’de İstiklâl ve Hürriyet Mücâdeleleri Târihi; cild-18, sh. 10292 18. Ulus Gazetesi 30 Nisan 1967 19. Yigal Sheffy British Military Intelligence in the Palestine Campaign 1914-1918 (London, Frank Cass 1998)

104




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.